Önceki yazımıza da konu olan Pınar Gültekin davasında kamu vicdanını kanatan bir karar veren Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararını da açıkladı. Kararda, haksız tahrik indiriminin neden uygulandığına ilişkin olarak okudukça vicdanları daha da kanatan ve hukukun temel ilkeleri ile bağdaştırılması mümkün olmayan şu garip ifadelere yer verildi.
"Maktulün sanık Cemal Metin'i aralarındaki evlilik dışı ilişkiyi eşine ve çevresine söyleyeceğinden bahisle tehdit ederek sanık Cemal Metin'den menfaat temin ettiği, maktulün söz konusu eylemlerinin öğretide ve yargısal içtihatlarda açıklama tehdidi ile menfaat temini olarak tanımlanan TCK'nın 107. maddesinde düzenlenen şantaj suçunu oluşturduğu, TCK'nın 107. maddesinde düzenlenen ve konusu suç oluşturan fiillerin ise haksız bir davranış olduğunun izahtan vareste olduğu, sanık Cemal Metin'in de maktulün söz konusu haksız fiil içeren davranışlarından duyduğu öfke ile maktule yönelik söz konusu suçu işlediği dikkate alındığında mahkememiz yargılamasına konu somut olayda TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulama şartlarının tamamının gerçekleştiğinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde sabit olduğu gözetilerek mahkemece sanık hakkında verilen cezada TCK'nın 29. maddesi uyarınca indirim yapılmıştır."
Sen evli olduğun halde ilişkiye gir, sonra bunun öğrenilmesinden öfke duy, kadını boğ, boğazını kır, varile at, diri diri yak sonra da öğreti ve yargısal içtihatlardan yararlanarak paçayı kurtar.
Katili böylesine koruyan öğreti ve yargısal içtihatlar neden diri diri yakılan bir insanın hak ve hukukunu koruyamıyor?..
Mahkeme kararları ironi yapılacak metinler değildir.
Bir karar böylesine vicdan kanatan bir gerekçenin yazılabiliyor olması gerçekten düşündürücüdür..
Kararda yer alan; “Sanık Cemal Metin'in de maktulün söz konusu haksız fiil içeren davranışlarından duyduğu öfke ile maktule yönelik söz konusu suçu işlediği dikkate alındığında” ifadesi mahkeme heyetinin sanığın cezasının hafifletilmesi için ne kadar çaba gösterildiğini gözler önüne seriyor.
Yani maktul şantaj yapmasaymış katil boğazına altı kez urgan dolamayacak, boynunu kırmayacak, diri diri yakmayacak ve varile koyup üstüne beton dökmeyecek acı çektirmeden sakin sakin öldürecekmiş.
Kararda yer alan ve vicdanları kanatan ifadeler bunlarla sınırlı değil.
Aşağıdaki satırlar böyle bir kararı sanık avukatı yazsa müvekkilini ancak bu kadar koruyabilirdi dedirtecek cinsten.
“Canavarca hisle öldürme unsuru yönünden yapılan değerlendirmede, TCK'nın 82/1-b maddesinde düzenlenen canavarca his kavramı içerisinde yer alan eylemler çeşitli yargısal kararlarda vurgulandığı üzere sırf öldürmüş olmak için öldürmek, ölenin acı çekmesinden zevk almak için öldürmek, insanı kurban etmek gibi duyguların etkisi altında gerçekleştirilen eylemlerdir.”
Mahkememiz yargılamasına konu somut olayda ise taraflar arasında önceye dayalı tanışıklık ve anlaşmazlıklar bulunduğu gözetildiğinde sanık Cemal Metin'in az yukarıda da açıklandığı üzere sırf öldürmüş olmak için öldürme veya ölenin acısından zevk alma veya öleni kurban etme gibi bir düşünce içerisinde hareket ettiğine dair herhangi bir delil bulunmadığından mahkeme somut olayda söz konusu nitelikli halin uygulama şartlarının gerçekleşmediğini kabul etmiştir. Eziyet çektirerek öldürme unsuru yönünden yapılan değerlendirmede: Söz konusu unsurun gerçekleştiğinin kabulü için ise maktulün hemen öldürülmemesi, belirli bir süre acı çektirilerek öldürülmesinin gerektiği, maktulü öldürme olanağı bulunan failin hemen öldürmeyi gerçekleştirmemesi, ölüm sonucunu meydana getirmede zorunlu olmayan şekilde maktule eziyet etmesi gerekmektedir. Yakarak öldürme fiilleri kural olarak söz konusu bent kapsamında değerlendirilmektedir ancak fiili gerçekleştirmeye yönelik olmayıp cesedi ve delilleri yok etmeye yönelik davranışlar bu bent kapsamında değil ancak diğer unsurlarla birlikte TCK'nın 62 maddesi kapsamında değerlendirilebilecektir.
Maktul hakkında İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. Üst Kurulunca düzenlenen 20/05/2021 günlü raporda ve sonrasında düzenlenen ek raporlarda maktulün saçlı deri altı hematomunda %14,9 karboksihemoglobin tespit edildiği dikkate alındığında kişinin hayatta iken yangına maruz kaldığının kabulü gerektiği belirtilmiş ise de, söz konusu raporda ve İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 30/10/2020 tarihli mütalaasında da belirtildiği üzere sanığın maktulün boynuna yaptığı baskının ve bu durumun maktulde mekanik asfiksiye neden olup tek başına ölüm neticesini gerçekleştirebileceğinin belirtildiği…………………….., sanık Cemal Metin'in maktulle birlikte yayla evine girdikten hemen sonra maktulün boğazını sıkarak maktulü öldürmeye kalktığı ve eylemini bir an önce tamamlamak istediği, eziyet çektirme kastının bulunması halinde uzun süre eylemini devam ettirmesinin gerektiği, SANIĞIN PROFESYONEL BİR SAĞLIK PERSONELİ OLMADIĞI DA GÖZETİLDİĞİNDE MAKTULÜN BOĞAZINI ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİRECEK NİTELİKTE KIRIK OLUŞMASINA NEDEN OLACAK KADAR SIKTIKTAN SONRA MAKTULÜN HENÜZ ÖLMEMİŞ OLDUĞUNU BİLEMEYEBİLECEĞİ, sanığın maktule yönelik yakma fiilini gerçekleştirmekteki amacının eziyet çektirmeye yönelik olmayıp maktulün cesedini yok ederek yakalanmaktan kurtulma ve suç delillerini yok etmeye yönelik olduğu gözetildiğinde mahkeme sonuç cezaya etkisi olmamakla birlikte koşulları oluşmadığından söz konusu unsurun somut olayda gerçekleşmediğini kabul etmiştir.”
Mahkemeye göre eziyet çekerek öldürmenin gerçekleşebilmesi için katillerin profesyonel sağlık personeli olmaları gerekiyormuş?
Bu durumda profesyonel sağlık elemanı olmayan katiller için “tahrik indirimi” çantada keklik mi”
Adli Tıp Kurumu’nca, “Kişinin hayattayken yangına maruz kaldığının kabulü oybirliği ile ek mütalaa olur” denildiği halde neden mahkeme Adli Tıp Kurumu’nun oybirliğiyle aldığı kararı değil, Cemal Metin Avcı’nın ailesinin Adnan Menderes Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyelerinden aldığı mütalaayı esas aldı?..
Görüş ve kararlarına itibar edilmeyecek ise Adli Tıp Kurumu neden var?.
Bu ülkede istenildiği(!) takdirde alınamayacak mütalaa var mı?
Neyse ki bu adaletsiz karar Muğla C. Savcılığı tarafından İstinafa taşınarak hukuk içinde düzeltilmesinin önü açılmış oldu.
Eflatun’un söylediği gibi; “Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır”.
İkincisi ise haksızlıkların mahkemeler tarafından yapılmasıdır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline çanak tutan ABD ve Batı şimdi de barış için Ukrayna’nın toprak vermesi gerektiğinin söylüyor….
Soros’un teşvik ve tahrikleri ve demokrasi getirecekleri masallarıyla önce ülkenin ayarını bozdular sonra da seçilmesini sağladıkları “devlet deneyimi bulunmayan” Zelenskiy’i Rusya’nın karşısına çıkarttılar.
“Aslansın, kaplansın, tarihe damga vuracaksın, sizi NATO’ya alacağız bize güven gerisine karışma” diyerek bol bol gaz verdiler.
ABD ve Batıya ölümüne güvenen Zelenskiy Rusya’nın ısrarlı uyarılarına ve hatta tehditlerine rağmen kendine biçilen rolü başarıyla oynayarak ülkesinin işgaline çanak tuttu.
Sonuçta Rusya dediğini yaptı ve göstere göstere Ukrayna’yı işgal etti.
Güvendiği dostları Zelenskiy’e sadece akıl verdiler, ülkesini terkeden Ukraynalılara kapılarını açtılar bir de ellerinde kalmış miadı dolmuş mühimmatı hibe ettiler.
Milyonlarca Ukraynalı ülkelerini terk etti. Milyonlarcası korku içinde yaşıyor ve yarınlarının garantisi yok.Geri dönüp dönemeyecekleri döndüklerinde ne ile karşılaşacakları bilinmiyor.
Ülke ekonomisi ve alt yapı mahvoldu.
Yarın barış anlaşması imzalansa dahi Ukrayna en az 30 yıl belini doğrultamaz.
Bizim altı artı bir’li masanın mandacılarının çok güvendikleri, her konuda izin ve icazet aldıkları ve iktidar olduklarında “ilkelerinden ayrılmayacakları” taahhüdünde bulundukları ABD ve AB kendi çıkarları için “mayın eşekliğini” reva gördüğü Zelenskiy’i bozuk para gibi harcadı.
Sabah akşam yaptırım masallarıyla Zelenskiy’e oyalıyorlar. Ekmeğine yağ sürdükleri Rusya’da onların bu masallarına kıçıyla gülüyor.
Şu anda Türkiye’den başka savaşın bitmesi için çaba gösteren hiçbir ülke yok. Aksine savaşın uzaması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ve de sanki bir işe yarayacakmış gibi Ukrayna’ya AB üyeliği vaadinde bulunarak havuç uzatıyorlar. Cephanesi bitmiş tükenmiş, şu anda yüzde yirmisi işgal edilmiş, limanlarından çıkamayan, bir Ukrayna AB üyesi olsa ne olur olmasa ne olur?
Ne yapacak AB, Rusya’ya karşı asker mi gönderecek?
Savaş uçağı mı verecek? İşgal edilen yerleri geri mi alacak?..
Batacak dedikleri Rus ekonomisi batmadı ama dünya; enflasyon, enerji maliyetlerindeki yüksek artış ve gıda kriziyle karşı karşıya kaldı.
Bu sene yazın gelmesiyle doğalgaz sorununu kısmen halleden Avrupa önümüzdeki kışla birlikte büyük bir temin sorunuyla yüzleşecek.
Şimdi hal böyle iken beklenen; savaşın bir an önce bitirilerek küresel sorunların daha da büyümesini önlemek değil midir?
Evet ama bu; vicdan taşıyanların beklentisidir.
Oysa vicdandan yoksun küresel akbabaların/çakalların beklentisi ise sorunların daha da büyümesi daha fazla insan ölmesi ve güttükleri sürünün daha da büyümesidir.
O kadar pervasızlar ki niyetlerini gizleme gereği de duymuyorlar.
Onların en iyi yaptıkları iş satmak, önce kullanır sonra satarlar.
Nitekim ABD’nin bunak Başkanı Joe Biden; “Ben defalarca kez Zelenskiy’i uyardım. Rusya saldıracak dedim. Bana kulak asmadı. Beni dinleseydi böyle olmazdı.” Diyerek ilk satışı yaptı..
Madem Rusya saldıracak neden NATO’ya almak için adamı bu kadar gazladınız?..
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bir adım daha ileri atarak: “Ukrayna barış için Rusya’ya toprak vermelidir” sözleriyle ikinci satışı yaptı.
Ve son satış, daha önce “Ukrayna mutlaka NATO üyesi olacak” diyen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’den’den geldi.
“Bu savaş masada bitecek. Konu, barışın mümkün olup olmadığı değil. Asıl konu şu: Ukraynalılar, barış uğruna ne kadar toprak vermeye, bağımsızlıklarından ve özgürlüklerinden ne kadar taviz vermeye hazır?”
Gördünüz mü? Önce NATO’ya alacağız diyerek Rusya’nın hedefi yaptılar şimdi de barış için toprak verirseniz iyi olur diyerek nasihat ediyorlar.
Ukrayna barış için toprak verecek idiyse neden onu ateşe attılar? Mesele toprak vermekse insanlar ölmeden ülke mahvolmadan da referandumla bu iş halledilebilirdi.
Acı gerçek şu!..
Zelenskiy; ABD ve Batı’nın dostluğuna(!), vaatlerine(!) ve sözlerine hiçbir zaman güvenilmeyeceğini yaşayarak gördü mü? bilmiyoruz ama gördüyse bile “Bad’el harâb’ül Basra”, yani Basra harap olduktan sonra ne işe yarayacak ki?.
Bu anlamsız ve aptalca güvenin bedelini Ukrayna halkı uzun yıllar sıkıntı çekerek ödemek zorunda kalacak.
Peki bu meselenin bizimle ilgisi nedir?
Şudur!..
Ne ABD, ne de Batı dost ve müttefik değildir, hiçbir zaman da olmamışlardır.
Çünkü dostluk genlerine aykırıdır. Onlar için dostluk ve müttefiklik; kayıtsız şartsız teslimiyet ve çıkarlarını bir çoban köpeği sadakatiyle ölümüne korumaktır.
Tıpkı şimdi kucaklarına oturttukları Yunanistan’ın/Miçotakis’in yaptığı gibi.
Hükümet, uzun yıllar sürdürdükleri çıkarlarına bekçilik yaptırdıkları konforlu müttefiklik keyfinden onları mahrum ettiği için içeride sözlerini dinleyecek ve itaat edecek yeni Zelenskiy’ler arama çabasına girmişlerdir.
Bunu da bunak başkanın ağzından açık açık ifade etmişlerdir.
İktidara geldiklerinde (yani getirildiklerinde ) ABD ile ilişkileri düzeltecekleri, AB normlarına bağlı kalacakları sözü verenlerin Zelenskiy’den hiç bir farkları yoktur.
Zelenskiy NATO sevdası uğruna Ukrayna’yı sattı onlar da hiç kuşkunuz olmasın Türkiye’yi satacaklardır.
Kullanım ömürleri/kapasiteleri bittiğinde ABD ve Batı da onları satacak ve geride perişan olmuş bir devlet, acı ve yokluk içinde bir millet kalacaktır.
Yazdıklarımızı abartılı bulanlar varsa tarihe şöyle bir baksın.
Tarih; ABD ve Batı’ya körü körüne güvenen hiçbir toplumun iflah olmadığını gösteren örneklerle doludur.
Ermeni Patrik için başsağlığı mesajı yayımlayan İmamoğlu ömrünü İslam’a hizmete vakfetmiş Mahmut Ustaosmanoğlu için neden mesaj yayımla(ya)madı?..
93 yaşında hakkın rahmetine kavuşan İsmailağa muhibbilerinin lideri ve ömrünü İslam’a hizmete vakfetmiş Mahmud Ustaosmanoğlu milyonların katıldığı büyük bir kalabalık tarafından ebedi âleme uğurlandı.
Seçim öncesinde Eyüp Sultan Camiinde Yasin-i Şerif okuyarak dindarlara şirinlik yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ömrünü İslam’a adamış Mahmud Efendi Hazretleri’nin ebediyete irtihali nedeniyle tek bir mesaj yayınla(ya)madı.
Oysa aynı İmamoğlu kilisedeki cenaze törenine katıldığı Ermeni Patrik için; “Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob Mutafyan’ı Kumkapı Meryem Ana Patriklik Kilisesi’nde düzenlenen törenle son yolculuğuna uğurladık. Bir kez daha Ermeni Cemaati’nin, yakınlarının ve sevenlerinin başı sağ olsun.” Mesajı yayımlamıştı.
Cenaze törenine katılan kendi partilerinin Milletvekili İlhan Kesici’ye yapılan aşağılık linçi de hatırlarsak, bu zihniyetin asla değişmediğini ve oy hesabıyla dindarlara şirin görünmeye çalıştıklarını, ellerine fırsat geçtiğinde de bıraktıkları yerden başlayacaklarını biliyoruz.
Ermeni Patrik için gösterdiği hassasiyeti bir değerli İslam âlimi için gösteremeyen, Başkanı olduğu şehrin fethinin sembolü olan Ayasofya Camii Kebir’e bir kez olsun gidemeyen İmamoğlu ve zihniyeti için muhafazakâr/dindarlarla helallik söylemlerinin birer palavradan ibaret olduğunu bundan daha iyi anlatan bir örnek olmazdı.
Dolarla milletvekili olanlar kimler?
CHP Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun ayrıldığı eski eşiyle yaptığı görüntülü bir telefon görüşmesi, genç kadın tarafından açıldığı iddia edilen bir Twitter hesabından paylaşıldı. "Özge" ismiyle açılan hesaptan atılan tweet'te "Bu kaydı 3,5 ay önce aldım. Eski eşim Aykut Erdoğdu'nun Tuba Torun'la ilişkisini öğrendikten hemen sonra... Aykut Erdoğdu beni Tuba ile ilişkisi olmadığına ikna etmeye çalışırken, "50 kişi ile yatmış" dedi. Daha sonra 50 kişi ile yattı dediği Tuba Torun ile evlendi" ifadesi kullanıldı.
İşin buraya kadar ki kısmı özel hayattır bizi ilgilendirmez.
Ancak Özge Erdoğdu tarafından yayınlanan ile Tuba Torun'a ve Özge Erdoğdu'ya ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarında; Tuba Torun'un "Dolarla milletvekili oluyorlar, ben burada sabahtan akşama kadar kadın hakları diye g***mü yırtıyorum. Şerefsizin birine inandım tamam mı ve inandığım için de evet kendimi ortaya koydum. Ve şu anda da istifa edeceğim, tamam a**na k****ım ya." dediği duyuluyor.
Birilerinin sabahtan akşama kadar bir “kadın hakları” diyerek bir yerlerini yırtmaları da bizi ilgilendirmiyor ama sayın genel başkanın cevaplaması gereken ölümcül sorular var;
Dolarla milletvekili olanlar kimler?
Taban fiyat kaç dolardan başlıyor?
Tahsilatı kim, kimin adına ve nasıl yapıyor?
Liyakat dolarla mı belirleniyor?
Dolar kurunun yükselmesiyle sağlanan kazanç ne kadardır?
Açıklama grup toplantısında yapılırsa güzel olur ama sosyal medyada gece yarısı yapılmasına da itirazımız olmaz.