Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, yeni yönetim tarafından affedilmesinin ardından Yerel seçimlerde CHP adayı olduğunun ilan edilmesi üzerine sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda; "Biraz önce CHP PM üyelerimizin şahsımı Bolu Belediye Başkan adayı ilan ettiğini memnuniyet ile öğrendim. Teşekkür ederim değişen CHP kadrolarına. Selam olsun, Atatürkçü, yurt severlere, ulus devletin teminatı Türk milliyetçilerine” diyerek karardan duyduğu mutluluğunu ifade etti.
Adaylığı garantilemenin verdiği özgüvenle de "Bağımsız aday değilim, tabii ki artık CHP'den aday olacağım. Yetkili kurullar gerekli incelemeyi yapar ama kendime güveniyorum. Kazanacağımı biliyorum. CHP'den ihraç konumundayken hesap yapanlar şimdi tekrar hesap yapsın. Bağımsız Tanju Özcan şunu alır, CHP şunu alır, aradan çıkar mıyız çıkmaz mıyız diyenler, bence artık o hesap kitabı bırakıp, havlu atıp, partilerinde otursun" diyerek diğer adaylara meydan okudu.
Hatırlanacağı üzere Tanju Özcan’ın 13 seçim yenilgisinin sorumlusu olarak gördüğü Kemal Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet etmek için sert açıklamalar yapması, Bolu’dan Ankara’ya yaptığı protesto yürüyüşü sonrası parti binası önünde otobüsün üstünden koltuk fırlatması bardağı taşırınca CHP üyeliği sonlandırılmıştı.
Yılların partilisi sıfatıyla affedilmesi, yuvasına dönmesi ve aday olarak gösterilmesi elbette onun adına sevindiricidir.
Adaylığının açıklanmasıyla birlikte bundan duyduğu sevincini paylaşması ve diğer adaylara meydan okuması da anlayışla karşılanabilir.
Çünkü siyaset iddialı olmayı gerektirir ve gördüğümüz kadarıyla Tanju Özcan iddialı bir siyasetçidir.
Buraya kadar her şey hayatın ve siyasetin doğasına uygun ama ortada ilkeli siyaset ve ilkeli hayatın doğasına uygun olmayan açık bir “kıvırma” var.
Çünkü Tanju Özcan, geçen yıl Haber Global TV'de gazetecilerin konuğu olduğu programda; "Bu iktidarı bu seçimde de gönderemezsek bir daha Türkiye'de demokratik seçimler olacağına inanmıyorum. Ben şunu iddialı bir şekilde söylüyorum. Hiç hayatımda kıvırmadım. Sayın Erdoğan bir daha 2023 yılında seçilirse ben seçileceğine inanmıyorum ama seçilirse ben 2024 yılında seçilme şansım yüzde 100 bile olsa Bolu Belediye Başkanlığına adaylığımı koymayacağım. Çünkü Sayın Erdoğan ve ekibi bizi karalayarak bizi bu koltuklardan indirecekler" ifadelerini kullanarak Erdoğan’ın seçimi kazanması halinde aday olmayacağına dair söz vermişti.
Ancak; partisi tarafından adaylığının ilan edilmesini sevinçle karşılayarak selam göndermesi ve adaylığı garantilemenin özgüveniyle diğer adaylara meydan okuması “aday olmayacağına” dair sözünü tutmayacağını yani “kıvıracağını” gösteriyor.
Bu arada Erdoğan’ın 2023 yılında seçilemeyeceğine dair inancı fos çıktığı gibi, bu iktidarın seçimde gönderilmemesi halinde bir daha Türkiye’de demokratik seçim olacağına inanmadığı yolundaki öngörüsü de fos çıktı.
Demokratik bir seçim olacağına inanmıyorsa neden aday oluyor?
Geçmişte meydanı boş bulup bol keseden atarsanız işte şimdi böyle kıvırmak zorunda kalırsınız.
Siyasetle uğraşanlar ağızlarından çıkana dikkat etmeliler, üç düşünüp bir konuşmalılar. Her söylediklerini alkışlayan sadık(!) bir kitle vardır ama söylediklerini bir kenara yazıp günü geldiğinde “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diye hesap soran bir kitle de vardır ve seçimleri bu kitlenin vereceği ya da vermeyeceği oylar belirler.
Söyleyen unutsa da millet unutmuyor.
Tanju Özcan belki de eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve yeni genel başkanı Özgür Özel’in de namusları üzerine verdikleri bazı sözleri tutmamalarını seçmenlerinin önemsemediğini hatırlayarak bir defa “kıvırmanın” bir sorun olmayacağını, seçmenlerinin bu “kıvırmayı” anlayışla karşılayacağını düşünmüştür.
Kim nasıl karşılarsa karşılasın ama bakın Nejat İşler ne diyor;
“Kıvırmak, kalçada şık duran bir eylemdir, ruhunuza taşımayın”.
Yoksa Kılıçdaroğlu bir eşbaşkanlık uğruna mı hançerlendi?
PKK terör örgütü ile Kuzey Irak’ta girdiği çatışmada şehit düşen Teğmen Eril Alperen Emir’in Ankara Ahmet Hamdi Akseki Camii’ndeki cenaze namazına katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel namazının hemen ardından, PKK’ya “Terör örgütü” diyemeyen ve PKK ile arasına mesafe koyamayan DEM’in Balgat’taki Genel Merkezi’ne giderek ziyaret etti!
O ziyaret sonrası açıklamada DEM Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları Oruç, Özel’e dönerek, “CHP’nin Eş Başkanı diyesim geldi” deyiverdi!
Hatimoğulları Oruç, herkesin bildiği bir gerçeği dile getirirken Özgür Özel’in bu ifadeye itiraz etmeyerek gülümsemeyle karşılık vermesi, durumun kendisi tarafından da kabul edildiğini gösterse de partideki esas başkanın İmamoğlu olduğu sır değil.(Bu arada DEM’deki eşbaşkanlık modeli bir erkek bir kadın olarak uygulanıyor)
Mevcut şartlar ve geleceğe yönelik siyasal hesaplar gereği şimdilik ikisinin de bu duruma itirazları yokmuş gibi davranıyorlar.
Özgür Özel’in PKK’nın şehit ettiği teğmenimizin cenaze namazı kılıp hemen ardından teğmenimizi şehit eden bölücü örgütün siyasi uzantısı olduklarını gizleme gereği duymayan DEM’e yaptığı ziyaret, cenazeye katılmasının bir formaliteden ibaret olduğunu gösterdi.
Özel’in ziyaret ettiği DEM Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, TBMM'de yapılan bütçe görüşmelerinde; "Sayın Öcalan'a 'Sayın Öcalan' diyoruz çünkü milyonlarca Kürt halkının 'irademdir' dediği bir siyasi liderdir. Sayın Öcalan dünyaca ünlü yazarların da dediği gibi, büyük bir yazar ve düşünürdür; nokta." Sözleriyle bebek katiline “düşünür” iltifatı yaparken CHP’den ve liderinden hiç bir tepki gelmemesi ve CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel’in TV 100 canlı yayınında iki parti arasındaki ittifakı değerlendirirken terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan'dan 'sayın' diyerek bahsetmesi ibretlik bir ikiyüzlü siyaset örneğidir.
Türk Ordusuna kimyasal silah kullandığı iftirası attığı yargı kararıyla kesinleşen TTB eski başkanını makamında kabul eden, gittiği konserde Türkiye düşmanı Pervin Chakar'ın elini öpen Özgür Özel’in samimiyetsizliğini, Teğmen Eril Alperen Emir’in cenaze namazına katılan bir şehit yakını; "Demirtaş'a selam söyleyenler ne yüzle buraya geliyor. Demirtaş'ı da asılırken göreceğiz inşallah, şehit annesi olarak ben göreceğim. Önce PKK gebersin, sonra FETÖ, sonra Demirtaş inşallah asılacak. Bu ülke ebediyen payidar kalacak. Onlardan da temizlenecek inşallah" sözleriyle yüzüne vurdu.
DEM’le işbirliği yapmaya kararlı olan Özgür Özel’in bu işbirliği karşılığında eleştirdiği Kılıçdaroğlu gibi cömert davranıp davranmayacağını şimdilik bilmiyoruz ancak artık ilişkilerini perdeleyen bir İYİ Parti olmadığından bundan sonra "Demirtaş'a selam söyleyenler ne yüzle buraya geliyor” sözlerini daha sık duyacağını söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın; "Hamas terör örgütü değil kurtuluş ve mücahitler grubudur" sözlerine karşılık; "Hamas bir terör örgütüdür. Erdoğan'ın bu sözleri Türkiye açısından utanç vericidir. Reddediyoruz" diyen Özgür Özel 30 binden fazla masum insanın hayatına kasteden PKK’ya terör örgütü diyemeyen ve arasına mesafe koymayan DEM ile üstelik şehit cenazesinin hemen ardından giderek seçim işbirliği yapmaya çalışıyor.
Hamas ülkelerini işgal eden İsrail’e karşı direnen ve ülkesinin bağımsızlığı için çaba gösteren üstelik seçim kazanmış bir siyasal harekettir, oysa PKK; ABD/AB’nin taşeronu 30 binden fazla masum yurttaşımızın katili ve bölücü bir örgüttür.
Hangisinin utanç verici olduğuna siz karar verin;
Hamas’ın bir terör örgütü olmadığını söylemek mi? yoksa 30 binden fazla masum insanı katleden elleri kanlı bir terör örgütünün siyasi uzantısı ile ittifak yapmak mı?
Dün Yozgat’ta Kandil’i bir gecede yerle yeksan edip, Diyarbakır’da yerel yönetimlere özerklik nutukları çekiliyordu bugün de öğle namazında PKK’nın şehit ettiği Teğmenimizin cenaze namazı kılınıp hemen sonrasında bölücü örgütün siyasi uzantısı ile seçim güle oynaya işbirliği/ittifak görüşmeleri yapılıyor.
Dün terör örgütü ile bağlantılı olan belediyelere yapılan kayyum atamaları eleştiriliyordu, bugünde eleştiriliyor.
Dün sınır ötesi operasyonlar için tezkereye hayır deniliyordu bugün de hayır deniliyor.
Dün Selahattin Demirtaş’a, Osman Kavala’ya selam gönderiliyordu bugün de selam gönderiliyor.
Dün İYİ Partiye Milletvekili kiralanıyordu bugün Saadet Partisine kiralık milletvekili veriliyor.
Görüldüğü üzere CHP’de isimler değişse de zihniyette bir milim değişme yok.
Yoksa Kılıçdaroğlu bir eşbaşkanlık uğruna mı sırtından hançerlendi?
Kaybettikleri seçimin sorumluluğunu vatandaşa yüklemek sadece gülünç değil acizliğin de ifadesidir.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 10 Aralık'ta partisinin İstanbul İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada; "Gelecek Partisi tek başına iktidarın ve ben de tek başına Cumhurbaşkanlığı adaylığının öncüsü olacağım." Diyerek yüksek irtifaya çıktıktan sonra; "Bu seçimler sadece yerel seçimler değil. Bu seçimler, Türkiye'nin makûs talihini değiştirme seçimleridir. Geçen seçimlerde, yalan bir propagandayla, din, vatan, millet hamasetiyle kandırılan vatandaşlarımıza gerçeği anlatacaksınız." ifadeleriyle Cumhurbaşkanı Yardımcılığı hayali ile yanıp tutuşmalarına rağmen kaybettikleri seçimde vatandaşların din vatan, millet hamasetiyle kandırıldığını iddia etmiş.
Peki, aynı masanın ortağı olmalarına rağmen vatan, millet hamasetiyle yardımcılığına razı oldukları Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’la imzaladığı ve birbirlerinin namuslarına emanet ettikleri protokolde yer alan;
“İçişleri Bakanlığı ve iki bakanlık olmak üzere toplam üç bakanlık, Güvenlik, Adalet ve Ekonomi bürokrasisi öncelikli olmak üzere, görüş birliği sağlanan bakan yardımcılıkları (müsteşarlıklar) Zafer Partisi’ne tahsis edilecektir.
Zafer Partisi’ne tahsis edilen makamlar ve bağlıları konusundaki atamalarda Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ ile birlikte karar alınacaktır.
Zafer Partisince deruhte edilen bakanlıkların teşkilat yapıları, görevlendirme esasları 14 Mayıs 2023 seçimlerinden önce olduğu gibi değiştirilmeden devam ettirilecektir.”
Mutabakatından müstakbel cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatıyla zat-ı muhteremin ve tabii ki masanın diğer ufaklıklarının haberleri var mıydı?
Yoktu!..
Olmadığını Davutoğlu’nun, "Herhangi bir partinin yönetime katılıp katılmayacağını konuşmamız gerekiyordu. Ülkeyi birlikte yönetmek konusunda varılacak mutabakat, 6'lı masayı 7'li haline getireceği için açık olarak konuşulması lazım. Hepimizin onayı lazım. Böyle bir konu görüşülmediği gibi bakanlıklar da konuşulmadı. Bunlar ilkesel olarak konuşulmadan pazarlığa girildiğine ihtimal vermemiştim, açık söyleyeyim." Sözlerinden anlıyoruz.
Bu durumda kandırılan kim?
Milet mi? kendileri mi?
Vatandaşı yalan propagandayla kandırılacak kadar saf olarak görmek vatandaşa hakarettir.
Kendi güvenilirliklerini sorgulamadan kaybettikleri seçimin sorumluluğunu vatandaşa yüklemek sadece gülünç değil aynı zamanda acizliğin de ifadesidir.
Haftanın şiiri
Eskinin yiğitleri asla kıvırmazdı,
Yalayacaksa tükürmez, tükürdüyse yalamazdı
Devran değişti şimdi yiğitler de(!) kıvırıyor
Yalayacağını bilse de tükürüyor, tükürdüğünü yalıyor.