Nihayet beklenen buluşma gerçekleşti ve her evden bir oy verecek kadar samimi oldukları halde resmen masaya oturmasını istemedikleri HDP’nin, aday çıkartmayarak Kılıçdaroğlu’na destek vereceğini açıklamasıyla aylar önce varılan mutabakat resmiyete dökülmüş oldu.
Daha görüşme yapılmadan HDP cephesinden gelen “Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşacağı” sinyallerinin görüşme sonrası farklı isimler tarafından yüksek sesle dillendirilmesi, pazarlıkta istediklerini aldıklarını göstermektedir.
Veren kazanmak için her yolu mubah gördüğünde isteyenin kopartamayacağı taviz yoktur.
İstenilenin elde edilmesinin verdiği özgüvenle HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan “Öcalan'ın üzerindeki ağır tecrit kaldırılsın" derken, İzmir'de konuşan HDP'li Sırrı Süreyya Önder, terörist başına 'selam' gönderdi ve "Özgürleşeceği günler yakındır" diye seslendi.
Hapiste iken ayakta duramayacak kadar hasta(!) ama dışarı kapağı atınca turp(!) gibi sağlam olan ve HDP’ye oy vermeyen Kürtleri ahlaksız olarak niteleyecek kadar gözünü kin ve nefret bürümüş Ahmet Türk (Kendilerine oy vermeyenleri ahlaksızlıkla suçlamak ırkçı/faşist zihniyetin ahlaksızlığıdır) Diyarbakır'da, "Bu Nevruz ve bu dönemin Öcalan’ın özgürleşme dönemi” olduğunu müjdeleyerek(!) desteklerinin neyin karşılığı olduğunu gösterdiler.
Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilebilmek için tabela partilerine bile bol keseden koltuk/makam dağıttığı düşünülürse, oylarına şiddetle ihtiyaç duyduğu HDP’nin desteğinin ilk ve temel şartı olan Abdullah Öcalan’a özgürlük için de “tamam” demiş olması muhtemeldir.
“Yerel yönetimlere özerklik”, “kayyum atamasına son”, “KHK’lılar af” gibi kumar masası tarafından da gözü kapalı onaylanmış taleplere (siz onu emir anlayın) “başım gözüm üstüne” dedikten sonra Abdullah Öcalan’a özgürlüğün(!) de çok demokratik(!) bir gerekçesini bulurlar.
Nasıl olsa masada kuzu kuzu her denilene “evet” diyen ufaklıklarla, tekmeleyip kalktığı masaya 72 saat sonra tıpış tıpış dönen bir Akşener var.
Akşener her ne kadar; “bizim oturduğumuz masaya HDP oturamaz, onların oturduğu masada biz olmayız” masallarıyla seçmenini uyutmaya çalışsa da HDP; CHP ile işi bitirerek (suflesini Kandil’in verdiği) taleplerini kabul ettirdi.
HDP’nin meselesi masaya oturmak değil masaya hükmetmekti, bunu da başardı.
Akşener; “Bakanlık gibi alışveriş olması mümkün değil. Diyalog başka bir şeydir, CHP diyebilir, anlayışla karşılardım. “Sizin oy oranınızla HDP'nin oyu farklı hadi size güle güle' deselerdi o masadan kalkardık. Alengirli işe karşıyım, dürüstlük ve açıklıktan yanayım. CHP, HDP ile görüşebilir bu net. Ama bize asla getiremez.'' diyerek caka satsa da “Kişisel ajandalar uğruna, mubah sayılan kuyruklu yalanlar milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmiştir” diyerek ağır suçlama yönelttiği masaya geri dönüp sonra da hiçbir şey olmamış gibi “CHP, HDP ile görüşebilir ama bize asla getiremez” demek hamamda şarkı söylemektir.
Ortak aday Kılıçdaroğlu aylar öncesinde anlaştıkları HDP ile ne görüştüğünü zaten masaya getirmeyecek ki?
Getirse bile masadan kalkacak gücünüz olmadığından kuzu kuzu kabul edeceksiniz.
Ya da en fazla istifa edersiniz ki bu da onlar için kaymaklı kadayıf olur.
Bu yazdıklarımız burada bir dursun.
Gelelim, İYİ Parti İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’nun TBMM’de yaptığı basın toplantısında söylediklerine..
Ağıralioğlu’nun açıklamalarında öne çıkan başlıklar şunlar;
“Kurucusu olduğumuz masada bize pusu kurulmasından rahatsızız. Rahatsızlığımızı ilk andan itibaren ifade ettik diye; sırf kaybetme endişesi duyuyoruz diye, bize küfredilmesinden rahatsızız".
“Muhalefet görevini unuttu. Muhalefet, cumhurbaşkanlığı makamını bölücülüğün pazarlık masasına gelmesine sebep olacak şekilde yönetti" .
"Siz dün 'iktidar yaptı' diye kızdıklarınıza, kendiniz de alet olup benzerseniz, o zaman iktidara gelmenizin ne anlamı var?
“Ben bugün bu itirazları yapıyorum, sebebi şudur; 5 yıl sonra 'milletim bizi bağışla biz kandık' dememek için söylüyorum. Meral Akşener itiraz ediyor diye, kaybetme endişesi duyuyor ve buna saygı duyulması gerekiyorken, bu kaybetme endişesine küfrediyorsanız, 'kaybeder miyiz' korkusu duyanlara 3 gün boyunca 30 yıllık küfrediyorsanız, siz iktidara gelince, güç elinize geçince, ne yapacağı kestirilemez bir iradeyi temsil ediyorsunuz.”
“CHP'nin yaşadığı 'kazanabiliriz' duygusunun en büyük mimarı olan bir partiye 3 günde 25 yıllık küfür edildi. Siz elinize güç geçince bize ne yapacağınızı göstermiş insanlarsınız. Siz bize ihtiyacınız olmadığını düşündüğünüz andan itibaren bize parmak sallarken tahammül eşiklerinizin olmadığını gösteren insanlarsınız" .
"HDP'nin içinde olduğu bir denklemde, ‘biz terörün gölgesinin düştüğü yerde olmayız, pazarlık vesilesi yapmayız’ dedik. Bu ilkesizliğe göz yumamayız. Biz bölücüleri dinlemeyiz, çocuk katillerini dinlemeyiz. Devlete 'katil' derken gösterdiğiniz cüretkârlığı, bir kere PKK'ya 'katil' derken gösteremediniz. PKK'ya 'katil' diyemeyenlerin, övenlerin oyuyla pazarlık ettiği masadan şantaj dilini kapatmak zorundayız.”
“HDP'nin bu iklimde, 'bizim oyumuza talip oluyorsunuz da bizimle neden muhatap olmuyorsunuz' beyanatlarıyla toparlanacak süreç değildir bu.”
“Memleket meselelerini şantaja dönüştürmenize asla razı olmayacağız. Ben terörün gölgesinin düştüğü yerde devletin makamlarının örselenmesine razı değilim."
“HDP, Türk demokrasisinin şantajcısına dönüşmüştür.”
Ağıralioğlu’nun açıklamalarına bakıldığında geçmişte söyledikleri ile tutarlı bir dil kullandığı dikkati çekiyor.
Genel olarak Ağıralioğlu’nun kendisi açısından artık tahammül edilemez bir nitelik kazanan CHP/HDP işbirliğine ve Kılıçdaroğlu’nun adaylık dayatmasına eleştiriler getirdiği yönünde değerlendirmeler yapıldı.
Evet, bir yönüyle böyle.
Ancak, açıklaması; “üç günde yirmibeş yıllık küfür edilen partisinin, ellerine güç geçince kendilerine parmak sallarken tahammül eşiklerinin olmadığını gösteren insanlarla” aynı masada oturmaya devam etmesine yönelik derin hayal kırıklığını da yansıtıyor.
“HDP'nin içinde olduğu bir denklemde, ‘biz terörün gölgesinin düştüğü yerde olmayız, pazarlık vesilesi yapmayız’ dedik. Bu ilkesizliğe göz yumamayız” sözleriyle partisinin bu ilkesizliğe göz yumduğunu, masanın aksesuarı yapıldığını ima ederek bu vebale ortak olmayacağını vurguluyor.
Şimdi bir kenarda dursun dediğimiz bölüme bağlayalım.
İYİ Parti bugüne kadar HDP ile ilişkiler konusunda hep ikili oynadı, hep ilkesiz davrandı ve böylece seçmenini bu kirli işbirliğine alıştıracağını düşündü.
Zaman zaman Ağıralioğlu ve şimdi sesleri solukları çıkmayan birkaç kişi dışında bu ilişkilere eleştiri getiren olmadı, aksine çıkara dayalı bu ilişkiye parti olarak sahip çıkıldı.
İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Danışmanı Aytun Çıray, "Önce 'PKK eşittir HDP' taktiğini başlattılar. Bu HDP'yi şeytanlaştırma taktiğiydi. HDP'yi şeytanlaştırdıktan sonra 'HDP eşittir CHP' dediler. Cumhuriyet Halk Partisi, Millet İttifakı'nın üyesi olduğuna göre 'CHP eşittir İYİ Parti' dediler" ifadelerini kullanarak aslında HDP’ye destek vermedi mi?
İYİ Parti Grup Başkanvekili Musavat Dervişoğlu; “HDP’li TBMM Başkanvekili oturumları yönetiyor ve hepimiz de onun yönetimine katılıyor muyuz? Bu meşru mu, gayrı-meşru mu tartışmasına en iyi cevaptır” açıklamasıyla HDP’ye zeytindalı uzatmadı mı?
Genel başkanları da susarak onlara destek vermedi mi?
Arada bir “HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz”, HDP’nin olduğu masaya oturmayız” gibi göstermelik çıkışlar yapsa da İYİ Partinin mevcut yönetiminin HDP ile hiçbir sorunları yok. “Mış” gibi yaparak ülkücü kökenli seçmenlerini ürkütmemeye çalışıyorlar.
Kaldı ki Türk Ordusunu kimyasal silah kullanmakla suçlayan hainleri himaye eden, Jandarmanın ve polisin cari açığı kapatmak için uyuşturucu satışı yaptığı iftirasını atabilecek kadar ağır bir ihanet içinde olan, Libya ve Suriye Tezkerelerine HDP ile birlikte “hayır” oyu veren CHP’nin HDP’den ne farkı var?
Bir fark olmadığı için Kandil, ortak adaylarına destek veriyor.
HDP’nin adaylarını Kandil’in belirlediğini Mısır’daki sağır sultan bile duymuşken İYİ milliyetçilerin(!) duymaması mümkün mü?
Duymadılarsa biz yardımcı olalım.
Avrupa’da bir yayınevi tarafından basılan İmralı notlarını kapsayan kitapta bakın neler yazıyor;
İdris Baluken: Bizden kaynaklı yanlışlar vardı. Bazı yerlerde yerelden aday gösterilmemesi oy kaybettirdi.
Öcalan: Kim belirledi bunları?
Baluken: Seçim komisyonu çalışmalarıyla belirlendi.
Öcalan: Kimdir bu komisyondakiler? Bunları Kandil mi belirledi, yoksa siz mi?
Sırrı Süreyya Önder: Kandil belirledi.
Öcalan: Tamamıyla mı onlar belirledi? Parti Meclisi’nde belirlenmedi mi bu komisyon?
Pervin Buldan: Hayır. Parti Meclisi ya da MYK’da belirlenmedi!
Evet, HDP’nin adaylarını Kandil belirliyor.
Adaylarını Kandil’in belirlediği HDP ile CHP aynı bendende can gibiler.
Bu durumda HDP masada olsa ne olur olmasa ne olur, nasıl olsa onu savunan bir CHP var.
Kandil Elebaşı Duran Kalkan’ın; “Türkiye bir seçim sürecine girdi deniyor. Siyasi süreç hızlandı yoğunlaştı. Muhalefet vardı, 6'lı masa. Bir iç karışıklık yaşadı. Onlara çok değinmeyelim ama birliklerini güçlendirecekler inancındayız. Daha da büyütebilirler. Önleri açıktır ben her zaman bunu söyledim. Ne yapacağız bu süreçte; mücadelemizi sürdüreceğiz. AK Parti, MHP faşizmini yıkmak için mücadele edeceğiz. Böyle bir faşizmi yıkma eğilimleri, tutumları, siyasetleri destekleyeceğiz. Buna göre desteğimiz bu yönlüdür. Seçimde biz bu temeldeyiz. Bu temelde siyaset yapanlara desteğimiz vardır.” Sözleri aynı amaç için Kandil’le birlik içinde olduklarını gösterirken boş laflarla HDP’ye karşıymış gibi görünmek ihanet değilse nedir?.
PKK elebaşı Murat Karayılan; "14 Mayıs'ta yalnızca Cumhurbaşkanı değil, sistem seçilecektir. Altılı Masa'ya operasyon çekmek istediler ama Altılı Masa dağılmadı. Muhalefetin güçlendiği belirtilebilir. Önder APO'nun Fiziki olarak özgür olma vakti gelmiştir. Önder Apo'nun özgürlüğü için de mücadele yürütmeliyiz ve başlatacağımız hamleler bu temelde gelişmek durumundadır." sözleriyle masanızın amaçlarına hizmet ettiğini açıklarken sadece susarak HDPnin değirmenine su taşımış olmuyor musunuz?
HDP'nin eski vekillerinden Sırrı Sakık daha da ileri giderek; "Biz bu sistemi değiştireceğiz. Yani bizim küçük hesaplarımız yok. Biz masada oturup bir bakanlık, bir milletvekili veya cumhurbaşkanlığı yardımcılığı değil. Biz yüz yıllık Cumhuriyet'i değiştireceğiz. Demokratik bir Cumhuriyet'i inşa edeceğiz. Önümüzdeki dönem özgürlük yılı olacak” diyerek bütün bunları ortak adayları olan Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanmasıyla yapacaklarını açıklamışken onlarla ortak adayı destekleyerek yüz yıllık CUMHURİYETİN DEĞİŞTİRİLMESİNE destek vermiş olmuyor musunuz?
Evet, durum bu kadar nettir ve CHP/HDP/İYİ Parti/ Dört Ufaklığın ittifakının Kandil’in de onayını aldığı (Fetö’nün desteği zaten çantada keklik) hamasi nutuklarla gizlenemeyecek bir gerçektir.
Partide bu kirli işbirliğine Ağıralioğlu’ndan başka kimsenin itirazının olmaması, yüz yıllık cumhuriyetin değiştirilmesinin ve Kandil’le aynı amaca hizmet etmelerinin parti yöneticilerinin umurlarında bile olmadığını göstermektedir.
Hal böyle iken Akşener’in Nevruz kutlamalarında Apo’ya özgürlük sloganlarına karşılık grup toplantısında söylediği "Nevruz, katile özgürlük dilenme günü değildir, terörün günü değildir. Vatanın her değerine düşman olanların günü değildir" ifadesi laf olsun torba dolsun cinsinden söylenmiş, bayatlamış klişe sözlerdir.
İşte bu nedenlerle Ağıralioğlu’nun asıl eleştirisi; Kandil’in amacına hizmet edecek kadar gaflet içinde olan ve ilkesiz davranan partisine yöneliktir...
Parti yönetimi Ağıralioğlu’nun her biri kurşun kadar ağır sözlerine “kişisel görüşüdür” diyerek onu yalnız bırakmıştır.
Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, "Zamanlaması üzücü, beni üzmüştür" diyerek söylenenlerden değil zamanlamasından rahatsız olduklarını itiraf ederken parti olarak Kandil’le aynı noktada bulunmaktan hiçbir rahatsızlık duymadıklarını göstermiştir.
Seçmenlerinin bu gaflete/teslimiyete nasıl tepki vereceklerini 15 Mayıs sabahında göreceğiz.
Kim bilir belki de Ağıralioğlu 15 Mayıs sabahına hazırlanmaktadır.
Peki ne diyelim?
"Terörle mücadeleyi bunların yaptığı gibi yapmayacağız, söz veriyorum, söz. Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler."
Bayram değil seyran değil?
“Ayasofya Cami olarak kullanılan alanların ötesinde bir kısmı da turistlere açılabilir."
(T. Karamollaoğlu)
Değişmeyen gerçek
“Bugün bizdeki muhalefet iktidarı düşürmek için vatanı bile düşürmeye razıdır”.
(Galiba Şair/Necip Fazıl Kısakürek/1956)