İsveç, Danimarka ve Hollanda Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına izin veren ülkeler olarak adeta birbirleriyle yarışıyorlar.
Öylesine aşağılık bir devlet politikası izliyorlar ki Kur’an-ı Kerim polis gözetiminde ve korumasında göstere göstere yakılıyor.
Eylemler görünürde kişiler tarafından yapılsa da arkasında devlet/yargı desteği ve hatta teşviki olduğu anlaşılıyor.
Sonuçta devlet/yargı desteğiyle yürütülen organize bir İslam/Kur’an düşmanlığı söz konusu.
Odun kafalıların anlamadıkları gerçek şu; Kur’an-ı Kerim’i yakmakla yok edilemez.
Onun sahibi Allah’tır ve kıyamete kadar da koruyucusu O’dur.
Bu yalın gerçeğe rağmen Kur’an-ı Kerim yakan ve onlara destek verenlerin asıl amaçları Müslümanları tahrik ederek kanlı eylemler yapılmasını sağlamak ve arkasından da Müslümanları barbarlıkla suçlamaktır.
Böylesine alçakça bir saldırı karşısında yeri göğü inletmesi gereken İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) Suudi Arabistan’ın Cidde kentindeki toplantısından sonra yapılan açıklamada; “BM Şartları ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dâhil olmak üzere diğer uluslararası anlaşmalarda yer alan ilke ve hedeflere atıfta bulunularak, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin “İfade özgürlüğü hakkının kullanılmasının özel bazı görev ve sorumlulukları da beraberinde getirir. Dolayısıyla, bunlara bazı sınırlamalar da konulabilir” ifadelerinin yer aldığı 19’uncu Maddesi ve “Ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma şeklini alacak biçimde savunulması yasalarla yasaklanır” ifadelerinin yer aldığı 20’nci Maddesi hatırlatıldı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun (UNGA) medeniyetler arasında hoşgörü, barış ve diyaloğu teşvik etmek için küresel çabalar çağrısında bulunan 66/167 sayılı kararı ile İnsan Hakları Konseyi'nin Mart 2011 tarihli 16/18 sayılı kararına atıfta bulunulan açıklamada, UNGA’nın 76/254 sayılı kararı ile 15 Mart'ın “Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü” olarak belirlendiği hatırlatıldı.
Irak uyruklu sığınmacı Salvan Momika’nın Kurban Bayramı’nın ilk gününde Stockholm Camisi önünde polis koruması altında Kur'an-ı Kerim yaktığı provokatif eylemin şiddetle kınandığı açıklamada, yetkililer tarafından bu eylemin gerçekleşmesine izin verilmesinden derin üzüntü duyulduğu ifade edildi.”
Bu mudur?
Koskoca İİT’nın Kur’an-ı Kerim’i yakan ve ona izin verenlere tepkisi sadece üzüntü duymak ve kınamaktan mı ibaret olmalıydı?
Kutsal Kitabımız üstelik Kurban bayramımızın birinci gününde göstere göstere yakılmış ama İİT’nın yaptığı şu kuştüyü yumuşaklığındaki açıklamaya bakın.
Bu alttan alma ve görmezden gelmeyle İslam/Kur’an düşmanları nasıl hizaya getirilecek?
Diplomatik ilişkilerin seviyesini düşürmek, siyasi/ekonomik ambargo, yaptırım uygulamak, Bilgi işlem sistemlerini çökertmek, bu alçakların yargılanmaları için iade edilmelerinin sağlanması gibi onlarca meşru çare varken sade suya tirit yumuşak bir açıklamanın ve ucuz kınamanın Kuran’ı Kerim yakan alçaklar ve onlara destek veren dansöz devletleri caydıracağını düşünüyor musunuz?
****
Hatırlanacağı üzere Danimarka-İsveç vatandaşı Politikacı Rasmus Paludan geçtiğimiz Ocak ayında Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde polis korumasında Kur’an-ı Kerimi yakarken aynı günlerde İslam karşıtı Pegida grubunun Hollanda lideri Edwin Wagensveld de Laheyn'de Kur'an-ı Kerim'i yırttıktan sonra tencereye koyup sayfalarını yaktıktan sonra bu eylemlerin son bulmayacağı ve devamının da geleceğini dile getirmişti.
Nitekim devlet ve yargı destekli alçakça eylemler devam etti ve en son İsveç polisinin koruması eşliğinde bu kez aslen Iraklı olan İsveç vatandaşı 37 yaşındaki Selwan Momika, 28 Haziran’da üzerine domuz pastırması koyduğu Kur'an-ı Kerim'i yaktı.
Müslümanlar için kutsal olan Kurban Bayramı'nın birinci gününde kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in yakıldığı provokatif eyleme izin veren İsveç hükümeti bir hafta sonra yaptığı “İsveç'teki gösterilerde bireyler tarafından işlenen İslamofobik eylemlerin Müslümanlara karşı saldırgan olabileceğini tamamen anlıyor. Hiçbir şekilde İsveç hükümetinin görüşlerini yansıtmayan bu eylemleri şiddetle kınıyoruz" açıklaması ile güya eylemi kınadı.
İfade özgürlüğü diyerek eyleme izin veren İsveç hükümeti eylemi şiddetle kınadığını söyleyerek tam bir ikiyüzlülük örneği sergiliyor.
Ulan haysiyetsizler; madem bu İslamofobik eylemlerin Müslümanlara karşı saldırgan olabileceğini anlıyorsunuz ve madem bu eylemler hükümetin görüşlerini yansıtmıyor neden izin veriyorsunuz?
Bu laçka/aciz/aşağılık devlet yapısı nedeniyle Helsingborg'da Lucas Ljungkvist isimli bir şahıs 'Kuran Yakma' eylemi için polise başvuruda bulunurken, Aftonbladet'te yer alan bir diğer haberde ise Stockholm'de Kur'an-ı Kerim yakmak isteyen 50'li yaşlarda bir kadının 'bir an önce' eylemi gerçekleştirmek için polisten izin istediği yazıldı.
Müslüman ülkelerin tepkileri maalesef sadece yumuşak kınamalardan ibaret olduğu için soysuzlar dur durak bilmeden Kur’an-ı Kerim’i yakmak için sıraya giriyorlar.
Eylemcilere polis izin vermese bu kez yargıları izin verecek ve böylece fikir özgürlüğü-yargı bağımsızlığı bahaneleri ile İslam/Kur’an düşmanlığını körüklemeye devam edecekler.
Nitekim İsveç polisinin güvenlik endişelerini gerekçe göstererek "Kur'an-ı Kerim yakılmasını yasaklayan" kararı, Yüksek Mahkemece iptal edildi.
İsveç’in terör örgütlerine verdiği destek yetmiyormuş gibi açık açık İslam düşmanlığı yaparak nefret suçu işliyor.
Hal böyle iken İsveç’in NATO üyeliği için Türkiye’den onay beklemesi süzme aptallıktır.
Türkiye; İİT’nın gösteremediği tepkiyi tek başına göstererek Terör örgütlerine verdiği destek ve İslam/Kur’an düşmanlığı nedeniyle NATO üyeliği için izin vermeyeceğini açıklamıştır.
Bu sözden dönüş yoktur ve olmamalıdır.
Onlar hizaya gelinceye kadar bu kararlı duruştan asla vazgeçilmemelidir.
İsveç’in yediği herzeler İslam/Kur’an düşmanlığı ve terör örgütlerine verdiği destekten ibaret değil.
İsveç devletinin açık kaynaklı fon bilgilendirme sistemi Openaid de yer alan bilgilere göre; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modelinden parlamenter sisteme dönüş için İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı (SIDA) aracılığıyla Türkiye’deki bazı kuruluşlara fon aktarıldı.
Faaliyet dönemi 30 Nisan 2021 ila 30 Eylül 2024 arasını kapsayan “Checks and Balances Network - Phase 2 (Kontrol ve Denge Ağı – Aşama 2)” adlı proje için İsveç, bu kapsamda “Denge ve Denetleme Ağı” isimli yapılanmaya toplamda 1 milyon 385 bin 82 dolar (36 milyon 43 bin 19 TL) destekte bulundu.
Nisan 2021’de 816 bin 146 dolar (21 milyon 243 bin 872 TL) taahhütte bulunan İsveç devleti, bu taahhüdün 692 bin 541 dolarını (18 milyon 26 bin 495 TL) aktardı.
Ağustos 2022’de 395 bin 738 dolar (10 milyon 299.615 TL) aktaran İsveç, Cumhurbaşkanlığı 2. Tur Seçiminde de söz konusu kuruluşa para gönderdi.
Seçim günü olan 28 Mayıs’ta da ödeme yapan İsveç’in, 296 bin 803 dolar (7 milyon 724 bin 698 TL) para gönderdiği belirlendi.
Görüldüğü gibi ortada devlet görünümlü bir çete var.
Bunların bedelini ödetmek ve burunlarından fitil fitil getirmek devletimizin boynunun borcudur.
Madem ki İsveç’in NATO üyeliği için baskı yapmaya çalışan AB ülkeleri Türkiye’yi 64 yıldır oyalıyorlar ve madem ki 18 Mart 2016 yılında imzalanan göçmen mutabakatına göre 2016 yılı Haziran ayı sonuna kadar uygulamaya koyacakları vize serbestisini de 7 yıldır yerine getirmediler, o zaman bizim de gayrı meşru bebeleri İsveç’i NATO kapısında 64 yıl bekletmemizde hiç bir sakınca yok.
Biz nasıl alıştıysak onlar da öyle alışırlar.
Men dakka dukka..
****
İsveç’te Kur’an-ı Kerim’i yakan Asıl ismi Selwan Sebah Matthew Momika geçmişi karanlık bir tip. 23 Haziran 1986’da çoğunluğunu Hristiyanların oluşturduğu Ninova’nın Hemdaniye beldesinde doğan Momika aslen Hristiyan olsa da 2019’dan beri ateist.
Süryani Şahinleri Taburu'nun kurucusu olan Momika İsveç’te faaliyet yürüten Süryani Demokratik Birlik Partisi’ni kurdu.
Haşdi Şaibi’nin ve içindeki Hristiyan üyelerin, Hristiyanların yaşadığı bölgelerde varlık göstermelerine karşı çıktı. Mart 2017’de grubuyla birlikte Reyan Kildani adlı kişinin komutanı olduğu Babilion Taburları’na saldırı düzenledi. İki grup arasında çatışma çıkarken sonrasında Momika Haşdi Şabi tarafından gözaltına alındı ve 18 gün boyunca gözaltında kaldı. Savaş suçları işlediği iddiasıyla 2017’de tutuklandı ve üç yıl Badoush Hapishanesi’nde yattı.
Ekim 2019’da, milislerinin işkence yaptığını iddia ettiği Sadr’a siyasi destek verdiği de biliniyor. Kendini liberal, laik ve dinsiz bir Iraklı olarak tanımlayan Momika, şu anda İsveç Demokrat Partisi’ne üye.
Momika Irak'ta Şii Haşdi Şabi güçleri bünyesinde Hristiyan milislere bağlı İmam Ali Tugayı ve İsa İbn Meryem Tugayı üyesi iken yaptığı konuşmada kendisini "Şii milis grubu Ketaib İmam Ali'ye bağlı İsa bin Meryem adlı grubun sorumlusu" olduğunu ifade ediyor.
Momika’nın Irak'ta İran ile hareket eden Şii Haşdi Şabi bünyesindeki Hristiyan milislere bağlı İmam Ali Tugayı ve İsa İbn Meryem Tugayı üyesi olduğu ortaya çıktı.
Musul'un IŞİD'den kurtarılması sonrası "Süryani Birliği" adlı bir parti kuran Momika, sosyal medya hesabı Facebook'ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr'a bağlı grupların 27 Temmuz 2022 tarihinde Irak Meclisi'ni basması sırasında meclis binası önünde fotoğraf paylaşırken, Ekim 2019'daki gösteriler esnasında ise Sadr'a karşı paylaşımlarda bulunduğu dikkati çekiyor.
Görüldüğü üzere son derece kirli, karanlık ve karmaşık bir geçmişi olan Momika İsveç’e 2021’de iltica etmiş.
Daha önce Almanya’ya iltica etmek istese de geri çevrildiği iddia ediliyor.
Momika’nın savaş suçu işlemiş olmasının Almanya’nın başını ağrıtmasından mı endişe ettiler bilmiyoruz.
Ama bildiğimiz bir gerçek var ki İsveç’in Jarna kasabasındaki evinin kapı numarasına kadar internette açık adresi var.
Kurban Bayramının ilk günü Kur’an-ı Kerim yakmasına göz yumulan bu soysuzun asla bir meczup olmadığı, özel bir planın parçası olarak sahaya sürülen bir ajan/provokatör olduğuna kuşku yok.
Kur’an-ı Kerim’i rahat rahat yakması için polisin güvenlik önlemi alarak koruduğu bir soysuzun ikamet adresinin açıkça ilan edilmesi size de garip gelmiyor mu?
Stockholm’de kirli işler çeviren -derin güçler- sadece PKK’ya destek vermekle kalmıyorlar, İslam’a karşı derin bir komplonun da tezgâhını kuruyorlar ve iç işlerimize pis burunlarını sokacak kadar da pervasız davranıyorlar.
Peki, bu pervasızlığın/onursuzluğun bir bedeli olmayacak mı?