CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun; "Bizim elimizdeki seçmen bilgileri Yüksek Seçim Kurulu'nun elinde de yok, her bir seçmeni, ilk kez sandığa gidip oy kullanacak seçmenleri de biliyoruz, evlerini, adreslerini de biliyoruz, doğum yerlerine de bakıyoruz. Suriye doğumlu, Afganistan doğumlu, hepsine bakıyoruz, dolayısıyla kimlere vatandaşlık verildiğini de oradan çıkarabiliyoruz. Şu anda öyle bir tehlike görünmüyor, veriler var, kaç yabancının oy kullanacağını biliyoruz, 400-500 bin kişi gibi yüksek bir rakam yok, öyle bir rakam geldiğinde onu hemen kamuoyuyla paylaşırız zaten. O konuda çok duyarlıyız" açıklaması (övünmesi de diyebiliriz) ile ilgili olarak Türk Medya Ankara Temsilcisi Melik Yiğitel’in görüştüğü Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muharrem Akkaya şunları söyledi.
"Kemal Bey bu bilgileri bizden almadığına göre, kimden, nereden, hangi yolla ve ne amaçla elde etti? Kemal Bey 18 yaşını doldurmuş ve oy kullananların listesi var bizde diyor. Hiç kimsenin seçim güvenliği konusunda şaibe ve soru işareti yaratmaya hakkı yok, siyasileri sorumlu olmaya davet ediyoruz. YSK'da seçime girmeye hak kazanan her partinin bizde temsilcisi var ve biz tüm seçim süreçlerini onlarla birlikte şeffaf yürütüyoruz. Buna rağmen böyle bir tartışma yaratılmasını doğru bulmuyoruz.
Bizdeki seçmen listeleri, seçim kararı alındıktan sonra Vatandaşlık ve Nüfus Müdürlüğü'nden aldığımız bilgilerle 18 yaşını doldurmuş, asker ve yükümlü olmayan kişilerden seçmen kütüğü oluşturulur. Seçim kararı alınmadığı için bizde güncellenmiş seçmen bilgileri yok. Sayın Kılıçdaroğlu buna rağmen neyi kastediyor tam olarak açıklaması gerekir."
Genel Başkanlarının "Bizdeki seçmen bilgisi YSK'da yok" sözleri ile ilgili olarak Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel ve CHP'nin YSK temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu, bilgilerin nereden alındığını söylemek yerine her partinin yaptığı sıradan bir çalışmadan söz ederek tevil yoluna gittiler.
Yakupoğlu, bu verilerin seçime girmeye hak kazanan her partinin üzerinde çalışarak ulaşabileceğine dikkat çekerek, "CHP'nin bilgiişlem birimi YSK'dan alınan seçmen kütükleri verilerini geliştirilen yazılım programları sayesinde ayıklıyor. Kullandığımız farklı filtreleme programları ile bu verilerin çapraz kontrollerini yapıyoruz. Kontrolleri yaparken de YSK'dan aldığımız seçmen kütüklerinde olan seçmenin adı, soyadı, baba, ana adı, doğum yılı, doğduğu ilçe adı, oturduğu yer adresi ve TC kimlik numarasını kullanıyoruz ve geçmişteki seçmen listeleri ile karşılaştırmasını yapıyoruz" derken; Adıgüzel "Biz YSK verileriyle kalmıyoruz. 1 milyon 300 bin üyeyle bu verileri tekrar seçmen listeleriyle birleştiriyoruz" ifadelerini kullandı.
Söylediklerine kendileri de inanmadıklarından YSK seçmen bilgilerini güncellemediğine göre neden her partinin çalışarak ulaşabileceğini iddia ettikleri veriler nedeniyle genel başkanlarının “bizim elimizdeki veriler YSK’de yok” diye hava attığına açıklık getiremediler.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın aynı minvaldeki "YSK ham verileri hiçbir kalite testine tabi tutmadan partilerle paylaşıyor. YSK'den gelen ham verileri kontrol ediyoruz, Örgütlerimizden gelen bilgilerle zenginleştiriyoruz ve YSK'nin yanlışlarını düzeltiyoruz" sözlerine AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Kılıçdaroğlu ile Öztrak'ın dedikleri aynı şey değildir. 'Veriler bizde var' demesi çok sorunlu bir ifadedir" "Öztrak'ın izahatı, Kılıçdaroğlu'nun sorunlu ifadesini hukuki bir çerçeveye oturmak için giriştiği tevil etme çabasıdır" diyerek cevap verdi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı açıklamada; "Türkiye'de seçimler şeffaf, dünya standartları üzerinde gerçekleştirildi. Türkiye'ye gelen yabancı gözlemciler, seçimlere giren siyasi partilerin itirazı olmadı. CHP, AK Parti ile girdiği seçimlerde bu tür iddiaları gündeme getirdi. Bunun nedeni, yenilgiye meşruiyet oluşturmak ve karşı tarafın galibiyetine şaibe bulaştırmaya çalışmak. Kimse, bulanık suda balık avlamaya kalkmasın. Tek partili dönem kafasıyla hareket etmesinler." diyerek kişisel verilerin hukuka aykırı temin edinilmesinin adli vak’a olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulacağını açıkladı.
YSK AK Parti Temsilcisi Recep Özel; “Kılıçdaroğlu'nun YSK'nın elinde olmayan bilgiler bizde var demesi, yasa dışı bilgileri elde ettim anlamına gelir. YSK'da olmayan ama Kılıçdaroğlu'nda olan bilgi dediğiniz özel bilgidir, kişisel bilgidir. Bu fişleme anlamı taşıyor. Kılıçdaroğlu'na sormak lazım 'Bu bilgilere neden ihtiyaç duyuyorsunuz, nasıl elde ettiniz' diye sorarak durumun vahim olduğunu söyledi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim İşleri Başkanı Ali İhsan Yavuz, "Ortada bir algı operasyonu var. Kılıçdaroğlu, hesap etmeden algı oluşturmaya çalıştı. 'Biz güçlüyüz, bize el altından veriler geliyor, kimsenin sahip olmadığı bilgilere sahibiz' algısını oluşturmak istedi ama bunu oluştururken bu sefer çuvalladı, suç işledi ve köşeye sıkıştı, daha önce söylediği yalanlar ortaya çıktı. " ifadelerini kullandı.
Yapılan açıklamalarla bilgilerin nereden/kimden ve nasıl temin edildiği sorularına cevap verilemediği için bu defa CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel kameraların karşısına geçtiler.
Altay, Kılıçdaroğlu'nun tartışmalı açıklamasını savunarak herhangi bir kanıt göstermeden TOKİ konutlarının Suriyelilere dağıtıldığını öne sürerken, Onursal Adıgüzel ise Öztrak'ın açıklamasına benzer bir açıklama yaparak "Veri bilimi, veri zenginleştirme bu çağın gerçeğidir." diye genel başkanlarının ifadelerini tevil etmeye çalıştılar.
Sonuç olarak; sayın genel başkanın buran buram fişleme, hukuksuzluk kokan açıklamalarının ardından yapılan açıklamalar kamuoyunu tatmin etmediği gibi bir şeylerin saklandığı algısını daha da güçlendirdi.
Bir an düşünün; “Bizdeki bilgiler YSK’nın elinde yok” ifadesini bırakın Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’yi cumhur ittifakı kanadından herhangi bir siyasi kullanmış olsa idi neler olurdu?
Hazırda bekleyen Fetö’cüler ve PKK’lıların da desteğiyle sosyal medya ayağa kalkar, sözü söyleyen söylediğine pişman edilir, yandaş akademisyenler, sanatçılar bildiri yayınlar, seçim güvenliği olmadığından ve demokrasinin tehdit altında olduğundan dem vurularak protesto gösterileri yapılır, ABD ve AB sözcüleri “endişeliyiz” açıklamaları yapar, muhtemelen CHP Genel Merkezine de büyük boy bir “YSK’da bile olmayıp ta sizde olan bilgiler nelerdir, bunları nereden ve nasıl elde ettiniz” pankartı asarlardı.
Ama “kişisel veri olan ve kanunla korunan bilgilere” sahip olduklarını kendileri söylediklerinde; besleme, fondaş, yandaş ve Muharrem İnce’nin ifadesiyle aylığa bağlanmış medya can havliyle “ne var bunda canım YSK’den alınan bilgileri güncellemişler” diyerek rezaleti savunmaya ve “veri bilimi veri zenginleştirme çağın gerçeğidir” palavralarıyla hukuksuzluğu tevil etmeye çalışıyorlar.
Tıpkı; “Atatürk ve arkadaşları Zeytin Yasasını 1939 yılında çıkardılar, Katar’a iki ayda ikibuçuk milyon koyun uçakla gönderildi, Katarlı öğrenciler üniversiteye sınavsız alınacaklar,
Deniz Baykal ile ilgili görüntüleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın izlediğine dair belgeleri partinin garajından giriş yapan maskeli iki kişi getirdi, Saraya giden CHP’li, By lock kullanan 4’ü bakan 60 a yakın vekilin isimlerini biliyoruz, ıslak imza ile Hazine’den 6 milyar TL’nin iç edildi, Merkez bankası rezervlerinden 128 milyar dolar kayboldu, Saray’ın klozetleri altından, Adil Öksüz MİT görevlisidir” palavraları gibi.
Onlarda palavra çok, sıkıştıklarında bozuk para gibi harcamaya doymuyorlar.
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile güvenliği sağlanan, izinsiz toplanması, paylaşılması, işlenmesi, depolanması, transferi yasak olan bilgilerin elde edilmeleri yasal yollarla mümkün olmayacağına göre ortada açıkça hukuka aykırı bir durum vardır ve yapılan yarım yamalak açıklamalar bu hukuka aykırılığı ortadan kaldırmadığı gibi bir de tüy dikmektedir.
Kaldı ki “elimizde YSK’da olmayan bilgiler var” açıklaması bizzat Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yapıldığına göre şayet YSK’dan alınan bilgilerin güncelleniyor ise bu masum(!) uygulamanın açıklamasının da bizzat sayın Kılıçdaroğlu tarafından yapılması gerekmez mi?..
Madem masum(!) bir güncelleme yapıyorlar neden genel başkanları “YSK’da olmayan bilgiler bizde var” diye övünüyor?
YSK Başkanı Muharrem AKKAYA’nın da ifade ettiği üzere; seçmen listeleri, seçim kararı alındıktan sonra Vatandaşlık ve Nüfus Müdürlüğü'nden alınan bilgilerle 18 yaşını doldurmuş, asker ve yükümlü olmayan kişilerden seçmen kütüğü oluşturulduğuna göre siz neyi güncelliyorsunuz?
Övünerek ifade edildiği için yapılanın masum ve sıradan bir güncelleme olmadığını, onlar da biz de biliyoruz.
Hiç boşuna yorulmasınlar, ne kadar tevil etmeye kalkarsalar kalksınlar, “veri bilimi veri zenginleştirme çağın gerçeğidir, güncelleme yapıyoruz” masallarıyla fişleme ve gizli bilgilere erişme hukuksuzluğunun örtbas edilmesi mümkün değildir.
“Biz güven vermiyorsak bize neden oy versinler?
Siyaseti bireysel çıkarlar üzerine inşa ediyorsak, niye bize oy versinler?
Sorunların çözümü için çaba harcamıyorsak, niye oy versinler?
Konuşurken onları dinlemiyor, sözü ağzına tıkıyorsak, niye bize oy versinler?”
Sözleriyle yıllardır neden seçim kazanamadıklarını bizzat kendisi açıklayan sayın genel başkan YSK’da olmadığını iddia ettiği bilgilerle seçim kazanacağını mı zannediyor?
Hariçten gazel okuyan bir narsistin zırvaları…
Prof. Dr. Üstün Dökmen, konuk olarak katıldığı Armağan Çağlayan'ın programında başörtülü rehber öğretmenleri, psikologları ve psikiyatrları hedef aldı.
"Başörtülü rehber öğretmen olamaz" sözlerine gelen tepkiler hakkında konuşan Dökmen, açıklamasının devamında "Rehber öğretmenlerin çoğunluğu başörtülü. Söylediğim o şu. Tepki gösterildi bunlar temelsiz trol tepkileridir. Trol kendini saklayan, korkak, cesur olmayan, kafası çalışmayan kişilerdir. Söylediğim aynen şu, bir eczacı başörtülü olabilir, mimar olabilir, Milli Eğitim izin verdiği için öğretmen olabilir, hâkim ve savcı benim alanım değil karışmıyorum. Fakat başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü PDR uzmanı olması meslek etiğine aykırıdır. Nötr olamazlar. Psikoloğun karşısındaki kişiye karşı nötr olması gerekiyor. Empati kurması gerekmektedir. Psikolog, psikiyatrist, PDR Uzmanı dini siyasi, takım, milli simge kullanamaz." dedi.
Dökmen'in sözleri sosyal medyada gündem yarattı. Profesörün ismi kısa sürede TT olurken, kullanıcılar haklı olarak başörtülü olmayan uzmanların empati yeteneğinden veya nötr kalacaklarından nasıl emin olunabileceğini sorguladılar.
Paçalarından bilim(!) akan(!) bazı akademisyenlerin içlerindeki nefreti bastıramayıp bilimsellik kılıfı altında ileri sürdükleri bu tür herzelere zaman zaman rastlıyoruz.
Sadece kendilerine ait olduğunu zannettikleri alanlara varlıklarına tahammül edemedikleri insanların girmeleri ve söz sahibi olmaları bunları çok rahatsız ediyor.
Bu rahatsızlığın en net belirtisi ise şimdi olduğu gibi insanları inançları üzerinden ötekileştirmek, yok saymak.
Mevlana’nın ifadesiyle “bir lafa bir de söyleyene baktığımızda” bu tiplerin fazla ciddiye alınmamaları gerektiğini görürüz.
Bunlara yapılacak en iyi muamele; “O beni tanımaysa, ben de onu tanımayrum!” muamelesidir.
Kaldı ki Üstün Dökmen Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hocası.
Yani kimlerin psikolog olup kimlerin olamayacağı konusunda hüküm verme yetkisine de sahip değil.
Gazeteci Melih Altınok’un ifadesiyle “hariçten gazel okuyor”.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan meseleyi duygularımıza tercüman olacak şekilde çok güzel ifade etmiş;
“Kendisini aşamamış, kendini sorgulamıyor. Bunun adı mesleki narsizmdir. Bu kendisini danışanından üstün görmektir. Nasıl ırkçılık etnik narsistlik ise bu da mesleki narsizmdir.”
Başka söze gerek var mı?
Yabancı düşmanlığı söz konusu olduğunda hukuk teferruat mı oluyor?
Zaman zaman yaşanan bazı olayların sorumluluğunu Suriyeliler başta olmak üzere yabancılara yükleyerek gerilim yaratmaya ve bundan da siyasi çıkar elde etmeye çalışan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla; "Gaziantep Karataş mahallesinde kız caddede yürüyor, kulağında kulaklıkla müzik dinleyerek. Arkadan araba yaklaşıyor içine çekmek istiyor. Kız direniyor, arabaya tam bildirirken vatandaşlar müdahale ediyor. Yoldan geçen jandarma durumu görüyor ve Suriyeliyi alıyor. Savcı tutukluyor" iddiasında bulundu ama önceki benzerlerinde olduğu gibi bu iddiası da fos çıktı.
Gaziantep Valisi Davut Gül, olayın Suriyeliler tarafından değil Türk vatandaşı tarafından gerçekleştirildiğini belirterek sosyal medya hesabından şu paylaşımı yaptı.
"Karataş değil Abdülhamit Han, araçla değil yaya, jandarma değil polis, Suriyeli/yabancı değil vatandaşımız. Savcı değil mahkeme. Neresini düzeltelim? Suç işleyen herkese cezası veriliyor. Münferit olaylar üzerinde gündem oluşturmak toplumsal barışımıza zarar veriyor!"
Sayın valinin bu mükemmel cevabı -anlayan için- kapak olacak cinsten.
Irkçılığı ve yabancı düşmanlığını bir parti politikası olarak yürüten Sayın Özdağ’ın daha önce yalanlanan benzer örneklerden de gördüğümüz üzere huyundan vazgeçeceğini sanmıyoruz.
Irkçılık ve yabancı düşmanlığının bir parti politikası olduğunu anladık ta bir partinin genel başkanının savcının tutuklama yaptığını iddia edecek kadar temel hukuk bilgisinden yoksun olmasının nedenini anlayamadık.
Yoksa, yabancı düşmanlığı söz konusu olduğunda hukuk teferruat mı oluyor?