7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında 27 bine yakın masum Filistin’liyi acımasızca katlederek (64 bine yakın kişi yaralandı, can kaybının üçte ikisini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor, 8 binden fazla kişi ise kayıp ) büyük bir soykırıma imza atan hukuk ve kural tanımaz terör devleti İsrail hakkında, 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle Güney Afrika tarafından 29 Aralık’ta Uluslararası Adalet Divanı'nda açılan ve duruşması 11 Ocak'ta görülen davada ilk karar açıklandı
Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in "Soykırım Sözleşmesi" çerçevesindeki yükümlülüklerinin bazılarını ihlal ettiğine ilişkin ihtiyati tedbir kararı almaya yetkisi olduğuna, açılan soykırım davasında İsrail aleyhine ileri sürülen iddiaların “makul seviyede” ispatlandığına hükmederken, İsrail'in "dosyanın reddi" talebini de reddetti.
UAD (15’e karşı 2 oyla) İsrail’in saldırılarına maruz kalan Gazzelilerin, Soykırım Sözleşmesi'nin 2. maddesindeki "korunan grup" tanımını karşıladığını belirtirken Gazze’deki felaket boyutundaki insani durumun, tedbir kararı vermesini gerektirecek düzeyde “acil tehlike” teşkil ettiğine hükmetti.
Mahkeme, Güney Afrika’nın “İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri operasyonlarını derhal askıya alması” talebi ile ilgili doğrudan bir karar vermedi ancak İsrail’e “Gazze’de soykırım eylemlerine son vermesi ve durumu iyileştirmesi” için bir ay süre tanıdı.
Davayı yürüten 17 yargıçtan biri olan İsrail’li Aharon Barak, tedbir kararlarına ilişkin bütün maddelerde İsrail lehine oy verirken, “İsrail’in soykırım kışkırtıcılığını önlemek veya cezalandırmak için elinden gelen tüm önlemleri almasına ilişkin” karara o da evet oyu verdi.(İsrail lehine oy veren diğer yargıç Uganda’lı Julia Sebutinde idi. Uganda’nın BM Daimi Temsilcisi Adonia Ayebare yargıcın UAD’de verdiği kararın Uganda Hükümetinin Filistin’deki duruma ilişkin tutumu temsil etmediğini açıkladı)
Tedbir kararını kamuya açık bir oturumda okuyan Divan Başkanı Yargıç Joan Donoghue; "Divan, bölgede ortaya çıkan insanlık trajedisinin boyutunun son derece farkındadır ve devam eden can kayıpları ile insanların acılarından derin kaygı duymaktadır" ifadelerini kullandı. Yargıç Donoghue, mahkemenin kararında Savunma Bakanı Yoav Gallant, dönemin Enerji Bakanı Yisrael Katz ve Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Filistinlilere yönelik soykırım suçu kapsamında değerlendirilebilecek sözlerini hatırlatarak Gallant’ın “Gazze’de insan-hayvanlarla savaşıyoruz” ve “Filistinlilere bir damla su yok” sözlerine atıfta bulundu.
Filistinlilerin soykırım sözleşmesinin 2. maddesine göre koruma altında olması gerektiğine hükmettiklerini belirten Donoghue, tüm devletleri bu konuda adım atmaya çağırdı.
Donoghue alınan kararları şu şekilde sıraladı: “İsrail Filistinlilere yönelik saldırıları durdurmalı, Filistinlileri kışkırtıcı eylemlere son vermeli, insani yardımın sağlanmasına müsaade etmeli, savaş suçlarına ilişkin kanıtları korumalı, 1 ay içinde mahkemeye şiddetin önüne geçtiğine ve kararları uyguladığına dair rapor sunmalı, tüm taraflar uluslararası insancıl hukuka tabi olmalı, Hamas elindeki rehineleri serbest bırakılmalı”.
UAD, aynı zamanda İsrail’den, ordu güçlerinin soykırım suçu işlememesini garanti etmesini ve insani durumu düzeltmesini de istedi.
Karara göre, İsrail alınan tüm önlemlerle ilgili olarak bir ay içinde mahkemeye rapor sunacak.
Bugüne kadar soykırım mağduru konforuyla Filistin’e yönelik her türlü saldırganlığı hoşgörüyle karşılanan İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılanması elbette önemlidir ve bu bir milattır.
UAD’nin kararı ile ilgili olarak AA. Muhabirine konuşan The Palestine Chronicle editörü Dr. Ramzy Baroud’un da ifade ettiği üzere; "İsrail, Holokost'u referans aldı ve varlığını haklı çıkarmak, yıllar boyunca Gazze'de Araplara ve Filistinlilere yönelik şiddet eylemlerini açıklamak için birçok şekilde kullandı. Kendisini eleştirenleri ve düşmanlarını antisemitizmle suçlamak için de kullandı.”
İsrail’in kuvözdeki bebeleri, hastanedeki hastaları, kadınları, çocukları, yaşlıları, engellileri gözünü kırpmadan öldürmesi, aç susuz elektriksiz bırakması, cami kilise demeden bombalaması sadece Müslüman coğrafya değil bütün insanlık âleminde çok büyük bir tepki ve öfkeye neden oldu.
İsrail’e destek veren ülkelerin halkları da dâhil olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde İsrail’in Filistin’e karşı uyguladığı vahşet ve soykırıma yönelik yoğun protestolar karşılıksız kalmadı ve İsrail ilk defa doğrudan uluslararası hukuk kapsamında soykırım suçlusu olarak mahkemeye çıkartıldı. İsrail’in 7 Ekim’de yaşadığı ilk şokun ardından gelen bu ikinci şokun elbette uzun vadede kalıcı etkileri olacaktır.
Bugüne kadar en küçük bir eleştiriye bile tahammülü olmayan İsrail’in sahip olduğu küresel siyasal destek, finans, medya/sosyal medya ve askeri destek onun sanık sandalyesine oturtulmasına engel olamadı.
Diğer yandan mahkemenin kararında Hamas’ın bir terör örgütü olduğuna dair hiçbir ifadenin bulunmaması, sadece dışımızdaki değil içimizdeki İsrail yoldaşları da dâhil olmak üzere terör örgütü suçlamasının boşa çıkartılması Hamas’ın bundan sonraki varlığı ve Filistin davasının haklı ve meşru mücadelesi açısından değerlidir.
Bu davanın kısa sürede sonuçlanması beklenmiyor. UAD’nin verdiği ilk hukuki kararın, diplomatik ve siyasi sonuçları olsa da İsrail’in uymaması halinde mahkemenin bir yaptırım gücü bulunmuyor.
Divan kararlarının uygulanmasında, UAD Statüsü madde 94/2 gereğince BM Güvenlik Konseyi yetkili. Divan, hükmettiği kararları BM’nin ilgili kurumlarına da tebliğ ediyor ve İsrail, Divan'ın muhtemel tedbir kararına uymazsa bu durumda Güney Afrika konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşıyarak Divan kararının uygulanması için harekete geçilmesini talep edebiliyor. Kararların uygulanması büyük oranda BM Güvenlik Konseyi’nin tasarrufunda bulunuyor.
UAD'nin verdiği geçici tedbir kararı hukuken bağlayıcı olsa da fiiliyatta buna uymayan devletler olduğunu yaşanan örneklerden biliyoruz.
Sözgelimi 2022 yılında Ukrayna'nın Rusya'ya karşı açtığı soykırım davasında Divan Rusya'nın, davada nihai karar verilinceye kadar, Ukrayna topraklarında başlattığı askeri operasyonlara ara vermesini emretmesine rağmen Rusya bu kararı görmezden gelerek saldırılarını sürdürdü.
27 Haziran 1986'da UAD’nın, Nikaragua davasında terör örgütleriyle işbirliği yapmaktan, militanlarını eğitmekten ve finanse etmekten mahkûm ettiği ABD, Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisini kullanarak UAD kararını uygulamamıştı. Bu şartlarda Güvenlik Konseyi'nde İsrail aleyhine karar çıkması ya da geçici tedbir kararlarını uygulatacak bir irade şu aşamada yok gibi görünüyor.
ABD’de bu yıl seçim yapılacak olması ve seçimi kaybetme ihtimali yüksek olduğu dikkate alındığında Yahudilerin oyuna her zamankinden daha fazla ihtiyacı olan Biden’ın veto yetkisini İsrail’den yana kullanacağına güvenen İsrail’in de UAD’nin kararına uyması beklenmiyor.
Ancak kararın, İsrail üzerine uluslararası kamuoyu baskısını artırması ve özellikle Netanyahu’ya yönelik iç muhalefetin daha da yoğunlaşması ve belki de artık taşınması zor bir yük haline gelmesi nedeniyle tutuklanması bile söz konusu olabilir.
Karar açıklanmadan önce uymayacaklarını açıklayan Gazze kasabı Netanyahu yayınladığı video mesajda; “İsrail’e yöneltilen soykırım suçlaması sadece yanlış değil, aynı zamanda çirkindir” diyerek kuyruğunu dik tutmaya çalışsa da “İsrail’in uluslararası hukuka bağlı kalarak kendisini savunmaya devam edeceğini” söylemesi yaklaşan akıbetinin farkında olduğunu göstermektedir.
UAD’nın aldığı ilk karar Netanyahu’nun da 24 Mayıs 2016’da Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yapılan karar duruşmasında, Srebtenitsa soykırımından suçlu bulunan ve 10 ayrı suçtan 40 yıl hapse mahkum edilen Bosna Kasabı Radovan Karadziç’in akıbetini yaşamasının yolunu açmıştır..
O davanın karar gerekçesinde yer alan; “Mahkeme sanığın büyük bir katkı ile katliam planında yer aldığını sabit bulmuştur. Burada askeri siyasi yapının zirvesinde olması hasebiyle katliama topçu atışı ve keskin nişancı atışı emri vererek sivillere saldırılmasını sağlamıştır. Askeri emirler vererek Saraybosna’da gerçekleştirilen saldırılar için gerekli emirleri vermiştir. Konumunu ve yetkisini kullanarak sanık doğrudan askeri konularla bağlantılı olmuş ve stratejik operasyonel emirleri kendisi vermiştir. Miloseviç gibi komutanlara işlenen suçlardan haberdar olmasına rağmen rütbelerini yükseltmiştir.” İfadeleri Saraybosna yerine Gazze, Miloseviç yerine Netanyahu yazıldığında birebir örtüşmektedir.
Yani Gazze kasabı için aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor...
Buna rağmen katliamların dozunu arttırması eceli gelen itin cami duvarına işemesidir.
İsrail’e yönelik en küçük bir eleştiriye dahi tahammülü olmayan ABD ve AB bundan sonra eskisi kadar rahat İsrail destekçiliği yapamayacaklar, düzmece insan hakları raporları hazırlayamayacaklardır. Çünkü İsrail’in Gazze soykırımına destekleri yüzlerine çarpılacaktır.
İsrail’in yaptığı soykırımda ona silah, teçhizat ve mühimmat vererek destek olan ve ısrarla ateşkese karşı olduklarını ilan eden ABD azmettirici rolünü gözden kaçırmak için bakalım hangi taklaları atacak?
Hangi din, inanç ve ırktan olursa olsun vicdanlarının sesini dinleyen dünya halkları artık vicdanları kanatan İsrail’in soykırımına kayıtsız olmadığı gibi, kayıtsız kalan yöneticilerden de hesap sormaktadır.
Bu kararlı ve insani duruş İsrail destekçisi siyasilerin kaybetme riskini arttırdığından (ve belki de azmettirici olarak yargılanmaları ihtimalinden korktuklarından) yakın gelecekte İsrail’e “yeter artık” demeleri şaşırtıcı olmayacaktır ki UAD’nin açıkladığı karardan sonra AB tarafından yapılan; “Uluslararası Adalet Divanı’nın kararları taraflar için bağlayıcıdır ve taraflar bu kararlara uymak zorundadır” açıklaması ise tam da böyle bir durumu yansıtmaktadır.
Ülkelerinde İsrail’i protesto edilmesini yasaklayan ve protestoculara şiddet uygulayan, liderleri destek için koşa koşa İsrail’e gidip Netanyahu’ya sarılan AB ülkelerinin bu soykırımda sanki hiç rolü yokmuş gibi Adalet Divanının kararının en etkin bir şekilde uygulanmasını beklediğini açıklaması yüzyılın ikiyüzlülüğü ve pişkinliği olarak tarihteki yerini almıştır.
Yaşanan vahşet ve soykırım nedeniyle bir an önce ilan edilmesi gereken ateşkesten söz edilmese de UAD’nin dokunulmaz zannedilen İsrail’in soykırım suçlusu olarak yargılanmasına karar vermesi bile başlı başına bir kazançtır. “One Minute” ile başlayan ezber bozma, İsrail’in soykırımla yargılanması gerçeğiyle devam etmektedir.
Bu büyük depremin artçılarının da tahmin edilenden daha fazla yıkıcı olması muhtemeldir.
Çünkü kuduz olan köpeği önce sahibi terk eder.
Haftanın sözü
“Ortalama liderler çıtayı kendileri için yükseltirler; iyi liderler çıtayı başkaları için yükseltirler; büyük liderler kendi çıtalarını yükseltmeleri için diğerlerine ilham verirler.” (Orrin Woodward)
Bu güzel söze bir ekleme de biz yapalım.
Lider olduklarını zannedenler için çıtanın yüksekliği önemli değildir, parasını verdiklerinde onların yerine atlayacak bir sürü aptal vardır.