Çankırı ili Yapraklı ilçesi Yukarıöz İlkokulu'nda 8 Mart tarihinde müdür Ömer ÜNAL İstiklal Marşı töreninde kürsüye çıkardığı öğrencileri herkesin gözü önünde dövdü.
Tören sırasında bir öğrencinin cep telefonuyla kayıt altına aldığı olayın görüntülerinde okul müdürünün bir öğrenciyi kulaklarından tutup havaya kaldırdığı diğer 2 öğrenciyi ise tokatladığı görülüyor.
Çankırı Valiliğince 'dayakçı müdür' ile ilgili olarak yapılan açıklamada;
“Maarif Müfettişlerince yapılan soruşturmada Okul Müdürünün suçu sabit olduğundan;
Disiplin yönünden, 657 sayılı Kanunun 125. maddesinin C/I bendine göre aylıktan kesme cezası ile cezalandırıldığı,
İdari yönden, üzerinden yöneticilik görevi alınarak öğretmen olarak atamasının yapıldığı,
yapılan soruşturma neticesinde 26 Mart 2019 tarihinden itibaren adli kontrol altına alınmasına karar verildiği ve bu durumun devam ettiği” ifade edildi.
Bu haberden başka yine Çankırı ile ilgili olarak bu kez bir öğretmene yapılan saldırı sonrası gerçekleştirilen protesto yürüyüşü yerel ve ulusal medyada haber konusu oldu.
Haberde yer alan bilgilere göre; “İsmet İnönü Ortaokulu'nda nöbetçi öğretmen olan M.S. teneffüste kız öğrenciye geçerken omuz atan erkek öğrenciyi uyararak sınıfına gitmesini söyledi.
Uyarılara rağmen söz dinlemeyen öğrenciyi müdüre götüren M.S. daha sonra öğrenciyi sınıfına gönderdi. Sınıfına gitmeyerek okul bahçesine çıkan öğrenci babası H.A.’yı aradı.
Okula gelen veli güvenlikçiye aldırış etmeden okul binasına girerek, oğlu ile birlikte M.S.’nin ders yaptığı sınıfın kapısını açıp, öğrencilerin yanında galiz küfürler ederek dışarıya çıkmasını istediği öğretmene okulun koridorunda saldırdı.
Okulun güvenlik kamerasına da yansıyan görüntülerde H.A., öğretmene tokat ve yumruk atıp, boynunu sıktı. Öğretmen ise herhangi bir karşılık vermedi. Olay güvenlik kamerasına yansırken, H.A. okula gelen polisler tarafından gözaltına alınarak karakola götürüldü.
Öğrencilerin psikolojisinin bozulması nedeni ile Çankırı Valiliğince öğleden sonra okulda eğitime ara verildi.”
Kısa aralıkla Çankırı’nın; “öğretmenin uyguladığı şiddet” ve “öğretmene uygulanan şiddet” haberleri ile gündeme gelmesi elbette üzücü.
Bir öğretmenin gerekçesi ne olursa olsun öğrencisine şiddet uygulaması asla kabul edilemeyeceği gibi yine gerekçesi ne olursa olsun bir öğretmene şiddet uygulanması da asla kabul edilemez.
Amin Maalouf’un; “korkunun çocuğu olarak tanımladığı şiddet” ilkelliktir.
Ama ne yazık ki bu ilkel davranışları yapanların sayısı giderek artmaya başlamıştır.
Okulda şiddet, evde şiddet, hastanede şiddet, işyerinde şiddet, trafikte şiddet, spor sahalarında şiddet neredeyse vakayı adiyeden olmuştur.
Söylemesi üzücü ama milletin temsilcilerinin yer aldığı TBMM’de bile şiddet görüntülerine ve hakaret ifadelerine tanık olmuyor muyuz?..
Eğitimlisi, eğitimsizi, okumuşu, cahili, herkes çözümü şiddette arıyorsa ve bu hal giderek artan bir eğilim izliyorsa artık stresle açıklanamayacak patolojik bir duruma dönüşmüş demektir.
Sizin haklı olduğunuzu düşünmeniz yaptırımı da sizin uygulayacağınız anlamına gelmez.
Herkesin dilediği gibi davranması hayvanlar alemine özgü bir durumdur.
Ama toplum içinde yaşayan insanlar için hak arama yeri hukuktur.
Hiç kimsenin toplum içinde yaşayıp, hayvan gibi davranma lüksü yoktur.
Ben davranırım diyenler olursa onlar da hesaplarını yargıya verirler.
Buraya kadar anlattıklarımız işin teorik ve etik boyutu.
Bir de sorgulanması gereken fiili durum var.
Söyler misiniz her gece ekranlarda cinayet, yaralama, tecavüz, dayak sahnelerinin izlendiği bir ülkede şiddeti nasıl önleyeceğiz?..
Yüzde doksan sekizinin Müslüman olduğu bir ülkede şiddet ve tecavüz sahneleri reyting rekorları kırıyor.
Lafa gelince herkes şiddete karşı ama uygulamada şiddet baştacı.
Anne babalarının soluksuz izledikleri o sahneleri oynayan oyunculara hayranlık duyan çocukların ve gençlerin onlar gibi davranarak kendilerini kanıtlama güdülerini nasıl yok edeceğiz?..
Basından izliyoruz, o hayranlık duyulan sanatçılardan bazıları eşlerine, bazıları kız arkadaşlarına şiddet uyguluyorlar.
Her gün birisi ile ilgili bir şiddet haberi ekranlara düşüyor.
Mesele sadece televizyondan ibaret de değil.
İnternet var, sosyal medya var.
Çocukları ve gençleri şiddete yönlendiren öylesine başıbozuk ve öylesine kontrolsüz bir cazip alan var ki işimiz gerçekten çok zor.
Evde babası annesini döven, abisi kardeşini döven, mahallede kayınpederi gelinini döven, kedisini, köpeğini atını, eşeğini döven, ağzından küfür düşmeyen, “yol vermedin” diye adam bıçaklayan, “selektör yaptın” diye arabayı üzerine süren şiddet uygulayıcıları ile birlikte büyüyen çocuklar nasıl şiddetten uzak tutulacaklar?..
Bu yazıyı yazarken gazete haberi gözüme ilişti.
“İzmir’in konak ilçesinde Bilal T. 3 yaşındaki üvey oğlu Abdulkadir DOĞAN’ı darp ederek öldürdü.”
Allah aşkına hangi gerekçe 3 yaşındaki bir sabiyi döverek öldürmeyi haklı çıkarabilir.
Geçenlerde yine benzer bir haber vardı.
Ağlayan çocuğunu tokatlayan baba ölümüne neden olmuştu.
Şiddet her yerde ve ne yazık ki şiddetten beslenen insanlar var.
Bir de şiddeti uygun görülen, şiddeti kutsanan ve şiddetine hayran olunan tipler var.
Ya da aidiyeti nedeniyle şiddeti görmezden gelinenler var.
Misal; ünlü bir TV sunucusu (yargıya da intikal eden) eşine şiddet uyguladığında bu sayılmıyor (!)
Aidiyeti nedeniyle korunma altına alınarak; “canım kadın da kim bilir ne yaptı ki adamcağızı çileden çıkardı” yollu destek çıkılıyor.
Şiddete uğrayan popülerse kıyametler kopuyor, gariban ya da siyasi aidiyeti bulunmuyorsa kimsenin umurunda olmuyor.
Aidiyet kalkan oluşturuyor ve uygulanan şiddeti masumlaştırıyor.
Aktif görevim esnasında; bir engelli kız çocuğunu tekme tokat döven bir kuruluş müdürü hakkında soruşturma yapmıştım.
Olayın farklı meslek gruplarından çok sayıda görgü tanığı vardı.
Hepsi de zaman ve mekan belirterek şiddeti ayrıntılarıyla anlatmışlardı.
Müdürün engelli çocuğu döverken kendisine engel olmak isteyen görevliler tarafından güçlükle zaptedildiği ve “tutmayın lan beni” diyerek gömleğini yırttığı tanıklar tarafından özellikle vurgulanmıştı.
Yargıya da intikal ettirilen olayla ilgili olarak devlet bakım ve koruması altında bulunan masum bir engelli çocuğa acımasızca şiddet uygulayan müdürün devlet memurluğundan çıkartılması cezası önerisiyle raporumu hazırlayıp verdim.
Yüksek Disiplin Kurulunda dosya görüşülürken üyeleri bilgilendirmem için davet edilmem üzerine olayı özetleyerek, mevcut kanıtlar doğrultusunda o dönem çok dile getirilen şiddete ve tecavüze sıfır tolerans ilkesi de dikkate alınarak ilgilinin devlet memurluğundan çıkartılmasının uygun olacağını belirttim.
Bu olay dışında bazı usulsüz ve hukuka aykırı işlemler ile genel ahlaka aykırı bazı uygulamaları sebebiyle yerel muhakkik soruşturması sonucunda disiplin cezası verilen müdür hakkında yerel basında da olumsuz haberler yayımlanmıştı.
Bir engelli çocuğa karşı yapılan şiddet son derece açık olmasına rağmen Disiplin Kurulu Başkanı (o dönem müsteşardı) mealen “Müfettiş bey terbiye amaçlı iki tokat atılmasından bir sakınca yok. Bizler de çocuklarımıza gerektiğinde iki tokat atmıyor muyuz” ? deyince çok şaşırmıştım.
Benzer ifadeleri sendika temsilcisi avukat da kullanarak dayakçı müdüre destek çıkmıştı.
Kendilerine atılanın iki tokat olmadığını, engelli çocuğa tekme ve tokatla saldırıldığını, tanıkların ifadesine göre eğer engel olunmasaydı ölüme bile neden olacağını, böyle acımasız bir saldırının kabul edilemeyeceğini söylediğimde müsteşar “madem öyle niçin doktor raporu aldırmamışlar” deyince, dövenin müdür olduğunu, bu olayın duyulması halinde (o dönem) hizmet alımı yoluyla çalışanların işten çıkartılacağı ve bunun çok ağır bedeli olacağı yolundaki tehditler nedeniyle herhangi bir görevlinin çocuğu elinden tutup doktora götüremeyeceğini, olayın ancak 6 ay kadar sonra işten çıkartılan bir görevlinin ihbarı ile soruşturulduğunu ve yargıya intikal ettirildiğini söylememe rağmen o iki üye bunun terbiyevi amaçlı masum bir tokat olduğu iddiasını tekrarladılar.
Bırakın iki tokadı; 6284 sayılı Kanunun 8/3 maddesine göre; “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.”
Bir kadının eşinden şiddet gördüğünü beyan etmesi işlem yapmak için yeterli ancak bir engelli çocuğun tekme tokat dövülmesi terbiye amaçlı.
Anladım ki müdürün arkası güçlüydü.
Ve ceza verilmesi gibi bir niyetleri de yoktu.
Ben açıklamalarımı bitirip salondan çıktım.
Sonrasında, Hukuk Müşaviri ve Denetim Hizmetleri Başkanının muhalefetine rağmen müdürün gömleğini yırtacak kadar kendinden geçerek uyguladığı şiddet terbiye(!) sınırları içinde görülerek ceza verilmediğini öğrendim.
Demek ki şiddete karşı sıfır tolerans diye mangalda kül bırakmayanlar şiddeti uygulayan adamları ise onun yaptığı şiddet olmuyordu.
Şimdi söyleyin bakalım.
Böylesine güçlü kaynaklarla beslenen, göz yumulan ve yaygınlaşan şiddet önlenebilir mi?..:
Albert Einstein; “Şiddet ahlak seviyesi düşük erkeklere her zaman çekici gelmiştir” diyor.
Ne dersiniz?..
Bu söz bize şiddeti masum görenlerin ahlak seviyesi hakkında da bir fikir vermiyor mu?..