Nazmiye-Ali Gözbaşı çiftini hatırladınız mı?
Karaman’ın Ermenek İlçesinde yaşayan Nazmiye ile Ali Gözbaşı 44 yıl önce evlenmişler ancak çocukları olmayınca 1 yaşındaki İsa’yı evlat edinmişler.
İşte o İsa, Ermenek’teki maden faciasında göçük altında kaldığında Nazmiye teyze elleriyle toprağı kazarak oğlunun kurtarılması için çaba gösterirken çekilmiş fotoğraflarıyla akıllarda kalmıştı.
Umutlu bekleyişleri İsa’nın cansız bedeninin çıkartılmasıyla acıya dönmüş ve madendeki göçükten çıkarttıkları diğer işçilerle birlikte İsa’yı bu kez kendi elleriyle mezara koymuşlardı.
Bilindiği üzere madende hayatlarını kaybeden işçi kardeşlerimiz şehit olarak kabul edilmişlerdi. Üç kuruş fazla para uğruna en basit güvenlik önlemlerini bile almayan ve adeta geliyorum diyen faciaya zemin hazırlayan işletme ilgilileri ile ilgili olarak devam eden yargılamadan vicdanları tatmin edecek bir kararın çıkması beklenirken, acıların en büyüğü olan evlat acısını yaşayan bu örnek çift emekli maaşı ve kendi çaplarındaki çiftçilikle geçimlerini sağlamalarına rağmen, faciada hayatlarını kaybeden madenciler için verilen evi ve büyükbaş hayvan desteğini kabul etmemişler.
Devletten para almak için her türlü şaklabanlığı yapan, ikide bir üzerine benzin dökerek “devlet bana para vermiyor” yalanıyla ortaya çıkan, “açım” diye çöplükte yiyecek aradığını söyleyerek kendisine acındıran, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarından para koparmak için binbir yalan söyleyen insanlar varken, bu güzel aile kendilerine yardım olarak verilen 105 bin lirayı da almayarak Ermenek Kaymakamlığı tarafından yaptırılacak Kur’an kursuna bağışlamışlar.
Asaleti, insanlığı, merhameti ve dürüstlüğü görüyor musunuz?
Bu iki güzel insandan alınacak o kadar çok ders var ki?
Nazmiye teyze; “çok şükür yiyecek ekmeğimiz var. Parayla oğlum geri gelmez. Veren de Allah alan da Allah” derken, Ali Amca; “İsa’dan gelecek maaşı kendilerinin değil, öz anne ve babasının hak ettiğini” belirtmiş.
Mal paylaşımı yüzünden kardeşin kardeşe düştüğü, para vermedi diye ana babaların bıçaklandığı, üç kuruş para uğruna ocakların söndürüldüğü ülkemizde bu iki güzel insanın örnek davranışlarının akılda kalmasını istedim.
O kadar çok kötü örnek görüyoruz ki bu tür iyi örnekler ilaç gibi geliyor ve demek ki insanlık ölmemiş dedirtiyor.
Evlat edindikleri İsa’ya öz çocuğu kadar güzel bakmak ve ardından kaybettikleri evlatları için verilecek paranın İsa’nın öz anne babasının hakkı olduğunu söyleyecek kadar erdem sahibi olmak.
Benzer bir asil davranışı rahmetli Özgecan Aslan’ın anne - babası Songül ve Mehmet Aslan sergilemişlerdi.
Yaşadıkları evlat acısını kin ve nefrete dönüştürmeden vakur bir şekilde adalet beklentilerini dile getirirken, kendilerine yapılmak istenen para bağışını kabul etmemişlerdi.
Rahmetli Savcımız Mehmet Selim Kiraz’ın babası Hakkı Kiraz’ da -aydın olduklarını zanneden tayfanın cinayet diyemediği- cinayet karşısında yaşadığı büyük acıya rağmen sağduyulu ve vakur davranışıyla örnek oldu.
“Allahtan geldi dedim. Takdiri ilahi dedim. Kaderimizde bu var dedim. Oğlum bunu hak etmemişti. Ama kaderde bu varsa boynumuz kıldan incedir. Biz inanan insanlarız. Hamdolsun, gayrimeşru bir yolda değildi. Namusuyla, alnının akıyla, şerefiyle, onuruyla, haysiyetiyle, görevinin başında takdir-i ilahi oldu. Ben memnunum, ben şükrediyorum. Yüreğimde yanıyor ama şükrediyorum” ifadeleri ile acısını yüreğine gömerken, oğlunun başına silah dayanmış görüntülerini yayımlayan medya organları, basın özgürlüğü palavrası ile açıkça teröre destek vererek saygısızlığın en büyüğünü yapıyorlardı.
Bir tarafta kötülüğün, hainliğin, saygısızlığın, acımasızlığın utanç verici örnekleri diğer yanda; Nazmiye-Ali Gözbaşı, Songül-Mehmet Aslan ve Hakkı Kiraz’dan, ancak insan olanların değerini bilebilecekleri asalet ve erdem örnekleri.
Aramızda dolaşan sürüyle makam, diploma ve mal sahibinden acaba ne kadarından böylesine erdemli ve saygı duyulacak davranışlar bekleyebiliriz.
Ülkeyi yöneten, yönetmeye talip ve aday olan ya da ileride yönetme beklentisi içinde bulunanların bu mükemmel insanlardan alacakları çok dersler vardır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi ne güzel söylemiş.