Ekran demirbaşlarından CHP eski Milletvekili Berhan Şimşek Katıldığı bir canlı yayında, hutbelerin Diyanet tarafından değil, AK Parti tarafından hazırlandığını iddia ederek; "Gidiyoruz cumalara, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yüzünden hutbeyi dinlememek için farzı kılıp çıkıyorum. Niye? İçeri girdiğimizde AK Parti Genel Merkezi'nden yazılmış hutbeler var. 50 kuruşluk kâra gidiyoruz camiye, 150 kuruşluk zararla çıkıyoruz." demişti.
Berhan Şimşek birkaç ay önce de cuma hutbelerinin AK Parti tarafından hazırlandığını iddia etmiş ancak canlı yayına mesaj gönderen Din İşleri Genel Müdürü Bünyamin Albayrak, iddiayı yalanlamıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, Şimşek'in Cuma hutbelerine yönelik iddiasının gerçeği yansıtmadığı belirtilerek “her cuma camilerde irat edilen hutbelerin Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü bünyesindeki uzmanlar tarafından hazırlandığı, "Şimşek'i gerçek dışı iddiasından dolayı kınadıkları ve hakkında yasal yollara başvurulacağı” belirtildi.
Sayın Şimşek’in Cuma Namazına gidip gitmemesi, 50 kuruşluk kar etmesi, 150 kuruşluk zarar etmemesi bizi ilgilendirmez.
Herkesin inancı kendine.
Ama “gidiyorum Cuma’ya AK Parti Genel Merkezinde yazılmış hutbeleri dinlememek için hutbeyi dinlemeden namazı kılıp çıkıyorum” diyorsa orada “Özlem Şırıngaya” benzer bir “Berhan hutbe” asparagası söz konusu olduğundan “atma Recep din kardeşiyiz” deriz.
Neden?..
Çünkü, Cuma Namazı (nı hakkıyla) kılan herkes bilir ki ilk sünnetten sonra farz olan hutbe okunur sonra iki rekat farz kılınır.
Dolayısıyla namazı kılıp gidiyorsa ilk sünneti kılıp gidiyordur.
Bu durumda farz kılınmadığı için Cuma namazı eda edilmiş olmuyor, yani zarar 150 kuruştan daha çok..
Yoksa bayram namazlarında hutbe namazdan sonra okunduğu için Cuma namazları ile mi karıştırdı? bilemiyoruz
Belki de “Minyeli Abdullah” karakterini canlandırırken aklında kalan (dini) bilgilerle eleştiri yapayım derken gülünç duruma düştü.
Kaş yapayım derken göz çıkardı.
Cuma vakti Kapalıçarşı’ya giderek çektiği videoda “iş yapamayan esnaf kepenk kapatmış” diyerek gösteri yapmaya kalkan Gürsel Tekin ile “her gün Cuma namazı kılan”, “bir günde 50-60 iftara katılan” arkadaşlarını hatırladığımızda sayın Şimşek’in asparagas konusunda siyasi yol arkadaşlarından bir farkının olmadığını göstermektedir.
Gerçeği asparagasa meze yapanlar sonuçlarına katlanırlar.
“Gaflet uykusuna yatanlar için, sabah yoktur”…
ABD merkezli Demokrasiyi Savunma Vakfı'nın (FDD) hazırladığı "Trump'tan Biden'a ABD Ulusal Güvenliğinin Gelecekteki Yolu" başlıklı raporunu yazanlardan biri olan ve 2011 yılında CHP'den Bursa Milletvekili seçilen Aykan Erdemir 15 Temmuz’da ABD’yi kaçarak orada kalmıştı.
Değerli gazeteci Mahmut ÖVÜR’ün (Sabah Gazetesi 29/01) yazısında ayrıntılı bir şekilde açıkladığı üzere bu şahıs ABD’de son iki yıldır Föte’cülerle birlikte kelimenin tam anlamıyla gözü dönmüş bir Türkiye düşmanlığı yapıyor.
Bu gözü dönmüş hainin Biden’e sunulan raporda yazdıkları sadece ABD’ne yalakalık için nasıl küçüldüğünü göstermekle kalmıyor, içindeki kin ve nefretin büyüklüğünü de gösteriyor.
Söz konusu raporda yer alanlar içinde sadece; “Doğu Akdeniz konusunda Türkiye'nin saldırganlığı devam etmektedir. Revizyonist 'Mavi Vatan' doktrini rehberliğinde Ankara, GKRY ve Yunanistan tarafından talep edilen sularda gaz araştırması yapmış, Libya'ya İslamcı vekilleri konuşlandırmış ve Trablus'u Türkiye'nin Mısır ve Yunan sularına yönelik iddialarını tanıyan bir anlaşmayı imzalamaya zorlamıştır." (Sabah Gazetesi-Mahmut ÖVÜR 29/01) ifadeleri bile gözlerini nasıl bir kin bürüdüğünü göstermektedir.
Türkiye’nin hak ve çıkarlarına yani Mavi vatana bu kadar alçakça saldıran, ruhunu ve iradesini ABD’ye teslim etmiş, Fetö ile halvet olmuş bu kafa ile “Türkiye’nin Libya’da ne işi var diyerek sırf laik olduğu gerekçesiyle gayri meşru, aşağılık, katil ve batının kiralık beslemesi Hafter’e destek veren kafa arasında” bir fark olmaması tesadüfle açıklanabilir mi?
Türkiye’nin Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru hükümetin daveti üzerine Libya’daki varlığını hukuki bir temele oturmasına rağmen; ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) nezdindeki daimi büyükelçisi Richard Mills’ın BM Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Libya konulu oturumda; "Rusya, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dahil tüm yabancı tarafları, Libya'nın egemenliğine saygıya ve Libya'daki askeri müdahaleyi derhal ve tamamen durdurmaya çağırıyoruz" "Ekim ateşkes anlaşmasına dayanarak Türkiye ve Rusya'yı, güçlerini ülkeden çekme işlemlerini derhal başlatmaya, topladıkları, finanse ettikleri, konuşlandırdıkları ve destek verdikleri yabancı paralı askerler ve askeri vekalet güçlerini Libya'dan çekmeye çağırıyoruz" derken muhalefetle aynı dili kullanması da tesadüf mü?..
ABD’nin sadece Biden’ın seçilmesinden bu yana PYD/YPG’ye 250 TIR dolusu silah, mühimmat ve teçhizat göndermesini görmezden gelip Türkiye’nin Libya ile meşru ilişkilerini sorgulayarak “ne işimiz var?” diye diyenlerin ( ve bu arada iktidar olabilmek için Biden’den destek isteyenlerin) Aykan Erdemir ve benzeri hainlerin milletvekili olmasını sağlamaları da mı tesadüf ?..
Peki, bütün bu tesadüflerin hepsi neden Türkiye düşmanlığında birleşiyor?..
İçimizdeki muhaliflerin bir kısmı neden ısrarla ve inatla Türkiye düşmanları ile aynı dili kullanıyorlar?..
Bu gerçeği göremeyip olan biteni tesadüften ibaret zannedenler derin bir gaflet uykusundadırlar.
Kendilerine renkli rüyalar diliyor ve hatırlatıyoruz.
Eğitimci, şair (1898-1971). R. Necdet EVRİMER’in ifadesiyle “gaflet uykusuna yatanlar için, sabah yoktur”.
Üniversite LGBT ve PKK’ya taşıyıcı annelik yapılacak yer değildir..
Yeni rektör atanması sonrasında terör örgütlerinin destek ve katılımlarıyla gerçekleştirilen protestolarla gündeme gelen Boğaziçi Üniversitesinde sapkın bir grup tarafından Kabe’nin resmi yere serilip etrafına LGBT bayrakları dikilmek suretiyle alçakça bir provokasyona imza atıldı.
Bir Üniversitenin akademik başarı ve örnek çalışmalar yerine toplumun değerlerine ve inançlarına aykırı eylemleriyle adından söz ettirmesi düşündürücüdür.
Meselenin rektör atanmasını protesto olmadığı, sapık ve müflis bir anlayışın kurtardıklarını zannederek istedikleri gibi oynattıkları bir Üniversitenin asli görevine döndürülmesine gösterilen tahammülsüzlük olduğu apaçık ortaya çıkmıştır.
Bu gerçeği görmeden siyasi çıkar hesabıyla yapılan ucuz destek açıklamaları gözbebeğimiz olan Kabe’nin fotoğrafının yere serilmesi gibi utanç verici ve hiçbir şekilde mazur görülemeyecek bir eylemin yapılması sonucunu doğurmuştur.
CHP ve HDP’nin yanı sıra terör örgütlerinin desteklediği ve İngiliz medyasının da yakından takip ettiği provokasyona; "Boğaziçi Üniversitesi mezunu olarak ben de giderdim, burada işim olmasa ben de giderdim. Burada yanlış olan ne anlamadım! Gençlik Kollarımıza siz de gidebilirsiniz dedim. Siyaset alanda her probleme müdahil olmaktır" diyerek destek veren destek veren Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Kıblemiz, mukaddesimiz Kabe-i Muazzama’nın bir provakasyona alet edilmesi kabul edilemez, bu saygısızlığı ve çirkinliği şiddetle kınıyorum. İnançlarımıza, kutsal değerlerimize yapılan hakaretler ve saldırılar karşısında herkesi duyarlı olmaya davet ediyorum.” derken eylemcilere destek açıklamasında ne olduğunu anlamadığını belirttiği yanlışın ne olduğunu gördü mü acaba?..
Hiç sanmıyoruz.
Demirel’in ifadesiyle; dün dündür bugün bugündür.
Yasal prosedüre ve hukuka uygun olmasına rağmen bazı öğrenciler (ve bağlantılı oldukları terör örgütleri) istemediği gerekçesiyle üniversiteye rektör atamasını şımarıklık olarak nitelendiren, eleştiren ve antidemokratik bulanların, Kabe’nin resminin yeri serilmesi gibi rezil ve utanç verici bir eylem karşısında dut yemiş bülbüle dönmelerini artık yadırgamıyoruz.
Sayın Bahçeli’nin ifadesiyle; “Kabe’yi aşağılayanların, bu mabedimizi asırlar evvel mancınıklarla vurup yıkan Yezid’in askerlerinden, Ebabil kuşlarınca kafalarına taş yağdırılan Yemen Valisi Ebrehe ve askerlerinin durumundan, hatta 20 Kasım 1979’da Kabe’yi işgal eden teröristlerden hiç mi hiç farkı yoktur”.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında hakimliğe çıkarılan şüphelilerden 2'si tutuklanırken, 2'si ev hapsi şeklinde adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Cumhuriyet Başsavcılığı kararıyla Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Kulübünde yapılan aramada, söz konusu resmin asıldığı taşınabilir sunta pano ve çeşitli eylemlerde kullanılan afiş ve pankartlar bulunduğu, PKK terör örgütü amblemli ve propaganda içerikli yasaklanmış bir kitap, LGBTİ bayrakları ile eylemlerde kullanılan çeşitli afiş ve pankartlar ele geçirilmesi üzerine re’sen bir soruşturma daha başlatıldığı belirtildi.
YÖK’ten yapılan açıklamada; “Türk milletinin müşterek hassasiyetlerinden birisi de dini şiarlara ve sembollere hürmet göstermektir. Bu necib milletin kendisini diğer milletlerden ayırdeden hususiyetlerden birisi olan "edeb ve hürmet" konusundaki azami titizliğini hayasızca ihlal eden bu eylemin, pervasızlığın ve saygısızlığın sahipleri için ömür boyu bir utanç vesilesi olacağı açıktır.
Üniversiteler sadece bilimsel faaliyetlerin yapıldığı yerler olmayıp aynı zamanda kendi milletinin kültür ve değerlerine sahip çıkacak nesiller, ahlaklı ve dürüst vatandaşlar yetiştiren kurumlardır. Bu gibi çirkin davranışların ne bu davranışı gösterenlerin ne de mensubu oldukları üniversitenin saygınlığını artırmayacağı, savundukları fikirlere fayda getirmeyeceği ortadadır” denilerek toplumun hassasiyetine uygun tavır sergilendi...
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş taşıdığı sorumluluğun gereği olarak "Kabe’ye ve İslami değerlerimize yönelik yapılan hadsiz saldırıyı kınadığını belirterek yasal yollara başvuracaklarını söylemesi üzerine CHP Afyon İl Başkanı Yalçın Görgöz, Twitter'dan yaptığı paylaşımında Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ın sapkın LGBT'yi kınadığı bir haberi alarak; "Yalanlar üzerinden insanların manevi duygularını sömürüyorsunuz. Biz de sizi kınıyoruz" ifadelerini kullanarak Kabe’ye yapılan saygısızlığı görmezden geldi.
Yıllar geçse de zihniyet hiç değişmiyor.
“Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.”
Diyanet İşleri Başkanı İslam’ın değerlerine yapılan saygısızlığı kınamayacak ta neyi kınayacak?...
Kutsalımız olan Kabe’ye saygısızlık/küstahlık yapanlara ses çıkartamayıp, Diyanet İşleri Başkanını yalan söylemek ve insanların manevi duygularını sömürmekle suçlayanların bu sapkın/küstahlardan ne farkları vardır?..
Sonuç;
Bilim yuvası olması ve akademik başarıları ile anılması gereken bir üniversitede toplumun değerleri ayaklar altına alarak LGBTi+ ve PKK müfredatını hakim kılmaya çalışan öğrenci kılıklı sapkın ve hainlere hesap sorulmalıdır.
Kimse, sapkınlığa ve teröre taşıyıcı annelik yapılmasını demokratik hak olarak niteleyerek toplumu salak yerine koymasın.
Kandil Üniversitesinde(!) yeteri kadar hain ve sapık eğitim görüyor zaten.
Millet çocuğunu sapkın ve terörist olsun diye mi Boğaziçi’ne gönderiyor?.....
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi..
CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi, CHP Yalova Milletvekili Özcan Özel, CHP Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy, Kemal Kılıçdaroğlu'na yazdıkları ültimatom gibi mektubun ardından partilerinden istifa etti. İstifanın ardından konuşan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel partiden kopuşları 'Saray Operasyonu' olarak niteledi. CHP'li Menemen Belediyesi'nde ortaya çıkan yolsuzluğun ardından yapılan 'Başkan Vekilliği' seçiminde Millet İttifakı'nın verdiği fireye gönderme yapan Çelebi, "Saray operasyonu diyerek bizi itham eden Sn. Özgür Özel, açıkça soruyorum Menemen’i kim sattı?" ifadelerini kullandı.
Milletvekili kiralayanların satış yapmalarını da anlayabiliyoruz ama gerekçelerini kamuoyu önünde paylaşarak istifa eden milletvekillerine “saray” nasıl bir operasyon çekmiş onu anlayamadık.
Oysa daha düne kadar ikna etmeye çalışıyorlardı.
Yoksa bu bilgiyi de genel merkeze gelen maskeli kişiler mi verdiler?..
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Bir bakanın istifasını 22 saat altyazıda dahi vermeyen kanalların milletvekili istifasını canlı yayında yayınlıyor oluşlarının bir anlamı vardır. Bunu Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm vatandaşlarımız yakından takip etmişlerdir” dedi.
Evet çok yakından takip ettik.
Çünkü Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi.
Ve sağduyulu düşünen herkes bu kaçınılmaz sonun gerçekleşebileceğini biliyordu.
"Bize 'Sarayın Adamı' diyenlere açıkça soruyorum!" diyen Çelebi, "24 Haziran 2018 seçim gecesi CHP’nin kurduğu ASP Seçim Sisteminin çökmesi Saray operasyonu muydu? Sayın Muharrem İnce’ye bunu neden yaptınız? O zaman da sorumluları istifaya davet etmiştim, el üstünde tuttunuz. Geçin bu işleri" şeklinde konuştu.
Hadi gitsinler de görelim diyerek ciddiye almayıp, çekip gittiklerinde bunun haber olmasına şaşanlar ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları her işin sorumlusu olarak “Saray’ı” gösterenler Müstafi Milletvekili Mehmet Ali ÇELEBİ’nin; “İktidarı çöplüğünde yeni dostlar ararken, partili evlatlarını dışlayan CHP’ye geldik” sözlerini anlayabilselerdi bu yaşananların kendi tutarsızlık ve popülist tavırlarının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu görebilirlerdi.
Her beceriksizliği “saray komplosu” ile açıklamaya devam etmek aslında yönetemediğini kabul etmektir.
Peki bir siyasi partiyi yönetemeyenler ülkeyi nasıl yönetecek?..
Ofiste belediye başkanlarıyla toplantı yapılınca, virüs bulaşmıyor (mu)?…
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve beraberindeki CHP'li ilçe belediye başkanları Nişantaşı'nda ünlü bir restoranda bir araya geldi. Koronavirüs tedbirleri kapsamında kapalı olması gereken restoran çıkışında gazetecilerin sorularına Kaftancıoğlu, "Ofiste belediye başkanlarımızla özel toplantı yaptık" dedi. Kaftancıoğlu'nun 'ofis' dediği yer restoran çıkınca polis tarafından cezai işlem uygulanması için evrakları Şişli Kaymakamlığı'na gönderildi. Şişli Kaymakamlığı'ndan yapılan açıklamada ise şöyle denildi:
"Bazı basın ve yayın organlarında CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve arkadaşlarının Covid-19 tedbirleri kapsamında müşteri kabul edilmemesi gereken bir lokantaya kabul edildiklerine dair haber ve görüntü yer almıştır. Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği ekiplerimizce yapılan çalışmalarda konu olan içeriği itibariyle Covid-19 ile mücadele kapsamında alınan tedbirlere aykırılık teşkil eden bu görüntülerin 28.01.2021 tarihinde Nişantaşı'nda bulunan bir restoranda çekildiği tespit edilmiş; yapılan bu tespitler çerçevesinde Kaymakamlığımızca yasak ihlallerinde bulunan işyeri ve şahıslara toplam 15 bin 900 TL idari yaptırım uygulanmıştır"(Hürriyet 29/01)
Milyonlarca insan aylardır evlere tıkılıp, binlerce lokanta, kafe restoran kapalı iken, topluma örnek olması gereken siyasi figürler; yeni yıl kutlaması, yaş günü kutlaması, özel toplantı, değerlendirme toplantısı, istişare toplantısı gibi gerekçelerle pandemi kurallarını ihlal ederseler bu salgın nasıl önlenecek?..
Bizler bu sorumsuzlar keyif çatsın diye mi fedakarlık yapıyoruz?
Pandemiyle mücadele ile ilgili olarak; "Bulaşmayı önle, bulaşırsa tedavi et. Çözüm bu kadar basit” diyen ve “her elde yeni bir deste açılması halinde kıraathanelerin faaliyetlerinin serbest bırakılmasını” öneren sayın Genel Başkan bu duruma ne der bilmiyoruz ama Hükümetin salgına karşı yürüttüğü mücadeleyi yetersiz bularak sürekli eleştiren; ölüm, ağır hasta ve vak’a sayılarının saklandığını iddia eden meslek örgütünün bu tür sorumsuz ve sorumsuzluklarla ilgili olarak konuşmasını (boşuna) bekliyoruz.