Danimarka, Hollanda ve İsveç başta olmak üzere Avrupa’da İslam dinine, Müslümanlara ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e bizzat devlet destek ve himayesinde yapılan hakaret/aşağılama eylemlerine her gün yenileri eklenerek İslam düşmanlığı diri tutulmaya çalışılırken bu eylemlerin özellikle Türkiye’nin dış temsilciliklerinin önünde yapılması İslam düşmanlığının Türk düşmanlığından ayrı tutulmadığını gösteriyor.
En son Hollanda'da Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) Hareketi lideri Edwin Wagensveld, Türkiye’nin Türkiye'nin Lahey Büyükelçiliği yanı sıra Pakistan, Endonezya ve Danimarka'nın Lahey Büyükelçilikleri önünde de Kur'an-ı Kerim’i yırtarak Müslümanlara hakaret ederken kendisini koruyan polislere teşekkür etmeyi ihmal etmedi.
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada; kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'i hedef alan aşağılık saldırıların lanetlendiği belirtilerek dinimizi ve inananlarını küçük düşürmeye çalışmak amaçlı bu provokatif saldırıların, Avrupa ülkelerinde göz yumuldukça giderek yayılması ve ifade özgürlüğü kisvesi altında bu nefret eylemlerine izin verilmesi kınandı.
Birleşmiş Milletler tarafından da dini nefret ve uluslararası hukukun ihlali olarak kabul edilen bu provokasyonlara karşı saldırıların yapıldığı ülkeler tarafından etkili tedbir alınmadığı gibi provokatörlerin devlet koruması altında eylemlerini gerçekleştirmeleri meselenin kınamakla ve lanetlemekle geçiştirilemeyecek kadar derin olduğunu göstermektedir.
2022'de Paskalya tatili boyunca İsveç'in Malmö, Norköpin ve Jönköping kentleri ile başkent Stockholm'de Kur'an-ı Kerim yakan Danimarkalı Sıkı Yön Partisi lideri Rasmus Paludan bu yıl 21 Ocak'ta Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği ve 27 Ocak'ta Türkiye'nin Kopenhag Büyükelçiliği önünde Kur'an-ı Kerim yakarak alçak eylemlerini sürdürmüştü.
Hollanda'da ırkçı Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar (PEGIDA) hareketi lideri Edwin Wagensveld 22 Ocak'ta Lahey kentinde geçici Hollanda parlamento binası önünde, 13 Şubat'ta Utrecht kentinde, 18 Ağustos'ta ise Türkiye'nin Lahey Büyükelçiliği önünde polis korumasında Kur'an-ı Kerim yırtmıştı.
Stockholm'de Salwan Momika, Kurban Bayramı'nın birinci günü olan 28 Haziran'da, Stockholm Camisi önünde polis koruması altında Kur'an-ı Kerim'i ateşe vermişti.
Momika, 20 Temmuz'da Irak'ın Stockholm Büyükelçiliği önünde, 14 Temmuz'da da İsveç parlamentosu önünde polis koruması altında Kur'an-ı Kerim'i ve Irak bayrağını ayaklar altına almıştı.
İran asıllı Bahrami Marjan ise Stockholm'ün Angbybadet sahilinde 3 Ağustos'ta polis korumasında Kur'an-ı Kerim yakmıştı.
Özellikle vurgulayalım ki sadece İslam Dini değil, hiçbir dinin mensuplarına ve kutsallarına yönelik hakaret ve aşağılama asla kabul edilemez.
Bir başkasının inancına ve kutsallarına saygılı olmak şartıyla herkes dini inancında hürdür. Müslümanlar olarak Allah’a inanırız ama inanmayanın da hesabını Allah’a vereceğini düşünerek, yaşama hakkını elinden almaya kalkmayız.
Bir dinin kutsal kitabının yakılmasını, yırtılıp atılarak yerlerde çiğnenmesini, camilere mescitlere saldırılmasını özgürlük olarak niteleyerek göz yummak en az bu fiili yapanlarınki kadar aşağılık ve ilkel bir tavırdır.
Bu aşağılık tavrın sözde medeni ülkeler tarafından pervasızca sürdürülmesi ne yazık ki biraz da Müslüman ülkelerin gevşekliği ile ilgilidir.
Batının dayatmalarıyla kendi değerlerinin çiğnenmesine göz yuman Müslüman ülkelerin bu eylemler karşısındaki tavırlarının “kınamak ve lanetlemekten” ibaret olması, devlet gözetimi ve desteğindeki azgınlıkların artarak sürmesine neden olmaktadır.
Polis gözetiminde Kuran-ı Kerim’in yakılmasına ya da yırtılıp çiğnenmesine izin verilerek bunun düşünce özgürlüğü olarak meşrulaştırılmaya çalışılmasına hukukun ve meşruiyetin sınırları zorlanarak en ağır ve can yakan tepkiler gösterilmediği takdirde yarın meydanlarda Müslümanların yakılmalarına ya da yerlerde sürüklenerek öldürülmelerine tanık olmamız işten bile değildir.
Çünkü bu ağır nefretin varacağı son nokta budur.
Yüz milyon dolarlara, ikiyüzmilyon dolarlara futbolcu transfer ederek, futbol kulübü satın alarak avuç avuç para saçan zengin Müslüman ülkelerin bu paraların onda birine yirmide birine bile yaptırabilecekleri çok etkili ve caydırıcı eylemler olduğunu düşünüyorum.
Müslümanlar arasında fitne yayacaklarına, mezhep tartışmaları ile birbirlerini inciteceklerine, ehil ve yetkili olmadıkları konularda ahkâm keseceklerine İslam/Kur’an düşmanları ile nasıl mücadele edeceklerine kafa yorsalardı şimdi kimse Kur’an-ı Kerim’i yakmaya cesaret edemezdi.
Bu işler sadece cübbe sarık giymekle olmuyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun Yahudilere/İsrail’e yönelik bırakın hakareti en küçük bir eleştiri yapıldığında yapan yaptığına pişman ediliyor.
Sanatçı ise konserleri iptal ediliyor, sporcu ise kadro dışı bırakılıyor, siyasetçi ise itibarsızlaştırılıyor, ticaret erbabı ise onunla ticaret yapılmıyor vs.
Bu ağır baskı ve öngördükleri sonuçları nedeniyle de kimse kolay kolay Yahudi/İsrail karşıtlığı yapamıyor, yaptırmıyorlar.
Tevrat yakmaktan ya da çiğnemekten filan bahsetmiyorum, Yahudi/İsrail karşıtlığına bile tahammül edemiyorlar.
Ama Müslüman ülkeler kutsal kitaplarının yakılmasına düşünce/ifade özgürlüğü kılıfıyla devlet desteği veren ülkeleri sadece kınamakla yetiniyorlar.
Kutsal kitap yakmanın düşünce ile ne ilgisi var?
Düşünen insan kitap yakar mı?
Bugün kitap yakmayı özgürlük olarak görenler yarın kendileri ile aynı inanca sahip olmayan insanları yakmayı da özgürlük olarak görebilirler.
Bu çarpık düşüncelileri önleyebilecek yegâne güç olan devletler bizatihi bu çarpık düşüncelileri himaye ediyorsa ortada çok sinsi bir niyet var demektir.
Kuran-ı Kerim’in yakılmasını neden önlemedikleri sorulduğunda “bunun düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu söyleyerek bir taşla iki kuş vuruyorlar.
Böylece hem bu alçak eylemlere meşruiyet kazandırılıyor, hem de devlet koruması getirilerek teşvik ediliyor.
Saf/salaklara da bu ikiyüzlülük düşünce özgürlüğü diye yutturuluyor.
Artık canımızı acıtan ahlaksız ve aşağılık gidişata bir son verme zamanı gelmiş hatta geçmektedir.
Başta Türkiye olmak üzere İslam Ülkeleri güçlerini birleştirdikleri, samimi ve kararlı davrandıkları takdirde bu -fahişe devletleri ve onların koruyup kolladıkları alçakları- hizaya getirebilirler de İslam ülkelerinde aradığımız güç birliği, samimiyet ve kararlılık var mı? ondan emin değilim.
****
1933’te Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels (ki son seçim öncesinde bazı siyasiler tarafından kendisi örnek alınarak yalan ve iftira altın devrini yaşamıştı) Alman sanat ve kültürünü Nazi emelleriyle uyumlu hâle getirmek istemişti.
Bu doğrultuda Nazi Alman Öğrenci Birliği’nin, 6 Nisan 1933’te edebî anlamda ateşle temizlik ya da “arındırma” havası yaratmak üzere “Alman Olmayanlara karşı Eylem” açıklamasının ardından 10 Mayıs 1933’te Goebbels’in konuşmasını dinlemek için Berlin’de toplanan 40.000 kişi büyük bir törenle, bando eşliğinde ve “yakma yeminiyle” 25.000 ciltten fazla “Alman olmayan” kitabı yakmıştı.
21 Haziran 1933’te de Almanya’da 34 üniversite kentinde “Alman Olmayan Ruha Karşı Eylem” olarak nitelendirilen Kitap Yakma törenleri büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi.
Üniversitelerde okutulan bilimsel kitaplar dâhil Yahudiler tarafından yazılmış, ayrıca kim yazmış olursa olsun savaş ve Nazi ideolojisi karşıtı tüm kitaplar hedefteydi. Bu eylemler sonucunda milyonlarca kitap yakıldı.
Yakılan kitapların yazarları arasında Bertolt Brecht gibi tanınmış sosyalistler, komünizmin kurucusu Karl Marx, Avusturyalı oyun yazarı Arthur Schnitzler, Amerikalı yazar Ernest Hemingway’in de olduğu “yozlaştırıcı yabancı etkiler” bulunmaktaydı.
Nefret ateşi Nobel ödüllü Alman yazar Thomas Mann’ın yazılarını ve savaşın cesur bir tasvirini yapan Batı Cephesi’nde Yeni Bir Şey Yok‘un yazarı, Erich Maria Remargue’nin kitaplarını da yaktı.
Kitapları yakılan yazarlar arasında Jack london, Theodore Dreiser, Helen Keller, Franz Werfel, Max Brod ve Stefan Zweig gibi Yahudi yazarlar da bulunmaktaydı.
“Kitapları yaktıkları yerde gün gelir insanları da yakarlar” diyen 19. yüzyıl Alman Yahudi şairi Heinrich Heine’in eserleri kitap yakma vahşetinden nasibini almıştı.
Görüldüğü üzere kitap yakarak fikirleri yok edebileceklerini sananlar Afrika’nın ilkel kabileleri değil, medeni(!) Avrupalılardı.
Dün Naziler kitap yakıyor/yaktırıyordu, bugün de o zihniyetin temsilcileri kitap yakıyor/yaktırıyor.
Yani Batı cephesinde değişen bir şey yok.
“Tarihte görülen örnekleri bakımından kitap yakmak, faşizme davetiye çıkarmaktır. Dinsel nefretle kutsal kitap yakmak; dünyada barış ve adaletin temelini oluşturan insan haklarının korunmasındaki ortak anlayışın temelini sarsar.”(Fikret İlkiz/Kitap Yakmak Faşizmdir/İstanbul-BİA Haber Merkezi/06 Şubat 2023)
Bu gerçekler doğrultusunda şu soruları sormamız gerekiyor?
Alman olmayan ruha karşı eylem kapsamında kitap yakmak faşizm ise İslam nefreti ile Kur’an-ı kerim yakmak neden faşizm olmuyor?
Batının sözde medeni ülkeleri Kur’an-ı Kerim yakmak gibi faşizan eylemleri masumlaştırmak, meşrulaştırmak ve teşvik etmek için mi “ifade özgürlüğü” olarak değerlendiriyorlar?
Irkçı, faşist ve barbar batı yıllardır kanlarını emerek sömürdüğü toplumlara artık söz geçiremediği için mi kutsal kitabının yakılmasına izin vererek intikam alıyor?
Yoksa “kitapları yakarak insanları da yakmanın” alt yapısını mı oluşturuyorlar?