Azerbaycan tohpraklarının % 20 sini 30 yıldır işgal altında bulunduran Ermenistan bu işgale doymamış olacak ki bir süre önce Tovuz Bölgesine yaptığı saldırının püskürtülmesinin ardından sivil hedeflere yönelik daha kapsamlı bir saldırıya geçti ama bu defa beklemediği büyük ve ağır bir darbe yedi.
Ermenistan ciddi zayiat vererek geri çekilirken tam kendilerine yakışan bir alçaklıkla sivil yerleşim yerlerini bombalamaya devam etse de bu gidişle, yıllardır yüreklerini yakan işgali sonlandırmanın hayaliyle hazırlık yapan Azerbaycan’ın, topraklarının tamamı kurtarılıncaya kadar durmayacağı ve Ermenistan’a ve akıl hocalarına unutamayacağı tarihi bir ders vereceği görülüyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kardeş Azerbaycan'ın haklı ve meşru mücadelesine destek verirken, hatırlanacağı üzere CHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal ÇEVİKÖZ büyük bir üzüntüyle Türkiye’nin Azerbaycan’a silah ve cihatçı gönderdiğini iddia etmişti.
Üç yıl Büyükelçilik yaptığı Azerbaycan’ın gücünü görmekten aciz bir diplomatın bu büyük devletin oradan buradan toplama askerlere ihtiyacı olmadığını göremeyecek kadar Ermenistan sevgisi ve yandaşlığı hafızalardaki yerini korurken, Dağlık Karabağ'da devam eden mücadelenin 6'ncı gününde skandal bir bildiri yayımlandı. CHP Milletvekili İlhan Cihaner'in 'savaşa hayır' mesajı ile paylaştığı bildiride, yaşanan mevcut duruma saldırgan tutumu ile sebep olan ve Azerbaycan topraklarını 30 yıldır işgal eden Ermenistan'a Boraltan zihniyetinin güncellenmiş temsilcileri olarak tek bir kınama ve suçlamada bulunulmaması dikkat çekti.
'Gelecek İçin Biz' grubu tarafından hazırlanan ve 'Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın yoksul çocuklarının hayatları, iktidarlarını savaş çığırtkanlıkları ve düşman üretme üzerine kuran siyaset elitlerinin tercihlerine feda edilemez' denilen metinde şu ifadelere yer verildi: “Azerbaycan ve Ermenistan arasında süre giden gerilim son yaşananlarla birlikte tehlikeli bir seviyeye ulaşmış durumda. Her iki ülkenin saldırgan çevreleri 'Savaş tamtamları' çalıyorlar. Savaşın; uyuşmazlığın kökenindeki Dağlık Karabağ sorunu kalıcı olarak çözemeyeceği ortada iken, bölge dışı ülkelerin benzin dökmesi kabul edilemez. Başta AK Parti iktidarı olmak üzere Türkiye'nin savaş yanlısı çevreleri, uluslararası hukuk ve diplomasiyi harekete geçirmek için çalışmak yerine siyasi rant uğuruna, hamasi askeri nutuklar atıyorlar. Bu tutum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeni yurttaşlarımızla ekmek parası peşinde ülkemize sığınan Ermenilere dönük provokasyonlara yol açıyor. "Tek millet iki devlet" anlayışı savaşa değil barışa hizmet etmeli. Bizler, dünya halklarının kardeşliğine inanıyoruz. Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın yoksul çocuklarının hayatları, iktidarlarını savaş çığırtkanlıkları ve düşman üretme üzerine kuran siyaset elitlerinin tercihlerine feda edilemez. Bizler, bölgemizde yıllar içerisine yayılarak kronikleşecek bir başka 'vekalet savaşı' istemiyoruz. Böyle bir savaşın kazananı da emperyalizm, sermaye, uluslararası silah tüccarları ve despotik yönetimler olacaktır. Pandemi döneminde sağlığa, eğitime ve halkların refahına harcanacak kaynaklar silahlanmaya ayrılmamalı. Tarafları, silahlı çatışmalardan uzak durmaya ve diplomatik kanallarla uluslararası hukuk doğrultusunda hareket etmeye davet ediyoruz. Çözüm; dezenformasyon yapmak ve yeni felaketleri çağırmak olamaz. Derhal ateşkesin sağlanması ve işgallerin sonlandırılmasına dönük AGİT ve BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması müzakere için güçlü bir başlangıç olacaktır. AK Parti iktidarını ve TBMM'de temsil edilen bütün partileri ülkemizin ve bölgemizin bir başka vekâlet savaşına sürüklenmemesi için 'siyasi sorumluluk' içerisinde davranmaya ve bölgesel barışa katkı sunmaya çağırıyoruz. Bir kez daha: Yurtta barış dünyada barış!"
Demek ki süslü cümlelerle üzeri örtülen Boraltan zihniyeti gizliden gizliye yaşatılıyormuş.
Bu bildiriye imza koyanlar da Boraltan zihniyetini açık ettiler.
Bu kafa ile ne yurtta barış olur ne de dünyada.
Bu kafa; tecavüzü önleyemiyorsan tecavüzcünle iyi geçin ya da “ver kurtul” kafasıdır.
Yani barışla uzaktan yakından ilgisi yoktur, aksine kafasına vurulup ağzından lokmanın alınmasını “saflara” barış diye yutturmaya kalkan emperyalizme hizmet eden bir zihniyetin dışı vurumudur.
Barış; sahada yumruğunuzu indirerek, masaya da indirdiğiniz yumruğun ağırlığının etkisiyle oturarak sağlanır.
Bildiri sahiplerine göre; AGİT ve BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması müzakere için güçlü bir başlangıç olacakmış.
Başlangıç değil hazin bir bitiş olur.
Tam bir ergen fantezisi..
AGİT ve BM 30 yıldır bu güçlü(!) başlangıcı neden yapmamış?..
Neden açık işgale göz yummuş?
Uluslarası hukuk Heybelide mehtaba çıkmış da geri dönememiş mi?..
Hande FIRAT’ın yazdığı gibi (06/10 Hürriyet) “Ermenistan’a BM kararları ortadayken “işgalci Ermenistan” demek bu kadar zor mu? Ya da 1915 olayları söz konusu olduğunda her seferinde Ermenistan’ın arkasında duranların sesi, Ermenistan sivilleri hedef aldığında neden çıkmaz?
Ermenistan, Dağlık Karabağ ve 6 reyonu 1992-1994 yıllarında işgal etti. İnsanlar öldü, bir milyona yakın insan işgal edilen topraklardan kaçmak zorunda kaldı. Ermenistan işgali 28 yıldır sürüyor. Diğer bir deyişle Azerbaycan 28 yıldır sabrediyor, sabrediyordu.
Oysa gerçek gün gibi ortada... Hocalı Katliamı ve 28 yıllık işgalini uluslararası kamuoyunda 1915 olayları ile unutturmaya çalışan Ermenistan, bugün de sivilleri hedef alan, işgalci bir devlettir”.
Emperyalist emellere hizmet eden bu bildiri ne Azerbaycan ve ne de Türkiye’de sağduyu sahibi hiç kimsenin ciddiye almayacağı boş ve süslü laflardan ibarettir.
Nitekim İlham Aliyev o sevimli Azeri şivesiyle “itleri kovar kibi kovalaruk” diyerek böyle gazozdan bildirileri ciddiye almayacaklarını göstermiştir.
Bu zihniyete göre Türkiye toprakları da işgal edilse savaşmaya gerek yok oturup BM’den, ondan bundan medet umup anlaşalım öyle mi ?..
Neden istiklal savaşını yaptık?
O savaşı kazanmasaydık bu toprakları bize bırakırlar mıydı?..
30 Ağustos’ta savaşarak kazandığımız zaferleri kutlamıyor muyuz?...
Bildiri sahipleri dünya halklarının kardeşliğine inanıyormuş da Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın yoksul çocuklarının hayatları, iktidarların savaş çığırtkanlıkları ve düşman üretme üzerine kuran siyaset elitlerinin tercihlerine feda edilemezmiş de falan da filan.
Maksat laf olsun, dolarsa torba dolsun.
Dünya halklarının kardeşliği kullanışlı saflara yutturulan büyük bir palavradan ibarettir.
Böyle bir kardeşlik hiç olmamıştır ve hiç olmayacaktır.
Ermenistan günlerdir üstelik kullanımı yasak olan misket bombaları kullanarak sivil hedefleri bombalıyor.
Açıkça savaş suçu işliyor.
Nerede bildiricilerin çözüme adres gösterdiği BM ve nerede uluslararası hukuk?..
Halkların kardeşleri palavrası sıkanlar hangi delikteler?..
Fahişelerden daha şerefsiz bu alçaklarla mı barış sağlanacak?
Ermenistan yoksul çocuklarının hayatını çok düşünüyorsa hiçbir şart öne sürmeden işgal ettiği topraklardan hemen çekilmelidir, sivil yerleşim yerlerine saldırmamalıdır. İlham Aliyev’in de ifade ettiği üzere çözüm bu kadar basittir.
Bu basit çözümü görmekten aciz bir zihniyetin namusa saldırı olarak nitelenebilecek toprak işgalini “oturup konuşarak anlaşın sıradanlığı” ile çözüm olarak göstermesinin mağdurun tecavüzcüsüyle uzlaşarak tecavüzün meşru hale getirilmesinden hiçbir bir farkı yoktur.
Ve bu tam da emperyalist zihniyetin bir tezahürüdür.
Vatan Partisi MYK Üyesi Osman Erbil’in, İstanbul İl Merkezi’nde yaptığı basın açıklamasında çok net bir şekilde ifade ettiği üzere;
“Azerbaycan bir kurtuluş savaşı vermektedir. Bu savaşta kardeş Azerbaycan’la kader ortağıyız. Şehitleri şehidimiz, gazileri gazimizdir. Çünkü Azerbaycan’ın toprakları Türkiye’nin de öz vatan toprağıdır. Bizim için İzmir neyse Karabağ da odur. Böyle bir bildirinin üzerinde CHP logosu değil de PKK-HDP logosu olsaydı ancak bu derece düşmana yarayacak cümleler kurulabilirdi. Ancak ABD ve İsrail’in kazanmasında menfaati olanlar bu tür bildiriler hazırlayabilir.”
Doğru söze ne denir?..
Birkaç gün önce Ak Parti, CHP, MHP ve İyi parti grupları tarafından yapılan “Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin 28 Eylül’de Yukarı Karabağ ateşkesi ve uluslararası hukuku ihlal ederek ağır silahlarla Azerbaycan sivil yerleşim yerlerini ve askerlerini hedef alan saldırılarını en güçlü şekilde kınıyoruz” açıklaması ile Ermenistan’ın uluslar arası hukuku ihlal ettiği ve sivil yerleşim bölgelerine saldırdığı ortaya konulmuşken bu gerçekleri göz ardı ederek Ermenistan’a destek çıkanları tarih, gaflet ve ihanet sayfasına kaydetti.
Kendi partilerinin resmi görüşüne de aykırı ve tecavüzcüsüyle anlaşılmasını çözüm olarak gören “müptezel zihniyetin” toplumsal karşılığının olmadığı bildiriyi kimsenin ciddiye almamasından anlaşılmaktadır.
Koronavirüs önlemleri bağlamında kahvehanelerde her oyunda ayrı bir deste kullanılması gibi enteresan görüşler ileri süren sayın Genel Başkanın, parti açıklamalarına açıkça aykırı oylan bu bildiri ile ilgili bir açıklama yapmaması manidardır.
Yazıyı yazmadan önce haberlere göz gezdirirken “Erivan metrosunun girişindeki sözde büyük Ermenistan haritası, Doğu Anadolu, Güneydoğu ve Karadeniz’in bir kısmı, Nahçıvan, Azerbaycan ve Hazar denizi Ermenistan toprağı olarak gösteriliyor.” Haberi dikkatimi çekti.
Adamlar açık açık topraklarımıza yani namusumuza göz dikmişler ve bunu ilan etmekten de çekinmiyorlar.
Bu fahişe kılıklı/haydut/terörist devletle oturup neyi müzakere edeceksiniz?..
Yarın bir çılgınlık yapıp ta işgale kalkarsalar yurtta barış dünyada barış, dünya halklarının kardeşliği adına mal mal bakacak mıyız?..
Bu durumda, işgale yani namusumuza göz dikilmesine razı olarak silahlı çatışmalardan uzak durmaya ve diplomatik kanallarla uluslararası hukuk doğrultusunda çözüm aramaya mı çalışacağız?..
Bizim ergen fantezileriyle uğraşacak vaktimiz yok.
Bu ülkenin vatansever evlatlarının yurt içinde ve yurt dışındaki büyük mücadele ve gayretleri ile sağlanan huzur ortamında sırça köşklerde oturup böyle ihanet kokan söylemlerle ne yurtta barış dünyada barış sağlanmaz.
Barış; vurulduğu zaman yere yapıştıran “askeri güç” ile elde edilir; ona yan bakan gözü oyarak, ona dokuna eli kırarak ve ona söz söyleyen ağzı yırtarak korunur.
Tarih bunun sayılamayacak kadar çok örnekleriyle doludur.
Güçleri olmayanlar, güçlülerin dayattıklarına barış demek zorunda kalırlar.
Fatih Sultan Mehmet’in söylediği gibi savaş herkesle yapılır, barış ancak onurlu insanlarla yapılır.
Onursuzlara da hadleri anladıkları dilden bildirilir.
Mesele bu kadar basittir.
Gerisi boş laftan ibarettir.
Dün; “aldınız mı boyunuzun ölçüsünü?..”
Bugün; “geçmiş olsun”!...
Kobani olayları sırasında Başbakanlık koltuğunda oturan Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde başlayan Kobani operasyonu sonrasında, HDP Eşbaşkanı Mithat Sancar’ı arayarak; “Geçmiş olsun. “2014-2015 tarihleri arasında yaşananlar çok boyutludur. 6-8 Ekim’deki olaylar da konuşulmalıdır. Ama yapılan hukuki değildir. Yaşananlar ülkeye zarar vermektedir. Türkiye’yi hukuk devletine götürecek adımlar atılmalıdır” demiş.
Yargının; 37 masum insanımızın katledildiği 761 masum insanımızın yaralandığı karanlık günlerin hesabını gecikmeli de olsa sorması dönemin Başbakanını şaşırtmışa (ama biz şaşırmadık) benziyor.
O zaman hafıza-i beşer nisyan ile maluldür diyerek 6-7 Ekim olayları ile ilgili olarak muhatapları neler söylemişler arşivlere birlikte bakalım.
Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Sırrı Süreyya Önder; “Eğer Kobani olayları nedeni ile bizi, HDP’yi suçluyorsa başbakan ve başbakan koltuğunda oturduğu için bizim hakkımızda suç duyurunda bulunmalı. Hatta bu duyurusunu Cumhuriyet Yargıtay Başsavcılığına da götürmeli. Parti kapatmaya kadar taşıyabilir. Eğer bunu yapmıyorlarsa bizi suçlamıyorlardır. Ya suçlayacaksınız bunu yapacaksınız ya da suçlamayacaksınız” ifadelerini kullandı. (Sözcü 9.12.2014)
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Kobani olaylarından bir gece önce ve parti olarak çağrı yapmadan önce Başbakan Ahmet Davutoğlu ile 10 dakika süren bir telefon görüşmesi yaptığını belirterek, "Şu anda insanlar sokağa çıktı dedim, her tarafta sokağa çıkıyor insanlar, durum çok kritik ve lütfen bu gece müdahale edelim ne olur bu gece ne yapılacaksa bir birimize yardım edelim ve sınır kapısı IŞİD'in eline geçmeden gerekli desteği sunalım dedim. Sayın Başbakan bunu inkar edemez her halde, bütün ricalarıma ısrarlarıma rağmen durumu anlamakta uzak, oyalamacı, ciddiyetsiz bir tavır durum sergiledi" dedi. (Hürriyet 3/6/2015)
“Başbakan Ahmet Davutoğlu ile konuştum. Önce şunu söyledi başlarken, ‘Bu konuşmayı kamuoyuna kapalı yapıyoruz.’ ‘Tabii Sayın Başbakan, benim için problem değil’ dedim. ‘Acil bir görüşme olduğu için toplantıdan çıktım’ dedi hatta. ‘Selahattin Bey acil arıyor’ dediler, toplantıdan çıktım. Şimdi burada açıklıyorum, yargı konusu olduğu için açıklıyorum. Yoksa öyle kamuoyuna kapalı görüşme ilkesel olarak kamuoyuna açıklanmaz.
12 dakika boyunca Başbakana durumu anlatmaya çalıştım. Tabii Ahmet Davutoğlu Hoca, öyle dinlemeyi çok seven, bilen biri değil. Daha çok konuşur. 12 dakikanın herhalde 3-4 dakikası ben konuştum, geri kalanında onu dinledim.
Bana verdiği mesaj şuydu, aşağı yukarı, mealen: ‘Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü? Bizsiz ne yapabilirmişsiniz? İşte böyle bize muhtaç olursunuz. Ortadoğu’da bizsiz yaprak kımıldamaz. Kürtler bizsiz hareket ederse, başlarına bu gelir. Hadi bakalım şimdi ne yapıyorsunuz.’ Mealen buydu.
İnanamadım. 6 gün önce konuştuğum Davutoğlu bu muydu, inanamadım. ‘Ya ne diyorsunuz Sayın Başbakan’ dedim. ‘Biz ne konuştuk, nereden nereye geldik, siz 6 gündür ne tartıştınız kendi içinizde? O konvoyun oradan geçmesini beklerken, siz bana neler söylüyorsunuz?’ ‘Böyle Selahattin Bey’ dedi. ‘Yarın olsun, bir bakarız, yarın değerlendiririz’ dedi. Dedim ki, ‘Basite alıyorsunuz. Bakın, insanlar sizden destek bekliyor. Ben çıktım, size teşekkür ettim. Destek olacağınızı açıkladınız. PYD Eşbaşkanı’nı çağırıp burada görüştünüz, bir uzlaşmaya vardınız. Yapmayın. Mesele çok kritik, bu kadar basite almayın. Lütfen bu akşam, boş bir kamyon bile olsa oraya gönderin, orada olacak şeylerin sorumluluğu çözüm sürecini berhava etmesin.’
Ahmet Davutoğlu, Ortadoğu fatihi edasıyla ne haliniz varsa görün havasındaydı. Telefon görüşmesi bitti ve morali bozuk bir şekilde toplantıya geri döndüm, arkadaşlara anlattım. ‘Budur’ dedim.” (Selahattin DEMİRTAŞ Diken 12.4 2018)
“Esas niyet Kobani’nin savunulması filan değil. Kobani’de IŞİD bir terör örgütü ise kendileri de Suriye rejimi ile işbirliği yapan bir grup olarak orada üs edinmek istiyorlar. Şu ana kadar Kobani’ye bir geçiş olmamıştır ama Türkiye’nin iyi niyetini herkes görmüştür. Türkiye iyi niyetini gösterdi ama PYD bunu olumlu karşılamadı. Kobani’de Suriye halkının kendi unsurları, terör unsurları hariç, Kobani’yi savunmak isterlerse Türkiye bu konuda gerekli kolaylığı göstereceğini ortaya koymuştur. Şu ana kadar bir geçiş yaşanmamıştır çünkü bu yardım taleplerine olumsuz cevap veren PYD’dir.”
Açıklamasında Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik eleştirilerde de bulunan Davutoğlu, CHP'yi de 27 Mayıs darbesini desteklemekle suçladı. “Kılıçdaroğlu, kendi partisinin tarihini bilmiyor. Onun partisi Türkiye’de 27 Mayıs İhtilali’ni destekleyen partidir. Darbecileri destekleyen, o darbecilerle işbirliği yapan partidir. Çankaya Köşkü’nü kirleten bu zihniyettir. Çankaya Köşkü tarihte birkaç kere kirlenmişse biri de o gündür. Celal Bayar, Çankaya Köşkü’nden çıkmadığı için sürüklenerek çıkarıldı. CHP o gün yaptığı açıklamalara baksın. Halkımızın tertemiz oylarıyla seçilmiş Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın vereceği ilk Cumhuriyet Resepsiyonu’na gitmek şereftir. Darbecilere verdiği desteği unutup böyle bir açıklama yapmak da Sayın Kılıçdaroğlu’na yakışır, Çünkü tarihi bilmiyor.”(Ahmet DAVUTOĞLU 11.12.2018 CNN)
Dün ne söylediğinizi unutarak bugün ahkam kesmeye kalkarsanız işte böyle pişti olursunuz.
Liderlik ilkeli ve tutarlı olmayı gerektirir.
Olaylara çıkar hesabıyla bakmak liderliğin değil tacirliğin gereğidir.
Eski Başbakan bugün “geçmiş olsun” diyerek üzüntülerini bildirdiklerine dün ne mesaj vermiş? ‘Aldınız mı boyunuzun ölçüsünü? Bizsiz ne yapabilirmişsiniz? İşte böyle bize muhtaç olursunuz. Ortadoğu’da bizsiz yaprak kımıldamaz. Kürtler bizsiz hareket ederse, başlarına bu gelir. Hadi bakalım şimdi ne yapıyorsunuz.’
6-7 Ekim olaylarının sorumlularına yönelik geçmiş olsun dilekleri ne kadar sahte ise dün “aldınız mı boyunuzun ölçüsünü” dediklerinin, eski başbakana teveccühleri de o kadar sahtedir.
“Esas niyet Kobani’nin savunulması filan değil. Kobani’de IŞİD bir terör örgütü ise kendileri de Suriye rejimi ile işbirliği yapan bir grup olarak orada üs edinmek istiyorlar” diyerek tepki gösterdiklerine bugün; “ yapılan hukuki değildir” diyerek destek veren eski başbakanın 37 kişinin ölümüne neden olan olayların fitilini ateşleyenlere yargının gecikmeyle de olsa hesap sormasını hukuka aykırı bir uygulama olarak nitelemesi, hukukun ne olduğunu anlamaması yanında yaşadığı siyasi savurulmanın fizik kurallarıyla izahı edilemeyecek kadar ağır olduğunu göstermektedir.
Stratejik derinliklerde fazla gezinmenin kaçınılmaz sonucudur bu..
Masum insanların vahşice öldürüldüğü, yaralandığı ve milyonlarca liralık kamu malının zarar gördüğü bir kalkışmanın sorumlularına yönelik adli süreci hukuksuz olarak nitelemek bu hukuksuzluğa ortak olmaktır.
Siyasi çıkar uğruna gerçeği göremeyenler yarın sandıklar kurulduğunda milletten hak ettikleri cevabı alacaklardır.
Nitekim millet siyasi çıkar hesabıyla yapılan bu ucuz numaraları yutmuyor ki; “dün dündür bugün bugündür, cülerin güncel sürümlerinin anketlerdeki oy oranı aşağıdan yukarıya soldan sağa yüzde sıfır virgül küsurlarla ifade ediliyor.
Mevlana boşuna söylememiş;
“Ne olursan ol.
Göründüğün kadarsın..
Nasıl görünürsen görün
Karşındakinin seni gördüğü kadarsın.”..