Türkiye bugüne kadar görülmemiş bir kararlılıkla terörle mücadeleye başlar başlamaz, sözüm ona dost ve müttefik görünen ülkelerin suratlarındaki maskelerin nasıl düştüğünü ve teröristleri kurtarmak için yerli işbirlikçilerin de desteğiyle nasıl çırpındıklarını görüyoruz.
Kendi başlarına gelince kınadıkları “terörün” Türkiye’yi terbiye edeceğini sanarak el altından el üstünden her türlü lojistik ve medyatik katkıyı adeta kutsal bir görev edasıyla yerine getiren kan lobisinin başını ise her zaman olduğu gibi ABD çekiyor.
ABD, Kobani'de bulunan PYD'nin silahlı kanadı YPG'ye destek çıkıyor ve tüm tepkilerimize rağmen destek çıkmaya da devam edeceğini söylüyor. Amerikan uçaklarının, YPG'lilere havadan silah yağdırdığına dair görüntüler saklanmıyor bile.
YPG'liler o silahlarla terör örgütü PKK'yı eğitime alıyorlar, eğitimlerini tamamlayan katiller sınırdan sızıp masum insanlarımızı katlediyorlar.
Bu alçakça saldırılar sonrasında tek bir merkezden düğmeye basılmış gibi içerideki kullanıma müsait adamları ile “devlet cinayet işliyor” iftirasını tedavüle sokuyorlar.
Eşek kadar adamlar aklımızla alay edercesine hep bir ağızdan bıkmadan usanmadan bu yalanı tekrar ediyorlar.
Yaşananları görmesek belki inanabilirdik.
Görme engelli kardeşlerimizin bile hissedebildikleri gerçeği görmeyenler/göremeyenlerle işimiz olmaz.
Misal; ABD Başkanı Barack Obama'nın Terörle Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk Kobani’de kendisini "Rojava Ordusu Komutanı" olarak tanıtan PKK'lı terörist Polat Can'ın elinden plaket aldı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner de ısrarla PYD'nin ısrarla terör örgütü olmadığını açıkladı. İşte tüm bunlar ortadayken ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass, adeta kafa bulur gibi ABD'nin YPG'ye silah ve mühimmat desteği vermediğini açıkladı. Ardından silah yağdırdıkları PKK'ya seslenip "PKK şiddeti ve silahı bırakmalı, müzakere masasına oturmalı" açıklamasını yaptı.
Adamın adı Bass ama aklı basmıyor .
Bir yandan PKK şiddeti ve silahı bırakmalı diyerek güya PKK’yı eleştirir gibi yapıyor.
Ama diğer yandan müzakere masasına oturmalılar derken onlara selam çakıyor.
Yani tavşana kaç tazıya tut..
Bir..Silahı ve şiddeti bırakmalı dediğin adama neden silah, mühimmat ve askeri eğitim veriyorsun?.
İki..Siz El Kaide ile müzakere masasına oturdunuz mu ki biz katillerle masaya oturalım.
Tamam.. Bu hainler istismar etmesin diye bir masa kurulmuştu.
Bu hainlere güvenilip “çözüm aranmıştı”..
Zannettiler ki “Türkiye Cumhuriyeti” onlardan korkuyor.
Ayar vermeye kalktılar.
Küstahlıkları zirve yaptı..
Özyönetim, hendek ve barikatlarla sonuç alacaklarını zannettiler.
Ama devlet yanlışta ısrar etmedi.
Baktı ki bu işin sonu kötü, baktı ki bu alçakların; kürtlerin hakkı ve hukukuyla ilgileri yok, çöktü tepelerine.
Bir tekme de halk vurdu kıçlarına..
4-5 ay önce kibirlerinden geçilmeyenler şimdi kuzu oldular.
İşte bir yıl öncesine dönelim de masaya oturalım da barış marış falan filan..
Bu saatten sonra hiç kimse bu katil sürüleriyle masaya/pazarlığa oturmaz/oturamaz..
Bass gibi artistlerden boşuna medet ummasınlar...
O iş bitti.
Bundan sonra devlet bu katillere göz açtırmayacak.
Ya diz çöktürecek ya da diz çöktürecek...
İşte böyle bay Bass..
Biz sizin ne dost ne de müttefik olmadığınızı biliyoruz.
Biz sizin katillerle organik bağlarınız olduğunu, işledikleri her cinayette ve akan her damla kanda sorumluluğunuzun olduğunu da biliyoruz.
Ellerinizdeki kanı, saklamaya çalışsanız da görüyoruz.
Bay Bass; PKK'lı teröristlerde ele geçirilen ABD menşeili silahlarla ilgili soruyu "Bu silahların Irak güvenlik güçlerine verilen stoklardan çıktığını doğrulayabildik" şeklinde cevaplıyor.
Peki doğruladın da ne yaptın?..
Adam selamünaleyküm dedi diye uçaktan indiriyor, FBI’ya sorgulatıyorsunuz, o silahlarla bezim masum insanlarımız ölünce neden kılınızı kıpırdatmıyorsunuz?..
Sahtekarlık, yalan, dolan ruhunuza işlemiş.
Bu arada; Terörle mücadele konusunda Türk hükümetine çok güçlü destek verdiklerini belirten Bass, siyasi amaçlar için şiddet kullanılmasını reddetmeye devam ettiklerini vurgulayarak sahtekarlıkta zirve yapmış..
Sahtekar ama komik..
ABD Elçisi mi stand-up’çı mı belli değil.
Neymiş?..
Siyasi amaçlar için şiddet kullanılmasını reddediyorlarmış..
Vay anasını sayın seyirciler..
Onların reddettiğini biz niye göremiyoruz...
Adam resmen aklımızla dalga geçiyor.
Destek verdikleri doğa dostu (!) özgürlük (!) savaşçıları; Kandil’de seracılık, besicilik, Avaşin’de arıcılık, Haftanin’de de çiçekçilik yapıyorlar da biz mi bilmiyoruz yoksa.
XXX
Madem bay Bass gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor o zaman biz de döndürdükleri dolapları anlatalım.
Bakalım şiddet kullanılmasını reddedenler (!) kelle kesen DAİŞ’le nasıl barışçıl bir halvet ortamı oluşturmuşlar.
Bu da Doğruyol Gazetesinin kendilerine bir hizmeti olsun.
Basında yer alan haberlere göre; DAİŞ ile sözüm ona mücadele kapsamında Irak'a 400'ü aşkın askeri danışman gönderen ABD'nin DAİŞ'le görüştü.
Irak ordusunu, Peşmerge güçlerini ve sivil paramiliter güçlerden oluşan Haşdi Şahabi gruplarını DAİŞ'e karşı operasyonlarda koordine etmeye çalışan ABD'nin aynı zamanda DAİŞ içindeki eski BAAS'çı komutanlarla görüşme trafiği başlattı.
9 Haziran 2014'ten bu yana Irak'ın en büyük ve en kalabalık ikinci kenti olan Musul'u elinde tutan terör örgütü DAİŞ'e yönelik operasyonlar geçtiğimiz ay sonu itibari ile başlatılırken, ABD'li 7 istihbarat görevlisinin DAİŞ'in en tepesindeki isimlerden Ebu Ahmed El Alvani ile 2 kez görüştüğü iddia edildi. Alvani'nin, Saddam Hüseyin döneminde Cumhuriyet ordusunda yer aldığı ve Musul'daki güçleri koordine ettiği belirtiliyor.
DAİŞ ile ABD arasındaki ilk görüşmenin 7 Kasım tarihinde Musul'un önemli aşiretlerinden Şammar aşiretinin aracılığı ile ikinci görüşmenin ise 3 Şubat'ta Cuburi aşiretinin aracılığı ile Kerkük'ün Havice yakınlarında gerçekleştiği kaydedildi.
İddiaya göre, ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği ve Erbil Başkonsolosluğu'ndan gelen “Irak'taki DAİŞ yapılanmasının yüzde 85'nin Iraklı ve eski BAAS'çılardan oluştuğu" şeklindeki raporlar doğrultusunda yapılan görüşmeler için ilk olarak Havice'nin önemli 3 aşiretinden biri olan 'Tahii' Aşireti devreye sokulmak istendi.
Ancak Tahii aşiretinin Türkiye ile yakınlığından dolayı ABD'li uzmanlar, görüşmelerin sızabileceği düşüncesi ile Ekim ayında rotayı Cuburi aşireti liderlerine çevirdi.
ABD'nin bu görüşme trafiği ile DAİŞ içindeki BAAS'çılarla işbirliğinin koşullarını geliştirmenin yanı sıra özellikle BAAS'çıların içindeki en güçlü kanat ve eski Saddam ordusunun bel kemiğini oluşturan isimlerin oluşturduğu Muslavi ve Nakşibendi ordusunu yanına çekmek istediği kaydedildi.
İlk görüşmenin ardından ABD'li danışman askerlerin öncülüğünde Havice'ye üç operasyon gerçekleştirildi. Kaynaklar, DAİŞ ile yapılan iki görüşme sürecinde örgütün lideri Ebu Bekir El Bağdadi'nin 3 kez ölümden döndüğünü ve ikisinde yaralandığı belirtirken iki suikastta da Bağdadi'nin en yakınındaki isimlerin öldüğüne dikkat çektiler. Suikastlar sonrasında Bağdadi'nin yerinin büyük bir gizlilik içinde tutulmasına rağmen 3 suikastın gerçekleşmiş olmasından dolayı en yakın birimlerinden istihbarat gittiği gerekçesi ile Bağdadi'nin bazı isimleri doğrudan öldürttüğü de gelen bilgiler arasında.
Evet bay Bass; siyasi amaçlar için şiddet kullanılmasını reddetmeye böyle mi devam ediyorsunuz.
XXX
Güneydoğu’da terör örgütü PKK’ya yönelik operasyonlarda etkisiz hale getirilen teröristlerden 7 sniperın (keskin nişancı) Ermeni ordusunda komando olduğu belirlendi. Ermeni terör örgütü Asala ile PKK arasındaki derin bağa dikkat çeken Uluslararası terör uzmanı, emekli subay ve Maltepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşin, operasyonların sürdürüldüğü Güneydoğu’dan kendisine ulaşan ilginç bilgileri paylaşırken, “Asala bitmedi. Silahlı terör hareketi, PKK’ya dönüştü. Ben de bölgede subay olarak görev yaptım. PKK’nın bazı birimleri, Asala’dan oluşuyor. Son iki üç aylık çatışmalarda ölen sözde PKK sniperlarının yedisi, Ermeni komandosu. Hatta, etkisiz hale getirilen Ermeni askerlerin cenazelerinin Ermenistan’a gidememesi Ermenistan ile PKK arasında sorun oldu” dedi.
Hatırlarsanız Sur ve Cizre'de Terör örgütünün Avrupa sorumluları tarafından, para karşılığında kiralanan Sırp uyruklu keskin nişancılar etkisiz hale getirilmişlerdi.
Yapılan çalışmalar sonucunda bu keskin nişancıların özellikle rütbeli askerleri hedef almalarının istendiği tespit edilmişti.
İşte bu yüzden PKK Türk ve Türkiye düşmanı bir taşeron örgüttür.
Türkiye’ye zarar vermek isteyen her yapı ve yapılanmanın emir ve talimatlarını yerine getiren bir terör örgütüdür.
İşte bu yüzden binlerce kürt gencini ölüme gönderirken gözünü kırpmamıştır.
Binlerce kürt vatandaşımızı evsiz barksız bırakırken, hastane, cami, okul bombalarken, ambulans itfaiye kurşunlarken zerre kadar düşünmemiştir.
Böylesine ahlaksız, böylesine kalleş ve böylesine elleri kanlı bir yapı ile değil müzakere masasına oturmak, silah dışında bir unsurla muhatap olmak bile boşa zaman harcamaktır.
Devlet şu anda en etkili mücadeleyi yapmaktadır ve bu hainlerden tek bir tane kalmayıncaya kadar da bu mücadele bitirilmemelidir.
Çünkü köpeklerin evde beslenmeleri kuduz olmalarına engel değildir.
Kuduz köpeklerin oturacakları yer de müzakere masası değil, cehennemin dibidir.