Yıllardır işgal ettikleri toprakların gerçek sahiplerine çektirmedikleri eziyet yapmadıkları zulüm kalmayınca ve medeni denilen dünya da bu işgal ve zorbalığa göz yumunca, Hamas’ın 7 Ekim’deki büyük operasyonunun ardından intikam saldırıları başlatan İsrail 7 Ekim’den bu yana (Hiroşimaya atılanın tam bir buçuk katı) 8 bin ton bomba attığı Gazze’yi yaşanamayacak hale getirdi.
Gazze’de vahşet var, soykırım var, katliam var, Gazze kan ağlıyor, Gazze kanıyor.
Oluk oluk kan akıyor, taş üstünde taş, gövde üzerinde baş bırakılmıyor Gazze’de.
Hastane, cami, kilise, okul, sağlık ocağı, mülteci kampı demeden bombalayan İsrail ambulanstaki yaralıları dahi vuracak kadar büyük bir alçaklığa imza atıyor.
Elektriği, suyu kesiyor, yakıt ve tıbbi malzeme girişine izin vermiyor.
Bomba ile öldüremediklerini yoklukla öldürmeye çalışıyor.
Bir kuduz köpek gibi saldırıyor, Tevrat’ın on emrinden biri “öldürme!” olmasına rağmen öldürmeye doymuyor.
“Kadın, çocuk yaşlı demeden öldürün, emziren anneleri de emzirdikleri çocukları da hayvanlarını da öldürün” diyor kana doymayan Netanyahu denilen azgın katil.
ABD’nin bunak/pedofili başkanı Joe Biden ve kukla Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İngiltere’nin ezik Başbakanı Rishi Sunak, Almanya’nın gölgesinden korkan Şansölyesi Olaf Scholz, Fransa’nın fırıldak Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron koşa koşa İsrail’e giderek Netanyahu denilen soysuz katile sadakatlerini gösteriyorlar.
Gidemeyenler de “sonuna kadar birlikteyiz” mesajı göndererek soykırıma ortak oluyorlar.
Ukrayna’da mavi gözlü, sarı saçlı çocukların ölümünü insanlık suçu olarak niteleyen ABD ve Avrupa, Filistin’de 4.000 den fazla çocuğun ölümünü film izler gibi izliyor.
Ukrayna’da 2022 Şubat ayından bu yana öldürülen çocuk sayısı 554.
İsrail’in, bir aylık saldırılarında öldürülen Filistinli çocuk sayısı Ukrayna’da yaklaşık iki yılda öldürülenlerin neredeyse yedi katı.
İsrail her saatte 6 Filistinli çocuğu katlediyor, onbin çocuk yaralı ve 1900 çocuk kayıp.
Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir çocuk ölmesin, bütün çocuklar masumdur çünkü.
Ama Ukrayna’daki çocuklar için yas tutup Filistinliler çocukların öldürülmesini “nasıl olsa terörist olacaklardı” diyerek anlayışla(!) karşılamak su katılmamış namussuzluktur.
Bunak başkan Joe Biden Hamas’ın verdiği rakamlara inanmadığını söyleyerek ölümleri ciddiye almıyor. Oysa İsrail’in öldürdüğünü söylediği Filistinlilerin sayısı, Hamas’ın açıkladıklarından daha fazla.
Filistinli yavrulardan kaç tane daha öldürülürse bunun adı katliam olur? Söylemiyorlar. Medeniyetin temsilcisi olduklarını söyleyen sömürgeci barbarlar için öldürülen Filistinli çocuklar insanlığın değil, sadece istatistiğin konusu.
Yıllarca dünyaya insan hakları, demokrasi, fikir ve ifade hürriyeti dersi veren ABD ve Avrupa’nın bu kavramları kendilerine uşaklık yapanları tavlamak için kullandıkları; çıkarları söz konusu olduğunda demokrasinin de insan haklarının da, fikir ve ifade özgürlüğünün de rahatlıkla çiğneyip geçebilecekleri birer teferruattan ibaret olduğu anlaşıldı.
Kur’an-ı Kerim’i yakmaya ve bir terör örgütü olan PKK’nın gösterilerine ifade özgürlüğü gerekçesiyle izin veren Avrupa İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırımın protesto edilmesini engellemeye çalışıyor.
İkiyüzlülük, namussuzluk paçalarından akıyor.
Vahşet ve katliam bütün dünyanın gözü önünde oluyor ama başta ABD ve kuklası Avrupa’nın faşist yöneticileri “ateşkese gerek” yok diyerek soykırıma destek veriyorlar.
Öldüre öldüre Filistin’lilerin soyunun tükeneceğini ve Gazze’nin tamamının İsrail’in eline geçeceğini zannediyorlar.
Mezarlıkların ölenleri gömmek için yetmediği Gazze artık bir mezar kent.
Bombalanan mülteci kampları yıkıntıların altında kalan yüzlerce masuma toplu mezar oldu.
Kefenlenmiş cesetler yollara diziliyor, başında ağlayacak yakını olmayanların cenazelerin sayısı başlarında ağıt yakılanlardan daha fazla.
Öldüklerinde kimlikleri bilinerek gömülsünler diye çocukların bileklerine künyeleri yazılıyor.
Ve de büyüklerin cenazeleri arasına serpiştirilmiş çocuk cenazeleri yürekleri dağlıyor.
Görecek günleri ellerinden alınan yavrular bir mezardan bile mahrumlar.
Kalan öksüz ve yetimlerin gelecekleri ise belli değil..
İsrail ve işbirlikçileri el kadar bebelerin ileride terörist olacakları gerekçesiyle öldürülmelerini meşrulaştırmaya çalışacak kadar alçalıyor ve insanlıktan çıkıyorlar.
İnanın yeryüzündeki hiçbir fahişe katliama ve soykırıma destek verenler kadar ahlaksız ve namussuz değildir.
ABD’nin bunak başkanı ve sözde özgür ama gerçekte namussuz medyası başları kesilmiş İsrailli çocuklar yalanını söylemekten utanmıyorlar ama kolları bacakları kopmuş, yüzü gözü tan revan içinde kalmış, korkudan titreyen anneleri babaları öldürülmüş Filistin’li çocukları görmüyorlar ve günün birinde nasıl olsa Hamas militanı olacakları yalanıyla öldürülmelerini şehvani bir zevkle izliyorlar.
BM’nin gücü İsrail’in zulmünü durdurmaya yetmiyor, İsrail 69 çalışanını katlediyor ama BM sadece kınayabiliyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNİCEF) gücü çocukların katledilmelerini önlemeye yetmiyor. (UNICEF Genel Direktörü Catherine Mary Russell’ın aile şirketi BlackRock’ın alt firmalar eliyle küresel çapta savaş teçhizatları ürettiğini,10 trilyon dolarlık yönetim varlıklarıyla 30 ülkede faaliyet yürüten “gölge banka” oluşumu BlackRock’ın fon aktararak dolaylı yoldan yönettiği silah şirketlerinin Smith & Wesson Brands, Sturm Roger & Co, Ammo Co ve Vista Outdoors olduğunu biliyor muydunuz?)
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) gücü hastanelerin, ambulansların bombalanmasını önlemeye yetmiyor.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) gücü 39 gazetecinin ölümünü 10 gazetecinin kaybolmasını önlemeye yetmiyor.
Basın özgürlüğü diyerek Türkiye’ye ayar vermeye kalkan uluslar arası örgütler, vahşeti ve soykırımı dünyaya göstermeye çalışan basın mensuplarının İsrail tarafından katledilmesine sessiz.
İsrail göstere göstere fosfor bombası kullanarak katliam yapıyor, mülteci kamplarını, hastaneleri, ibadethaneleri bombalayarak savaş suçu işliyor ancak kimyasal silah yalanıyla Irak’ı işgal eden (rahmetli dedemin ifadesiyle) ırzı kırıklar öküzün trene baktığı gibi bakıyorlar.
Bizim içimizde de “Filistin sorunu bizim sorunumuz değil Arapların sorunu, Filistinliler bunu hak ettiler” diyerek katliama destek veren, topraklarını ve vatandaşlarını korumak için mücadele veren Hamas’ı İsrail ağzıyla terörist örgüt olarak niteleyen gafiller var.
Çocukların öldürülmesini, hastanelerin/mülteci kamplarının, ambulanstaki yaralıların, ekmek sırasındaki insanların bombalanmasını, Gazze’nin yerle bir edilmesini, elektrik su kesilerek toplu cezalandırma, soykırım ve katliam yapılmasını dert edinmeyip, İsrail işgaline karşı onurlu bir mücadele veren Hamas’ı suçlamak İsrail’in/Netanyahu’nun değirmenine su taşımaktır.
‘Yahudi düşmanlığı’ kavramını istismar ederek 75 yıldır Filistin’de işlediği tüm cinayetleri/soykırımı ‘antisemitizm’ gerekçesiyle gündeme getirmemeyi başaran İsrail’in tüm dayanakları birer birer çökerken masumların kanı bir daha asla çıkartılmayacak bir şekilde İsrail ve destekçilerine yapışıyor.
Yöneticileri soykırıma ve çocuk katliamlarına destek olsa ada dünyanın tüm ülkelerinde halklar Filistin’deki katliamı ve soykırımı görüyor ve protesto ediyorlar.
Ancak ne yazık ki Türkiye’deki İsrail destekçileri; Siyonist olmayan Yahudiler, devletlerinin engellemelerine rağmen İsrail’i protesto eden Hristiyanlar, Budistler ve hatta ateistler kadar cesur davranamadılar.
Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de yapılan Filistin’e destek gösterilerinde; “ben bir Hristiyanım, hiçbir gerekçe masum çocukların ve kadınların öldürülmesini haklı göstermez, İsrail soykırım yapıyor” diyen vicdan sahibi genç kadar duyarlı olamadılar.
Ota bota tweet atan sözde meşhur, sözde sanatçı ve sözde akademisyenler İsrail’in vahşeti karşısında üç maymunu oynuyorlar.
Zulme sessiz kalmak ortak olmaktır.
İnsanlık tarihinin en büyük vahşetine sahne olan Gazze’deki soykırımı/katliamı umursamayan herkes zalimler yargılanırken suratlarına tükürülecek işbirlikçileri olarak hatırlanacaklardır.
****
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği New York Ofis Direktörü olarak Ruanda’da Tutsilere, Bosna’da Müslümanlara yapılan soykırım olaylarını araştıran ve 30 yıldır insan hakları alanında görev yapan Craig Mokhiber, İsrail’in soykırımı karşısında uluslararası yasaların hiçbir işe yaramaması ve Birleşmiş Milletler’in acizliğinden duyduğu rahatsızlık nedeniyle tarihe geçecek bir istifa mektubuyla görevini bıraktı.
Vicdan sahibi herkesin altına imzasını atacağı dilekçesinde Mokhiber istifa gerekçelerini şöyle açıkladı;
“Sayın Yüksek Komiser; bu, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü olarak size gönderdiğim son resmi mesaj olacak.
Bu yazıyı, pek çok meslektaşımız da dâhil olmak üzere dünya için büyük bir ıstırap anında yazıyorum. Bir kez daha gözlerimizin önünde bir soykırımın yaşandığını görüyoruz ve hizmet ettiğimiz Kurum, görünüşe göre bunu durdurmak için güçsüz kalıyor.
Tutsilere, Bosnanlı Müslümanlara, Ezidilere ve Rohingyalara yönelik soykırımlar işlenirken de ben bu kurumda çalışıyordum. Bu vakaların her birinde savunmasız sivil halklara karşı işlenen dehşetin tozu dumanı dindiğinde, kitlesel zulümlerin önlenmesi, savunmasızların korunması ve faillerin hesap verebilirliğinin sağlanması zorunluluklarını yerine getirme görevimizde başarısız olduğumuz acı verecek ölçüde aşikârdı. BM’nin tüm yaşamı boyunca Filistinlilere karşı ardı ardına cinayet ve zulüm dalgalarında da durum buydu.
Yüksek Komiser, bir kez daha başarısız oluyoruz.
Bu alanda otuz yılı aşkın deneyime sahip bir insan hakları avukatı olarak, soykırım kavramının sıklıkla siyasi istismara maruz kaldığını iyi bilirim. Ancak, onlarca yıldır sistematik zulüm ve [etnik] temizliğin devamında, kökleri etnik milliyetçi yerleşimci sömürgeci ideolojiye dayanan, tamamen Arap olma statülerine dayanan Filistin halkına yönelik mevcut toplu katliam, İsrail hükümet ve ordu liderlerinin açık niyet beyanlarıyla da birlikte şüpheye veya tartışmaya yer bırakmamaktadır.
Gazze’de sivillere ait evler, okullar, kiliseler, camiler ve sağlık kurumları acımasızca saldırıya uğramakta ve binlerce sivil katledilmektedir. İşgal altındaki Kudüs’ün de bulunduğu Batı Şeria’da evlere el konulmakta, tamamen ırk temelinde yeniden tahsis edilmekte ve şiddetli yerleşimci katliamlarına İsrail askeri birlikleri eşlik etmektedir. Toprakların tamamında, Apartheid hüküm sürmektedir.
Bu, ders kitaplarına konu olacak nitelikte bir soykırım vakasıdır. Filistin’deki Avrupalı, etno-milliyetçi, yerleşimci sömürge projesi, Filistin’deki yerli Filistin yaşamının son kalıntılarının da hızla yok edilmesine doğru ilerlenen son aşamasına girmiştir.
Üstelik Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve Avrupa’nın büyük bir kısmının hükümetleri bu vahşi saldırının tümüyle suç ortaklığını yapmaktadır. Bu hükümetler Cenevre Sözleşmeleri’ne saygı gösterilmesini sağlamaya yönelik antlaşma yükümlülüklerini yerine getirmeyi reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda saldırıyı aktif olarak silahlandırıyor, ekonomik ve istihbarat desteği sağlıyor ve İsrail’in zulmüne siyasi ve diplomatik bir kılıf uyduruyor.
Buna paralel olarak, giderek daha fazla ele geçirilen ve devlete bağlı hale gelen Batılı şirket medyası, soykırımı kolaylaştırmak için Filistinlileri sürekli olarak canavarlaştırarak ve ayrımcılığa, düşmanlığa ve şiddete teşvik teşkil eden savaş propagandası ve ulusal, ırksal veya dini nefret savunuculuğu yayınlayarak ICCPR’nin (Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi) 20. Maddesi’ni açıkça ihlal etmektedir. ABD merkezli sosyal medya şirketleri, İsrail yanlısı propagandayı güçlendirirken insan hakları savunucularının seslerini bastırıyor.
İsrail lobisinin internet trolleri ve hükümet tarafından oluşturulan sivil toplum örgütleri (GONGOS) insan hakları savunucularını taciz ediyor ve karalıyor; Batılı üniversiteler ve işverenler de zulme karşı konuşmaya cesaret edenleri cezalandırmak için onlarla işbirliği yapıyor.
Bu soykırımın ardından, tıpkı Ruanda’da Milles Collines radyosunun hesap vermesi gibi, bu aktörlerden de hesap sorulması gerekir.
İsrail tüm tepkilere rağmen soykırıma devam ediyor. Batılı ülkeler Yahudi sermayesi, İsrail lobisi çıkarlarına hizmet etse de insanlığın vicdanı hepsini yargılayacak. Türkiye, İsrail’in işlediği suçların dosyasını tutuyor. Ve bu istifa mektubu gün gelip İsrail ve suç ortakları yargılanırken o dosyanın en önemli belgesi olacak.”
Vicdanlı, merhametli ve namuslu bir insan olarak; İsrail ve destekçilerinin soykırımdan sorumlu oldukları ve bu nedenle hepsinden hesap sorulması gerektiğini açık yüreklilikle ifade ederek istifa eden Craig Mokhiber’i alkışlıyoruz.
İnşallah kendisinin de söylediği gibi istifa mektubu ve Türkiye’nin tuttuğu dosya gün gelip te İsrail ve suç ortaklarının yargılandığı davanın en önemli belgesi olur.