Sosyal medyanın sağladığı kolaylıklardan da istifade etmek suretiyle, her önüne gelenin, her cübbe giyenin İslam adına zırt pırt fetva vermeye başlaması artık tahammül sınırlarını aşmak üzere idi ki nihayet devletin zirvesinden bu sorumsuz gidişe dur denildi.
Sosyal medyada, sesli, görüntülü ve yazılı medyada zaman zaman rastladığımız örnekler bu frensiz gidişe dur denilmediği takdirde ciddi sorunların yaşanacağının habercisi gibiydi.
Ben kendi adıma itibar etmesem de ikna olmaya hazır kısa yoldan öğrenme heveslileri için, hangi makamdan aldıklarını bilmediğimiz yetkiyle ahkam kesen sözde hocaların fetvalarındaki ayrıştırıcı, kötücül ve önyargılı dilin toplumsal huzuru bozacak bir niteliğe büründüğü ayan beyan ortada iken bu konudaki en yetkili otorite olan Diyanet İşleri Başkanlığı bu sorumsuzluğa müdahale etmede geç kalmamalıydı.
İslam’ın birilerinin rant aracı haline getirilmesine fırsat verilmemelidir.
Toplumun hassas noktalarına yapılacak sorumsuz dokunuşların yol açacağı sorunları geçmişte gördük.
Mehmetçik Afrin’de canını dişine takmış arslanlar gibi mücadele veriyor, kimileri hoca görüntüsü altında battaniye yorgan tahriki ya da asansör halvetleriyle meşguller.
Başka işiniz yok mu sizin?..
Fetva vermek kala kala size mi kaldı?..
Hangi makamdan aldığınız yetkiyle fetva veriyorsunuz?.
Fetva vermek çocuk oyuncağı mı?...
Ne diyor Yunus Emre;
“İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır”
Bu yalın gerçekten hareketle kendini bilmez, ilimsiz hocalara söylenecek şudur;
Herkes hacı olsaydı gitmekle Mekke’ye Merkep te derviş olurdu taş çekmekle tekkeye..
Nokta…
XXX
Biyolojik aile ile çocuğa bakıp büyüten ailenin hak ve hukukları, görsel medyanın son günlerde gündeme getirdiği örneklerle hararetli tartışmalara konu oluyor.
İşin içinde reyting kaygısı da girince TV programlarında peynir ekmek gibi DNA testleri yapılmaya başlandı.
Olayın magazin boyutunu bir tarafa bırakırsak; Yargıtay tarafından geçen yaklaşık bir yıl önce verilen bir kararda biyolojik aile ile bakıp büyüten ailenin hak ve hukuklarının neler olduğu açıkça ortaya konulduğu görülmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, doğumundan itibaren nüfusuna kaydettirdiği ve 10 yaşına kadar büyüttüğü çocuk biyolojik ailesi tarafından geri alınan kadının çocukla kişisel ilişki kurabileceğine, bunun için soy bağı bulunmasının gerekli olmadığına hükmetti.
Samsun'da çocuğu olmayan bir çift, 2002'de dünyaya gelen bir başka ailenin kızını, onların da izniyle kendi nüfuslarına kaydettirdi.
Çocuk doğumundan itibaren 10 yaşına kadar bu ailenin yanında kaldı ve onları kendi ailesi olarak tanıdı.
Ancak, biyolojik ailesi çocuğu geri almak istedi ve nüfus kaydının iptali istemiyle dava açtı. Dava sonucunda çocuk, biyolojik ailesinin nüfusuna kaydedildi.
Biyolojik aile, çocuğu bu yaşa kadar büyüten anne ve babasıyla görüşmesine izin vermeyince çocuğu büyüten anne, çocukla kişisel ilişki kurulması istemiyle dava açtı.
Kavak Asliye Hukuk Mahkemesi, davacı kadın ile çocuk arasındaki soy bağının kaldırıldığı, velayet ve kişisel ilişkinin ancak soy bağına dayalı kurulabileceği gerekçesiyle davayı reddetti.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin ret kararını bozdu.
Dairenin kararında, üçüncü kişilerle kişisel ilişkinin Türk Medeni Kanunu'nun 325. maddesinde düzenlendiği anlatıldı.
Olağanüstü haller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocukla kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkının üçüncü kişilere de verilebileceği belirtilen kararda, üçüncü kişilerin sadece hısımlardan ibaret olmadığı, kişisel ilişki kurulmasını istemek için soy bağı şartının da bulunmadığı ifade edildi.
Kararda, şu tespitlere yer verildi: Küçük çocuk ile davacı arasında soy bağı kaldırılmış ise de küçüğün doğumundan itibaren davacı tarafından bakılıp büyütüldüğü, davacıyı annesi olarak bildiği sabittir.
Duruşmada dinlenen çocuk da kendisine anne gibi davranan ve bakıp büyüten davacı ile kişisel ilişki kurmak istediğini beyan etmiştir.
Çocuğun menfaatine aykırı düşmedikçe davacının küçükle kişisel ilişki kurulması talebinin karşılanması gerekir.
Çocukla davacı arasındaki kişisel ilişki kurulmasının çocuğun menfaatine uygun olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı bir olgu ve delil bulunmamaktadır. O halde davacı ile küçük arasında uygun bir kişisel ilişki tesisi gerekirken isteğin reddi doğru olmamıştır."
XXX
12.03.2017 tarihli Yeni Şafak Gazetesinde rastladığım “Çankırı tatlısına marka tescili” başlıklı haber beni çok mutlu etti.
Görevim gereği çok gezen birisi olarak gittiğim her şehirde o şehre aidiyeti tescilli ürünleri görünce çocukluğumuzdan beri bildiğimiz ve Çankırı’ya ait olan ürünler neden tescilli değil diye hayıflanırdım.
Ama artık yüzde yüz yerli bir “yumurta tatlımız” var.
İnşallah bu iş yumurta tatlısı ile sınırlı kalmaz.
İlk coğrafi işareti yöresel tatlılarından birisi olan Yumurta tatlısı ile kazanan Çankırı marka tescil belgesine kavuşurken artık bu yöresel ürünün pazarlaması Türkiye’nin her yerinde Çankırı ile anılarak yapılabilecek.
Bu; geç te olsa doğru ve başarılı bir girişim olmuştur ve emeği geçen herkes teşekkürü hak etmektedir.
Darısı diğer yöresel değerlerimizin marka tescillerinin yapılmasına..