Hatırlanacağı üzere yeni yılın ilk sabah namazının ardından İstanbul'da 250 bin kişinin katıldığı "Şehitlerimize Rahmet, Filistin'e Destek, İsrail'e Lanet yürüyüşü" düzenlenmişti.
Hem şehitlerimizin anıldığı hem de 7 Ekim’den bu yana İsrail’in katliam ve soykırımına maruz kalan Filistin halkına verilen desteğin gösterildiği bu büyük yürüyüşün ardından üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı olan bayrağıyla evine gitmekte olan İsmail Aydemir isimli vatandaşa saldıran Ege A. “sen Arap sevicisin” diyerek yumruk attı ve burnunu kırdı.
Babası emekli subay olan üniversite öğrencisi saldırganın, İslam Dininin temeli olan Kelime-i Tevhid’in ne olduğunu bilmemesi ve Kelime-i Tevhid’in yazılı olduğu bayrağı hilafet bayrağı olarak niteleyerek yumruklu saldırıda bulunması başlı başına bir sorun iken, bu zorbalığın ardından kendisinin neredeyse bir kahraman ilan edilerek destek mesajları verilmesi ve gazeteci kılıklı bir ajan provokatörün; “eline sağlık” diyerek suça ve suçluya övgüde bulunması meselenin basit bir saldırıdan ibaret olmadığını, yapılanların sinsi bir planın parçası olduğunu göstermektedir.
Herkes beğenmediği ya da karşı görüşte olduğu bir kişiyi kafasına göre cezalandırmaya kalkarsa bunun sonu kaos olur.
Sözgelimi bir vatandaş “eline sağlık” diyen gazeteci kılıklı provokatöre kızıp iki yumruk atıp burnunu kırsa, “eline sağlık” mı dememiz gerekecek?
Bu nasıl ilkel bir kafa ve nasıl aşağılık bir zihniyettir?
Ortada kan döken bir saldırı varken, kanı dökülen insanı suçlayarak saldırgana destek vermek ve onu kahramanlaştırmak tam bir faşist zorbalıktır.
Herkesin kendince suç ve suçlu bulduğu bir toplumda huzur olur mu?
Eğer bir suç ya da suç iddiası varsa gereğini ancak yargı yapar, neyin suç olduğuna neyin suç olmadığına yine yargı karar verir.
Eğer demokrasiden söz ediyorsak beğensek te beğenmesek te katılsak ta katılmasak ta kabul edilmesi gereken gerçek budur.
Sözde okumuş, mektep görmüş insanların bu temel hukuk kuralını yok sayarak suç icat etmeleri ve kendilerince cezalandırmaya kalkmaları bir mafya yöntemidir.
Bırakın diğerlerini, namusları üzerine yemin ederek verdikleri sözleri bile yerine getirmedikleri için güvenilirlikleri olmayan kifayetsiz muhteris siyasetçilerin bu mafya yöntemlerinden medet ummaları gerçekten utanç vericidir.
Kelime-i Tevhid yani "La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah" (Allah'tan başka İlah yoktur. Hz. Muhammed Allah'ın Peygamberidir") bir zikir olup, Müslüman olan ya da Müslüman olduğunu iddia eden herkesin bunu bilmesi ve kayıtsız şartsız inanması gerekir.
Üniversitede okuyan ve Müslüman (olduğu zannedilen) bir gencin kelime-i tevhid yazılı bir bayrak taşınmasını “Arap sevicilik” olarak niteleyerek bayrağı taşıyan İsmail Aydemir isimli vatandaşa saldırıp burnunu kırması cehalet, zorbalık, nefret ve hukuk tanımazlık olarak değerlendirilerek fiilinin karşılığı olan cezayı alması beklenirken, organize bir şekilde İsmail Aydemir’in yumruklanmasından bir “hilafete hayır” kampanyası çıkartılması, 28 Şubat öncesinin karanlık günlerinde gördüğümüz bir filmin yeniden vizyona sokulmak istenildiğini göstermektedir.
O dönem Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin’in başrolünü oynadıkları “laiklik elden gidiyor” filmi, şimdi bir üniversiteli saldırgan kahramanlaştırılarak ve “hilafet geliyor” adıyla yeniden çekilmek isteniyor.
Hilafet bayrağı diye bir bayrak olmadığı halde ısrarla ve inatla yalan söylenerek algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Ne gariptir ki bu ucuz yalanı söyleyenler PKK’nın siyasi uzantısı olan partilerin kongrelerinde mitinglerinde açılan PKK paçavrasına, bölücü pankartlara ve sloganlara seslerini çıkartamıyorlar.
Çünkü siyasal kazanım için onlarla işbirliği ve ittifak yapıyorlar, çünkü onlardan korkuyorlar.
İkiyüzlülükte rakip tanımayıp kelime-i tevhid yazılı bayrağı hilafet bayrağı olarak niteliyorlar.
O zaman kendilerine geçmişten küçük bir örnek verelim:
9 Şubat 2020 tarihinde Saadet Partisinin düzenlediği, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da katıldığı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir konuşma yaptığı Büyük Kudüs Mitinginde de Kelime-i Tevhid bayrakları taşınmasına rağmen şimdi “hilafet geliyor” yalanını üfürenler o zaman seslerini çıkartmamıştı.
Kılıçdaroğlu; İslam dünyasındaki tüm parçalanmışlığına rağmen, bazı İslam ülkelerinin Trump'ın sözde barış planına destek vermiş olmasına rağmen, İslam dünyasındaki akan kana, gözyaşına rağmen, Allah'ın "hak, hukuk ve adalet" diyenlerle beraber olduğunu belirterek, "Filistin için hak, hukuk ve adalet. Kudüs için hak, hukuk ve adalet diyoruz. Adaleti, hakkı ve hukuku Filistinli kardeşlerimizle birlikte inadına koruyacak ve savunacağız." Diyerek altına imza koyacağımız bir konuşmaya imza atmış ve bugün “Filistin bizim davamız değil” diyerek Filistin’e destek gösterilerinden rahatsızlık duyan yandaşlarına da kapak olacak bir tavır sergilemişti.
Dünden bugüne ne değişti?
Dört sene önce taşınması suç olmayan kelime-i tevhid yazılı bayrağın dört yıl sonra taşınması neden suç oluyor?
Dört sene önce Filistin/Kudüs bizim davamız oluyor da dört sene sonra neden bizim davamız olmuyor?
Neden dört sene önce suç duyurusunda bulunmayan Ankara Barosu bugün suç duyurusunda bulunuyor?
Bu ülkeye hilafetin gelmeyeceğini, gelemeyeceğini en çok algı sahipleri biliyor.
Bu devlet üç beş meczubun, müptezelin yön vereceği bir devlet olmadığı gibi hayali düşmanlar yaratarak milletin din ve inançlarına saldıran müptezellere de fırsat verecek bir devlet değildir.
Bu ülkeyi babalarının çiftliği gibi görüp konforlarını sürdürmek için kaos yaratmaktan çekinmeyenlerin gözden kaçırdıkları bir gerçek var.
Aradıkları vesayet odaklarına artık ulaşılamıyor.
***
Ankara Barosu; “İstanbul’da ‘Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet’ adı altında gerçekleştirilen yürüyüşte, ‘Hilafet / Tevhid Bayrağı’ açan İsmail Aydemir isimli kişi, Cumhuriyet Savcılığınca re’sen tespit edilecek diğer kişiler ve yürüyüşün/mitingin düzenlendiği alana söz konusu bayrağın sokulmasına ve açılmasına engel olmayan İstanbul Valisi Davut Gül ile diğer kamu görevlileri hakkında Anayasa’yı İhlal (TCK m.309), 431 sayılı Kanuna Muhalefet, Görevi Kötüye Kullanma / İhmal suçları ile ilgili suç duyurusunda bulunulduğunu” açıklarken saldırgandan hiç söz etmedi.
Baro “hilafet bayrağı” yalanını söylemeye, saldırganı korumaya, mağduru suçlamaya devam etse de konuya yargıya intikal ettirmekle doğru bir iş yapmıştır.
Taşınanın hilafet bayrağı olmadığı, taşıyanın suç işlemediği yargı kararıyla ortaya çıkacaktır.
Ancak bu gerçek üstelik üniversiteli bir saldırganın, cehalet ve önyargı ile bir vatandaşın burnunu kırmasının suç olduğunu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Sosyal medya platformu X'teki hesabından; "Anayasaya başkaldıran, anayasal düzeni yıkmaya çalışan hilafet yanlıları mı tutuklanmalı yoksa daha yaşamının baharında olan ve burası Türkiye Cumhuriyeti diyen Türk genci mi tutuklanmalı? Ya da polisin yanında hilafet bayrağı açarak ona tokat atma cesareti gösteren hilafet yanlısı mı tutuklanmalı? Cumhuriyet savcıları kendinize gelin, isminizin başındaki Cumhuriyet kelimesinin anlamını unutmayın!" paylaşımda bulunan CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın, kelime-i tevhid yazılı bayrağı hilafet bayrağı olarak niteleyerek, saldırıya uğrayan İsmail Aydemir’i Anayasayı yıkmaya çalışan bir hilafet yanlısı olarak suçlaması, tutuklanan saldırgan Ege A’yı cesur olarak nitelemesi ve haddini aşarak C.Savcılarını tehdit etmeye kalkması sadece cehaletle açıklanamaz.
Ne yani C. Savcıları 28 Şubat öncesinde olduğu gibi vesayet odaklarından ya da kendilerinden mi talimat alacaklar?
Saldırıya uğrayan bir vatandaşı Anayasayı yıkmaya çalışan bir hilafet yanlısı olarak suçlayan Başarır, Mayıs seçimlerinde Anayasayı yıkmak ve ülkeyi bölmek isteyen terör örgütünün 100 yıllık cumhuriyetle hesaplaşacaklarını söyleyen siyasi uzantısı ve Kandil’deki büyükbaşlarının açık desteklerinden hiç rahatsız olmamıştı.
İşbirliği ve ittifak yapmak için kırk takla attıkları DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Partisinin Tunceli İl Kongresi'nde yaptığı açıklamada, "Kürt sorunu devam ettikçe Tekirdağlı da Trabzonlu da rahat olmayacak. Ne Dersim'de ne Türkiye'de huzur, umut, demokrasi olur" tehdidinden de hiç rahatsız olmamıştı.
Bu ikiyüzlülüklerinin ve ucuz siyasetin milletin gözünden kaçmadığını 31 Mart akşamı görecekler.
****
Musallaya getirilen her cenazenin tabutunun üstündeki örtüde kelime-i tevhid yazılıdır ve bugüne kadar gram aklı olan hiç kimse bunu ölenin hilafet yanlısı olduğu zırvasıyla açıklamamıştır.
Hilafet bayrağı diye bir bayrak olmadığı halde, Müslüman olan ya da olduğunu iddia eden herkesin bilmesi ve kayıtsız şartsız inanması gereken kelim-e tevhid’den rahatsızlık duyarak bunun yazılı olduğu bayraktan hilafet zırvası uyduranlar, üstat Cemil Meriç’in “idrakimize giydirilen deli gömlekleri” olarak tanımladığı ideolojik bağnazlıktan medet ummaktadırlar.
Mayıs seçimlerinde seyyid, hafız, mücahit payelerini itirazsız kullananlar, oruç tutmadıkları halde iftar sofralarından dua fotoğrafları paylaşanlar, Eyüp Sultan Camii’nde Yasin’i şerif okuyanlar, miting düzenlenen şehirlerde Cuma Namazı kılınacak camiyi özellikle belirtenler Kelime-i Tevhid’in ne olduğunu bilmiyorlar mı?
Kelime-in tevhidin mevsimlik, ömürlük değil kıyamete kadar geçerli bir ilahi gerçek olduğunu bilmiyorlar mı?
Bal gibi de biliyorlar.
Peki, neden susuyorlar?
İkiyüzlülüklerinden.
Bir soru da Karamollaoğlu’na!...
2020 yılında kendilerinin düzenlediği; Kemal Kılıçdaroğlu, Ahmet Davutoğlu, Gültekin Uysal ve Ekrem İmamoğlu’nun Filistin Bayraklı atkılarla katıldıkları mitingde kelime-i tevhid bayrakları taşınmasından hilafet geliyor yaygarası kopartılmamışken bugün kopartılan yaygarayla ilgili söyleyeceği iki çift laf yok mu?
Sivas’a hızlı tren yapılmasına karşı olduğunu açıklarken gösterdiği cesareti burada neden gösteremiyor?
Yoksa grup kurmak için kiralık milletvekili bulmak Kileme-i Tevhid’den daha mı önemli?
Haftanın sözü
“Bölücülere, teröristlere hak ihlali kararlarını cömertçe veren Anayasa Mahkemesi, milletimizin gasp ve ihanet edilen haklarını ne yapacak, nasıl savunacak, hiç olmazsa adalet ve hukuk namusuna bir nebze olsa da sahip olduğunu ne zaman gösterecektir?
Bütün dayatmalara ve baskılara direnerek Türk adaletinin onurunu müdafaa eden Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin şerefli hâkimlerini de yürekten kutluyor ve aldıkları kararı destekliyoruz.” (Devlet Bahçeli /MHP Genel Başkanı)