Mısır’ın demokratik yollarla seçilmiş ilk ve tarihinin 5. Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi İsa el Eyyat 8 Ağustos 1951 tarihinde, ülkenin kuzeyindeki Şarkiye ilinde doğdu.
İlk eğitimini memleketinde alan Mursi, daha sonra Kahire Üniversitesi'nde mühendislik okudu. 1982 yılında Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde mühendislik doktorasını tamamladı. Northridge Kaliforniya Eyalet Üniversitesi'nde 1985 yılında Doçent olan Mursi, ülkesine dönerek akademik çalışmalarını Zagazig Üniversitesi'nde sürdürdü.
Muhammed Mursi'yi Mısır cumhurbaşkanlığı koltuğuna ulaştıracak politik kariyeri Müslüman Kardeşler Hareketi içerisinde 2000 yılında başladı.
Müslüman Kardeşler'in yasal olarak seçime katılmaları mümkün olmadığından parlamentoya bağımsız siyasetçi olarak girdi ve 2000-2005 yılları arasında milletvekili olarak görev yaptı.
Hüsnü Mübarek'in devrildiği 2011 yılındaki ayaklanmaya muhalif olarak destek veren Mursi, daha sonra Müslüman Kardeşler'in kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi'nin başkanı seçildi.
2012 yılındaki Mısır Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler'in aday gösterdiği Hayrat Şatır'ın adaylığı düşürülünce, yerine Muhammed Mursi aday gösterildi.
İlk turda yüzde 25.5 oy aldı.
İkinci turda da oyların yüzde 51.73'ini alarak ülkenin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı oldu.
Ancak seçildiği günden itibaren Mursi’ye rahat yüzü göstermediler.
Mısır’ın hak ve çıkarlarını koruyacağını açık açık ilan eden ve gerçek bir Müslüman olan Mursi böylece ABD/İsrail çıkarlarının temsilcisi olmayacağını da söylemiş oluyordu.
Başta ABD destekli ordu, Anayasa Mahkemesi, köhnemiş bürokrasi ve Emniyet/İstihbarat Teşkilatı Mursi’yi çalıştırmamak için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Önce kademe kademe Cumhurbaşkanının yetkilerini budadılar.
Elini kodlunu bağlayıp iş yapamaz hale getirdikten sonra da yıllardır birikmiş sorunlara çözüm getirmediği bahanesiyle darbeye zemin hazırladılar.
Bir petrol üretim ülkesi olan Mısır’da ne hikmetse birden bire benzin bulunmamaya, elektrikler sık sık kesilmeye ve bazı ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmeye başlamıştı.
Bu manzaralar bize nasıl da tanıdık geliyor değil mi?..
Nihayet Mursi'nin Cumhurbaşkanı seçilmesinin yıl dönümü olan 30 Haziran'da bu olaylar bahane edilerek bizde de benzerlerini gördüğümüz darbeye davetiye eylemleri sonrasında bir kurtarıcı(!) olarak 3 Temmuz'da Mısır ordusu yönetime el koydu.
Daha doğrusu ABD tarafından yıllar öncesinden özel olarak hazırlanan Savunma Bakanı Abdulfettah SİSİ’nin göreve getirilmesi için, benzerlerini her on yılda bir Türkiye’de de gördüğümüz kaotik ortam oluşturularak, kurtarıcı rolündeki ordu gözünü kırpmadan binlerce masum insanı öldürmek suretiyle kanlı darbeyi gerçekleştirerek ABD’nin verdiği ev ödevini başarıyla(!) yerine getirdi.
O dönem ABD Dışişleri Bakanı olan John Kerry; “Mısır ordusu darbe yapmadı, demokrasiyi yeniden tesis etti” diyerek darbeye destek verdi.
Mısır’ın İslami ilimler eğitimi vermekle övündüğü dünyaca meşhur(!) El Ezher Üniversitesi ve sözüm ona Müftü bozuntusu da darbeye destek vermek suretiyle işin saf/salak Müslümanları hizaya getirme kısmı da halledilmiş oldu.
ABD’nin desteği, Müslüman söylemli soytarıların fetvası da alınınca adam öldürmek serbestti.
Onlar da öldürdüler.
Kadın erkek, genç yaşlı, engelli demeden darbeye karşı çıkan herkese tankla tüfekle saldırdılar.
ABD Irak’a da demokrasi(!) getirmişti, Libya’ya da..
Oysa Saddam El Hüseyin de Muammer El Kaddafi de bunlardan daha demokrattı.
En azından ülkelerinde düzen ve huzur vardı.
Şimdi kardeş kardeşi boğuyor ve buna demokrasi mücadelesi deniliyor.
Demokrasinin ırzına geçip te demokrasi getiriyormuş havalarına bürünen ahlaksızlıklara inanıp ekmeklerine yağ süren “mallar” olduğu müddetçe, emperyalist vurgunun ve soygunun önlenmesi ne yazık ki mümkün değil.
Seçildiği andan itibaren ortaya koyduğu milli tavır nedeniyle daha baştan ABD’nin nefret ettiği ve indirmek için fazla beklemeye gerek görmedikleri Mursi tutuklandıktan sonra 6 yıldır ağır işkence ve zulüm altında tek kişilik hücrede tutuldu.
Adına mahkeme dedikleri sirkte üzerlerine cüppe giydirilmiş kuduz köpekler katiller tarafından her türlü aşağılayıcı muameleye tabi tutularak boyun eğdirilmeye çalışılan Mursi’nin yorgun bedeni daha fazla dayanamadı ve 18.06.2017 de savunma yaptığı mahkemede yere düşerek bayıldı.
Cüppe giymiş katiller 20 dakika Mursi’nin yerde can çekişmesini, avını parçalamak isteyen kuduz köpekler gibi izlediler, yanına kimseyi yaklaştırmadılar, herhangi bir tıbbi müdahalede bulunmasına da izin vermediler.
Öldüğüne kanaat getirdikten sonra cesedinin dışarı çıkartılmasına izin verdiler.
Sonrasında cenaze aileye teslim edilmeden sabah saat 05.00 te Kahire’nin doğusunda Medinet Nasr semtindeki kabristanda apar topar toprağa verildi.
Mursi 7 Mayıs’ta çıktığı duruşmada kaynağı belirsiz ölüm tehditleri aldığını belirterek hakimlerle özel görüşmek istemişti.
O her ne kadar kaynağı belirsiz dese de kaynak, ABD’nin kiralık katili ve sadık köpeği SİSİ’den başkası değildi.
Zaten MURSİ Mısır’daki Tora Hapishanesinin “akrep” denilen bölümüne atılarak ölüme giden yol açılmıştı.
Hapishanede görev yapmış eski bir infaz memuru 2012 yılında İnsan Hakları Gözlem Evine yaptığı açıklamalarda; MURSİ’nin tutulduğu bölüm için; “girenin bir daha çıkamayacağı bir şekilde tasarlanmıştı” demişti.
2018 yılında İngiliz Milletvekilleri tarafından hazırlanan bir Raporda da; “Mursi’nin 23 saat hücre hapsinde tutulduğu ve bu durumun erken ölüme sebebiyet vereceği” belirtilmişti.
Yani bütün dünyanın gözü önünde ve dalga geçer gibi Mursi’yi ölüme gönderdiler.
ABD ve AB’nin sahte demokratları münasip bir yerlerine kına yakabilirler.
Sonuç olarak Mursi eceliyle ölmedi.
Bilerek, tasarlanarak alçakça öldürüldü.
Aynı ülkemizdeki ABD taşeronlarının düzmece mahkemelerde, düzmece iddialarla yargıladıkları; Adnan Menderes’i, Fatin Rüştü ZORLU’yu ve Hasan POLATKAN’ın öldürdükleri gibi.
Tek farkla ki Mursi’yi idam etmeyi göze alamadıkları için onu yavaş yavaş öldürdüler.
Verdikleri idam kararını uygulayamayacak kadar korkak ve aşağılık insanlar bunlar.
İnsan hakları denilince mangalda kül bırakmayan, darbelere ve darbecilere kendilerine hizmet etmek kaydıyla sınırsız destek veren ve hiç utanmadan her sene insan hakları raporları yayımlayarak kendilerine uşaklık etmeyen ülkelere düşük notlar vererek aba altından sopa gösteren Avrupa’nın, ABD’nin gözünün içine baka baka öldürdüler.
Siz bu cinayetle ilgili olarak Avrupa ülkelerinin sözüm ona liderlerinden, sözüm ona insan hakları örgütlerinden tek bir kelime duydunuz mu?..
Duyamazsınız.
Çünkü onlar cesaret vermeselerdi Mursi’yi öldürmeyi göze alamazlardı.
Bu cinayete ortak olan; kendi vatandaşını testereyle doğrayıp, yakarak yok eden Suudi Arabistan’dan, her türlü pis, ahlaksız ve İslam’ın değerleriyle bağdaşmayan işleri fütursuzca yapan BAE’den zaten bir tepki beklemiyoruz da Türkiye’den başka hangi Müslüman ülkenin gür sesini duydunuz?..
Eğer ABD’nin ve AB’nin çıkarlarına hizmet ediyorsanız, her türlü cinayeti işleyebilirsiniz.
Misal ABD’den milyar dolarlık silah alıyorsanız Cemal KAŞIKÇIYI boğarak öldürüp, parçalara ayırdıktan sonra fırında yakarak yok edebilirsiniz.
Ne ABD ne AB kılını kıpırdatmaz.
Onlar için öldüren kullanışlı ise ölenin önemi yoktur.
Eğer AB ülkelerinin şirketlerine ihale veriyorsanız, onlardan mal alıyorsanız sorun yok, muhaliflerinizi gözü kapalı idam edebilirsiniz.
Hiç korkmayın onlar idamların gerçekleştiği gün sizi ziyarete gelirler beraber yer içer güler oynarsınız.
İdama karşıdırlar ama bir başka ülkenin içişlerine karışmayacak kadar da anlayışlıdırlar(!)
Uşaklıklarını yaptığınız sürece de onlara gittiğinizde havaalanında kırmızı halı sererek karşılarlar.
İnsan hakları, demokrasi ve özgürlük ambalajına sarılmış ahlaksızlık, alçaklık ve ihanet bu kadar açık olmasına rağmen ABD, AB ve Sisi ağzıyla konuşanlara dikkatlice bakın.
Onların derdi ne demokrasi, ne insan hakları ve ne de bağımsızlıktır.
Onların derdi beslemesi oldukları ABD’nin ve AB’nin şefkatli (!) kollarında huzur (!) içinde yaşamak, bu huzur ve konforlarını bozanları da yok etmektir.
Varlıklarına engel olarak gördüklerinin öldürülmelerinde hiçbir sakınca yoktur.
Gözümüzün önünde olup biten bu olaylara rağmen ABD ve AB’den dostluk bekleyenlere, onlarla iyi geçinelim diyenlere söyleyecek sözümüz yok.
Ama bu milletin kahir ekseriyeti taa istiklal savaşından bu yana bağımsızlığın bir bedeli olduğu ve bu bedel (ki bazen can da olabilir ) ödenmeden bağımsız olunamayacağının farkındadır.
15 Temmuz direnişi bunun en canlı örneğidir.
Peki hem darbecileri tebrik edip hem de o darbeciler tarafından katledilenlere üzülmek mümkün müdür?.
O zaman size bir soru.
2014 senesinde Cumhurbaşkanı olan Abdülfettah es-Sisi'ye "Dost ve kardeş Mısır halkı için barış istikrar temenni edilirken iki ülke halkları arasında yüzyıllardır süren barış ve kardeşliğin devam etmesi" temennisinde bulunan, ama aynı darbeci seri katil ve cüppeli uşakları tarafından 20 dakika süreyle can çekişmesi izlenerek, bilerek ve tasarlanarak öldürülen Mursi İçin; "Mısır’ın ilk ve tek demokratik olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’nin şehadetini büyük bir üzüntüyle karşıladım. Kardeş Mısır halkına başsağlığı diliyorum. Mekanı cennet olsun." diyerek hem darbeciye alkış, hem de masuma da taziyede bulunan bir zihniyet bu ülkeyi yönetirse ne olur ????..