İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, 19 Mayıs etkinlikleri kapsamında düzenlediği konserde sahne alan isimlerden birisi de 19 Mayıs tarihinde sözde Pontus soykırımının gerçekleştiği fikrini savunan ve Türk düşmanı kimliği ile bilinen Yunan Apolas Lermi idi.
Bir başka Pontus’cu müzisyen Matthaios Tsahouridis; kaydettiği videosunda Lermi'yi izleyiciye tanıtırken şu ifadeleri kullanmıştı;
“Trabzonlu Apolas Lermi'nin anavatanında özgürce şarkı söylemesi bizim büyük sevincimiz. Türkiye'nin Pontuslu Rumlara soykırımı, Ermenilere, Kürtlere soykırımı için çok uzaklardan gelip bize modern bir marş söylemesi bizim büyük sevincimiz. Söyleyeceği şarkı vatanımı kaybettim”.
Sadece bu ifadeler bile İBB’nin 19 Mayıs’ta sahneye çıkardığı Apolas Lermi’nin ne kadar büyük bir Türk düşmanı olduğunu göstermeye yetiyor.
Kendisini Pontus Rum’u olarak tanımlayan Yunan müzisyen Matthaios Tsahouridis'in 19 Mayıs 1919'u "sözde Pontus Rumlarının Soykırımını Anma Günü" olarak her yıl düzenli bir biçimde sosyal medya hesaplarından andığı, "sözde soykırım"ı anlatan Genoktonia isimli bir ağıt bestelediği ve katıldığı "Sözde Pontus Rum Soykırımı" anmalarında da bu yalanı dile getirmekten çekinmediği biliniyor.
Hem Matthaios Tsahourudus ve hem de Apolas Lermi’nin Trabzonspor’un şampiyonluk kutlamaları için verilecek konsere davet edilmeleri üzerine Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ sosyal medya hesabından; "Değerli Trabzonspor yönetimi, kutlamalara davet ettiğiniz Matthaios Tsahouridis 19 Mayıs 1919’u sözde Pontus soykırımı yıldönümü olarak anan bir kişi. Eminim bilmiyordunuz. Lütfen kutlamaya gölge düşürmesin. Fenerbahçeli bir dosttan uyarı." sözleriyle Trabzonspor yönetimini uyarmıştı.
Özdağ'ın paylaşımından kısa bir süre sonra bu kez "Milliyetçi Trabzonsporlular" isimli taraftar grubu, Bordo-mavili yönetimin şampiyonluk kutlamalarında yer vermeyi düşündüğü Matthaios Tsahouridis ve Apolas Lermi ile ilgili olarak altına her Türk’ün gönül rahatlığı ile imza atacağı şu açıklamayı yapmışlardı.
"Yunanistan Parlamentosunun 24 Şubat 1994 senesinde tamamen siyasi bir amaç ile kabul ettiği, kurtuluş mücadelesi sırasında Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşayan Rumlara yönelik olan soykırım iddiaları günümüzde "sözde Pontus Soykırımı" söylemini almış ve buna müteakiben 19 Mayıs 1919 gibi Türkiye Cumhuriyeti için bir milat sayılabilecek bu şanlı günü sözde soykırımı anma günü ilan etmişlerdir.
Tüm bu tarihsel çarpıklığın ve safsatanın yanı sıra, tarihin her döneminde olduğu gibi bir takım politik ve siyasi söylemlerin yurtiçi ve yurtdışı bazı işbirlikçileri olmuştur.
Gerçekleşen olayları 2021-2022 sezonu şampiyonu Trabzonspor'un gerçekleşecek olan kupa töreni çerçevesinde değerlendirdiğimizde ne yazık ki tarihin tekerrür ettiğini, bazı dâhili mihrakların kendilerine tanınan ölçüde propaganda yürüttüğünü gözlemlemekteyiz.
Bu bağlamda Matthaimos Tsahouridis ve Apolas Lermi gibi ayrılıkçı, etnik milliyetçilik içeren ve Türkiye Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden söylemlerde bulunan ve bu ideolojiye hizmet eden, elde ettiği her fırsatta bu ideolojiyi ve çarpıtılmış tarihi vurgulayarak bunun üzerinden "sözde Pontus soykırımı" yalanını yineleyen şahısların Trabzon gibi vatanperverliği, milliyetçiliği ile ön plana çıkmış bu hususta gerek terör ile mücadelede gerek kurtuluş mücadelesinde döktüğü kanlar ile rüşdünü ispat etmiş bir şehrimizi temsil eden Trabzonspor gibi asil bir takımımızın şampiyonluk kutlamalarında sahne almalarına müsaade edilmesi ne yazık ki kamuoyu nezdinde buruk bir sevince vesile olmuştur.
Bu hususların önemine yönelik olarak zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, içerinde bulunduğu her durumda insanlık onurunu ve ahlakını koruyarak adını tarihe altın harfler ile yazdırmış olan Türk milletini itham altında bırakmış şahısların kutlama töreninde yer alacak olmaları tarafımızca kabul edilebilecek bir durum değildir.”
Bu haklı ve asil uyarı ve tepkilerin ardından Trabzonspor yönetimi de hatadan dönerek Türk düşmanı Apolas Lermi ve Matthaios Tsahouridis'i sahneye çıkarmaktan vazgeçmişti.
Trabzonspor’un şampiyonluk kutlamaları 14 Mayıs 2022 de yapıldığı ve bu gerçekler İBB konserinden önce açıklandığı halde, İmamoğlu neden aynı basireti gösteremedi?
Dostlarını küstürmekten mi yoksa atalarına(!) duyduğu saygıdan mı bilmiyoruz.
19 Mayıs gibi tarihimizde müstesna bir yeri bulunan çok özel bir günde konser verecek Türk ya da Türk/Türkiye dostu sanatçı bulamamak nasıl bir gaflettir?
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlatmak için Samsun’a çıktığı tarihi günün yıl dönümünde o tarihi Pontus soykırımı olarak kabul eden Türk düşmanı bir Yunanlıya konser verdiren zihniyete “Atatürkçülüğü” kimseye bırakmayanlardan en küçük bir tepki gelmemesi ayrı bir rezalettir ve utanç vericidir.
Oto bota açıklama yapan, sosyal medya yalanlarını paylaşmak için birbirleriyle yarışan devlet millet düşmanlarının görmezden geldikleri açık bir ihanet hareketi olan “Pontus sorunu; 19. Yüzyılın ortalarında Yunan bağımsızlık hareketiyle birlikte ortaya çıkan ve megalo ideanın bir uzantısı olarak Doğu Karadeniz kıyılarında Pontus adlı bir Yunan - Rum devleti kurulması amacına bağlı olarak gelişerek I. Dünya Savası sırasında Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki Rum etnik kökenine bağlı çetecilik hareketi Rusya Hükümeti ve Rusya'daki Yunan siyasi memurlarının girişimiyle bir silahlı ayaklanmaya dönüştürülmüştür.
Ankara'da kurulan TBMM Hükümeti, 1920 yılı başlarından itibaren bir yandan Milli Mücadeleyi sürdürürken diğer taraftan da Pontus sorunu ile uğraşmak ve ciddi tedbirler almak zorunda kalmıştır. Bağımsızlık Savaşı yıllarında Pontus çetelerinin isyanlarını bastırmak üzere Merkez Ordusu Komutanlığı kurulmuş; ayaklanmalar 1923 yılının ilk aylarında tamamen bastırılabilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yürütülen Bağımsızlık Savaşı’nın zaferle sonuçlandırılması ve Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ile Pontus Sorunu fiilen ve hukuken sona ermiştir. Ancak 1940'li yıllardan itibaren Pontus sorunu yeniden uluslararası alana taşınmaya başlanmıştır. Günümüzde ise başta Yunanistan olmak üzere; Türkiye Cumhuriyeti'ni siyasi açıdan yıpratmak ve uğraştırmak amacıyla ABD, Kanada, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde "soykırım iddialarını gündeme taşıyan, hatta Türkiye'den toprak talebinde bulunan onlarca dernek kurulmuştur. Yunan Parlamentosu’nun 1994 yılında aldığı kararla 19 Mayıs 1919'u "Pontus Soykırımını Anma Günü" ilan etmesinden sonra bu sözde soykırımı Türkiye’nin tanıması yönünde girişimler başlatılmıştır. (Kaynak; Pontus Sorunu: Tarihi Seyri ve Çözüm Çalışmaları/Pontus Problem: Historical View and Solution Studies Metintas, Mustafa Yahya; Kayiran, Mehmet. Eskisehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi; Eskişehir Vol. 15, Iss. 1, Jun 2014)
Türkiye (içerideki beslemelerin desteğiyle) bir yandan sözde Ermeni soykırımını diğer yandan da sözde Pontus soykırımını tanımaya zorlanırken, sözde Pontus soykırımı iddiasının savunucularından birisine 19 Mayıs’ta konser verdirilmesi gafletin de ötesinde dalalet ve hatta hıyanettir.
Atatürk Gençliğe Hitabesinde; “gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler” diyerek tam da bu zihniyeti ifade etmiştir.
Belediye başkanlığı seçimini kazanmanın verdiği sarhoşlukla İmamoğlu’nun hoş görülen “aykırı” söz ve davranışları giderek arttı ve nihayet bir Türkiye’yi Pontus soykırımı yapmakla suçlayan bir Pontuscu’ya konser verdirme noktasına gelindi.
Seçim sonuçlarını; “Konstantinapol’ün yeni seçilmiş belediye başkanı”, İstanbul’u fetheden Yunan” “Ayasofya’nın intikamı, hem Pontus kökenli hem de Yunanca konuşabiliyor” manşetleriyle duyuran Yunan basınına hoşgörüyle yaklaşıldı.
Bu hoşgörünün (!) doğal sonucu olarak ta ablasının Fatih’e benzettiği ve yüzünde Rabbi Yessir okuduğu İstanbul’un Belediye başkanı, benzetilmesine itiraz etmediği Fatih’in emaneti olan Ayasofya Camii’ne adımını bile atmadı/atamadı.
Muhtemelen dostlarını(!) incitmekten korktu.
“CNN Türk'te Ahmet Hakan'a konuk olan İmamoğlu, Yunanistan'daki Ethnos isimli gazetenin "İstanbul'u fetheden Pontuslu" başlığının hatırlatılması üzerine, Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu'ya hakaret etmişti.
Ahmet Hakan'ın "gazeteye neden cevap vermediniz" sorusuna İmamoğlu, "Yunan medyası diye bir şey var mı? Ulan niye cevap vereceğim, uydurma bir yerel gazete o. Birisi bir haber yapmış veya yaptırmış bilemem." demişti.
Ancak, "uydurma yerel gazete, birisi haber yaptırmış" dediği haberin muhabiri Ioanna Kleftogianni’nin İmamoğlu'nun seçim çalışmasına katıldığı ve kendisiyle 1 gün geçirdiği ortaya çıkmıştı. İmamoğlu ile bir de fotoğraf çektiren muhabirin çalıştığı Ethnos Gazetesi de yerel gazete değil, Yunanistan'ın en büyük gazetelerinden birisiydi.” (haber7.com 23.05.2019)
Geçtiğimiz yıl Atina Belediye Başkanı Kostas Bakoyannis’in davetlisi olarak Yunanistan'a giden Ekrem İmamoğlu’nun program kapsamında Akropolis'i de ziyaret etmesi ile ilgili olarak Yunan Greek City Times gazetesinden Paul Antonopoulos yaptığı twitter paylaşımında; "İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bugün atalarının binlerce yıl önce Atina'da inşa ettiği eserleri ziyaret etti" ifadelerini kullanmıştı.
İmamoğlu “atalarının Yunan olduğu” iddiasını da hoşgörüyle karşılamıştı.
Bütün bu yaşanılanları bir araya getirdiğinizde; Apolas Lermi gibi ayrılıkçı, etnik milliyetçilik içeren ve Türkiye Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden söylemlerde bulunan ve bu ideolojiye hizmet eden, elde ettiği her fırsatta bu ideolojiyi ve çarpıtılmış tarihi vurgulayarak bunun üzerinden "sözde Pontus soykırımı" yalanını yineleyen birisine konser verdirmek te buna göz yummak ta ihanettir.
Trabzon’un yiğit evlatlarının çok güzel ifade ettikleri üzere; “zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, içerinde bulunduğu her durumda insanlık onurunu ve ahlakını koruyarak adını tarihe altın harfler ile yazdırmış olan Türk milletini soykırımla itham eden bir haine” üstelik Kurtuluş Savaşını başlatmak üzere Atatürk’ün Samsun’a çıktığı gün olan 19 Mayıs’ta konser verdiren ve Osmantan Erkır'ın Youtube kanalına konuk olduğunda, "Bir sohbet sofrası kurulacak olsa, hani şairin deyimiyle masa da masaymış ha diyeceğimiz bir sofra olsa, kimler olsun isterdiniz?" sorusuna “Bugünlerde günlerce Atatürk ile dertleşmek isterdim!” diye cevap veren İmamoğlu’nu Atatürk masasına kabul eder miydi?
Kabul etse ne derdi hiç düşündünüz mü?
Ülkücü/milliyetçilikle başlayan süreç başarıyla mandacılığa evirildi, sömürge valiliğine az kaldı..
İyi Parti Genel başkanı meral Akşener Meclis’te, partisinin grup toplantısında, Afet İnan’ın Medeni Bilgiler kitabını elinde sallayıp, “Bu kitabı iktidara geldiğimizde ilkokuldan itibaren ders kitabı olarak okutacağız” demişti.
Peygamber Efendimiz için Arap ırkçısı iftirası yer alan kitapta İslâm dini için, “Muhammed’in uydurduğu din” deniliyor. Kitapta, Hilafet ’in Osmanlı’ya geçişiyle ilgili olarak da hem Yavuz Sultan Selim’e hem de Hilafet makamına hakaret eden aşağılayıcı ifadelere de yer veriliyor.
Aynı Akşener, bu kez Abdülhamid’i hedef alarak, İttihatçıların, Taşnaklar’ın ve Siyonistlerin Abdülhamid’e yönelik iftiralarına sahip çıkmakla kalmadı, Ermeni çetelerinin Ermenice yazdığı, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet, adalet, müsavat ve meşveret” sloganını attıktan sonra “Günümüzün Abdülhamid’i Erdoğan’dır” diyerek, hakaretlerini sürdürdü.
Sayın Akşener tarihi çok sık görüştüğü yabancı elçilerden öğreniyor herhalde.
Çünkü onun Kastettiği Abdülhamit bizim bildiğimiz Abdülhamid değil.
“Akşener’in kastettiği oluşumlar “istibdada karşı hürriyet” diyerek 34. Osmanlı Padişahı ve 115. İslam halifesi Abdülhamid Hanı devirmiş, sonra gücü ele geçiren İttihat ve Terakki, Hürriyet ve İtilaf’ı Bab-ı Ali Baskını ile sona erdiren siyasi zulmün en çetinini uygulayarak ülkenin de sonunu getiren kararlara imza atmıştır.” (Hilal KAPLAN/Sabah 24.05.2022).
Aynı zamanda hemşerimiz olan değerli gazeteci/yazar Hasan Öztürk’ün de ifade ettiği üzere; “Bütün tarihçiler gibi Akşener de bilir ki Abdülhamid Han aynı zamanda cumhuriyetin öncü neslini yetiştiren büyük devlet adamıdır. Onun zamanında modern, eğitim adımları atılmış, onun açtığı okullardan mezun olanlar cumhuriyeti korumuştur”(Yeni Şafak 24/05/2022)
“İttihatçıların kuklası haline gelen Şeyhülislam Ziyaeddin Efendi’den alınan ve Fetva Emini Hacı Nuri Efendiye zorla imzalattırılan ‘hal’ fetvasında Abdülhamid’in 31 Mart Vakasına sebep olduğu, dinî kitapları yaktırdığı, devlet hazinesini israf ettiği ve zalim olduğu şeklindeki iftiralar gerekçe olarak sıralandı.
Hiç kimseyi idam ettirmemiş bir padişaha ‘zalim’ suçlaması yapmak, ancak ona tahttan indirildiğini bildirmeye gelenlerin niyetleri kadar habis olabilirdi. Ellerinde Meclis-i Mebusan’ın aldığı karar, Yıldız Sarayı’nın basamaklarını tırmanan Yahudi Emmanuel Karaso, Ermeni Aram Efendi, Arnavut Esad Toptani, Gürcü Arif Hikmet Paşa, Başmabeyinci Cevad Bey Sultanı tahttan indirmekle görevlendirilmişti.
Yalnız ona “Millet seni istemiyor” mesajı vermek için özenle seçilen bu heyetin ortak bir yönü daha vardı: Hepsinin Mason olması. Osmanlı coğrafyasında Siyonizm’e geçit vermeyen İslam Halifesine tahttan indirme bildirisini okuyan, bir mason ve Yahudi idi. Nitekim Abdülhamid Han, Selanik’te muhafazasına memur edilen Debreli Zinnur’a “Bana en çok dokunan, bu mason taslağı Yahudi’nin hal’ kararını tebliğ edişi olmuştur” diyerek hicranını ifade eder”.(Ali KUŞ/Derin Tarih 11 Mayıs 2017)
Dostlarının ısrarla saklamaya çalıştığı bu tarihi gerçekler ışığında sayın Akşener’e soruyoruz.
Günümüzün Abdülhamid’i Erdoğan ise, siz Yahudi Emmanuel Karaso, Ermeni Aram Efendi, Arnavut Esad Toptani, Gürcü Arif Hikmet Paşa, Başmabeyinci Cevad’dan hangisi oluyorsunuz?..