Özellikle son üç dört aydır enerji/akaryakıt fiyatlarında, personel ve lojistik giderlerinde kayda değer bir artış olmaması, döviz kurlarının yatay bir seyir izlemesi, tahıl koridoru anlaşmasıyla küresel tahıl piyasası fiyatlarında gerileme olması nedeniyle maliyet artışını zorunlu kılan bir gelişmeden söz edilmemesine rağmen market fiyatlarında yüzde 30’a varan oranlarda zamlar yapılması soygundur, vurgunculuktur ve vatandaşın cebinden para çalmakla, hiçbir fark yoktur.
Ticaret Bakanlığı Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulunun geçtiğimiz günlerde yaptığı 2022 yılının 7'nci toplantısında fahiş fiyat artışı ve stokçuluk yaptıkları değerlendirilen, aralarında ulusal marketlerin de bulunduğu 21 işletmeye toplam 9 milyon 403 bin 237 Türk lirası idari para cezası uygulanmasına karar verilmişti.
Bugüne kadar yapılan denetimlerde, fahiş fiyat artışı ve stokçuluk yaptığı tespit edilen işletmelere kesilen para cezası toplamda 56 milyon 602 bin liraya ulaştı.
Rekabet Kurumu tarafından da 6 zincir markete yaklaşık 2,7 milyar TL. Para cezası verilmişti.
Rekabet Kurumu Başkanı Birol Küle, 5 zincir marketin de aralarında olduğu 20 teşebbüs hakkında rekabeti engelledikleri şüphesiyle yapılan soruşturmada nihai kararın Aralık ayında verileceğini söyleyerek; “Biz aslında bu tedarikçilerle ilgili bulguları ilk soruşturmada elde etmiştik. Fakat soruşturmanın sonuna doğru elde ettiğimiz için, ilk soruşturmaya dâhil edemedik. Çünkü yasal süreçte savunmalar ve soruşturmanın devamı buna izin vermedi. Dolayısıyla ikinci bir soruşturma açmak durumunda kaldık.” dedi.
Peki bu para cezalarına rağmen eko-çeteler vahşi zamlar yapmaktan vazgeçtiler mi?
Hayır, çünkü para cezalarını etiketlere yansıtmak suretiyle vatandaşa ödettiklerinden miktarı ne olursa olsun para cezası umurlarında olmamaktadır.
Ticaret Bakanı Mehmet Muş gazetecilerin sorusu üzerine; "Piyasa koşulları içinde, serbest piyasa ilkelerine aykırı davrandıkları yerde, mevzuatın el verdiği ölçüde idari ve cezai yaptırımları uyguluyoruz. Ticaret Bakanlığı olarak şu an yaptığımız uygulamalar bunlar." Demiş.
Mevzuatın elverdiği ölçü, bu cüzdan emici çeteleri engellemeye yetmiyorsa engelleyecek yaptırımların getirilmesi gerekmez mi?
Bakanlığın “ne yapalım elimizden gelen bu” demeye hakkı var mı?
Bakanlık mazeret bulma yeri değil çözüm üretme, tedbir alma ve yaptırım uygulama yeridir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği üzere; “sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ’yle irtibat ve ilişkisi titizlikle araştırılmalıdır. Bu açgözlülere müsamaha gösterilmemelidir. Ekmeğimizden çalan, sofralarımızın tadını kaçıran, mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa iki yakasından tutmak devletin asli vazifesidir.”
Öyle ağır yaptırımlar getirilmelidir ki değil vatandaşın cebine göz dikmek bunu akıllarından bile geçirememelidirler.
Özellikle pandemi sonrasında ‘serbest piyasa’ olarak adlandırılsa da aslında ‘tekelleşmiş’ veya ‘oligopol’ piyasası olan bir gıda perakendeciliği sektörü gerçeği ortaya çıkmış oldu.
Girin zincir marketlere bakın temel gıda ürünlerine fiyatlar neredeyse birbirlerinin aynısı.
Hem de kuruşu kuruşuna.
Hani bunlar rekabeti sağlamak için vardı?
Rekabet hikaye, kazık şahane..
Görünüşte rakip olan bu vurguncular perde arkasında bir araya gelerek tekel piyasası oluşturarak sadece tüketiciyi değil üreticiyi de mağdur ediyorlar.
Nitekim Rekabet Kurulu'nun 29 Ekim 2021'de verdiği nihai kararda; 5 zincir marketin perakendecilerin geleceğe dönük fiyatları ve fiyat geçiş tarihleri gibi rekabete hassas bilgilerin paylaşımına aracılık etmesi yönüyle açıkça perakende satış fiyatlarının tespiti amacına sahip kartel görünümünde ortaya çıkan anlaşmalar veya uyumlu eylemler yoluyla 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesini ihlal ettiğine karar verilerek 5 zincir marketin yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde 2'si ile yüzde 4'ü arasında idari para cezası verildi.
Kartel oluşturarak piyasaya hâkim olunca üreticiyi de istedikleri fiyattan satmak zorunda bırakıyorlar.
Böylece hem alırken hem de satarken kazanıyorlar.
Hani serbest piyasa ürünün fiyatının alıcı ve satıcının karşılıklı olarak anlaşmasıyla belirlendiği bir piyasaydı?
Kimse masal okumasın, sadece satıcının kazandığı ve tüketicinin sürekli kazık yediği bir ekonomik sistemin adı serbest kazık piyasasıdır.
Üreticiden kilosu iki liraya alınan domatesten yapılan salçanın 830 gramlık bir kutusunun 50 lira olmasının, bir kilo beyaz peynirin bir kilo kıymadan, bir kilo soğanın bir kilo muzdan daha pahalı olmasının maliyete dayandırılacak hiçbir ekonomik izahı yoktur.
Milletle dalga geçmektir.
Domates altın kâsede mi yetiştiriliyor?
İnekler ve koyunlar altın tozu ile mi besleniyor?
Soğan ve patatesin tohumlukları uzaydan mı getiriliyor?
Zeytin fiyatları iki ayda neden yüzde elli arttı?
Hani bu sene zeytin üretiminde rekor kırılmıştı?
Marketlerde etiket değiştirme işini yapan görevliler o kadar yoğun çalışıyorlar ki başlarını kaşıyacak vakitleri yok.
SGK’nın artık “etiket değiştirici” koduyla bir unvanı sisteme dâhil etmesi lazım.
Peki, ne oldu da üç dört aydır küçük küçük arttırdıkları fiyatları bir anda yüzde otuz, yüzde kırk, yüzde elli yüzde yüz artırmaya başladılar.
Cevap çok basit.
Kara doymayan tekelci ve vurguncu çete böyle istiyor.
Büyükbaşlara bir şey olmadığını gören diğerleri de “bizim başımız kel mi?” diyerek vurgun kervanına katılıyorlar.
ABD temaslarının ardından New York’taki Türkevi’nde gazetecilere konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu beş tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor. Bu konuda kısmen özellikle bu zincir marketlerin sınırsız uygulamaları var. Bu sınırsız uygulamalar karşısında biz de Ticaret Bakanlığı olarak bunların üzerine üzerine gideceğiz.” diyerek beşli çetenin çevirdikleri dolapların farkında olduklarını ifade etmişti.
Katar dönüşü uçakta gazetecilerin sorusuna karşılık; "Biz hukuk devletiyiz. Soruşturmalar neticesinde gerekli adımları attık, atarız. Hazine Maliye ve Ticaret Bakanlıklarımız hassasiyetle takip ediyor. Bu noktada kontroller çok daha farklı uygulamalarla devam edecek. Çünkü para cezası demek ki bunları ıslah etmiyor. Para cezasının dışında atılacak adımları da ilk Kabine Toplantımızda inşallah masaya yatırırız ve oradan da bunların üzerine ayrıca gideriz. Değişik öneriler var. Bütün mesele yaptırımın çok daha ağır olması. Bu bunlara ürkütücü gelebilir. Bunu halletmek lazım." Diyerek bu vurgunculara artık anladıkları dilden konuşulacağının mesajını vermiş oldu.
Artık bıçak kemiğe değil iliğe kadar dayanmıştır.
Durup dururken “ayçiçeği yağı yok” yalanıyla ve sosyal medya manipülatörlerinin de desteğiyle altı aylık yağ satışını bir haftada ve de fahiş fiyatlarla yaparak ceplerini kirli para ile doldurdular.
Onlar depolarını boşaltırken vatandaş yediği kazıkla kaldı.
Uzayıp giden yargılamalar, keyfe keder cezalar bu çeteleri zerre kadar etkilemedi.
Haksız kazançlarına el konulmadıkça, ruhsatları ellerinden alınmadıkça, işyerleri kapatılmadıkça ve ertelemesiz paraya çevrilmeyen hapis cezaları verilmedikçe durmayacakları anlaşılmaktadır.
PKK, Fetö ve DAEŞ ile mücadelede izlenen etkili ve sonuç odaklı strateji bu ticari teröristler için de izlenmeli ve de “turpun elle mi belle mi çıktığı” gösterilmelidir.
Mevzuat yetersizse yeterli hale getirilmeli ve yaptıkları yanlarına bırakılmamalıdır.
“Efendim serbest piyasa ekonomisinde müdahale olmaz” diye bağırmalarına bakmayın..
Bal gibi de olur.
Serbest piyasa demek vatandaşı soymak demek mi?
Devlet süs biberi mi?
Vatandaşın soyulmasına seyirci mi kalacak? elbette halkın yararına müdahale edecek.
Serbest piyasa ekonomisinin geçerli olduğu İngiltere ve Fransa neden temel gıda maddelerinin fiyatlarına üst sınır koydu.
Onlar müdahale edince oluyor da biz edince neden olmuyor?
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in de ifade ettiği üzere; “Ulusal zincir marketler temel gıda ürünleri dışında unlu mamullerin tamamını, teknoloji, tekstil, ayakkabı, kozmetik, beyaz eşya, mobilya, halı, küçük ev aletleri, kırtasiye ürünleri, hırdavat malzemeleri, bijuteri, oyuncak, kontör vb. gibi 70-80 mesleğin sattığı ürünleri satarak piyasada haksız rekabet ortamı oluşturuyor. Yazın plaj ürünlerinden tutun da kışın kış lastiğine, antifriz ve cam suyuna, eğitim sezonunda kırtasiye ürünlerine, Kurban Bayramlarında canlı kurbanlık satışına kadar her şeyi satıyorlar. Üstelik su, deterjan, yağ gibi ürünlerde fiyat birlikteliği yapıyorlar. Bu da piyasada tekel hâkimiyeti ile fiyatların artmasına sebep oluyor”
Evet, sorunun kaynağı da çözümü de bellidir.
Ziya Paşa’nın söylediği gibi;
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”.
Artık siyasi bir planın parçası oldukları düşünülen ve serbest piyasa palavrası ile vatandaşı soymaya kalkan vicdan yoksunu vurguncu çetelere para cezası dışında kapatma, ticaretten men ve ertelemesiz hapis cezaları gibi çok daha ağır yaptırımlar uygulanmaz ise siyasi bedelinin tahmin edilenden daha büyük olacağı unutulmamalıdır.
Bakalım kimler tükürdüklerini yalamışlar?..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani’nin davetiyle Dünya kupası açılışı için gittiği başkent Doha’da Al Sani’nin liderlere verdiği resepsiyona katılarak, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüştü. Bu görüşme iki ülke arasında 9 yıl aradan sonra en üst düzey görüşme oldu.
Açık söylemek gerekirse Muhammed Mursi’nin katili darbeci Sisi ile tokalaşma fotoğrafı beni de rahatsız etti.
Çünkü darbeci bir katile tavır koymak doğruydu.
Ancak zaman içinde görüldü ki demokrat geçinen hiçbir ülke bu darbeciye tavır koymadığı gibi kırmızı halılarla karşılayarak hem siyasi hem de ekonomik destek verdiler, vermeye de devam ediyorlar.
Ne yazık ki Türkiye’den başka da tepki gösteren olmadı.
Mısır ile aramızdaki soğukluğu fırsat bilen Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi bunu Türkiye’nin aleyhinde kullanarak Mısır’la yaptıkları anlaşmalar ve işbirliği protokolleri ile Türkiye’nin Akdeniz’deki enerji kaynaklarına göz dikilmesi ve bu hakların kullanımının engellenmek istenmesi ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu hale getirdi.
Ülke çıkarları gereği Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesinin ardından Mısır’la ilişkilerimizin normalleştirilmesinin arkasında da bu gerçek yatmaktadır.
Bu nedenle kişisel olarak kabulü zor olsa da bu adımın atılması ülke çıkarları dikkate alındığında doğru olarak kabul edilmelidir.
Nitekim Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısır Devlet Başkanı Sisi'nin Dünya Kupası'ndaki "tarihi" tokalaşmasının ardından apar topar Mısır’a gitmesi de tavır değişikliğinin ne kadar doğru olduğunu göstermektedir.
İngilizlerin, "Lord Palmerston" olarak bilinen, asıl adı Henry John Temple, 3. Viscount Palmerston olan Başbakanı çok meşhur ifadesinde; "İngiltere"nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır.” Demişti.
Diplomasiye yerleşmiş bu görüşe atfen Türkiye’nin de ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez ve vazgeçilmez çıkarları vardır.
Nasıl ki eli kanlı YPG/PKK’ya sahip çıkan, ülkemizde darbeler yaptıran darbecileri besleyen ve 251 şehidimizin katili ABD ve AB ile ülke çıkarları nedeniyle ilişkilerimizi kesip atamıyorsak, Mısır için de aynısını yaptık.
Ne gariptir ki dün neden ilişki kurmuyorsunuz diye eleştirenler bugün bir “U” dönüşü ve tükürdüğünü yalamak olarak eleştirdiler ve bu normalleşmeden rahatsızlık duydular.
O zaman gelin rahatsızlık duymadıkları “U” dönüşleri ve yalanan tükürüklere bir göz atalım.
Kılıçdaroğlu şimdi aynı masada birlikte oturduğu, Davutoğlu'nu bakın nasıl tarif ediyor:
"O devleti bilmez, tanımaz, ayakları yere basmaz, ne söylediğini bilmez. Gerçekten de üzülerek söylüyorum ama karikatür gibi adam"...
Peki, Davutoğlu nasıl cevap veriyor?
"Kılıçdaroğlu bu üslupsuzluğu ile Türk siyasetinde utançla hatırlanacaktır. Geride hakaretleri dışında hiçbir şey bırakmamış olacak bu siyasinin varlığını gelecek nesiller hatırlamak dahi istemeyecektir. Kaldı ki seviyesizlik, hakaret ve operasyonla genel başkan olmanın dışında hatırlanacak hiçbir şey de yapmamıştır"...
Bunlar sizi kesmedi mi?
O zaman Davutoğlu’nun 3 ayrı davada 11 bin 500 lira tazminat kazandığı Kılıçdaroğlu’nun sözlerine bakalım.
"Bu (Davutoğlu) nasıl bir akademisyendir. Herhalde onu dinleyen pek çok ülke, afedersiniz k..ıyla gülmüştür" (5 bin lira)
"İleri derecede geri zekâlı" (4 bin lira)
"Eğer biz Davutoğlu'nu getirirsek Dışişleri Bakanlığı'na, zaten bu ülke iflah olmaz. Bu farkı kavramayacak kadar çapsız" (2 bin 500 lira) (Kaynak; Serkan FIÇICI/Akşam 27/11/2022)
Bir de buna Madımak katliamının sorumlusu olarak gösterilen Temel Karamollaoğlu’na bilge siyasetçi muamelesi yapılmasını ekleyin ve söyleyin;
Sisi ile tokalaşmayı ilkesizlik ve tükürdüğünü yalamak olarak niteleyenler bu Oscar’lık ilkesizlik ve tükürük yalamalara neden seslerini çıkartamıyorlar?
Öğretmen Ayşenur Alkan ile 5 yaşındaki Hasan Karataş’ın vebali “bizim için YPG terör örgütü değildir”;“sınırımızda başkası olacağına PYD olsun” diyen gafillerin omuzlarındadır..
"5 yaşındaki çocuk atılan roketle hayatını kaybediyorsa, o çocuğun vebali bu devleti yönetenlerin omuzlarındadır." Diyen Kemal Kılıçdaroğlu yine bizi şaşırtmadı.
ABD’nin desteğiyle sınırımızda terör devleti kurmaya çalışan YPG/PKK ile mücadele için gerekli olan Tezkereye hayır diyen, İstiklal Caddesi saldırısından sonra yayınladıkları taziye mesajında bile PKK’nın adını anamayan Kılıçdaroğlu; Karkamış’a yaptıkları roket saldırıları sonucunda beş yaşındaki evladımızın şehit olmasına neden olan bombayı atan YPG/PKK’ya toz kondurmayarak hükümeti suçladı.
O ne derse desin beş yaşındaki masum evladımızın ve diğer şehitlerimizin sorumluluğu; Öldürülen katiller için taziye mesajı yayınlayan ABD’nin, “Bizim için YPG terör örgütü değildir. YPG kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur"; “Yani onlar bize mi saldıracaklar?" diyerek terör örgütün destek veren Kılıçdaroğlu’nun; “Suriye ve Irak'tan bahsedildi. Evet biz sınırımızda kardeşsek, sınırımızda başkası olacağına PYD olsun. Bizim için hiçbir sakıncası yok bunun." diyen CHP Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ile kendileriyle aynı zihniyeti paylaşanların omuzlarındadır.
Zaten katiller de cesaretlerini, katile katil diyemeyen gafillerden almaktadırlar.
Gerisi zehirlenmiş sosyolojiye yutturulan kuyruklu yalanlardan ibarettir.