İsrail’in Filistin’de giriştiği soykırımı sadece izleyen ve Filistin’deki ofislerinde çalışan personelini bile korumaktan aciz BM Güvenlik konseyi 7 Ekim'den sonra 4 karar tasarısını veto ederek, İsrail’e “bildiğini okumaya devam et” mesajı vermişti.
İlk olarak Rusya'nın 17 Ekim'de sunduğu ve 'insani ateşkes' talep edilen karar tasarısına ABD, İngiltere, Fransa ve Japonya 'hayır' oyu kullanmıştı. Bunun ardından Brezilya'nın 'çatışmalara ara verilmesini' talep eden karar tasarısı, 18 Ekim'de ABD tarafından, 26 Ekim'de 'ülkelerin meşru müdafaa hakkına' değinen ABD tasarısı Rusya ve Çin tarafından, aynı gün Rusya'nın insani ateşkes çağrısı içeren eden karar tasarısı da ABD ve İngiltere tarafından veto edilmişti.
Karar tasarıları Güvenlik Konseyinden geçmedi ama 193 üyeli BM Genel Kurulu'nda, Gazze'de "acil, kalıcı ve sürekli bir insani ateşkes" çağrısında bulunarak, çatışmaların durdurulmasını talep eden karar tasarısı 45 "çekimser" ve 14 "hayır" oyuna karşı 120 oyla kabul edildi.
İsrail’in; bebeklere, çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve hastalara yönelik katliamları batılı lider müsveddeleri tarafından anlayışla karşılansa da ABD ve Avrupa’daki halklar da dâhil olmak üzere dünyanın büyük bir bölümünde tepkiyle karşılanması ve tüm engellemelere rağmen protesto gösterilerinin giderek yaygınlaşması, bir aydan fazla bir süredir vetolarla oyalanan BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze'de 'acil ve genişletilmiş insani duraklama' çağrısında bulunmasına neden oldu.
15 üyeli konseyde ABD, İngiltere ve Rusya çekimser kaldı. ABD ve İngiltere, karar tasarısında Hamas'ın kınanmaması nedeniyle çekimser kaldıklarını söylerlerken Rusya’nın BM Daimi Temsilcisi Vasiliy Nebenzya, bölgedeki vahim insani durum karşısında konseyin harekete geçmesi için yapılan çağrılar nedeniyle karar tasarısında çekimser kaldığını söyledi. Yaptırımlar ve hatta askeri harekât da dâhil olmak üzere benzersiz derecede güçlü araçlara sahip olan konseyin sonunda böylesine zayıf bir çağrıyı kabul etmesini utanç verici olarak nitelendiren Rus Büyükelçi, "Eski bir deyişte söylendiği gibi, dağ fare doğurdu" dedi.
Filistin'in BM Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, Güvenlik Konseyi'nin uzun zaman önce ateşkes çağrısında bulunması gerektiğini söyleyerek, "Gazze her yerde ölüm, yıkım ve tahribat saçıyor. Bu küçük, mütevazı bir karar, İsrail yıkım tehdidi altında değil. Filistin'i yok ediyor. Filistin devletini stratejik bir tehdit olarak görüyor. Filistin yönetimine her yerde karşıdır" diyerek kararın çok gecikmiş bir karar olduğunu ifade etti.
Beklendiği üzere İsrail karara uymayacağını açıkladı.
BM Güvenlik Konseyi tarafından Filistin-İsrail sorununa ilişkin son 74 yılda (1948- 2022) alınan 62 karardan 24 tanesi İsrail tarafından uygulanmadı.
Netice itibariyle BM Güvenlik konseyinin “ateşkes” bile diyemeden ite kaka aldığı “acil ve genişletilmiş insani duraklama” kararının sahada hiçbir anlamı olmadığını İsrail’in hastaneleri, okulları, camileri, mülteci kamplarını vurmaya devam etmesinden anlıyoruz.
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Kanada gibi sözde medeni ülkelerin ABD’nin ağzına bakan yöneticilerinin; beşbinbeşyüzden fazla Filistinli çocuk İsrail güçleri tarafından vahşice öldürülürken, yüzlerce bebek kuvezlerde ölüme mahkûm edilirken ve binlercesinin akıbetleri belli değilken bunu görmezden gelip İsrail’in savunma hakkından söz etmeleri yıllardır saklamayı başardıkları kirli yüzlerini bütün iğrençliği ile ortaya çıkardı.
Dünyaya medeniyet, insan hakları, özgürlük dersi vermeye kalkan iki yüzlülerin bebek ölümlerinden bile zevk alacak kadar aşağılık barbarlar sürüsü oldukları anlaşıldı.
****
Sırbistan’ın Srebrenitsa soykırımını, Fransa’nın sorumlu olduğu Ruanda soykırımını, yine Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırımı seyreden BM bu kez de Gazze’de İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırımı sadece seyrediyor. Önlemek için en küçük bir çaba göstermiyor.
Önlemeyi bırakın BM Genel sekreterinin Refah sınır kapısından girişine bile izin verilmiyor. Böyle aciz, zavallı ve ezik bir BM neyi önleyecek.
ABD ve İngiltere savaş gemisi göndererek İsrail’e destek vermeye devam ederlerken Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, İsrail'in güvenliğinin Almanya için devlet meselesi olduğunu vurgulayarak, borçlu oldukları İsrail’in soykırımını meşrulaştırmaya çalışıyor.
Scholz’a göre Gazze'de hemen ateşkes ya da uzun bir ara talebi doğru değilmiş çünkü bu, İsrail'in, Hamas'ın toparlanmasına izin verdiği anlamına gelirmiş ve de Hamas ve diğer Filistinli örgütlerin eylemleri "barbarca" imiş.
Kuvözlerdeki bebeklerin, hastanedeki hastaların, ambulanslardaki yaralıların, ekmek kuyruklarındaki masumların, okulların, camilerin, pazarların, kiliselerin vurulmasında hiçbir sorun yok ama işgal edilen topraklarını kurtarmak ve kendilerine uygulanan tecridi kırmak için mücadele veren Hamas ve diğer Filistinli örgütlerin eylemleri barbarca.
Oysa İsrail Haaretz gazetesi; Hamas’ın 7 Ekim’de ‘Aksa Tufanı’ operasyonuyla hedef aldığı Supernova Müzik Festivali’nde İsrail helikopterlerinin de sivillere ateş açması sonucu festivale katılanlardan ölenler olduğunu yazarken, Yedioth Ahronoth gazetesi de benzer bir iddia da bulunarak “Pilotlar kimin terörist kimin İsrailli olduğunu ayırmanın zor olduğunu anlayınca saat 09.00 sıralarında bazıları üstlerinden izin almadan bağımsız olarak teröristlere karşı top mermisi kullanmaya karar verdiler” diyerek festivaldeki ölümlerden İsrail ordusunun da sorumlu olduğunu yazdı.
Dahası; Associated Press’in (AP) yayımladığı görüntülerde alanda yer alan araçlarda ağır hasar olduğu ve bu hasarın Hamas’ın elinde olmayan helikopter füzeleri ile verilmiş olduğu söyleniyor. “Hamas konsere gelen masum insanları vurdu, İsrail’in de savunma hakkını kullanıyor” diyerek 5.500’ü çocuk 3.500’ü kadın olmak üzere 13.000 masum Filistinlinin öldürülmesini normal(!) karşılayanlar bizzat İsrail ve ABD medyası tarafından ortaya konulan kanıtlara rağmen kendi uydurdukları yalanlara inanarak aşağılık bir tavır sergilemeye devam ediyorlar.
İsveçli siyaset bilimci ve insan hakları aktivisti Helene Sejlert, Batılı ülkelerin İsrail-Filistin meselesinin çözümünde "akıllara durgunluk verecek düzeyde tek taraflı diplomasi" yürüttüğünü kaydederek, ABD ve Batı’nın ikiyüzlülüğünü bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Sejlert çok doğru bir tespitle uluslararası hukuka uyma çağrılarında kullanılan "yumuşak üslubun" İsrail'e, Gazze Şeridi'nde hapis durumundaki 2,4 milyon kişiye karşı savaş suçları işlemesi ve işgal altındaki Batı Şeria'da yaklaşık 3 milyon Filistinliye karşı günlük vahşetini sürdürmesi için tam yetki sağladığını söylüyor.
İsrail'in Filistinlilere karşı savaş suçları işlemekte tam dokunulmazlığa sahip gibi davrandığından bahseden Sejlert, Birleşmiş Milletlerin İsrail'in insan hakları ihlalleri ve hatta savaş suçları hakkında rapor üstüne rapor yayınlamasına rağmen bu adaletsizliği durdurmak için hiçbir somut adım atmadığını belirterek BM’in acizliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Sejlert; "İsrail'in binlerce çocuğu öldürmesinden azıcık endişe duyan herkes hedef gösteriliyor, iftiraya uğruyor hatta işlerinden atılıyor. Korkmamak çok önemli. Bizim tarafımızda uluslararası hukuk var. Soykırıma karşı çıkmak bir seçenek değil, konumu ne olursa olsun herkes için bir zorunluluk olmalı. Soykırıma karşı çıkmak asla Yahudilere karşı çıkmak değildir; sadece İsrail devlet terörüne karşı insanlık adına direnmektir." Sözleriyle İsrail'in savaş suçlarını dile getirenlerin baskılara maruz kaldığını net bir şekilde ifade ediyor.
Batı'nın savunucusu olduğunu iddia ettiği hukuka ve sözleşmelere uymayıp, soykırımın sessiz seyircisi olmaya karar verdiğini belirten Sejlert, Müslüman liderlerin Batılı liderler gibi tepkisiz kalmaması ve İsrail'e yönelik başta petrol olmak üzere boykot uygulaması gerektiğini söylüyor.
İçimizden geçenleri büyük bir cesaretle dillendiren Sejlert’in gördüğü bu gerçeği, petrol üreten ve satan İslam ülkelerinin Müslüman yöneticilerinin görmemesi ne kadar acı…
ABD Başkanı Joe Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, İsrail-Filistin çatışmasını ele almak için yaptıkları görüşmenin ardından yayınladıkları ortak bildiride İsrail'e olan kararlı desteklerini vurgularken "Hamas'ı kınadılar ama 1.500’ü bir yaşın altında 5.500’den fazla çocuğu, 3.500’den fazla kadını alçakça katleden, hastanelerin elektriklerini ve sularını keserek kuvözlerdeki yenidoğan bebeklerin ölümüne neden olan İsrail’e savunma hakkı gerekçesiyle destek vererek ve azmettirerek soykırıma ortak oldular.
Ukrayna'da işlenen suçlara ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rusya'nın Çocuk Hakları Komiseri Maria Alekseyevna Lvova-Belova hakkında savaş suçu gerekçesiyle yakalama kararı çıkarıldığını duyuran UCM, aynı cesareti Netanyahu’yu azmettirerek soykırıma ortak olan Macron, Scholz, Meloni, Sunak ve Biden hakkında da gösterebilir mi?
Asla gösteremez, çünkü küresel çete buna izin vermez.
Mahkeme de küresel çeteyi karşısına alamaz.
UCM; katil Netanyahu ve soykırımdan sorumlu diğer devlet yetkililerini yargılarsa buna bile razıyız.
ABD ve Avrupa’nın yöneticileri böylesine büyük bir katliam ve soykırım yapmasına rağmen İsrail’in yanında yer alıp destek verirlerken, Müslüman(!) ülkelerin Müslüman(!) yöneticilerinin koltuklarını korumak uğruna İsrail’e etkili bir caydırıcı bir yaptırım uygulamamaları utanç vericidir.
Küresel düzeyde, Filistinli mazlumların/masumların haklarını her platformda korkmadan savunmak ve onlara yardım etmek/destek olmak sadece Türkiye’nin görevi midir?
Dünyada 57 devlette 1 milyara yakın Müslüman yaşıyor. Dünyadaki Yahudi sayısı 15,3 milyon, İsrail’de yaşayan Yahudi sayısı ise 7 milyon 800 bin.
İsrail ve İsrail dışında yaşayan çok sayıda Yahudi bile Netanyahu’nun soykırım yaptığını söyleyerek Filistin’e destek verirken (elbette aramızda ama Hamas’ta konserdeki masum gençleri öldürdü palavrasıyla Netanyahu’ya destek veren gafiller var) 1 milyar Müslüman neden yedi milyonluk İsrail’e engel olamıyor?
Bazı Müslüman yöneticiler koltuklarını kaybetme korkusuyla seslerini çıkartamazken, resmi dini İslam olan Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife, "Hamas'ı açıkça kesin bir dille kınıyorum. Ben siyasi duruşun değil, sivillerin ve masumların yanındayım" diyerek açıkça İsrail’in yanında yer alarak, ‘ARAP liderlere şunu söylüyorum. Çıkarlarınızı, iktidarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız: Sessiz kalın.’ Diyen katil Netanyahu’ya biat ediyor.
Filistin’de yapılan soykırımda Hamed bin İsa el-Halife gibi Netanyahu ağzıyla konuşan Müslüman yöneticilerin büyük sorumlulukları vardır ve bu durum İslam dünyası için gerçekten utanç vericidir.
Tükürükle gelen mürit üfürükle gider…
Kemal Kılıçdaroğlu'na yakınlığıyla bilinen CHP'li Tolgahan Erdoğan CHP Genel Başkanlığı koltuğu için İmamoğlu ve ekibi eliyle CHP delegelerine 1.5 milyar TL dağıtıldığını ve Kurultayın yapıldığı pazar günü Laleli'de kapalı olan dört döviz bürosunun bir belediye başkanının talimatı ile açtırıldığını söyledi.
Erdoğan'ın iddiasına göre 5 Kasım pazar günü 'Vito' model turizm araçlarıyla Laleli'den Ankara'ya 1 buçuk milyar lira değerinde milyonlarca dolar taşındı.
Sosyal medyada paylaşımda bulunan Erdoğan; "Bu iddiayı yalanlayacak varsa Laleli Ordu Cad. 5 Kasım tarihli Mobese kameralarını izlemeye davet ediyorum" diyerek şunları yazdı.
“Dün pazar günü Laleli Aksaray’da kapalı olan 4 Döviz Bürosu (Taç Döviz -Ats Gold - Karadeniz Döviz- Servet Döviz) hangi Belediye Başkanının talimatı ile açtırıldı?
Sabahtan öğlen sonrasına kadar Uber Vito araçlarla toplam 1.5 milyar TL para neden ve nereye gitti? Bu iddiayı yalanlayacak varsa Laleli Ordu Cad. 5 Kasım tarihli mobese kameralarını izlemeye davet ediyorum.”
Erdoğan, bu iddialarından sonra "Varan 2" diyerek şunları paylaştı;
"05 Kasım Pazar Günü İstanbul Laleli'den yola çıkan 1.5 milyar TL ile Ankara'da delegelerin satın aldığını iddia ettim. Bir Belediye Başkanının talimatıyla açtırılan 4 Döviz Bürosundan biri olan ATS Gold'un sahibi Merhum Mehmet Masum Atasal bakın kimmiş? Büyükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Şahin'in kayınpederi. Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün'ün ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun siyaseten ağabeyi olduğunu sanırım bilmeyen yoktur."
****
CHP Muş Gençlik Kolları Başkanı Erkan Çakır’ın iddiasına göre, kurultaydan sonra CHP genel merkezinde kasanın başına geçirdiği Özgür Karabat, kurultay günü taşıdığı çantalarla insanlara para dağıttı. Delegelerden biri 1.500 dolar alırken, kendisini videoya çektirdi. Ardından görüntüler karşılığında 10 bin dolar daha istedi.
Ortada şüyuu vukuundan beter bir durum var ama muhataplarından en küçük bir açıklama gelmiyor.
Sükût ikrardan mı gelir bilmiyoruz ama kurultayda kazananların delegeler olduğu anlaşılıyor.
Ancak; unutulmaması gereken gerçek şudur;
“Tükürükle gelen mürit üfürükle gider.”