Teknoloji geliştikçe insan hayatı kolaylaşmakla birlikte farkında olmadan teknoloji bağımlısı haline geliyoruz
Bu bağımlılığı önlemek için çaba gösteremiyorsak giderek teknolojinin tükettiği ya da teknoloji ile tükenen bir hayatı yaşamaya sürükleniyoruz.
Yaşamak için gerekli olan tüketim, tüketmek için yaşamaya dönüşünce bu kez doymak bilmeyen bir varlığa dönüşüyoruz.
Her şey bizi tüketime yönlendiriyor. Bütün tercihlerimiz tüketime çıkıyor.
Yeni; bir süre sonra eskiyor, en yeniyi alıyoruz ama en yeni de bir süre sonra eskidiğinden hep yenileri bekliyoruz.
Oysa bütün eskiler de yeniydi ve eskimeyen yeni yoktu.
Teknoloji bizde yeniye sahip olma algısını oluşturup, her üretileni almaya yönlendirirken, gerekçesini de hayatı kolaylaştırmak üzerine kuruyor.
Evet anahtar kelime bu; “hayatı kolaylaştırmak”
Kabul edilmelidir ki teknoloji gerçekten hayatımızı kolaylaştırmaktadır.
Ama hayatımızı kolaylaştıran teknoloji kötüye kullananların eline düştüğünde hayatımızı zehir de edebilmektedir.
İnsan bir kere hayatı kolaylaştırmak parantezine alındıktan sonra bu kez reklam bombardımanı başlıyor.
Bu öylesine yoğun bir bombardıman ki kimyasal silahlardan daha etkili.
Tedbir almazsanız, bir süre sonra en katı dirençler bile gevşemeye başlıyor..
Aklınıza gelen her yerde reklamlarla burun buruna kalıyoruz.
Cadde kenarlarını kaplayan bilboardlar, apartman duvarları, belediye otobüsleri, terminal ve havaalanı giriş ve çıkışları, bagaj alım bantları, demir ve deniz yolları gar ve iskeleleri yetmedi artık uçan balonlarla araba arkasına takılan seyyar panolarla reklam yapılıyor.
Bilgisayarı açar açmaz reklam.
Cep telefonu ekranı reklam.
Bütün mesele sizi tüketime teşvik etmek.
Eğer becerilebilirse de ihtiyaç olsun olmasın cazip şartlar sunularak sürekli olarak almanızın sağlanması.
Bir kere bu yola girildi mi gerisi kolay.
Sonrasında yaptığınız her alışverişe bir bahane bulmak kalıyor ki bu dünyada en kolay bulunabilecek şey bahane olduğundan istediğiniz zaman istediğiniz kadar bulabilirsiniz.
Üstelik bahane bulmak için para ödemeniz de gerekmiyor.
Malum, biz de millet olarak bir bedava hayranlığı vardır.
Eskiler “bedava sirke baldan tatlıdır” demişler.
Bu gidişle rüyalara da reklam verilirse şaşırmamak gerek.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Reklam Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hüseyin Altunbaş, reklamlarda çocukların kullanımının yüzde 90 arttığını, bunun sebebinin 2000'li yıllarda doğan çocukların teknolojiyle iç içe yetişmesi olduğunu belirterek, "Şu an reklamlarla etkilenen ve paraları alınan kitle çocuklardır” diyor.
Peki çocuklar kimin paralarını kullanıyor.
Ailelerinin.
Yani anne baba etkilenmese de çocuk etkilenmek suretiyle bir şekilde paraları çekmenin yolu aralanmış oluyor.
(Matah bir şeymiş gibi değerlendirilen) teknoloji bağımlılığı ve reklam bombardımanı bu şekilde devam ederse, bugünün çocuklarının yarının birer tüketim canavarı olmaları kaçınılmazdır.
Reklam dedim de aklıma geldi.
Kutsal topraklardan geldiğimizde bantta bagajımızı beklerken karşımızdaki devasa bikini reklamları yerleştirilmiş panolar hepimizi çok rahatsız etmişti.
Hiç olmazsa umreden gelenlerin çıkış yaptıkları yerlere bu reklam panolarının yerleştirilmemesi yolundaki ikazlarımızı da ilgililer “yapacak bir şey yok” sorumsuzluğu ile geçiştirmişlerdi.
Niye yapacak bir şey yok?..
Ben mübarek yerden huzurla gelmişim. Ülkeme giriş yapıyorum, beni çıplaklığın en net haliyle bikinili kadın fotoğrafları karşılıyor.
İnanca bu kadar saygısızlık yapılır mı?..
Ya umreden gelenlerin giriş yaptıkları yere bu panoları koymazsınız ya da onları ayrı bir bölümden alırsınız.
Bikini reklamları için buluna buluna bagaj teslim bantlarının etrafımı bulundu?...
Televizyondakini seyretmiyor, gazetedekini okumuyorduk. Olup bitiyordu.
Ama artık gözümüzün baktığı her yerde reklam var. Birini görmeseniz diğerini görüyorsunuz.
Zaten gözünüze gözünüze sokuyorlar.
İnternette es kaza bir ürünle ilgili bilgi almak isterseniz kırk gün açtığınız her sayfaya o kategorideki ürünlerin reklamı geliyor.
Onlardaki bu inat sizdeki satın alma zaafıyla buluştuğunda geçmiş olsun.
Kullansanız da kullanmasanız da verin siparişi gelsin.
Bilindiği gibi özellikle cep telefonlarına yollanan reklam nitelikli mesajların artık işin suyunu çıkartacak bir noktaya gelmesi üzerine bu konuda bir düzenleme yapılarak izin verilmemesi halinde mesaj gönderilmemesi aksi takdirde para cezası verileceği hükme bağlandı.
Ticari ahlak ve terbiyeden yoksun ve tüketiciyi aptal yerine koyan şirketler buna rağmen pervasızca mesaj göndermeye devam ediyorlar. Nasıl olsa yüz kişiden ellisi şikayet etmez diye düşünüyorlar.
Biz garip bir toplumuz, konuşuruz ama iş başvuruya gelince “aman sen de gönderirseler göndersinler silerim gider der” üzerine düşmeyiz.
İşte bu gevşekliğe güvenen iş ahlakı yoksunu firmalar da mevzuata rağmen pervasızlıklarına devam ederler.
Ben sayıları azalsa da yüzsüzlüğü ve saygısızlığı şirket prensibi edinen Begonville Otel gibi ısrarla mesaj göndermeye devam eden iş ahlakından yoksun firmaları anında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı sitesindeki linkten şikayet ediyorum.
Hadlerini bildirinceye ve tüketiciye saygı duyuncaya kadar de devam edeceğim.
Aptalların en büyük özelliği herkesi aptal zannetmeleridir.
Bu saygısız ve pervasız firmalara herkesin kendileri gibi aptal olmadığını göstermek gerek.
Üşenmeyip şikayet ederek para cezaları almalarını sağlayacaksınız.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Bu pervasızlığı kredi kartını kullandığımız bankalar ile telefon hattını kullandığımız GSM şirketleri de yapıyorlar.
Ben senin kredi kartını kullanıyorum diye o kartla işlem yapan firmaların ya da senin hattını kullanıyorum diye senin müşterin olan şirketlerin ürünlerinin reklamlarına katlanmak zorunda mıyım?
Kölemiyiz biz?.
Ya da siz istediniz diye tanıttığınız her ürünü alacak kadar aptal mıyız?..
Kredi kartıyla elli liralık bir ürün alıyorsunuz hemen arkasından mesaj “bunu dört taksit yapalım”
Niye, Size mi soracağım?..
Taksitli alacaksam bunu söylemekten aciz miyim?
Ya da ben her alışverişimi mutlaka taksitle yapmak zorunda mıyım?.
Çünkü taksite alıştırdıklarında bankaya sürekli ödeme yapıyorsunuz.
Bir süre sonra küçük küçük taksitlerin büyük bir borç oluşturduğunu görerek ödeyemeyeceğinizi anlayınca bu kez “asgari ödeme” tuzağına düşüyorsunuz.
Bankaların en çok sevdikleri müşteriler (bunlara avlar da diyebilirsiniz) bu asgari ödeme tuzağına düşenler.
Elinizi verdiğiniz bankaya kolunuzu da kaptırıyor ve piyasa faizinin çok üzerinde olmak üzere bankaya tıkır tıkır faiz ödüyorsunuz.
Banka sizin gibi verimli bir avın peşini bırakır mı?..
Beni yasağa rağmen reklam bombardımanına tutan hattını kullandığım GSM şirketine ve kartını kullandığım bankaya ağır ifadeler kullanarak yazdığım dilekçelerde telefonuma reklam ya da reklam amaçlı mesaj göndermeye devam etmeleri halinde banka hesaplarını kapatarak kartları iptal ettireceğimi, GSM şirketine de başka GSM şirketine numaramı taşıyacağımı son kez ihtar ettiğimi bildiren fakslar çektim.
Çok kısa bir süre sonra bana dönüş yapılarak talebim doğrultusunda uygulama yapılacağı bildirildi.
Şimdi hem kartlarımın bulunduğu banka ve hem de cep telefonu şirketi borç bildirimi dışında mesaj göndermiyor, gönderemiyor.
Sıkıysa göndersinler.
Dinleri imanları para olanların para kaynaklarını keserseniz hemen uslu çocuk oluveriyorlar.
Size de tavsiyem anladıkları dilden konuşursanız çok iyi anlaşıyorsunuz hatta leb demeden leblebiyi bile anlıyorlar.
Tüketici razı değilse kimse onu köle yapamaz.
Ne diyordu eskiler;
Eşekliğe razı olmayana kimse semer kapayamaz.