CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin son grup toplantısında yaptığı konuşmada, günlerdir kamuoyunda tartışılan parti içi konulara ve kendisine yönelik eleştirilere hiç değinmeden; “Medya üzerindeki baskıları görüyoruz, bunları yaşıyoruz. Bütün engellemeler var. Bu arada doğru haberlerin de engellendiğini biliyoruz. Ama medyada bir özgürlüğün olmadığını da hepimiz bir şekilde günlük yaşamımızda da olsa görüyoruz, yaşıyoruz." diyerek medya özgürlüğünü savundu.
Ancak bu konuşmasından iki gün önce Yardımcısı Eren Erdem’in, “Halk TV isimli televizyon kanalı ile partimiz arasında yapılmış olan ve Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay denetimine tabi; 01.01.2023 tarihli protokolün 6.3. maddesi kapsamında, partimiz tek taraflı fesih hakkını kullanmış, Halk TV ile tüm ilişkimiz sona ermiştir” açıklaması medya özgürlüğünden kastettiklerinin “parasını verdiysem istediğim gibi yazdırır/konuştururum, beni eleştirirsen fişini çekerim” olduğu anlaşıldı.
Seçim öncesinde kendisini destekleyen gazetecileri; "Bizim parti içinde konuştuğumuz şeylerin bir kısmı tabi ki aramızda kalmalıdır. Ama köşe yazarları üzerinden parti içi meseleler tartıştırılıyor. Ben kimin nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum." Diyerek suçlayan Kılıçdaroğlu’a göre gazeteciler partisi ile ilgili meseleleri yazınca kalemlerini satan elemanlara dönüşüyorlar.
Franz Kafka’nın ölümsüz eseri olan “Dönüşümün” kahramanı Gregor Samsa bile bu kadar kolay böceğe dönüşmemişti.
Sözcü yazarı İsmail Saymaz'ın aktardığına göre Kılıçdaroğlu Belediye Başkanları ile yaptığı toplantıda, Halk TV'de sürekli CHP'nin eleştirildiğini savunarak, 'Bundan sonra Halk TV'yle kimse çalışma yapmasın' dedi ve toplantıdan hemen sonra da Halk TV ile 1 Ocak 2023'te imzalanan sözleşme sonlandırıldı.
Para karşılığı haber ve yayın yaptırdıklarını kabul eden CHP'li Eren Erdem, "Bu İsveç'te normal değil ama Türkiye'de normal. Başka kanallarla yaptığımız anlaşmalarda var. Bu kanalların ismini vermem doğru olmaz. Özel bir konu bu. Onlarla aramızda devam eden bir süreç var o yüzden isimlerini paylaşmam" diyerek Halk TV verilen paraya uygun(!) bir yayın yapmadığı için sözleşmenin sonlandırıldığını da itiraf etmiş oldu.
Gazeteci Bahar Feyzan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla, CHP'nin KRT TV'yi de fonladığını iddia ederek şunları paylaştı; "CHP'nin diğer anlaşma yaptığı kanal KRT TV!!! Nereden mi biliyorum?" Çünkü bana açtıkları dava dosyasına kendileri yazmışlar! Buyrun!: "Anka ve KRT TV her ay düzenli olarak mali yükümlülüklerini yerine getiren ve mali olarak denetim altında bulunan kuruluşlardır. İlgili şirketlerin bilançolarından da CHP ile olan ilişkileri net bir biçimde görülebilmektedir. Nitekim müvekkil şirket CHP ile bir ticari ilişkisinin olduğunu inkâr etmemektedir. İnkâr etmediği gibi aradaki ilişkinin ticari olduğunu ifade etmekten de imtina etmemiştir".
Medyascope’un sahibi Ruşen Çakır da CHP’nin 360 milyon TL. lık bütçesinden yüzde bir kadar olmasa bile kendilerine de bir pay düştüğünü açıkladı.
Halk TV ile yapılan sözleşmenin feshinin ardından Kılıçdaroğlu’nun kendisini eleştiren gazetecileri suçlaması üzerine bazı gazeteciler bu isimlerin açıklanmasını istediler.
İsmail Saymaz Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Kılıçdaroğlu'nun partisini eleştiren bazı gazeteciler hakkında 'Ben kimin nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum' dediği iddia ediliyor. CHP liderini bu isimleri açıklamaya davet ediyorum. Kılıçdaroğlu, para aldığını iddia ettiği haysiyet yoksunlarını derhal açıklamalı." ifadelerini kullandı.
Uğur Dündar, Twitter'da "Sözcü gazetesinde çalışıyor, Sözcü TV'ye katkıda bulunuyorum. Yıllardır Halk TV ile hiçbir bağlantım yok. Ancak orada çalışan, halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet ederken ağır bedeller ödediğini bildiğiniz namus abidesi meslektaşlarımı töhmet altında bırakmak da alçaklıktır. Paylaşımında bulundu.
Fatih Altaylı tepkisini kendi sitesinde yazdığı şu ifadelerle gösterdi.
“Asıl önemli olay, toplantıdan hemen önce CHP’nin, Halk TV ile “parasal ilişkisini” sona erdirdiğini açıklamasıydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun elde kalan son ‘has adamlarından’ Eren Erdem, CHP ile Halk TV arasındaki protokolün tek taraflı olarak feshedildiğini açıkladı. Aniden, durduk yere. Benim buradan anladığım, Kılıçdaroğlu’nun ve ekibinin Yunan Ordusu gibi yaka yaka geri çekilmek istediği. Partiyi, partinin geleceğinde yer alması muhtemel parlak isimlerini bitirdikleri gibi, muhalif medyayı da bitirip, rezil etmeden gitmeyecekler. Çünkü protokolü bitirmek başka şeydir, bunu Halk TV’yi toplum gözünde rezil ederek bitirmek bambaşka şeydir. Gizlice imzaladıkları protokolü, davul zurna ile sona erdirmenin başka bir manası olamaz.
Seçim öncesinde Kılıçdaroğlu’nun kesin kazanacağını ilan eden hatta düzmece anketlerle Kılıçdaroğlu’na destek veren Fatih Portakal Twitter hesabından buram buram pişmanlık kokan şu açıklamayı yaptı. "Kılıçdaroğlu; Ben kimin, nereden, ne kadar maaş aldığını biliyorum. A-ÇIK-LA-YIN. Yüzsüzleri toplum bilsin. Sonra seçmene vermediğiniz şu hesapları verin: -gizli protokol yap hesap verme, -git bir kanalla anlaş hesap verme, -partinde insanları zan altında bırak hesap verme, -seçimi kaybet hesap verme... Sonuç: Pişkinliğin bu kadarına da PES! Ve istifa edin."
Kılıçdaroğlu'nun açıkça isim vererek, "Oda TV'nin geliri nereden, onu sorun?" dediği internet sitesi ODA TV'nin İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın'dan cevap gecikmedi. Yalçın, "Üzgünüm Kemal Bey aklını kaybetmiş gibi. CHP'yi yıkıma sürüklüyor. 37 yıldır gazetecilik yapan bana bu çamuru attığı için onu hiç affetmeyeceğim." dedi.
Kılıçdaroğlu’nu eleştirdiği için hem Sözcü Gazetesi ve hem de kurucusu olduğu Sözcü TV’den çıkartılan Yılmaz Özdil; "Hangi kalemlere, hangi yorumculara, hangi haberlere kaç para ödendiğini de açıklayın, başka hangi kanallara para ödendiğini, hangi namuslu gazetecilerin bu sözleşme karşılığında işten kovdurulduğunu da açıklayın. CHP memlekete bir iyilik yapsın, CHP'den dolaylı/dolaysız para alıp, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu Atatürkçü diye parlatan, öyle olmadığını bile bile Kılıçdaroğlu'nu "kazanacak aday" ilan eden, Meral Akşener'e "masayı devirdi" diyen, Muharrem İnce'ye çekil baskısı yapan, kiralık mutant gazetecileri açıklasın..." dedi.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Zülal Kalkandelen de Twitter hesabından yaptığı; “28 Mayıs gecesine kadar Altılı Masa’yı tüm yanlışlarına, laik cumhuriyete aykırı politikalarına karşın canhıraş destekleyip 29’u sabahından itibaren çark eden ve CHP, çalıştığı kanala desteği kesince avaz avaz bağıranlar var. Medyada da devrim gerekiyor. Gerçekten berbat bir ortam” paylaşımıyla medyadaki ikiyüzlülüğü ifşa etti.
Yaşanan bu gelişmelerin ardından gazeteci Enver Aysever Halk TV ve CHP ile ilişkilerine ilişkin bilinmeyenleri kendi hesabından aktardı.
Kanalın tapusunun CHP ve CHP seçmeninde olduğunu vurgulayan Aysever "Deniz Baykal günün birinde ihtiyaç olur diye. CHP'nin parasıyla bir frekans alıyor. O frekansın adı Halk TV. Çok uzun bir süre Digitürk'te kalıyor. Hiç kullanılmadan. Parasını Önder Sav'ın Genel Sekreteri olduğu CHP'nin parasıyla yani seçmenlerin parasıyla ödüyor. Halk TV'nin tapusu Cumhuriyet Halk Partisi'nindir. CHP seçmenindir. Bu Halk TV Gezi olayları zamanı ilk defa işe yarıyor. O güne dek doğru düzgün yayın yapmayan Halk TV'nin başında Şaban Sevinç ve Hakan Aygün varken Gezi patlıyor. Şaban Bey döneminde Uğur Dündar Halk Arenası'nı yapmaya başlıyor. Halk Arenası yapıldığında CHP Belediyelere Halk Arenası'nı yapmak için teklifler getiriliyor ve CHP'li belediyeler Halk Arenası'nın bütün masrafını karşılıyor. Dolayısıyla Uğur Dündar 'ben para almıyorum' diyor ama ekibinin tamamı yani oraya gitme, konaklama, yeme içme bütün giderler dâhil belediyelere yaptırılıyor" iddiasında bulundu.
Aysever, tüm bunlar yaşanırken kanalın başında olan Şaban Sevinç'in iddialarını yalanlaması durumunda 'Mudanya Belediyesi dosyayı açacağını' belirtirken, "'Zorla yaptırmadık' desin Şaban Sevinç ben Mudanya Belediyesi dosyasını açayım. Mudanya Belediye Başkanını nasıl tehdit ettiklerini, Mudanya Belediye Başkanını orada Yılmaz Özdil'i çıkarmak istemediğini, Özdil'i çıkarmak istememesinin sebebinin Kemal Kılıçdaroğlu'na hakaret etmesi olduğu ve bu yüzden de buna izin vermeyeceğini, Şaban Sevinç'in de onu tehdit ettiğini ve Mudanya Belediye Başkanının tehdide pabuç bırakmadığını söyleyeyim o zaman. CHP'nin televizyonu olma gücüyle belediyeleri, Uğur Dündar'ın da gücüyle bir anlamda haraca kestiniz: 'Ya yardım yaparsın ya da sizin aleyhinize yayın yaparız' diye tehdit ettiniz.
Şaban Bey ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun arası iki sebepten dolayı açılıyor. Kemal Kılıçdaroğlu Şaban Bey'e Uğur Dündar'ın program yapmasını istemediğini, Uğur Dündar'ın İzmir ile Türkiye'de özellikle parti içi meselelerine karıştığını ve partiyi dizayn etmeye çalıştığını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının seçilmesinde dayatma yaptığını söyledi.”
Vay vay vay!!!
Ne dolaplar dönmüş te haberimiz olmamış.
Bir seçim yenilgisi bağırsakları patlattı.
Saklamak için ne kadar çaba gösterseler de gerçeklerin er geç ortaya çıkmak gibi kötü(!) bir huyu vardır.
Fetö işi montaj kasetlerle Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekilmesini sağladıkları Muharrem İnce; “Halk TV, Tele1, KRT, CHP'den ve İYİ Parti'den her ay düzenli maaş alıyor. Miktarlarını bile söylerim. Son zamları bilmiyorum ama. Bizi haber yaptıkları zaman 'Maaşı keseriz' diye tehdit ediyorlar. 'Biz sözleşme yaptık' diyorlar. Utanmazlığın bu kadarı olur. Maaşın adını sözleşme yapmışlar. Hizmet satın alıyorlarmış. Haraca bağlamışlar bütün muhalefet belediyelerini. Her bir belediyeden haraç alıyorlar resmen. Aylık maaş alıyorlar. Besleme basınsınız siz" sözleriyle besleme basınla CHP arasında nasıl bir al gülüm ver gülüm ilişkisi bulunduğunu ortaya koymasına rağmen kimse üstüne alınmamış ve kendisine hain muamelesi yapılmıştı.
Kılıçdaroğlu’nun tam bir Fetö ağzıyla, Muharrem İnce’ye yapılan alçak operasyonun ardından Rusya olduğuna dair gerçekle uzaktan yakından ilişkisi olmayan açıklamasına bile tepki göstermemişlerdi.
Halk TV’nin sahibi Cafer Mahiroğlu, sözleşmeyi feshettiğini öne sürdüğü CHP Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem'i hedef alarak, "Çocukluk evrenini geçirememiş, ergen düşüncesine sahip birisi olduğunu ve bir takım YouTuber'lara gidip 100-150 bin lira aylıklar vererek bir ordu kurduğunu iddia etti.
Madem bunları biliyordunuz da neden söylemek için sözleşmenin sonlandırılmasını beklediniz?
Bir partinin paralı trol ordusu kurduğundan haberiniz olduğu halde neden sustunuz?
İşinize gelince susmak işinize gelmeyince konuşmak mı basın özgürlüğü?
Bu seçimin belki de en önemli sonuçlarından birisi medya/siyaset arasındaki bu kirli işbirliğinin ortaya çıkmış olmasıdır.
Kim bilir daha ne kirli ilişkiler ortaya dökülecek?
Bir yandan “Doğru haberlerin de engellendiğini biliyoruz. Ama medyada bir özgürlüğün olmadığını da hepimiz bir şekilde günlük yaşamımızda da olsa görüyoruz, yaşıyoruz." Diyerek bir yandan medya özgürlüğünü savunur görünüp, diğer yandan hangi gazetecinin nereden ne kadar maaş aldığını bildiği halde susmak, para karşılığı/yayın yaptırmak ve haklarında eleştirel yayın yapan TV kanalıyla sözleşmeyi sonlandırmak Oscarlık bir ikiyüzlülüktür.
İkiyüzlü siyasetle, seçim kazanılamayacağı oniki seçim yenilgisiyle sabit olduğu halde bu gerçeği görmek ve gereğini yapmak yerine sadece TRT izleyen ve ayda 500 lira ile gül gibi geçindikleri için kendilerine oy vermediklerini iddia ettikleri köylüleri suçlayarak koltuğa yapışmak, yenilgilerden zevk alarak “tıpış tıpış” oy veren sosyolojinin sorunu olsa da böyle bir muhalefet Türkiye’ye yakışmamaktadır.
Bu ülkenin iktidarı da muhalefeti de güçlü olmak zorundadır.
Hiç kimsenin muhalefeti “koltuk sevdasına” mahkûm etmeye hakkı yoktur.
Bunları bir de Kılıçdaroğlu’na anlatabilseler...
“Sonuç itibariyle kaybettik lamı cimi yok. Bu kaybetmeyi seçmen bize neden oy vermedi diyerek böyle saygısız bir dille milletimi sorgulayarak sonuç alamayız. Bunu büyük bir saygısızlık solarak görürüm. Seçmenim öyle karar verdi. Can baş üstüne. “Milletin kararına saygı göstermeyip suçlayan siyasetçi, emekli olup evine gitsin”. (Meral Akşener)
"Bu sonucu yenilgi olarak görmeyenler tabanımızın ve örgütümüzün hissiyatını da anlamıyor demektir. Bugüne kadar partimizin almış olduğu en ağır yenilgilerde dahi, baraj altında kaldığımızda bile yaşanmamış bir öfke söz konusu. Bir liderin, partisini iktidara taşıyamayacağına, büyütemeyeceğine inandığı anda görevini bırakması en doğal demokratik beklentidir" (Özgür Özel)