“PKK’nın gücünü kimse sınamaya kalkmasın. PKK’nın öyle bir gücü var ki; PKK sizi tükürüğünde boğar, tükürüğüyle..” diyerek Türk devletine ve milletine hakaret ettiği için 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan DEM Parti’nin Van Belediye Başkan adayı Abdullah Zeydan’ın sandıktan birinci çıkmasına rağmen mazbata verilmemesi üzerine itiraz yolları açık olduğu halde aynı anda bir çok yerde sokakların karışması önümüzdeki dönemde Türkiye’yi sıkıntılı günlerin beklediğini gösteriyor.
Peki, Van’da neler oldu?
Neler olmadı ki?..
Sonunda söyleyeceğimizi başında söyleyelim; Van’da olanlar hukukun/yargının alet edildiği tam bir skandaldır.
Baştan sona çalışılmış, planlanmış ve hedefe ulaşılmıştır.
Kısaca özetleyelim.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 6 Ocak 2022 tarihli kararıyla ile Abdullah Zeydan’ı, “Terör örgütü propagandası yapma ve örgüte bilerek isteyerek yardım etme” suçlarından cezalandırdı.
Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesi 20 Aralık 2022 tarihinde; “propaganda suçu” yönünden verilen 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasını onarken diğer suç yönünden verilen cezayı bozarak kararı halen yargılaması süren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
Zeydan’ın avukatlarının kesinleşen ve infaz edilen 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla ilgili olarak yasaklanmış haklarının geri verilmesini talep etmeleri üzerine, Diyarbakır 5.Ağır Ceza Mahkemesi 4 Nisan 2023 günü ek kararı ile Zeydan’ın yasaklanmış haklarının geri verilmesine hükmetti.
Zeydan’ın avukatlarına tebliğ edilen bu karar (zorunlu olmasına rağmen) Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na tebliğ edilmediği için sanki Savcılık temyiz etmemiş gibi “Temyiz edilmeden kesinleşen” şerhi düzenlendi ve böylece planın ilk ve en önemli adımı -içeriden alınan destekle- devreye sokuldu.
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesi uyarınca cezanın infazından itibaren 3 yıllık süre geçmediğinden, usul ve yasaya aykırı olarak verildiği görülen ek karar hakkında yasal işlem yollarına başvurulması için Adli Sicil Genel Müdürlüğü tarafından Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na ilki 7 ay önce 10 Ağustos 2023 ve ikincisi 29 Şubat 2024 tarihlerinde iki ayrı müzekkere göndererek Abdullah Zeydan hakkında yasaklanmış haklarının kullanılması kararının hatalı olduğunu ve düzeltilmesi gerektiği bildirdi.
Kanunu bilmemek vatandaş için bile mazeret değilken mahkeme için hiç mazeret değildir.
Adli Sicil kanununun 13/A maddesine göre cezanın infazından ancak üç yıl geçtikten sonra yasaklanmış hakların geri verilmesi gerektiğini mahkeme bilmeyecek te dedem mi bilecek?
Devam edelim..
Adalet Bakanlığı 7 ay önce gönderdiği ilk yazıya cevap verilmemesi üzerine 9 Şubat 2024 günü ikinci bir müzekkere göndererek neden işlem yapılmadığını sorunca, Diyarbakır C. Savcılığının Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı başvuru sonucunda 5. Ağır Ceza Mahkemesi 04.04.2023 tarihinde verdiği kararın hatalı olduğuna hükmetti ve durum seçimden sadece 2 gün önce Adli Sicil Genel Müdürlüğü’ne bildirildi.
Bildirildi ama iş işten geçtikten sonra hukuka aykırı olarak alınan ilk karar nedeniyle hem aday olmaması gereken Zeydan’ın aday olması ve kazanması, hem de iktidarın -Kürtlerin tercihlerini- yok saydığı algısına malzeme taşınmış oldu.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin ikinci kararı nedeniyle mazbatanın Van Belediye Başkanı seçilen Zeydan’a verilmeyeceği, ikinci olan adaya verileceğinin açıklanmasıyla organize bir şekilde birçok ilde PKK/DEM taraftarları ayaklanırken, durumdan vazife çıkartan PKK da “sokağa çıkma” talimatı verdi.
İtirazın intikal ettirildiği YSK’nın mazbatanın Zeydan’a verilmesi kararıyla olaylar -şimdilik- dinmiş gibi görünse de devam eden yargılamadan çıkacak sonuca göre tekrar başlatılmayacağının da garantisi yok.
YSK’nın Van ile ilgili karar gerekçesinde; “Mazbatanın "5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesi uyarınca, yasaklanmış hakların geri verilmesi için cezanın infazının tamamlanmasından itibaren 3 yıllık sürenin geçmesi gerektiği, bahse konu cezanın infaz tarihinin 20 Aralık 2022 olduğu, Kanunda öngörülen 3 yıllık süre dolmadığı halde yasaklanmış hakların geri verilmesine karar verildiğini belirterek, yasal gereğinin takdir ve ifasını" istediği ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca Bakanlığın bu talebinin gereğinin yerine getirilmediği aktarıldı.
Kararın ayrıntılarında yer verilen; “CMK'nın 264'üncü maddesine göre kanun yoluna başvurma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz, bu durumda mahkemenin başvuruyu derhal ilgili mercie göndermesi gerekir. Bu durumda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin yapması gereken iş, itirazı istinaf/temyiz başvurusu olarak kabul ederek dosyayı üst mahkemesine göndermek olacaktı, ancak mahkemenin kanuna aykırı şekilde el çekmiş olduğu dosyayı tekrar ele alarak ilk kararını kaldıran yeni bir karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yargıtay içtihatlarına göre, yasaklanmış hakların geri verilmesi kararları, istinaf veya temyiz kanun yoluna tabi olduğundan bu kararların, sanki itiraz usulüne tabiymiş gibi mahkemesince yeniden ele alınarak ek kararla ortadan kaldırılamayacağı belirtilen gerekçede, "Bu kararların istinaf ve temyiz mercilerine taşınması halinde gerekli değerlendirmenin Yargıtay tarafından yapılarak onanacağı veya bozulacağı izahtan varestedir." İfadeleri Diyarbakır 5. Ağır Ceza mahkemesinin kanunla verilen görevi yerine getirmediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Yargıyı kirli plana kimlerin alet ettiklerinin en kısa sürede ortaya çıkartılması için Adalet Bakanlığı ve HSK tarafından başlatılan incelemenin en kısa sürede sonuçlandırılarak sorumluların cezalandırılmaları şarttır.
Hukuk süreci devam ederken bu süreçten çıkacak sonuca göre tavır alması gerekin CHP’nin yangına körükle gitmesi -kent ittifakı- diyerek kamufle etmeyi başardıkları işbirliğinin ne kadar derin ve sağlam olduğunu göstermektedir.
Devlet terörle büyük bir mücadele yürütürken, gencecik evlatlarımız bu vatan için canlarını verirken bu mücadeleye zarar verecek kararlar alınması yargıya duyulan güveni azaltırken terör örgütü mensuplarına da cesaret veriyor.
“Ortada oy kaybının yanı sıra kan ve ruh kaybı olduğunu düşünüyorum” (R.T.Erdoğan)
Seçim sonuçları ile ilgili değerlendirmeler yazılı, görsel ve dijital medyada enine boyuna tartışılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi başta olmak üzere parti örgütleri, adaylar ve yönetim kadrolarının başarısızlıkta sorumluluklarının bulunduğunu söyleyerek hiç bir bahaneye sığınmadan yenilgiyi kabul etmesi siyasi tarihimizde görmeye alışkın olmadığımız demokratik bir olgunluk örneği olmuştur.
Ülkemizde seçim kaybedenler genellikle seçmende suç bularak ya onları cahillikle/oylarını satmakla suçlar suçlar ya da akıllara durgunluk veren bir başarı hikâyesi anlatarak seçmenlerini kazandığına inandırmaya çalışırlar.
Kemal Kılıçdaroğlu kaybettiği her seçimden sonra böyle bir başarı hikâyesi anlatarak 12 yıl genel başkanlık koltuğunu korumayı başarmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Partisinin MYK toplantısı sonucunda yaptığı değerlendirmede ciddi bir özeleştiride bulunurken; “acizler ve gafillerin yaptığı gibi bu tablonun suçunu millete atamayacaklarını, hatayı millette aramak gibi bir gelenekleri olmadığını ve hatayı kendilerinde arayacaklarını ifade ederek milletin iradesine olan saygısını gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tespitleri şu başlıklar altında özetlenebilir.
“Ben dâhil parti yönetiminde bulunan hiç kimse sorumluluktan kaçamaz. Seçim sonuçları tek bir nedene indirgenemez. Nerede hata, yanlış, kasıt ve ihanet varsa üzerine gitmek boynumun borcudur.”
“Seçim sonuçları tek bir nedenle, sadece ekonomiyle izah edilemez”.
“Tüm illerde serzenişlerini dinlediğimiz emekliler başta olmak üzere toplumun büyük bir kesimi refah kaybına uğradı. Emeklilerin sıkıntılarını hafifletmeye yönelik çabalarımız istenilen noktaya ulaşamadı.”
“Pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı ile başlayan süreçte yükselen enflasyon ve artan hayat pahalılığı 31 Mart’ta derinden hissedildi. Hayat pahalılığını önlemeye yönelik tedbirlerimiz yeterince hissedilemedi.”
Milletin verdiği mesaj net. Seçimlerde bariz bir oy kaybı oldu. Ortada oy kaybının yanı sıra kan ve ruh kaybı olduğunu düşünüyorum. Acizler ve gafillerin yaptığı gibi bu tablonun suçunu millete atamayız. Hatayı millette aramak gibi bir geleneğimiz yok. Hatayı kendimizde arayacağız.”
“21 yıldır bizi destekleyen seçmeni sandığa götüremedik. Mevcut durumdan hem genel merkez hem teşkilatlar hem de adayların sorumluluğu var.”
“AK Parti olarak milletin bağrından çıktık. Milletle aramıza duvar öremeyiz, milletle aramıza duvar örülmesine izin veremeyiz. En büyük düşmanımız milletle aramıza duvar örülmesi olur. Millete tepeden bakmak ve kibir olur. Hangi konumda olursa olsun millete karşı olumsuz tutumu olanlar bunun hesabını vermekten kaçınamayacak.”
“Parti yönetimi, il ve ilçe teşkilatları, belediyeler ve bürokraside görülmeye başlanan olumsuz tutumlarla mücadele edeceğiz.”
“Güneşi gören buz gibi olmamak, eleştirdiğimiz diğer partilere benzememek ve ileride daha ağır bedeller ödememek için hatalarımızı görüp kendimizi toparlamamız, milletin gönlüne yeniden girmemiz gerekiyor.
“22 yıllık zorlu mücadele heba edilemez.”
Cumhurbaşkanının özellikle; “Ortada oy kaybının yanı sıra kan ve ruh kaybı olduğunu düşünüyorum” ifadesi çok çarpıcı bir gerçeği ifade ediyor.
“Nasıl olsa kazanırız, filanca yer bizim kalemiz, Tayyip Erdoğan koştursun biz de şöyle bir görünsek yeter, bizim adamımız aday olsun” gevşekliği/şımarıklığı bu kan ve ruh kaybının en belirgin nedenleri olmuştur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 yıllık iktidarları döneminde ilk kez kendi içlerindeki kasıt ve ihanetten söz etmektedir.
Bürokrasideki sorumsuzluk ve güç zehirlenmesi tanıdıklarım nedeniyle bizzat tanık olduğum örneklerden de gördüğüm kadarıyla seçim kaybına etki edecek noktalara ulaşmıştır.
Kibir ve kibirliler bir türlü ayıklanamamakta her seferinde bir yolunu bulup ikballeri için vazgeçemedikleri koltuklara oturmanın bir yolunu bulmaktadırlar.
Bütün yükü ve sorumluluğu Cumhurbaşkanı Erdoğan taşımakta birileri de onun oluşturduğu konforlu alanda saltanat sürmektedirler.
Bu saltanat düşkünlerinden rahatsız olan vatandaş tepkisini çok ağır bir şekilde göstermiştir.
Sorun sanıldığından büyük, çözüm sanıldığından güçtür ama imkânsız değildir.
Kısa bir süre sonra “yardım anam” sesleri yükselmeye başlarsa şaşırmayız.
Cerrah operasyona başlamış demektir.