Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Çin’in Çin'in Hubey eyaletine bağlı Wuhan kentinde ortaya çıkarak hızla yayılan yeni tip koronavirüs’ü (Kovid-19) pandemi (salgın) olarak nitelediğini duyurdu.
DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, örgütün Cenevre'deki merkezinde yaptığı basın toplantısında İki hafta içinde, Çin dışında Kovid-19 vaka sayının 13 kat, etkilenen ülke sayısının da 3 kat arttığını belirterek, Kovid-19 için bölgeler ve gruplar üstü, dünyayı saran salgın anlamına gelen "pandemi" kararını açıkladı.
Ghebreyesus, DSÖ'nün salgını 24 saat boyunca değerlendirdiğini ve virüsün yayılma ve şiddetinden derin endişe duyduklarını ve virüse karşı yeteri kadar harekete geçilmediğini vurgulayarak, "Bundan dolayı Kovid-19'un bir pandemi olarak nitelendirilebileceği değerlendirmesini yaptık." dedi.
Pandemi’nin hafif ve dikkatsizce kullanılan bir kelime olmadığını, "Yanlış kullanılması durumunda mantıksız korkuya, mücadelenin bittiğine dair haksız kabullenmeye ve gereksiz acı ve ölüme yol açan bir kelimedir.” değerlendirmesinde bulunan Ghebreyesus, "Dünya daha önce koronavirüsün tetiklediği bir pandemiye şahitlik etmedi. Ve daha önce, aynı zamanda kontrol altına alınabilecek bir pandemi de görmedik. DSÖ, ilk vakalardan haberdar olduğu olduğu andan itibaren virüse karşı tam mücadele içindeydi." diye konuştu.
14/03 tarihli açıklamasında, Avrupa'da günlük bildirilen Kovid-19 vaka ve ölüm sayısının Çin'i geçtiğine dikkati çeken Tedros Adhanom Ghebreyesus, "Çin hariç dünyanın geri kalanından bildirilen daha fazla vaka ve ölüm sayılarıyla Avrupa artık Kovid-19 pandemisinin merkez üssü haline geldi." dedi.
Dünya Sağlık Örgütü’nün Pandemi açıklamasıyla aynı gün ülkemizde ilk Koronavirüs vak’asının görülmesinden sonra Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin KOCA’nın açıklamasına göre (13/03 tarihi itibariyle) ilk vak’anın yakın çevresinden olmak üzere sayı 5’e yükseldi.
Olayın başlangıcından itibaren aldığı radikal tedbirlerle salgının Türkiye’ye girmesi iki ay geciktirilirken ilk vak’anın İtalya’dan gelen bir şahıs olması, devletin gösterdiği ciddiyet ve titizliğin kişiler tarafından gösterilmediğini ortaya koymaktadır.
Bu arada devletin açıkladığı tedbirlere karşı kayıtsız, pervasız bazı sanatçıların yurt dışında tatil yapma ısrarını sürdürmelerini de ibretle izliyoruz.
Wuhan eyaletinde başlayarak yayılan virüsle ilgili olarak İran ve Avrupa ülkelerinin zamanında gereken tedbirleri almamaları sonucu vak’a ve bağlı olarak ölüm sayısındaki artış korku ve paniğe neden oldu.
Özellikle İran’da, Sağlık Bakanlığımız tarafından uyarıldıkları halde tedbir/karantina altına almak yerine türbe demirlerinin yalanmasıyla virüsün önleneceğini zanneden sapık mezhepçi bir anlayışın sorumsuzluğu sonucunda hızla yayılan virüse bağlı ölüm sayısının ifade edilenden çok daha fazla olduğu iddia ediliyor.
Hindistan’da Koronavirüs’e karşı inek pisliği ve idrarından medet umanların, İran’da türbe demiri yalayanların, sosyal medyada yalan üfüren ve üfürülen bu yalanlara balıklama atlayarak etrafa panik yayan yerli mallarının da birbirlerinden farkları yok.
Bu konuda dünyada Japonya ile birlikte ilk ciddi tedbiri alan ve adım adım uygulayan Türkiye özellikle geliştirdiği kit’le çok kısa bir sürede Koronavirüs testi yaparak tanı konulma sürecini kısalttı.
Konuya ilişkin bilgi veren Ulusal Viroloji Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Gülay Korukluoğlu da yerli üretim kit ile tanı koyma süresinin ciddi şekilde düştüğüne işaret etti.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve dünyadaki bazı merkezlerin korona virüsü ile ilgili bazı spesifik testleri tasarlayarak yayımladıklarını hatırlatan Ulusal Viroloji Laboratuvarı Sorumlusu Doç. Dr. Gülay Korukluoğlu, "Bunlar DSÖ Literatüründe yer alıyordu. Biz de bu kaynakları izleyerek laboratuvarımızda halihazırda mevcut olan Pan korona virüsü PCR dediğimiz yöntemi kullanmak ile beraber acaba Covid-19'a yönelik gerçek zamanlı PCR testini uygulamaya sokabilir miyiz diye araştırdık ve bu konuyla ilgili merkezlerle temasa geçerek bu testte kullanılacak önemli bir bileşen olan 'primer probların siparişini verdik. Daha sonra yine yerli üretim bir enzim ile beraber bu primerler geldikten sonra yerli kaynaklarımız kullanılarak gerçek zamanlı bir kitin optimizasyon çalışmalarını yaptık.
Süreç içerisinde artık daha öncesinden kullandığımız testten sonra bu yerli üretim kitin geliştirilerek laboratuvarımızda rutin uygulamaya koyduk. Şu anda bu geliştirmiş olduğumuz kitte şüpheli gönderilen olası vaka tanımına uygun örneklerin analizi yapılmakta. Örnek geldikten sonra örneğin bir hazırlanma süreci vardır. Daha sonra PCR dediğimiz moleküler testin kendisi yaklaşık 90 dakika sürmekte" diye konuştu.
ABD’de 3.500 Dolara yapılan Koronavirüs testinin ülkemizde parasız yapılması (bu yazı yazıldığı ana kadar 4000 kişiye test yapıldı) insan hayatına verilen önemi göstermekle kalmamakta, her yıl sözde insan hakları raporu yayımlayarak kendisine biat etmeyen ya da sömüremediği ülkeleri insan hakları ihlali ile suçlayarak şantaj yapan ABD’nin en büyük insan hakları ihlali yapan ülke olduğunu da göstermektedir.
Türkiye’nin bu başarısından rahatsız olan ABD merkezli New York Times kendilerine çok yakışan ahlaksız bir algı operasyonuna imza atarak, 12/03 tarihli internet sitesinde “Trump, Avrupa’dan seyahati 30 gün boyunca askıya aldı” başlıklı haberinde, Türkiye yasağa dahil olmamasına rağmen, Türkiye’den iki adet fotoğraf kullandı.
Fotoğraflardan biri İstanbul’daki Kılıç Ali Paşa Camii’nin sterilizasyon çalışmalarını yansıtırken Türk bayrağının belli olduğu diğer fotoğrafta ise Taksim Meydanı’ndan.
Haber sitesinin manşetinde kullanılan skandal iki fotoğraf sosyal medyada tepkilere neden olunca kaldırıldı.
Cumhurbaşkanı Danışmanı Gülnur Aybet böylesine bir ahlaksız karşısında haklı olarak, “ABD Avrupa’yı koronavirüs nedeniyle yasakladı. Türkiye, yasaklı ülkeler listesinde dahi yok. Ancak başlığın altındaki fotoğraflar Türkiye’den. Böylesi durumlarda nedense bir anda Avrupalı oluyoruz” diyerek tepki gösterdi..
New York Times’ın ardından bu kez 13/03 tarihli BBC (ki İngiltere’de 10 kişi Koronavirüs’ten öldü) NYT’nin bıraktığı yerden algı oluşturmaya kalktı.
Kanada Başbakanlık Ofisinden yapılan Başbakan Justin Trudeau'nun eşi Sophie Gregoire Trudeau'nun Kovid-19 testinin pozitif çıktığı açıklamasının yapıldığı BBC canlı anlatım sayfasında konuyla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamasına rağmen yine Türkiye fotoğrafı kullanıldı.
Bu ahlaksızlığın sosyal medyada tepki görmesinin ardından Türkiye fotoğrafı kaldırıldı.
Amerikan haber ajansı The Associated Press (AP) ise, Başkan Trump'ın koronavirüs testi yaptıracağı haberinde Türkiye'den bir camii görseli kullandı.
ABD ve İngiltere'deki medya kuruluşlarının paylaşımlarına tepki yağarken, bu sefer Rusya'dan bir paylaşım geldi. Russia Today (RT) televizyonun internet sitesi, dünyadaki spor branşlarının müsabakalarının ertelenmesiyle ilgili haberinde Türkiye'den bir fotoğraf kullandı.
Görüldüğü üzere bir yanda virüsün ülkemize girmesinin önlemek için amansız bir mücadele verilirken diğer yandan bu mücadeleden rahatsız olarak negatif algı oluşturmak için çaba gösteren küresel ahlaksızlık çeteleri ile de mücadele etmek gerekiyor.
Hadi dışarıdaki soysuzları/ahlaksızları anladık.
Sonuçta Türkiye’nin başardığı her şey onlara batıyor.
Bir türlü diz çöktüremiyorlar.
Peki içerideki koronatik ahlaksızlara/beslemelere ne oluyor?..
Virüs bir an önce Türkiye’ye gelsin de insanlar ölsün diye kıçlarını yırtan, “komşunun baldızının dayısının kızından duydum, kayınbiraderin damadının doktor oğlundan duydum” diye söze başlayıp devlet ölü sayısını açıklamıyor yüzlerce ölü var, bir mahalle karantina altına alındı” diyerek yalan söyleyen provokatörler gördük.
Sosyal medya denilen kanalizasyon hattında sahte hesaplardan, kim olduklarını gizleyerek söyledikleri yalan ve iftiralarla toplumun huzurunu bozmak, korku ve panik oluşturmak için gerçek dışı paylaşımlar yapan korona fahişelerini ve bu yalanlara kayıtsız şartsız inanan yerli mallarını gördük.
Bir zamanlar makarnacılar diye halkı aşağılayanların sanki kıtlık varmış gibi marketlerde makarna raflarına saldırdıklarını gördük.
Bunların çoğu belki normal zamanlarda evlerine makarna sokmayan tipler.
Bu ödlekler 15 Temmuz akşamı da marketlerde makarna kuyruğunda idiler.
Fırsat bu fırsat diyerek halkın cebine gözünü dikerek zam üstüne zam bindiren ve bu halleriyle de eli kanlı PKK’dan hiçbir farkları olmayan koronatik vurguncu/halk düşmanı teröristler gördük.
“Virüs bu hızla yayılırsa hiçbir hükümet dayanmaz” diyerek hükümetin devrilmesini bekleyen kifayetsiz muhterisleri gördük.
Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva'nın, 4 Mart 2020’de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele için 50 milyar dolarlık kaynak ayırdıklarını şeklindeki sözlerini 11 Mart 2020’da söylemiş gibi paylaşımda bulunarak; "Tesadüf!! IMF #koronawirus salgınında zarar gören düşük gelirli ve gelişmekte olan ülkelere yardım için $50 milyar paket hazırladı. Dünya Bankası da Pazartesi aynı amaçla $12 milyarı hazır ettiğini duyurdu. Ve saat 00:30 Sağlık Bakanı açıklama yapıyor" diyerek gözümüzün içine baka baka utanmadan, sıkılmadan yalan söyleyen, gerçek ortaya çıkınca yazdığını silmek zorunda kalan ama özür dileyemeyen yüzsüzleri gördük.
Bu hastalıklı zihniyetin ezik mensupları Elazığ/Malatya depreminde de ölü sayısının artmamasına üzülmüşler ölenlerin gizlice gömüldüklerini iddia etmişlerdi.
Devlet depremzedelere yardım etmiyor yalanını dolaşıma sokmuşlardı.
Bir tane dahi kamu binası yıkılmadığı halde bir başka şehirdeki onarım halindeki hastane görüntüsü paylaşarak “depremde zarar gördü” demeye utanmamışlardı
Bu halk düşmanları İdlib’te yüzlerce askerimizin öldüğünü ancak gizlice gömüldüklerini söyleyebilecek kadar ihanet çukuruna batmışlardı.
Kimi zaman siyasetçi, kimi zaman gazeteci, kimi zaman akademisyen, kimi zaman sanatçı, kimi zaman emekli bilmem ne kılıklarında karşımıza çıkan bu zihniyet bir tek amaca hizmet ediyor.
Uşaklıklarını yaptıkları efendilerinin istedikleri üzere doğrultusunda Türkiye’ye diz çöktürmek.
Devletine milletine güvenmeyen bu ezik mandacılara göre amaçlarına ulaşmak için her şey mübah.
Ancak unuttukları bir husus var.
Tarih her şeyi kaydediyor.
Son pişmanlığın fayda etmeyeceği ve ihanetlerinin hukuk içinde hesabının sorulacağı bir gün elbette gelecek.
Koronavirüs de gelir ve geçer.
Bir çaresi bulunur.
Ama içimizdeki kronik post modern ahlaksızların tedavisi ne yazık ki mümkün değil.
Bunların topluma verdiği zarar koronavirüs’ten çok daha ölümcül.
Onlara ne aşı ne de ilaç fayda etmez.
Onlar ümitsiz vak’a.
Mevlana ne güzel söylemiş;
“Bozuk olunca maya
Ne ar tanır ne de haya”
Sayın FEYZİOĞLU teşekkür ve alkışı hak ediyor
Şiddet gören sığınmacılardan vekalet alınarak, Yunanistan'ın AİHM'e şikayet edileceğini ifade eden Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, bu açıklamadan sonra Avrupa Birliği'nin (AB) Yunanistan'a "insan hakları ihlali yapan kamu görevlilerinin soruşturulması" çağrısında bulunduğunu belirtti.
Feyzioğlu, "Bu göstermelik mi, değil mi bilmiyoruz. Ama Yunanlıların da anayasalarında hukuk devleti olduğu yazıyor." dedi.
Türkiye'nin sığınmacılara sınır kapılarını açmasının eleştirildiğini, AB'nin Türkiye'ye verdiği sözleri yerine getirmediğini vurgulayan Feyzioğlu, "Bu halk, üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdi. Mağdur durumdaki insanların bakımını üstlendi ama AB yardım yapmadı. O zaman AB yardımı yeni şartlara bağlayacak ve yapacak, aynı zamanda da Esed'e 'Ordunu vatandaşın üzerine sürüp Türkiye sınırına 2 milyon mülteciyi dayama' diyecek." değerlendirmesini yaptı.
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığının da yaşananları delillendirmeye devam ettiğini bildiren Feyzioğlu, Edirne Barosu Başkanı Alper Pınar başkanlığındaki baroya kayıtlı avukatların, Yunanistan aleyhine AİHM'de dava açmak isteyen sığınmacılarla görüştüğünü söyledi.
"Madem sınıra bir yığılma söz konusu olmuş, içeri alırlar, ağırlarlar, çadırlarını verirler, barındırırlar. Ondan sonra da Avrupa'nın neresine dağıtılacaksa bunu planlarlar. Sen 80 küsur bin FETÖ kaçağını ağırlıyorsun ama kapına, can güvenliği sebebiyle Afganistan'dan, Pakistan'dan, Suriye'den kaçmış gelmiş, 'Daha iyi bir hayat için Avrupa'ya geçmek istiyorum' diyenleri Meriç Nehri'nde öldürmeye kalkıyorsun. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez. Kuşkusuz AB'nin Türkiye'ye yönelik taahhütlerini yenilemek suretiyle yerine getirmesini konuşmamız lazım. Bu, hükümetler arası ve devletlerarası bir iştir ama böyle bir insanlık dramına kayıtsız kalınamaz. Suriye'den milyonlar bizim kapımıza dayandığında biz 'Suriye ile anlaşmamız yok, almayız' dedik mi? Kapıda onlara gaz, kimyasal sıktık mı?"
Bu insanlık dramının çözüleceğini düşündüğünü ifade eden Metin Feyzioğlu, "Bize düşen, hukuk çerçevesinde AİHM'de Yunanistan'ı mahkum ettirmektir. Bunu yapacağız, göreceksiniz." diye konuştu.
Sürekli devletini eleştiren ve aşağılayan, yabancı medyaya devleti ile ilgili yalan söyleyen ve iftira atan, teröriste terörist diyemediği gibi bir de onlara itibar yükleyen, hendekçileri çukurcuları kutsayan ve devletin hiçbir haklı ve meşru mücadelesine destek vermeyen kimi sivil toplum örgütlerinin perişan halini gördükten sonra Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin FEYZİOĞLU’nun, devletin haklı ve meşru mücadelesinde verdiği anlamlı katkı alkışı hak ediyor.
Ülkesini seven bir hukuk adamına yakışan bu samimi açıklamaları nedeniyle kendisine teşekkür ediyor ve saygıyla selamlıyoruz.
Darısı bu ülkeye ait olduklarını iddia eden ancak hiç devletinin ve milletinin yanında göremediğimiz diğer sivil toplum örgütlerinin başına.