Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, +GERÇEK (30.05.2022) için kaleme aldığı yazıda; yıkama/yağlama şampiyonluğunu kimselere bırakmayan altılı masadan umudunu kestiğini aşağıdaki sözleriyle ifade etti.
“Voltran”ı oluşturamadıkları için aslında hiçbir şey söylemiyorlar. O kadar çok ve gereksiz şeyi tam bir kakafoni şeklinde söylüyorlar ki, sonuçta hiçbir şey söyleyememiş oluyorlar. Muhalefet bu seçimde iki cumhurbaşkanı, bir başbakan ve bin 301 vekil çıkarabilecekken iktidar ise bir cumhurbaşkanı ve 500 vekil çıkaracak. Demokrasimiz açısından kıvanç duyulacak bir tablo. Böylece tek adam sistemi de çökmüş oluyor tabii. Çünkü ülkeyi üç cumhurbaşkanı, bir başbakan ve bin 801 vekil birlikte yönetecek.
Tek bir soruyla bitireyim. Şu perişan haldeki on milyonlara bakıp da hiç mi utanmıyorsunuz? Ben siyasetçi olarak çok mahcubum, hapiste bile utanıyorum. Meğer siz kararsız seçmenden daha kararsızmışsınız. Sorumluluk da vebal de hepinizdedir.”
Beklendiği üzere altılı masadan “ses” çıkmadı, utanmıyor musunuz? sorusuna cevap veremediler.
Sosyal medya yalanlarına sazan gibi atlayıp kasıla kasıla görüş açıklayanlar bu alayı/fırçayı görmezden gelmeyi tercih ettiler.
Ya da fırça yiye yiye bağışıklık kazandılar, fırçasız yapamıyorlar.
Nasıl ses çıkartsınlar ki?
Hepsinin de kaderi HDP’nin elinde.
HDP “Ben yokum” dediği zaman kabak gibi ortada kalacaklar.
Ne masal okudukları masa, ne başbakanlık hayalleri, ne parlamenter sistem palavraları, ne de fırsattan istifade kapılacak bakanlık koltukları kalacak, patlak balona dönecekler.
Akılları sıra şark kurnazlığı ve korkak siyaset tarzıyla vaziyeti idare edebileceklerini zannediyorlardı.
Ama zehirledikleri ve her verdiklerini yiyen sosyoloji dışında İta Amirleri de millet te bu ucuz ve bayat numaraları yutmuyor.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Mersin İl Başkanlığınca düzenlenen dayanışma yemeğinde altılı masanın güçlendirilmiş parlamenter masallarıyla cilaladıkları korkak siyaset tarzını şöyle eleştirdi.
“İktidar cephesinin karşısında olan muhalefet partilerinin birkaç gün önce Van'da, dün de grup toplantısında bulduğu bir çözüm; 'Bize katılın' çözümü. 'Şimdi bulduğunuz çözüm bu mudur?’ diye elbette ki muhalefet partisine seslenmek isteriz. İktidara karşı muhalefetin bu duruşunun, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın özgürlüğüne kavuşabilmesi için 'bize katılın' demesinin iktidar partisinin söylemleriyle arasında çok büyük bir fark olmadığını özellikle ifade etmek isterim.
Korkak siyaset tarzını elbette ki eleştirmek bizim hakkımızdır. Van'da esnafı dolaşırken birilerinin 'Selahattin Demirtaş'ı da istiyoruz' demesine hiçbir şekilde karşılık vermeyen ve inşallah demekten bile imtina eden bir siyaset tarzını elbette ki eleştirmek de bizim hakkımızdır. Böylesi korkak, cesaretten uzak bir siyaset tarzının biz bu ülkenin değişim ve dönüşümünde etkili bir rol ve yol olmadığını düşünüyoruz. Bu ilkesiz politikalarla Türkiye'nin yol alamayacağını ve ilerleyemeyeceğini de çok iyi biliyoruz”.
Madem “Böylesi korkak, cesaretten uzak bir siyaset tarzının bu ülkenin değişim ve dönüşümünde etkili bir rol ve yol olmadığını düşünüyorlar” neden altılı masaya ümit veriyorlar ya da altılı masa neden onlardan ümidini kesmiyor?
Muhtemelen ilkesiz politikalarla Türkiye yol alamayacaklarını söyledikleri korkaklardan tıpış tıpış istediklerini kopartacaklarını düşünüyor olmalılar.
Haksız da sayılmazlar.
Çünkü onca fırçaya, ayara ve tehdide rağmen gıkları çıkmıyor. Altı kapıya alınmış pul gibiler.
Elleri kolları bağlı.
CHP’nin, Van'da düzenlediği 'Belediye Başkanları Çalıştayı vesilesiyle şehre gelen Ankara Büyükşehir Belediyesi Mansur Yavaş'la bir esnaf arasında dikkat çeken bir diyalog yaşanmış; Yavaş, kendisine "Selahattin Demirtaş'ı da istiyoruz" şeklinde seslenen esnafa "İnşallah" cevabını vermişti.
HDP’nin desteği ile seçimi kazandığı hatırlatıldığında sesini çıkartamayan Mansur Yavaş’a “inşallah” temennisi üzerine gelen yoğun tepkilerin ardından Ankara Büyükşehir Belediyesinden yapılan açıklamada;
“Selahattin Demirtaş konusunun muhatabı ABB Başkanı Mansur Yavaş değil, mahkemelerdir. Hukukun üstün olduğu çağdaş demokrasilerde bu meseleler siyasetin değil hukuk devletinin konusudur. Bir hukukçu olan Sn. Başkan da ülkemizde bu ilkenin yerleşmesini gönülden savunmaktadır” denildi.
Olayın yankıları sürerken HDP 25. ve 26. dönem Diyarbakır Milletvekili Sibel Yiğitalp, ABB'nin yaptığı açıklamaya yönelik, "Kürdistan gerçeğini kabul etmeyen insanın İnşallah dememiş olmasının bir kıymeti var mı! Dese ne olur, demese ne olur.." diyerek işaret fişeğini göndermişti.
Mansur Yavaş, Yargıtay'ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki kararının ardından sosyal medya hesabından yaptığı; “Bir saat adaletle hükmetmek, bin sene ibadet etmekten daha hayırlıdır.’ Sayın Canan Kaftancıoğlu’na verilen karar vicdanlarda hukukun değişmez evrensel ilkeleriyle değil, maalesef siyasetle yer etti. Hukuk haktır. Gençlerimize bırakacağımız en büyük miras adaletle hükmetmektir.” Açıklaması ile Kaftancıoğlu’na açık destek vermişti..
Peki, Demirtaş söz konusu olduğunda mahkemelerin muhatap olduğunu kabul eden Yavaş Kaftancıoğlu söz konusu olduğunda neden mahkemenin verdiği kararı hukukun evrensel ilkelerine aykırı buldu?
O da Genel Başkanı gibi nabza göre şerbet vermeye kalkıyor ama nabızlar artık o eski nabız değil.
Şerbete değil yaşananlara bakıyor.
Sezai Temelli HDP Eş başkanı iken ne demişti?
“Mansur Yavaş da bilecek ki seçilmişse HDP oylarıyla seçilmiştir. HDP'lileri yok sayarak, Kürtleri yok sayarak, Ankaralıları yok sayarak siyaset yapamaz. O da işte bizim gücümüzdür. Ekrem İmamoğlu seçilmişse bilecek ki o kentte yaşayan 3 milyon Kürt'ün oyuyla seçilmiştir. Kürtlere rağmen siyaset yapamayacağını bilecektir. Yapmaya çabalarsa zaten siyaseten bir karşılığı olmayacaktır. O kentin belediye başkanı olmayacak, o olsa olsa o kentin kayyumu olur.”
Bu sözlerden sonra sesini çıkartamayıp tepki gösteremeyen eski(!) ülkücü(!)Yavaş’ın sesiz ve derinden yürüttüğü Cumhurbaşkanlığı hesaplarını bozan “inşallah” ın açıklamasını yapmak için Selahattin Demirtaş konusunu muhatabının mahkemeler olduğu söylemesi tam bir ikiyüzlülüktür.
Çünkü Cumhurbaşkanı adayı olduğunu saklamayan Genel Başkanı, Selahattin Demirtaş’ın haksız yere ceza aldığını, düşüncelerinden ötürü hapis yattığını ve iktidara geldiklerinde kendisini serbest bırakacaklarını ifade ederek en son Mansur Yavaş’ın da katıldığı (ve inşallah krizinin ortaya çıktığı) Van’daki Çalıştay'da Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasını isteyenlerin kendilerine katılmaları gerektiğini söyledi.
Seçilmek için oya ihtiyacı olunca evet, çantada keklik gördüğü milliyetçi/muhafazakarları ürkütme riski olunca “yargının konusu”.
Çok ucuz numaralar bunlar.
Ucuz olduğu için de ellerinde patlıyor.
İndependent Türkçe'den Faik Bulut'a konuşan Ahmet Türk'e, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın cumhurbaşkanı adayı olması durumunda Kürtlerin desteğin alıp alamayacağı sorusu yöneltildi. Türk, bu soruya "Mansur Yavaş'ın aday olması halinde Kürtlerin ona oy vereceklerini sanmıyorum" cevabını verdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında "İyidir, hoştur, lakin başkan seçildikten sonra gittiği Diyarbakır'da bölge halkına seslendiği konuşmalarıyla son Rize konuşması arasında dağlar kadar fark var” diyen Ahmet Türk, "Kürtler olmadan, Millet İttifakı'nın seçimleri kazanamayacağı açıktır. Bu dinamik salt sandığa gitmek için değil, mevcut iktidar sonrasında hayatın her alanına aktif katkıda bulunmak için de gereklidir" ifadelerini kullandı.
Düzmece anketlerle “istemem ama yan cebime koy” numaraları böylece hüsranla sona erdi.
İlk darbeyi Ümit Özdağ vurmuştu.
Selahattin Demirtaş’ın serbest kalması temennisine “İnşallah” diyerek ikinci darbeyi kendisi vurdu.
Ve nihayet “Kürtlerin ona oy vereceklerini sanmıyorum" diyen Ahmet Türk fişini çekti.
Böylece yaprakların alkışladığı yeni tip siyasetçi, kibir abidesi “vız gelir tırıs gider” le, düzmece anketlerin vazgeçilmez adayı Kabile Belediyeciliğinin öncüsü “inşallah” la gitti, sıra altılı masanın hatta kendi partililerinin bir kısmının bile kazanacağına inanmadığı demokrat amca da!..
Bakalım dağıttığı mavi boncuklar ve yerli yabancı dostlarının desteği işe yarayacak mı?
Ya da rahmetli Kayahan’ın “Esmer Günler şarkısında söylediği gibi “yine bana hüsran bana yine hasret” mi var göreceğiz.
Bir GAFiliye Mütehassısından faydalı(!) bilgiler...
“Namussuz siyasete evet diyeceksiniz. Namussuz siyaset halkına hesap veren siyasettir.”
"Konya zengin bir ülkedir"
"Çorum ciddi ihracat yapan ülkedir"
"1939 yılında zeytinle ilgili kanun çıkartıyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları. Çalışıyorlar, dışarıdan eleman getirtiyorlar nasıl koruruz diye. Ve bu zeytinle ilgili yasa 1939 yılında çıkıyor."
"Bilim aklın ve mantığın kabul ettiği, dünyada herkesin bildiği bir gerçektir. Saat 12 saat diyoruz değil mi? 24 saat diyoruz. 25 saat diyemezsiniz. Bütün dünya 12 saat kabul ediyor."
(Zonguldak'ta kanaat önderleri, muhtarlar ve STK temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda); "1,5 milyon ton rezerve sahibiz, Uzun Hasan'ın topraklarındayız".
“Mersin Güneydoğu'nun incisidir”
"Fındığın yüzde 42'sini tek başına Şanlıurfa üretiyor"
“İkibuçuk ayda ikibuçuk milyon koyun uçakla Katar’a gönderildiği için et fiyatları arttı”.
Bu GAFiliye Mütehassısının kim olduğunu bulabildiniz mi?
Küçük bir ipucu;
“Kaset”..