15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçti.
Asla unutulmaması ve unutturulmaması gereken bu hain girişim eğer başarılı olsaydı ülkemiz işgal edilerek paylaşılacak ve Misak-ı Milli sınırlarını işgal etme planı olduğu ve Türk milletinin bağımsızlığını tehlikeye düşürdüğü için TBMM tarafından kabul edilmeyen Sevr Antlaşması güncellenerek yürürlüğe konulacaktı.
ABD’nin senaryosunu yazıp beslemelerine yaptırdığı önceki darbelerden farklı olarak bu özelliği nedeniyle, amaç sadece hükümeti devirmek değil devleti de yıkmaktı.
Sadece bu gerçek bile darbecilerin ve şereflerine(!) kadeh kaldırarak onlara destek veren demokrasi düşmanlarının ne kadar aşağılık bir ihanete gönüllü yazıldıklarını gözler önüne sermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde böyle bir ihanet görülmemiştir.
ABD’nin yıllardır kurmak için kendini parçaladığı PKK/PYD yönetimindeki garson devlet güneydoğumuzdaki illerden bazılarını da içine almak suretiyle kurulacak, olayları bastıracakları iddiasıyla Türkiye’ye girecek olan yabancı güçler fırsattan istifade ederek uygun gördükleri yerleri işgal edecek ve Fetö’ye de ihanetinin karşılığında yağlı kemik olarak Ankara Merkezli küçük bir devletçik bırakılacaktı.
Bu plan gereği Ankara/İncek’te (firari) Akın İpek tarafından inşa edilen ve ABD’deki Beyaz Saray’ı andıran devasa malikâne elebaşının Türkiye’yi döneceği güne hazır olarak bekletiliyordu.
Güneydoğu sınırımızda yaşayan bir arkadaşım 15 Temmuz gecesi PKK’nın silahlı araçlarının ve ABD’nin helikopterlerinin sınır ötesinde hazır beklediklerini bizzat gördüklerini söylemişti.
Yıllardır “terörle mücadele ediyoruz” diyerek dağları taşları bombalatan ve bu milletin masum evlatlarının şehit olmasına neden olan üniformalı hainler PKK ile kol kola girerek işgal için gerekli altyapıyı yıllar öncesinden hazırlamışlardı.
Nitekim o gece sınır hattında görev yapan Fetöcü sözde komutanlar sınır güvenliğini gevşetmek suretiyle PKK/PYD’ye açık davetiye çıkarttılar.
5.Zırhlı Tugay Komutanı (eski Tuğgeneral) Murat Soysal, darbe girişimine destek olmak için sıfır noktasındaki askerleri geri çekmekle kalmadı, “hiçbir şartta sınır ötesine top atışı yapmayın” diye talimat verdi.
TBMM’ni, Gölbaşı Özel Harekât Merkezini ve kamu binalarını bombalayacak kadar kin ve nefret taşıyan alçaklar ihanette sınır tanımadıklarını gösterdiler.
Bu ülkede yapılan hiçbir darbede sivil vatandaşların üzerine uçaksavar mermileri ile ateş edilmedi.
Hainler PKK’ya atamadıkları sığınak delici bombaları, sivil halkın üzerine attılar.
ABD’nin çıkarlarına hizmet için İslam dinini kullanarak en ağır günahları işlediler.
Hizmet için zinayı bile kutsal bir görev olarak kabul edebilecek aşağılık ruhlarla yönetimi ele geçirebileceklerini zannettiler.
Himmet diyerek topladıkları paralarla darbeye hazırlık için 1 trilyon dolarlık harcama yaptılar.
Örgüt elebaşı yazılarında ve konuşmalarında sık sık Azerbaycanlı Şair Nigari’nin dizelerine atıfla; “Bir davamız var, biz bu dava uğruna delirdik. O kadar ki davamız uğruna namustan bile vazgeçeriz” ifadelerini kullanırdı.
Ordu içindeki adamları Hasan Sabbah’ın fedaileri gibi kendilerine verilecek görevi her ne şartta olursa olsun yerine getirecek kararlılıkta birer fedai gibi yetiştirilmişlerdi.
Namustan vazgeçenlerin yapamayacakları kötülük olmadığını 15 Temmuz darbe girişimiyle bir kez görmüş olduk.
Kâğıt üstünde her şey planlamışlardı ama Allah’ın da bir hesabı olduğunu ve bu aziz milletin ferasetini, basiretini, cesaretini hesaba katmamışlardı.
Onlara göre bu halk korkaktı, darbeye karşı direnemezdi.
Şimdilerde kaçtığı Toronto’da tostçuluk yapan firari Fetöcü Osman Özsoy kendisinden son derece emin bir şekilde katıldığı bir canlı yayında darbe olacağını açık açık söyleyerek, "sokağa çıkamazlar" diyerek milleti küçümsemiş hatta "Şu ortamda prof. olacağıma albay olmalıymışım" demişti.
Darbe girişimi gecesi internet üzerinden canlı yayın yapan STV eski muhabiri Şemsettin Efe ve Zaman Gazetesi eski yazarı Kerim Balcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkı darbeye karşı koymaya çağıran konuşmasını duyunca büyük şok yaşamışlardı.
Balcı, "Bu bizzat Cumhurbaşkanlığı'nın sitesinden falan gelen bir şey mi?" diye program sunucusu Efe'den teyit istemişti.
Balcı daha sonra ise "Bizim insanımız bırakın bombayı, G3 tüfeğinin kurşununa karşı durmayı, yerde yatmayı bilmez" demişti.
Ama bırakın G3 tüfeğinin kurşununu millet tankın namlusuna karşı durdu.
Bekledikleri olmadı, hesapları tutmadı.
Bir Ömer Halisdemir çıktı, çok büyük ümitler besledikleri Semih Terzi’nin kafasına sıkarak (ki bu aynı zamanda ABD’nin de kafasına sıkmaktı) bütün planlarını bozuverdi.
Liderin cesareti, halkın azim ve kararlılığı ile birleşince ne uçakları, ne tankları ne silahları hiç bir işe yaramadı.
Fetö’ye adanmış ruhlar vatana adanmış ruhlar karşısında sinek gibi ezildiler.
Gölge CIA olarak bilinen Strafor’un, işbirlikçileri rahat rahat düşürsünler diye Cumhurbaşkanının uçağının koordinatlarını canlı yayınlaması bile sonuç vermedi.
Başaramadılar.
Millet çıplak elleriyle tankları durdurdu.
Bu alçak girişimin şerefine kadeh kaldıran, tankları selamlayan hainler, bankamatiklere ve marketlere hücum eden zavallılar, güvenli konutlarda görev tebliği bekleyen işbirlikçiler kendileri için aydınlık(!) bir 16 Temmuz sabahına hazırlanıyorlardı ama millet sabaha bırakmadan -işi- bitirdi.
Gece darbeyi bastırdı, sabah mesaisine gitti, akşam da demokrasi nöbetine katıldı.
Yıllardır salyalı sümüklü vaazlarında yüce Allah’la doğrudan görüştüğünü, peygamberimizle de keyfiyetsiz görüştüğünü zırvalayan hain ve çetesi 15 Temmuz gecesinde minarelerden yükselen salalardan rahatsız oldular.
Bazıları sala okuyan müezzinlere saldırmaya hatta öldürmeye kalktı.
Çünkü kirli amaçlarını kamufle etmek için kullandıkları İslamiyet’e artık ihtiyaçları kalmamıştı.
Onlara göre söz konusu olan “Hizmet” ise İslamiyet teferruattan ibaretti.
Ama millet için de söz konusu olan vatan ise tank, uçak, top, tüfek teferruattan ibaretti.
Dünyada vatanlarına ve milletlerine böylesine ihanet eden hainler olmadığı gibi yine dünyada
çıplak elleri ile tankları durduran böyle bir millet de yok.
Bu alçak girişimi önlemek için 253 vatandaşımız canını feda ederek şehit oldu.
2.739 vatandaşımız da yaralandı.
Kasaptan, manavdan talimat alan hâkimleri ile yargıyı babalarının çiftliği gibi kullanan besleme/hainler sabırla ve adil bir şekilde yargılandılar.
Darbe girişiminden bu yana 693.162 kişiyle ilgili işlem yapıldı.
Suçlu bulunan 122.632 örgüt mensubuna hapis cezası verildi.
Şu anda cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı 15.539
67.893 şüpheli hakkında soruşturma; 265.667 sanık hakkında da ilk derece mahkemelerdeki yargılamalar devam ediyor.
Hapis cezası alan suçluların 4.891’i hakkında Anayasal düzene karşı işlenen suçlar, 117.741 sanık için ise “silahlı terör örgütü yöneticiliği, üyeliği ve yardım” suçlarından hüküm tesis edildi.
1634 sanığa birer kez ile 141’er kez arasında değişen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası 1366 sanığa ise müebbet hapis cezası verildi.
Örgütün darbeyi yöneten sivil imamları; Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç ve Harun Biniş’e 79’ar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
15 Temmuz sonrası kamudan ihraç edilen personelin itiraz başvurularını karara bağlayan ve 22 Aralık 2017 de işbaşı yapan OHAL komisyonu 127.292 başvuruyu inceleyerek bunlardan 17.960’nın itirazını kabul etti, 109.332 itiraz reddedildi.
Ret kararlarının % 95 inde adli soruşturma/kovuşturma bilgisi var.
Ağır Ceza Mahkemelerince hapis cezası verilenlerin oranı ise % 55.
15 Temmuz alçak darbe girişimi ile ekonomiye doğrudan 158 milyar dolar zarar veren Fetö dolaylı olarak toplamda 350 milyar dolarlık bir kayba neden oldu.
İhanet tablosu böylesine net ve ağır olmasına rağmen 15 Temmuz’a “tiyatro” ya da “kontrollü darbe” diyerek şanlı direnişi itibarsızlaştırmaya kalkanlar hiç tartışmasız darbecilerin işbirlikçileridir.
Girişim başarılı olsaydı bu işbirlikçilere görev verilecekti.
Ortada seçim yokken, üstelik genel başkan da değilken Temmuz ayında başbakan olacağım diye ortalıkta gezenleri, Devlet/millet sokakta darbecilere direnirken tankların arasından geçmesine izin verilerek gittiği güvenli konutta gelişmeleri çay/kahve içerek izleyenleri, havaalanından mavi kravatla çıkarken TV karşısına kırmızı kravatla geçerek -görev tebligatı- bekleyenleri hatırlayın.
Zaman Gazetesinin, Bank Asya’nın önünde destek açıklaması yapanları, grup toplantılarında Fetö’nün ellerine tutuşturdukları kurgu tapeleri büyük bir zevkle okuyanları hatırlayın.
Bu işbirlikçilerin kimler olduklarını göreceksiniz.
Dün darbecilerden medet umanlar bugün 15 Temmuz direnişini itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Senaryosunu üst aklın yazdığı “panayır tiyatrolarında üçüncü sınıf rollerden” ibaret “kontrollü bir hayat yaşayanların” 15 Temmuz darbe girişimi için tiyatro ve kontrollü darbe iftiralarına şaşırmıyoruz.
Çünkü ne zaman hangi kasetlerinin piyasaya çıkacağını onlar da bilmiyor.
Ama kar maskeli kişilerin kimseye görünmeden girdikleri parti binasında Başkanlık katına çıkarak flash bellek bıraktıklarını biliyorlar.
Kasetle göreve getirdiklerinin kasetlerinin olmadığını mı zannediyorsunuz?
Bu nedenle, dün Fetö’nün ordu içindeki hainlerine söz söyleyemeyenler bugün ordumuza kimyasal silah kullandığı iftirası atanlara sahip çıkıyorlar.
Dün polis ve Jandarma içindeki Fetöcü’lere söz söyleyemeyenler bugün Polis ve Jandarmanın bütçe açığını kapatmak için uyuşturucu ticareti yaptığı iftirasını atıyorlar.
Dün sınırlarımızı yolgeçen hanına çeviren ve PKK ile işbirliği yapan Fetö’cü askerlere söz söyleyemeyenler bugün sınır güvenliğinin olmadığını iddia ediyorlar.
Fetö ağzıyla 15 Temmuz’u kontrollü darbe ve tiyatro olarak niteleyenler istedikleri kadar aksini inkâr etsinler bilerek ve isteyerek Fetö’nün değirmenine su taşımaktadırlar.
Zaten Fetö de değirmenine taşınan bu sularla varlığını korumaya çalışmaktadır.
İşte bu nedenle 15 Temmuz’un Fetö ve değirmenine su taşıyan işbirlikçileri için “Demokrasi ve Milli Birlik günü olmadığını” biliyoruz.
Bu aziz millet 15 Temmuz’da egemenliğine/ namusuna sahip çıkmanın haklı gururunu yaşarken dün olduğu gibi yarın da ABD/AB’nin güdümünde “kontrollü siyaset” yapan işbirlikçi “tiyatrocuları” sandığa gömmeye devam edecektir.
Haftanın fıkrası
“Aynı menzile yürüyen demokrasi karşıtı yapıların çıkar çatışmasının, ülkemizi 15 Temmuz karanlığına sürüklediğini ve 20 Temmuz'da ilan edilen OHAL yoluyla Türkiye'yi bir diktatörlük rejimine dönüştürdüğünü asla unutmayacağız.
Mutlaka ama mutlaka, hain terör örgütünün siyasi ayağını ortaya çıkaracak, hesabı, bu eli kanlı ve karanlık yapının tüm faillerinden soracağız." (Kemal Kılıçdaroğlu)