Fetö’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından örgütün birçok kumpası hazırladığı yargı yapılanmasıyla ilgili yürütülen soruşturmalarda HSK'nın değişik zamanlarda almış olduğu 20 karar ile içlerinde 140 Yargıtay, 48 Danıştay, 5 HSK ve 2 Anayasa Mahkemesi üyesinin de bulunduğu 4 bin 6 hâkim ve savcının ihracına karar verilmişti.
Aradan geçen 8 yıldan sonra sanki 15 Temmuz hiç yaşanmamış gibi Fetö ile bağlantıları olduğu ankesör aramaları, HTS kayıtları, tanık beyanları, ByLock içerikleri ve emniyet analiz raporları doğrultusunda tespit edilerek ihraç edilen hâkimlerden 450’sinin (bunlardan bazılarının göreve döndükten sonra emekli olduğu, bazılarının ise farklı soruşturmalar kapsamında açığa alındığı, halen 387 ismin ise aktif olarak görevde olduğu belirlendi) hem görevlerine iade edilmesi ve hem de kendilerine tazminat ödenmesine dair Danıştay 5. Dairesince alınan karar vicdanları yaraladı.
HSK’nın iade kararlarına itirazının kamuoyundaki tepkilerin ardından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nda gündeme alınmak zorunda kalınması soru işaretlerine neden oldu.
Fetö ile bağlantıları somut kanıtlarla tespit edilmiş örgüt üyesi ya da sempatizanlarının değil hâkimlik hademelik bile yapmaları devletin güvenliği için risk oluştururken, Danıştay 5. Dairesinin paket halinde 450 yargı mensubu hakkında görev iade ve tazminat kararı vermesi “adaletin tecellisi olarak” açıklanamayacağından” HSK 1. Dairesi sorumluluğunun gereğini yerine getirerek aktif görevdeki 387 yargı mensubu hakkında inceleme başlattı.
Medyada yer alan haberlere göre göreve iade edilen hâkimler arasında örgütün mahrem imamlarıyla görüşmeleri tespit edilen isimlerin de olduğu kaydedildi.
Danıştay 5. Dairesi'nin kararının ardından, FETÖ elebaşı örgütün web sitesi üzerinden yayınlandığı videoda, örgüt üyelerine seslenerek ''yeniden diriliş'' mesajı vermesi kararın vahameti hakkında bir fikir vermektedir.
Danıştay 5. Dairesinin verdiği karar ne yazık ki Fetö için yazık ki bir diriliş umudu oldu.
Söz konusu videoda bir örgüt mensubunun; ''Zat-ı aliniz 'Herkes bulunduğu yerdeki güzellikleri anlatırsa hem ufuk açar hem de herkese ümit olur' buyurmuştunuz. Öyle bir paylaşım da oluyor efendim herhalde.'' sorusuyla başlayan videoda güçlükle konuşan elebaşı, ''Benim dediğim falan filan yok. Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu. O insanlar da onun kadrini bilsin inşallah. Daha iyi değerlendirsinler. Bu umumi çözülmelerden sonra hususiyle devlet-i aliyenin çözülmesinden sonra, hakikaten insanlar inkisar (kırılma) yaşadılar. Bayağı ye’se düştüler. Yeniden böyle bir diriliş çok çok önemli yani hafife almamak lazm”' ifadelerini kullandı.
Öte yandan FETÖ elebaşının son kitabındaki sinsi mesajlar da dikkat çekici. Mesajlar arasında aralanmış kapı arkasından sızan güneş ve bir ışık var. Karanlık merdivenlerin sonunda bir umut olduğu fikri verilmek istenen sinsi mesajlardan biri.
2016 yılında FETÖ'nün yayın organı Sızıntı dergisinin kapağında da yine benzer bir kapı resmedilmiş kapının ardından sızan güneş ve ışık da temsil edilmişti. Bir askerin kapıyı açtığı resmedilen kapakta Necip Fazıl Kısakürek'in "Aç kapıyı haber var, Ötenin ötesinden. Dudaklarda şarkılar, Kurtuluş bestesinden" dörtlüğü kullanılmıştı. Mayıs 2016'da yayınlanan dergiden 2 ay sonra FETÖ hain darbe girişimini yapmıştı.
Subliminal mesaj verme konusunda Fetö terör örgütünün ne kadar etkili olduğunu 15 Temmuz öncesi yaşananlardan biliyoruz.
Son günlerde Edirne’den yasadışı yollarla ülkeye girmeye çalışırken yakalanan Fetö üyelerinin sayılarındaki artış, Danıştay 5. Dairesinin 450 hâkime iade/tazminat kararı ve Anayasa Mahkemesinin Fetö mensuplarını sevindiren bazı kararları, Fetö elebaşının yeniden diriliş mesajı ve tesadüfle açıklanamayacak bu gelişmelerin ardından kaçak terör örgütü mensuplarının “bıraktıkları yerden başlayacaklarına” dair paylaşımları birlikte değerlendirildiğinde tehdidin ciddiliği anlaşılır.
15 Temmuz’un nasıl geldiğinden, öncesinde ve sonrasında yaşananlardan Anayasa Mahkemesi’nin ve Danıştay’ın haberi yok mudur?
Ergenekon, Balyoz, 7 Şubat, 17/25 Aralık, MİT TIR’ları, Selam Tevhid yargı kumpasları Fetö’nün; berberden, terziden, kasaptan emir alan “yargı mensupları” marifetiyle gerçekleştirilmedi mi?
Hiçbir demokrasi, kendisini yok etmek isteyen örgütlere müsamaha gösteremez, aksi zafiyettir ve sonu hüsrandır.
Nitekim Fetö'yle irtibatlı olduğu gerekçesiyle ihraç edilen 450 hâkim ve savcının Danıştay 5. Dairesi'nce göreve iade edildiği sürece ilişkin düşünceleri sorulan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "FETÖ denen bu şer şebekesinin, terör yapılanmasının belini kırdık. Fetö bataklığını kuruttuk ancak sinekleri temizleme işimiz daha devam ediyor" diyerek şunları söyledi:
“Mücadelemiz bitmiş değil. Son kukla da Türkiye'ye zarar veremez hale getirilene kadar devam edeceğiz. Yüzlerindeki değişik maskeleri yırtıp atıyoruz ve bunlar böylece meydana çıkıyor. Her kılığa giren bu iradesiz şarlatanların ensesinde olacağız. Fakat Danıştay'ın aldığı bu karara da sessiz kalmamız mümkün değil. Nasıl ki Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) aldığı bazı garip kararlarda Cumhur İttifakı olarak tepkisiz kalmıyorsak bunda da sessiz kalamayız. Ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin almış olduğu bu kararları hazmedemiyorum. Danıştay zaman zaman yapıyor, bu tür kararlarla bizi rahatsız ediyor ama Anayasa Mahkemesi'nin sık sık bu tür kararları alması bizi ciddi manada rahatsız ediyor. Danıştay'da da bu işin yine aynı şekilde takipçisi olacağız.”
Bu çerçevede Danıştay 5. Dairesinin Fetö’ye “yeniden diriliş” ilhamı veren kararının bozulması için tüm hukuk yollarının kullanılacağı anlaşılmaktadır.
Danıştay 5. Dairesinin kamu vicdanını yaralayan kararı kesin değildir ve her ne kadar itiraz başvurularını gündeme almakta gecikme gösterse de Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu itirazlarla ilgili nihai kararı vermek zorundadır.
Yargı kararlarının kesin olması idarenin elinin kolunun bağlandığı anlamına gelmemektedir.
Devlet iradesi güçlü olduğu takdirde, hukuk içinde her sorunun meşru bir çözüm yolu vardır.
Anayasa madde 159’a göre; üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca; üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından (Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur) Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen HSK’nın yaptırdığı incelemeler sonucu tespit edilen bulgu ve kanıtlar doğrultusunda görevden ihraç edilen hâkimlerin 450’si ile ilgili delillerin tümünün yetersiz ve eksik olduğu iddiası inandırıcı değildir.
Türkiye'deki hâkimlerin ve savcıların özlük işlerini yürüten, atama ve yer değişikliklerini gerçekleştiren ve bunlarla ilgili itirazları inceleyen HSK kanıtsız, dayanaksız karar verecek kadar sıradan bir kurul mudur?
Danıştay 5. Dairesi verdikleri kararı savunmak isterken HSK’na da haksızlık yapmaktadır.
Bu durumda HSK yeniden başlattığı inceleme sonuçlarını ve kanıtları kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşarak “yetersiz kanıt” tartışmalarına fırsat vermemelidir.
Terörle mücadele herkesin görevidir ve bu mücadele fantezi kaldırmaz.
Hakkında açılan davayı ciddiye alıp savunma bile yapmamasına rağmen HDP ile ilgili kararı üç yıla yakın bir süredir veremediği gibi seçime katılmayan HDP’ye bir de hazine yardımı yapılmasını sağlayan Anayasa Mahkemesi ile Fetö elebaşının “diriliş mesajları” verecek kadar sevinmesine neden olan tartışmalı karara imza atan Danıştay 5. Dairesinin, hukuk devletini yıkmak isteyen yapılara karşı duyarlı olmadıkları görüntüsü bu yüksek yargı organlarının varlık nedeniyle bağdaşmıyor.
Umuyoruz ki Anayasa Mahkemesi HDP ile ilgili kararını vermek için başkanının emekli olmasını beklemeyecek ve Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu da 5. Dairenin tartışmalı kararını düzelterek kamu vicdanını rahatlatacaktır.
Aksini düşünmek bile istemiyoruz.
Aslını inkâr eden haramzadedir…
CHP'nin Emek Mahallesi Seçim Ofisi açılışına katılan Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Osmanlı padişahlarına son derece küstah ve saygısız bir üslupla hakaret ederek şunları söyledi:
"Övündüğümüz Osmanlı var ya, hani bize kul diyen, halka kul diyen bir Osmanlı ailesi, efendim baktığınız zaman aileye, ailede bütün padişahların kadınları yabancı. Hep beyaz tenli, mavi gözlü falan filan. Ben takılıyorum bazen arkadaşlara. Tarihle alay etmiyorum ama yanlış anlamayın. Çünkü hemen ufacık lafı çevirirler, evirirler. Hoca şöyle dedi, böyle dedi derler, iftira etmeye hazırdırlar. Ne zaman efendim şehzadelerden birine hanım alacaklar, hanım ağa alacaklar veyahut padişahlardan hangisinin karısı öldü, yeni bir karı alacak. Hemen sefer yapıyor Avrupa'ya. Beyaz tenli, mavi gözlü falan olacak diye".
İsminin önünde Profesör unvanı bulunan, Rektörlük, Belediye başkanlığı yapan, ileri yaşı nedeniyle bu seçimde aday yapılmayan Büyükerşen’in seçimle uzaktan yakından ilgisi yokken Osmanlıyı onun ifadesiyle “beyaz tenli, mavi gözlü karı almak için Avrupa’ya sefer yapacak kadar uçkur düşkünü olarak göstermesi tek kelimeyle utanç vericidir.
600 yılı aşan bir süre varlığını koruyan bir imparatorluğun padişahlarının bu şekilde aşağılaması sadece derin bir cehalet içinde olduğunu değil derin bir nefret taşıdığını da göstermektedir.
Bu ülkede aydın geçinen “eğitimli/kindar cahiller” Osmanlı’ya yönelik hakaret ve aşağılamalarını kendi geçmişlerindeki “defoları” örtbas etmek için yapsalar da 86 yaşındaki Büyükerşen’in durup dururken 600 yılı aşkın bir medeniyeti “uçkurla” özdeşleştirmesi muhtemelen Freud Psikoseksüel gelişim evrelerinin son aşaması olan ve ergenlik döneminde ortaya çıkan Genital dönem sürecinde takılı kaldığını ve bu takıntının diline vurduğunu gösteriyor.
Her insan gibi Osmanlı sultanları da elbette eleştirebilir, bunda bir sorun yok ama onları aşağılamak, hakaret etmek ve koskoca Osmanlı’yı uçkur sevdasıyla yönetilen bir devlet olarak aşağılamak sağduyu ve akıl sahiplerinin yapacakları iş değildir.
Elbette Osmanlı ile övünüyoruz.
Çünkü aslını inkâr eden haramzadedir.
Her ağızlarını açtıklarında “bilim bilim” diye haykırıp sonrasında bilimi nefretlerine kurban eden eğitimli cahiller için modern tıbbın çaresizliğini dikkate aldığımızda söyleyebileceğimiz tek şey “Allah ıslah etsin”dir.
Edip etmemek ise Allah’ın(cc) takdirindedir.