AB’de kalmaya evet kampanyası yürüten İngiltere Başbakanı David Cameron iyi sallıyor, “Türkiye 300 yılına kadar AB’ye giremez rahat olun” diyerek oy istiyordu.
Oysa kapalı kapılar ardında “Türkiye’yi AB’de görmek istediklerini” fısıldıyormuş.
53 yıldır söylenmedik yalan bırakılmadan kapıda bekletilen Türkiye’ye almamak için direnen AB’de ilk çatlak hatta deprem, tsunami, fırtına, hortum oluştu.
Bakmayın siz yetkililerin “hazırlıklıyız, tedbirliyiz, yolumuza devam edeceğiz” açıklamalarına..
Referandum sonuçları suratlarının şeklini değiştirmiş.
Ağızları aya gözleri çaya bakıyor fark etmedik mi?..
Avrupa Birliği gemisi su almaya başladı. Uzmanlar AB'nin dağılma sürecinin hızlanacağını defalarca açıkladı. İngiltere bunu ilk gören ülke oldu ve "şiddetli geçimsizlik" günlerini beklemeden Avrupa Birliği'nden çıkma kararı aldı.
İtalya ve Portekiz Avrupa Birliği nedeniyle krize girdi. En azından politikacılar bunun böyle olduğunu açıkladı. Fransa ve İtalya halkının yüzde 60'ının AB'den ayrılmak istediği kamuoyu yoklamalarında daha önce ortaya çıkmıştı.
Fransa'da özellikle aşırı sağ, referandum için gösterilere başladı. Çalışma yasasını protesto edenler de "AB'yi istemiyoruz" sloganları atmaya başladı. Fransa'nın 2017 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra referanduma gideceği iddia edildi...
İngiltere’de yapılan referandumunda halkın yüzde % 52 AB’den çıkalım diyerek Cemoron’un suratını tokadı patlattı.
Türkiye’ye vade biçen Cameron’un defterini dürüp atıverdi.
Demek ki neymiş?...
Herkes kendi haline bakacak ona buna ayar vermeye, fırıldaklık yapmaya dümen çevirmeye kalkmayacakmış..
Bakınız şekil bir Cameron.
Şöyle bir hatırlatma yapılacak olursa; 1957 yılında 6 Avrupa ülkesinin AET adıyla kurduğu birlik aslında ekonomik öncelikli bir ortak Pazar projesi iken1992 yılında AT (Avrupa Topluluğu) 2009 yılında ise yeni ve nihai bir güncelleme yaparak AB (Avrupa Birliği) oldular.
AB; Sahip oldukları ekonomik gücü, siyasal güçle birleştiren bu yapılanma demokrasi, adalet, insan hakları konularında cırcır böceği gibi konuşmasına rağmen değer üretmediği, var olan değerleri çiğnediği, ısrarla ve inatla yapılanmayı bir Hristiyan güç birliği olarak gördüğü için her kontrolsüz gücün akibeti gibi İngiltere referandumuyla ilk ve ölümcül darbeyi aldı.
Artık hepimiz biliyoruz ki Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için 53 yıldır kapıda bekletiliyor.
Bizi içlerine almak gibi bir dertleri de yok.
Ama alacakmış gibi şart dayatıyorlar.
Artık yeter.
53 yıldır yalan söylüyorlar.
Eğer bir “Dünya Bahaneler Ansiklopedisi” yayınlanmış olsaydı Türkiye için bulunan bahanelerle bu ansiklopedi 53 yıldır yayımlanmaya devam ederdi.
AB Komisyonu Başkanı Jean Claude JUNCKER’e İngiltere’nin ayrılmasının AB’nin sonu olup olmadığı sorulduğunda sinirlenerek salonu terk etmiş.
Ne oldu?..
Ülkemizdeki alçak terör ve elleri kanlı teröristleri alenen destekleyen, onlara her türlü lojistik desteği veren ve resmi binaların koridorlarına PKK paçavrasını astıran AB’nin burunlarından kıl aldırmayan yetkilileri her fırsatta Türkiye’ye ayar vermeye kalkarken, ülkemiz hakkında ahlaksız terör destekçisi raporlar yazıp yayımlarken, Brüksel’de terör örgütüne çadır kurdurulurken bizim devlet adamlarımız bunca ahlaksızlık ve yüzsüzlüğe rağmen salonu terk etmez iken bay JUNCKER çok sinirlenmiş ve salonu terk etmiş.
Sinirlerini sevsinler.
Bu bir başlangıç ve daha çok sinirlenecekler.
Dominonun ilk taşı devrildi.
Sonrakilerin de peş peşe devrilmesi kaçınılmaz artık.
O zaman ikiyüzlü, ahlaksız ve terör sevici bu soytarıların sinirlendiklerini görüp keyfini çıkartalım.
Hatta “vazgeçtik” deyip havamızı atalım..
Geçen hafta A&G’nin sahibi Adil GÜR tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türk halkının % 60 ı AB’den çıkmamız gerektiğini düşünüyormuş.
Buna gerekçe olarak Türkiye’nin terörle mücadelesi ve Suriye’li mülteciler konusunda AB’nin takındığı ahlaksız ve ikiyüzlü tavır ilk sıralarda yer almış.
İnsan hakları, demokrasi ve özgürlük konularında Avrupa’dan alacak dersimizin olmadığı yaşanan olaylarla açıkça ortaya çıkmıştır.
AB’nin dayatmaları olmadan bu konulardaki eksikliklerimizin giderileceği düzenlemeler yapılmaya, insanlarımızın hak ettikleri bir standart oluşturmaya devam edilmelidir.
Ama artık AB’nin kapısında beklenmemelidir.
Muhtemel başka ayrılıklar nedeniyle kendi derdine düşen AB’nin artık bize bir hayrı olacağını da sanmıyorum.
Bunun için referanduma bile gerek yok. Hükümet bir karar alır “madem siz bizi almıyorsunuz biz de talebimizden vazgeçtik ne haliniz varsa görün” der AB’nin sahtekar yetkilileri de öküzün trene baktığı gibi bakıp kalırlar.
Güney Kıbrıs’ın bile alındığı bir birliğe alınmıyorsak çekelim kuyruğundan gitsin..
Ama daha fiyakalı olsun derseniz referanduma gitmekte yarar var.
Öyle ya halkın attığı tekmenin etkisi biraz daha ağır oluyor.
Ama burada küçük bir problem var.
Ünlü Türk düşünürü (!) Aysun KAYACIGİLLER familyasına yeni katılan Erol EVGİNGİLLER’in de buyurdukları üzere üç okul bitiren birisi ile dağdaki çobanın oyu bir olmadığından bu referandumda oy sayımı nasıl yapılacak?..
Önce çobanların oyu, sonra üç üniversite bitirenlerin oyları mı sayılacak?
Ya da üç üniversite bitirenler, enteller danteller için ayrı bir sandık kurulup onların attıkları her oy bitirdikleri okul ya da söyledikleri şarkı sayısı ile mi çarpılacak?..
Her neyse bu bizi aşar YSK’nin yetki alanına girer.
En güzeli bu güzide aydınlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapsınlar oradan lehlerine bir karar çıkarsa ne ala çıkmazsa gitsinler dertlerini Jean Claude JUNCKER’e anlatsınlar.
XXX
Erol EVGİN konser vermek üzere Limuzinle giderken yolun kenarında bir sürü görünce şoförüne durmasını emreder.
Arabadan fiyakayla iner ve çobanın yanına giderek “çoban kardeş merhaba nasılsın” der
Çoban “sağol beyim iyiyim” diye cevap verir.
“Çoban kardeş süründe kaç koyun olduğunu bilirsem bana bir koyun verir misin”?.. diye sorar.
Çoban “olur” der.
Erol EVGİN çantasından hesap makinasını çıkartır çarpar toplar böler ve “278 koyun var” der.
Çoban verdiği söz gereği “doğru bildin beyim, beğendiğin koyunu al” der.
Erol EVGİN tuttuğu bir hayvanı yardımcısına vermeye çalışırken çoban “beyim söz EROL EVGİN’misiniz”?.. diye sorar.
Erol EVGİN tanındığı için çok mutlu olur ve çobana nerden bildin der.
Çoban cevabı yapıştırır.
“Beyim o götürdüğün koyun değil köpek 278 koyun varken sen bir köpeği yakaladın. Üç Üniversite bitirmişsiniz ama köpekle koyunu ayırt etmeyi öğrenememişsiniz”.
Yakışmadı mı?..
Peki yıllarca söylediği şarkıları halkın beğenisine sunan bir müzik adamının durup dururken “üç üniversite bitirdiği için” kendi oyunun dağdaki çobanın oyu ile bir olmadığını söylemesi yakıştı mı?.
Üç üniversite bitirmekle öğünen birisinin, demokrasinin ve egemenliğin bitirilen okul sayısı ile ilgili olmadığının söylemesi yakıştı mı?..
İstiklal savaşı üç üniversite bitirmiş kahramanlarla mı kazanıldı?.
Sütçü İmam, Nene hatun, Seyit Reis ve diğerleri üniversite mi bitirmişlerdi?.
Şu anda teröre karşı üç üniversite bitirmiş asker, polis ve korucularla mı mücadele ediliyor?
Vatanı için ölen şehitlerimizin kaçı üç üniversite bitirmiş?..
Yıllardır “beyefendi” diye bilinen Erol EVGİN’e bu gaf yakışmadı.
İnsan olanın ağzından çıkanı kulağı duymalı..
Ve gündeme gelme hevesi böyle yakışıksız sözlerle olmamalı.