ABD; Rusya’ya uyguladığı yaptırımları izleme görüntüsü altında haddini aşarak Türk iş adamlarını sorgulamaya kalktı.
17/25 Aralık kumpasına benzer bir çalışmanın hazırlığı içinde olduğu tahmin edilen ABD Hazine Bakanlığı; Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo imzasıyla TÜSİAD’a bir mektup göndererek, Türk şirket ve bankalarının Rusya ile ekonomik ilişkilerde bulunmamasına yönelik uyarıda bulundu.
Gönderilen mektupta; “ABD tarafından yaptırım uygulanan kişilere maddi destek sağlayan her kişi veya kuruluş ABD yaptırımları riski altındadır. Türk Bankaları, Amerikan Bankalarıyla bağlarını sürdürürken, yaptırım uygulanan Rus Bankalarıyla muhabir banka ilişkisi kuramaz. Yaptırım uygulanan Ruslarla ilişkilerin Türk finans kurumlarını ve işletmelerini yaptırım riskine maruz bırakabileceğinin lütfen unutmayın”. İfadelerine yer verildi.
CIA Türkiye Şefinin, Rusların son aylarda yöneldiği konut satışlarında öne çıkan inşaat firmalarının yetkililerini çağırıp; “Ruslara kaç ev sattınız” ; ”sattığınız evlerin bedelini hangi para birimiyle tahsil ettiniz” ; ödemeyi hangi kanaldan yaptılar ; “parayı elden mi aldınız yoksa banka üzerinden mi yaptılar” gibi sorular sorarak bilgi toplamaya çalıştığı öğrenildi.
ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo, 23 Haziran ayında Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Yunus Elitaş ile görüşerek mali suçlarla mücadele konusunda teknik ve ekonomik işbirliği konularını gözden geçirdiklerini belirtmişti.
TÜSİAD’a gönderilen tehdit mektubu öncesinde Ankara ile bir telefon görüşmesi daha gerçekleştiren Adeyemo ağzından baklayı çıkartarak Rusya’nın batı yaptırımlarını Türkiye üzerinden delmeye çalıştığını iddia etmiş, Bakan Yardımcısı Elitaş’ta; savaşın tarafları olan Ukrayna ve Rusya ile derin ekonomik ve siyasi ilişkilere sahip olunduğunu belirterek bu iki ülke ile ticaret yapılmaya devam edeceğini, Türkiye’nin devam eden süreç ve yaptırımlar konusundaki konumunun değişmediğini belirterek ülke çıkarları açısından doğru bildiğimizi yapmaya devam edeceğiz mesajı vermişti.
Yaptırım kararına rağmen başta İngiltere ve ABD olmak üzere tüm batılı şirketler bir yolunu bulup Rusya ile çalışmaya devam ederlerken, Rusya ile ticaret bahanesiyle tehditlerde bulunan ABD’nin aba altından sopa göstermesi yeni bir finansal kumpasın alt yapısını hazırlığı içinde olduklarını gösteriyor.
Hazırlıklarını da uygulanan ekonomik politikaları muhalefet ağzıyla eleştiren ve kendilerine yakın buldukları TÜSİAD üzerinden yapıyorlar.
Nitekim TÜSİAD da sadece mektubu ilgili yerlere ilettiklerini söyleyip en küçük bir tepki göstermeyerek beklentileri boşa çıkarmıyor.
Ne garip değil mi?
Ekonomi bilimin genel kabul görmüş temel ilkeleri ve serbest piyasa konusunda hükümete ders(!) vermeye kalkan TÜSİAD, tehdidi yapan ABD olunca ekonomi bilimin temel ilkelerini de serbest piyasayı da unutuveriyor.
Ve de hariçten gazel okuyarak iç işlerimize burnunu sokan ABD’ne “siz kimsiniz de bizim kiminle nasıl ticaret yaptığımıza karışıyorsunuz” diyerek rest çekemiyor.
Besleyip büyüttüğünüz FETÖ’nün alçak darbe girişimine destek verdiğiniz yetmezmiş gibi halen korumaya devam ederek demokrasi düşmanlığını sürdürmekten utanmıyor musunuz? diye soramıyor.
ABD’nin Güney sınırlarımızda kurmak istediğiniz garson devlet için teröristlere 3 yılda 2 milyar dolan para ile binlerce TIR, yüzlerce uçak dolusu silah ve mühimmatı vermesini, Türkiye’deki kanlı eylemlerin planlayıcı katillerin imha edilmeleri sonrasında hangi yüzle taziye mesajı yayımladığını sorgulayamıyor.
“Biz Türk iş insanlarıyız. Bu ülkenin hak ve çıkarlarını korumakla yükümlüyüz. Ülkemizin katılmadığı bir karar nedeniyle yapılan bu baskı ve tehdidi reddediyoruz, hükümetin eleştirdiğimiz uygulamaları olabilir ama Türkiye’nin hak ve çıkarları söz konusu olduğunda hükümetin yanındayız” diyemiyor.
“Rus Ukrayna savaşını biz başlatmadık, taraf ta değiliz, her iki ülke ile doğrudan temas kurabilen ve güven duyulan tek ülkeyiz. Bu güvenin sonucunda oluşturulan tahıl koridoru ile dünyayı bekleyen büyük bir tahıl krizi aşıldı. İnsanlığın da yararına olan bu girişimler görmezden gelinerek yöneltilen suçlama asla iyi niyet ve müttefiklik anlayışı ile bağdaştırılamadığından bu tehdit mektubunuzu aynen iade ediyoruz” diyecek cesareti gösteremiyor.
Hükümeti eleştirirken gösterdiği cesaretin(!) ve rahatlığın(!) onda birini kendilerini tehdit eden ABD’ne gösteremiyor.
Peki neden?
Çünkü muhalefet gibi onlar da “yaptırım” furyasına katılıp ABD’nin yanında yer almamız gerektiğine inanıyorlar.
Oysa ABD’nin yanında yer almanın Avrupa’ya nelere mal olduğunu/olacağını göremiyorlar.
Demokrasi, insan hakları, fikir hürriyeti, eğitim, sağlık, kültür vs. gibi hayatın her alanındaki uygulamalarla ilgili görüş açıklıyorlar ama ABD’nin tehdit mektubu ile ilgili olarak tek kelimelik bir eleştiri yapamıyorlar.
Onlar da bir yerde haklılar(!)
Aynı dil ve üslubu paylaştıkları dostlarını(!) nasıl eleştirsinler.
O zaman açık kaynaklardan herkesin ulaşabileceği gerçekleri biz paylaşalım.
Belki TÜSİAD’a da bir iyiliğimiz olur.
“Uluslararası Finans Enstitüsü Baş Ekonomisti Robin Brooks’un paylaştığı verilere göre; Rus petrolünün % 63 ünü Yunanistan’a ait tankerler taşıyor. Reporter United’ın Mayıs ayında paylaştığı Raporda; 9 Mart-30 Nisan tarihleri arasında Rusya’dan gemilerle taşınan fosil yakıtın % 52 si Yunan gemileriyle yapıldı”. (AA/08.07.2022)
Görüldüğü üzere Ruslara ev satılınca yaptırımların delindiğini iddia eden ABD Hazine Bakanlığı Rus petrolünü Yunan tankerleri taşıyınca bunda bir sorun görmüyor.
Biz buna ikiyüzlü ve ahlaksız politika diyoruz
“Fransa’nın Le Monde Gazetesinde yayımlanan bir rapora göre; Fransa’nın en büyük enerji Şirketi Total Energies savaşın başından beri Rus Jetlerine yakıt sağlıyor.
Fransız Total Energies Sibirya’daki Termokarstovoye gaz sahasından gaz çıkartan Terneftegaz’ın % 49 una sahip, sahanın % 51’lik kısmı ise Rus Şirketi Novatek’e ait.
2022 yılının başından beri Ukrayna sınırına yakın hava üslerine ulaştırılan yakıtın 42.700 ton olduğu ve bu miktarda bir yakıtın 3400 adet SU 34 bombardıman uçağının yakıt tankının doldurulması için yeterli olduğu Le Mond tarafından yayınlanan raporda yer aldı.
İngiliz The Guardian Gazetesinde yer alan bir habere göre; Leave it in the ground (LİNGO) adlı araştırma grubunun oluşturduğu veri setinde; aralarında JP Morgan Chase ve HSBC gibi bankaların bulunduğu 400 yabancı finans kurumunun fosil yakıt (petrol ve doğalgaz) sektöründe faaliyet gösteren Gazprom, Novatek, Lukoil, Rosneft, Tatneft, gibi Rus Enerji devlerine 130 milyar dolar yatırım yaptığı ortaya çıktı.
Rus petrol şirketlerini fonlayan finans kurumlarının yarısına yakının ABD merkezli olduğu, 154 ABD’li kurumun 23,6 milyar dolar yatırım yaptığı, bunlar arasında 10 milyar dolarlık miktar ile JP Morgan Chase’in başı çektiği, İngiltere’nin başta HSBC olmak üzere 32 finans kurumu ve 2,5 milyar dolar yatırım ile listede üçüncü sırada olduğu, ayrıca Japonya, Norveç, İsviçre, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerden onlarca kurumun önemli yatırımlarının bulunduğu açıklandı”. (Kaynak; 25-26 Ağustos/Yeni Şafak)
“Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, kripto paraların Rusya’ya uygulanmakta olan yaptırımları delmekte kullanıldığını söyledi.
Şu anda yüzlerce Avrupa ve ABD şirketi Özbekistan gibi üçüncü ülkelerde şube açarak yaptırımları deliyor” (Öznur Küçüker Sirene/Diriliş Postası 26/08)
Gördünüz mü “yaptırım yaptırım” diye uyuz eşek gibi anıranlar yaptırımlarım nasıl da ırzına geçmişler.
İşte bu aşağılıklar yüzünden Ukrayna Rusya arasındaki savaş bitmiyor.
İşin bu tarafı ayrı bir yazı konusu gelelim konumuza.
Benim gibi sıradan bir vatandaşın ulaştığı bu bilgilere muhalefetle kol kola hükümeti eleştiren koskoca (!) TÜSİAD ulaşamıyor mu?
Uluşamaması mümkün olmadığına neden susuyor?
Adamlar kendi koydukları yaptırımları kendi şirketleri aracılığı ile delik deşik etmişler, şimdi kalkmışlar Türkiye’ye hesap soruyorlar.
Yok Ruslara kaç ev satmışız? yok parayı elden mi almışız? yok ödeme hangi para birimiyle yapılmış?
“Size mi hesap vereceğiz ulan!.. sattıysak sattık, size mi soracağız” diyemiyor musunuz?
Muhalefet ağzıyla hükümeti eleştirmek kolay değil mi?
Üstelik içeriden de dışarıdan da “aferin” alıyorsunuz.
Türkiye açıkça ilan ettiği ve başarıyla uyguladığı tarafsızlık politikası sayesinde ekonomik dengelerini korumakla kalmadı, küresel üretim ve dağıtım isteminde yaşanan krizi fırsata çevirdi.
Avrupa başkentlerinden gelen boş market görüntülerine bizim ülkemizde rastlanmıyor.
Rusya’nın doğal gaz sevkiyatını kısması nedeniyle Almanya’da resmi ağızlar duş almayın bezle temizlenin, mümkün solduğu kadar sıcak su kullanmayın tavsiyeleri yapıyorlar.
Enerji ve fosil yakıt fiyatlarındaki inanılmaz artışlar nedeniyle Avrupa zor günler yaşarken (daha zorları sırada, beter olsunlar inşallah) Türkiye akaryakıtı da doğalgazı da elektriği de makul fiyatlara tüketiyor.
Kışın tüketeceği doğalgazı şimdiden depoladı.
Anlaşmalarını güncelledi, tedarik sorunu da yok.
En büyük eserleri heykel yapmak, musluk açmak, mezarlıkta yeşil plastik ibrik dağıtmak, şehir hatları vapurunda logolu karton bardaklarla çay satmlak olanların muhtemelen ne anlama geldiğini dahi idrak edemeyerek dalga geçtiği Karadeniz doğalgazının ekonomiye kullanımına başlanmasıyla ne kadar büyük bir avantaj sağlanacağını da hesaba katarsanız Türkiye’nin elinin ne kadar güçlü olduğunu anlarsınız.
İşte ABD’ni de, Batıyı da ve içerideki yardakçılarını da çileden çıkaran gerçek bu.
Çünkü onlar savaşın önlenmesine değil, sürmesine neden olmaktan başka hiç bir işe yaramayacak ve Ukrayna’ya zerre kadar yararı olmayacak yaptırımlara katılmayarak tarafsız pozisyonunu sürdürmeye çalışan Türkiye’nin bu politikayı uzun süreli devam ettiremeyeceğini ve bir şekilde kendisini ekonomik krizin içinde bulacağını, böylece hiç zahmet çekmeden kolay bir iktidar değişikliğine neden olacağını düşünüyorlardı.
Bekledikleri olmadı.
Olacağı da yok.
Bize yapmayın diye tavsiye ettiği kömür santralleri, nükleer enerji santralleri kurmayın tavsiyesinde bulunan Avrupa, şimdi enerji krizini nasıl aşabileceğini kara kara düşünürken, Türkiye’nin böyle bir sorunu bulunmuyor.
Çarkların dönmesiyle bir yandan istihdam sağlanırken, diğer yandan müthiş bir ihracat başarısı yakalandı.
Ekonomist olarak geçinen aslında bir mahalle bakkalı kadar ekonomiyle ilgisi olmayan yerli malların ısrarla battık, bittik, yandık, mahvolduk üfürmelerine rağmen Ekonomi çökmedi.
Elbette her şey güllük gülistanlık değil, küresel sorunlardan kaynaklanan ve dolayısıyla bizi de etkileyen bir enflasyonist süreç söz konusu.
Bunun için de iyileştirici önlemler peyderpey alınıyor.
Bizimkilerin ağzına baktıkları kronik muhalif Bloomberg bile; “Dünyanın en büyük enflasyon krizlerinden biri henüz Türkiye ekonomisinin rayından çıkarmadı, Türkiye ekonomisi G-20 ülkelerinin çoğundan daha fazla büyüdü.” açıklaması yaptı.
Açıklanan sosyal ve ekonomik paketler yanı sıra asgari ücrete ve memur maaşlarına yapılan makul zamlarla enflasyonun ekonomik dengeleri bozmasına fırsat verilmedi.
Her ay rekor kıran ihracat rakamlarıyla giderek ülkeye daha fazla para girmesini sağlayan bu sürecin ABD’nin de Batı’nın da ve içimizdeki adamlarının da uykularını kaçırması normal.
Tam “bu sefer oldu” diyerek ellerini ovuşturuyorlardı ki bütün planları alt üst oldu.
Bize layık gördükleri yıkımı şimdi kendileri yaşıyorlar.
Yani kuklacılar da kuklalar da şoktalar.
Ayda bir toplanıp cumhurbaşkanı adayı eşkâli belirlemeye çalışan, içi boş, gerçekleşme imkânı olmayan güçlendirilmiş parlamenter sistem masalları anlatan altılı ve masada yer almasa da çizdiği rotayı tıpış tıpış uygulatan esas üyenin katılımıyla yedili olan masanın derin ABD ve AB sadakatine rağmen Türkiye doğru bildiği yolda kararlılıkla yürümeye devam ediyor.
Yaptırımların hiçbir işe yaramayacağını (aslında Rusya’nın işine yarayacağını) bu kışı donarak geçirmek zorunda kalacak Avrupa’dan gelecek görüntülerinden anlayacağız.
Türk soba üreticilerinin Avrupa’ya soba yetiştiremediklerine dair açıklamaları yaptırımların kimi zora soktuğunu/sokacağını gösteriyor.
Daha şimdiden kömür satılan yerlerin önünde oluşan uzun kuyruklar gelişi Çarşamba’dan belli olan Perşembe’nin habercisidir
Yakında bizden tezek de isterseler hiç şaşırmayız.
Eğer altılı masanın istediği gibi biz de yaptırımlara katılarak ABD’nin AB’nin yanında yer alsa idik aynı hazin tablo bizim için de söz konusu olacaktı.
Bu açık gerçeği göremeyecek kadar ufuksuz siyasal oluşumlarla, tuvalet terliğine bile oy vermeye hazır destekçilerinin umudu olan küresel zorba ABD’nin yaptırım tehdidinin hiçbir kıymeti yoktur.
Ateş olsa cürmü kadar yer yakar.
Tren rayda ilerler öküzler mal mal bakar.
Ya da anladıkları dilden söyleyelim.
“The dogs bark, but the caravan goes on.”
Yunanistan’ın Türk Jetlerine radar kilidi atacak kadar rahat(!) davranmasının bir sebebi de değirmenine su taşıyanların Türk dostlarının(!)varlığıdır.
Türkiye’ye S-400 yaptırımı uygularken, Yunanistan’ın S-300’lerini “aktif değil, hangarda” diyerek görmezden gelen ABD, AB ve “onlar mı bize saldıracak?” diyen içimizdeki Yunan dostları fena yakalandılar.
23 Ağustos’ta Ege ve Akdeniz’de görev uçuşuna çıkan Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı F-16’lar, Rodos Adasının batısında uluslararası hava sahasında 10 bin feet yükseklikte seyrederken Girit Adasında konuşlu Yunan S-300 Hava Sisteminden Türk jetlerine radar kilidi atıldı.
Türk jetleri tacize rağmen planlı görevlerini tamamlayarak üslerine emniyetle geri döndüler.
Nato Müttefiki bir ülkenin savaş uçaklarına radar kilidi atılması Nato Angajman Kurallarına göre “düşmanca hareket” sayılmaktadır.
Türkiye elbette elindeki kanıtlarla bunun gereğini yapacaktır.
Önceki yazımızda ifade edildiği üzere Sayın Kılıçdaroğlu; “S-400’lerin kime karşı ve neden alındığını, bu alımın neyin bedeli olduğunu anlayamadıklarını ve gereksiz olduğunu” söylemişti.
Türkiye’nin S-400 almasını hazmedemeyen ABD, AB ve NATO’nun; S-300 kullanımına göz yumduğu Yunanistan aktif ettiği S-300 hava sistemini herhangi bir saldırıda bulunmayan ve uluslararası hava sahasında barışçıl görev yapan Türk uçaklarına radar kilidi atacak kadar düşmanca harekette bulunması S-400’lerin neden alındığını ve kime karşı kullanılacağını açıkça göstermiştir.
Yunanistan’a o radar kilidini attıran güç ABD’dir.
ABD’nin gayrı meşru bebesi olan Yunanistan’ın kendi başına o kilidi atacak gücü de iradesi de yoktur.
Bu kilit görünürde Ege’de görev uçuşu yapan savaş uçaklarına atılmıştır ama aslında Suriye’nin Kuzeyine yapılacak ve eli kulağında olan harekâtı önlemek için atılmıştır ama Suriye’ye harekat başladığında Ege’deki bir “oldu bitti” ye müdahale edilemeyeceğini zannedenler tarihi bir yanılgı içindedirler.
İşte S-400’ler böyle bir ortamda ve hiç tartışmasız bir Yunanistan ve kuklacısı ABD’ne karşı kullanılacaktır.
Bu gerçeğe rağmen ABD ve AB’nin (ve elbette Yunanistan’ın) dümen suyunda giderek S-400’lerin alınmasını gereksiz görüp, kime karşı kullanılacağını soranlar ne yazık ki Türkiye düşmanlarının değirmenine su taşımaktadırlar.
Her ne kadar sırtını yasladığı ABD gaza getirse de Yunanistan’ın Türk Jetlerine radar kilidi atacak kadar rahat(!) davranmasının bir sebebi de değirmenine su taşıyan bu Türk dostlarının(!)varlığıdır.
Ancak kimlerden ne destek alırsalar alsınlar böyle kaşınmaya devam ederseler akıbetleri Ege’nin derin ve serin sularında yatan atalarından farklı olmayacaktır.
Tarih; birilerine güvenerek kabadayılık yapanların burunlarının nasıl kırıldığının ibretlik öyküleriyle doludur.