Seçim yenilgisinin ardından değişime giden CHP'de yeni MYK'nın açıklanmasıyla birlikte Sosyal Medya Yönetimi'nden sorumlu başkan yardımcısı olan Eren Erdem seçim öncesinde bir kullanıcının; "Kılıçdaroğlu kaybederse istifa edeceğinize şeref sözü verir misiniz?" sorusuna "namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum. Yeterli mi? Ama benim söylediğim gerçekleşirse beraber halay çekeceğiz; sen de söz veriyor musun?" ifadelerini kullanmıştı.
Namusu ve şerefi üzerine verdiği sözü tutmadığı gibi MYK üyesi yapılarak Sosyal Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ile görevlendirilen Eren Erdem’in; “Sizler de, bugünden itibaren sosyal medyada size sarayın ve saray medyasının anlattığı, tanıttığı, tarifini onların yaptığı yalan, iftira ve montajla karaladıkları Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP imajını değil, Babala TV’de izlediğiniz hiçbir sorudan, eleştiriden asla kaçmayan, bilgeliğiyle, ferasetiyle, olgunluğuyla seçim kampanyası boyunca sizleri kendisine hayran eden Kemal Kılıçdaroğlu’nu göreceksiniz… Çok sevdiğiniz gerçek Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Cumhuriyet Halk Partisi'ne güvenin…" açıklamasındaki buram buram yağ kokan ifadeler kendisinin neden MYK üyeliğine getirildiğinin ipuçlarını veriyor.
Eren Erdem’in11 Eylül 20022 tarihli; "Bakın ben bizzat bir araştırma kendim yaptırmıştım. 2400 kişilik bir araştırmaydı. Eğer aday olursa Recep Tayyip Erdoğan ve karşısında kutu kola olursa hangisine oy verirsiniz diye sorusunda kutu kola yüzde 48,7 çıktı. Yaptırdım efendim, para verdim yaptırdım. Peki, Tayyip Erdoğan kaç çıktı biliyor musunuz? Yüzde 35 çıktı. Kararsızlar bölümündeki vatandaş diyor ki o kadar da değil Tayyip'e vermem ama kutu kolaya da vermem diyor" açıklaması tozpembe bir hayal dünyasında yaşadığını göstermesine rağmen ona MYK üyeliği ve sosyal medyadan sorumlu başkan yardımcılığı vermek “sev beni seveyim seni” nin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Peki, Eren Erdem’in görmezden geldiği gerçek nedir?
R. Tayyip Erdoğan % 52,18
Kemal Kılıçdaroğlu % 47,82
Eren Erdem’in ifadesiyle Kılıçdaroğlu kutu kola kadar dahi oy alamamıştır.
Sizce böylesine gerçeklerden ve halktan kopuk bir kişiliğin partisine faydası olabilir mi?
Yoksa kendisi, “yalan söylemişsek size ne?” dedikleri seçmenlerini kazandıklarına inandırmak için mi görevlendirildi?
****
“Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı adayı olmamalı. Bir partinin genel başkanı cumhurbaşkanı adayı olursa velev ki seçildi nasıl gidecek namusu ve şerefi üzerine yemin edecek 'ben tarafsız olacağım' diye? Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu? Ben nasıl namusum ve şerefim üzerinde tarih huzurunda ve büyük Türk milletinin önünde diyeceğim ki 'tarafsız davranacağım' O zaman demezler mi kardeşim tarafsızsan sen nasıl falan partinin üyesisin. Bunun akılla mantıkla bağdaşır yeri var mı? Namus ve şeref kavramı bu toplum için bu topraklar için hepimiz için çok değerlidir. Bu kadar ucuzladığını emin olun anlamak da zorluk çekiyorum." diyen Kılıçdaroğlu bu sözlerinin tamamını yutarak partisinin genel başkanı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimine girdi ve kaybetti.
Seçimi kaybetmek başarısızlıktır ama dünyanın sonu değildir.
Seçimi kaybetmek kimsenin namus ve şerefine halel getirmez.
Ama bir partinin genel başkanının cumhurbaşkanı adayı olmasını akıl ve mantıkla bağdaştıramayıp, namus ve şerefin ucuzlamasına gerekçe olarak gösterip sonra da Cumhurbaşkanı adayı olmak siyasetçinin itibarına ve güvenirliğine çok ciddi ve ölümcül bir darbedir ve bu güvensizlik kazanacağından emin olduğu seçimi kaybetmesinin belki de en büyük nedenidir.
****
Kemal Kılıçdaroğlu; "Ben, bütün işçilere namus sözü ve garanti veriyorum. Eğer kazandığımız bir belediyede, belediye başkanı haksız yere bir işçinin işine son verirse, gelecek beni bulacak. Ben onun önüne düşeceğim, onun işini tekrar eski konumuna getireceğim ve eski işinde çalışma ortamını ona yaratacağım." Demişti ama 31 Marttan sonra 15 binden fazla işçi CHP’nin kazandığı belediyelerdeki işlerinden çıkartıldığı halde herhangi bir müdahalede bulunmayarak namus sözünü tutmamış, garantisi de fos çıkmıştı.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde namus iki farklı şekilde açıklanmıştır.
İlk olarak "bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet" anlamına gelmekte; ikinci olarak "dürüstlük ve doğruluk" anlamını taşımaktadır.
“Nâmûs kelimesi muhtemelen aslındaki “sır, gizlilik” gibi mânalarından dolayı Türkçede “kişinin mânevî şahsiyetinin, aile şerefinin saygınlığı ve dokunulmazlığı, iffet ve hayâ duygusu, doğruluk, dürüstlük” gibi anlamlarda kullanılmakta, İslâm ahlâk literatüründe ırz, iffet, edep, hayâ, istikamet gibi terimler Türkçe’deki mânasıyla nâmûs kavramını da ifade etmektedir.” (TDV İslâm Ansiklopedisi cilt 32. sayfa 381-382)
Dört şey münafıklık alametidir: Emanet olunana hıyanet etmek, yalan söylemek, vaadini bozmak, sözünde durmamak. (İ. Neccar)
Bu kısa açıklamalardan da anlaşılacağı üzere namus, ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık yani iffet ve hayâ duygusu yanı sıra dürüstlük ve doğruluğu da ifade etmektedir.
Bu nedenle bırakın siyasetçiyi dürüstlük ve doğruluktan bahseden her insan namusu üzerine söz verdiği zaman bunu mutlaka yerine getirmeli, yerine getiremeyeceği sözlerine namusunu kefil yapmamalı ve namusu üzerine söz vermeden önce iki kere düşünmelidirler.
Çünkü; “İnsanı şerefe ulaştıran en kesin yol namusudur”(Meralite)
Köylünün değerini bilmeyen siyaset kurumu da siyasetçi de batsın.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 12 gün süren suskunluğunun ardından katıldığı Sözcü TV canlı yayınında; “neden kaybettiniz?” sorusuna şu cevabı verdi.
“Biz nerede kaybettik? Biz bunu da araştırdık. Toplumun önüne çıkarken verilere hâkim olmak gerekiyor. 1-2-3 numaralı sandık konulan yerler, köy kasaba, belde. Buralarda Kılıçdaroğlu'nun aldığı oy 3 milyon 580 bin 115. Erdoğan'ın aldığı oy 6 milyon 100 bin 355. Biz şunu da araştırdık; acaba kırsaldaki insan neden ekonomik yıkımdan etkilenmedi diye, çok basit, ayda 500 lira verdiğinizde zaten harcayacak yer yok, köyde nerede harcayacak para. Deprem bölgesi de halkın kendi tercihidir”.
Kılıçdaroğlu’nun; seçim öncesi köylü dostu, çiftçi dostu masalları okuyup, uçuk kaçık vaatlerle tavlayacağını zannettiği ve beklediği oyu alamadığı için seçimi kaybetmesinin sorumlusu olarak gördüğü köylüyü, sadece TRT izleyen ve iradesini 500 TL’na satan “makarnacılara” indirgemesi hem samimiyetsizliğinin ve hem de ikiyüzlülüğünün açık bir göstergesidir.
Oysa Ödemiş Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen programda (16 Haziran 2022) konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, çiftçinin derdini bildiklerini ve Türkiye'deki tüm çiftçilerin aynı sıkıntıları yaşadığını belirterek, "Size sözüm var. Sizi bu milletin efendisi yapacağım. Alın teri döken, günü 24 saati çalışan, biz evlerimizde otururken çalışan sizler, milletin efendisi olmayacak da kim olacak? Sizler ürettiğiniz zaman bizim karnımız doyacak. Biz her şeyi dışarıdan alıyoruz. Bu ülkenin topraklarında ihtiyacımız olan ürünlerin tamamını üretmek mümkün. Yaptığınız iş çok değerlidir. İnsanlık olarak günde iki kez karnınızı doyurmak zorundayız, bunu da yapan sizsiniz. Siyaset kurumu bunun değerini bilmiyorsa o siyaset kurumu batsın" diyerek yücelttiği köylülerin yaptığı işin çok değerli olduğunu ifade etmişti.
Demek ki bütün bu güzellemeler oy içinmiş.
Türk köylüsü ikiyüzlü siyasetçilerin süslü laflarına karnının tok olduğunu, kendisinden başka “efendi” tanımadığını oylarıyla sandıkta gösterdi.
Tuvalet terliğine bile oy verecek bir sosyolojinin desteğini almakla seçim kazanacaklarını zannedenlerin, Atatürk’ün milletin efendisi olarak tanımladığı köylüyü oyunu 500 TL’na satacak iradesizler olarak aşağılaması gerçekten ibretliktir.
Köylünün değerini bilmeyen ve oy vermediği için aşağılayan siyaset kurumunun da siyasetçinin de batması kaçınılmazdır.
Doğru söze ne denir?
"Yazık ya saf mıyım ben ya. Ya safım ya aptalım yani o zaman." (Gazeteci Fatih Portakal)
"Muhalefete oy veren milyonlarca insan olarak o kadar zavallıyız ki, kendimize acıyorum" (Gazeteci Şaban Sevinç)