Fransa'da sağlık alanında araştırmalar yapan Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırma Enstitüsü Genel Direktörü Doktor Camille Locht ve Paris'teki Cochin Hastanesi Acil Servisi Şefi Prof. Dr. Jean-Paul Mira, LCI televizyonunda Kovid-19’a ilişkin açıklamalarda bulundular.
Mira, verem hastalığında başvurulan BCG aşısının Kovid-19'a karşı etkili olup olmadığına ilişkin yapılan araştırmayla ilgili, "Eğer kışkırtıcı olabilirsem, ilk önce bu çalışmayı maskelerin, tedavilerin ve yoğun bakımların bulunmadığı Afrika'da test edemez miyiz?" derken, daha önce AIDS tedavisinde Afrika’da "hayat kadınları" üzerinde denemeler yapıldığını dile getirdi.
Locht ise Mira'nın bu önerisine karşılık, "Haklısınız, Afrika'da BCG ile ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyoruz. Bir çalışma başlatacağız." ifadesini kullandı.
Doktorların bu açıklamaları sosyal medyada yoğun tepkilere neden oldu.
Gazeteci Sihame Assbague de "Sömürge bitmedi. Televizyon programına katılan 2 doktor insanların hayatları üzerinde hiyerarşi oluşturuyor. Bu ırkçılıktır. Onlar barbardır. Bu açıklamalar sömürgeciliğin devamıdır." ifadelerini kullanırken bir dönem Galatasaray’da da forma giyen Fildişi Sahilli eski futbolcu Didier Drogba, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, ifadelerin kabul edilemez olduğunu vurgulayarak, "Afrika bir test laboratuvarı değildir. Bu alçaltıcı ve ırkçı ifadeleri şiddetle kınıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Böylesine küresel çaresizlik günlerinde bile ırkçılık ve sömürgecilikten vazgeçmeyenlerin; maskelerin, tıbbi gereçlerin, tedavilerin ve yoğun bakımların bulunmadığı, her türlü kaynaklarını sömürdükleri Afrikalıları ve özellikle Afrikalı fahişeleri kobay olarak kullandıklarını ve kullanmaya da devam edeceklerini utanmadan söyleyebilmeleri insanlıktan ve medeniyetten zerre kadar nasiplerinin olmadığını gösteriyor.
Bunlar bize yıllarca Afrikalıları aşağılamak için “insan eti yiyen yamyam” masalı anlattılar.
İliklerine kadar sömürdükleri Kunta Kinte’lerin bir de hayat hikayelerini dizi yapıp bize pazarladılar.
Sonuçta Korona virüs post modern yamyamların kimler olduğunu gösterdi.
Aşağıladıkları Afrikalılar bunların yanında insanlık abidesi; kobay olarak kullandıklarını itiraf ettikleri Afrikalı hayat kadınları da bunların yanında heykelleri dikilecek namus abidesi gibiler.
Irkçılık ve sömürü, batı medeniyetinin(!) en vazgeçilmez iki enstrümanıdır.
Ötesi de palavradan ibarettir.
Hiç kimsenin Allah’ın (cc) ayetleri ile dalga geçmeye hakkı yoktur.
Bu; ifade özgürlüğü değil, “kin ve düşmanlığa alenen tahriktir”.
Kutsal kitabımız olan Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerle dalga geçen gazeteci Hakan Aygün tutuklandı.
Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı Nöbetçi Soruşturma Savcılığı; Hakan Aygün'ü halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği, sosyal paylaşım sitesi Twitter ve Facebook'taki şahsi hesabından, "Alkol artık haram değil, size helal kıldık", "Korona Suresi", "IBAN suresi ayet 1. Ey IBAN edenler... Biz size ayrı bankalardan IBAN Numaraları verdik ki IBAN edesiniz diye, Hiç şüphesiz ki ahiret gününde IBAN edenle IBAN etmeyenler ayrılacaktır!" şeklinde paylaşımda bulunduğu, söz konusu paylaşımlarının TCK 216/1'de düzenlenen suçu oluşturduğu ifade edilerek, üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK'un 100. maddeleri uyarınca tutuklanması talep edildi.
Hakan Aygün, çıkarıldığı Sulh Ceza Hakimliğince, "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" ve "hakaret" suçlamasıyla tutuklandı.
Bundan sonrası yargının işi.
Hiç kimse ama hiç kimse, Allah’ın ayetleri ile dalga geçmeyi fikir ve ifade özgürlüğü ile açıklayamaz.
Hiç kimse Allah’ın ayetleri ile dalga geçmeyi gazetecilik ile izah edemez.
Kutsallar üzerinden özgürlük ve gazetecilik denemesi yapamaz.
Yapılırsa elbette hukuk içinde dünyada hesabı sorulur ama bir de Allah’ın soracağı hesap vardır ki aşağıdaki ayetler de açıkça vurgulandığı üzere bu hesabın cezası; “elem verici ve can yakıcı bir azaptır”.
“Şüphesiz ki, ayetlerimiz hakkında küfre sapanları ateşe sokacağız. (Ateş, onların) derilerini yakıp kavurdukça, azabı tatsınlar diye (yeni) bir deriyle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (Nîsa 56)
“Şüphesiz ki Allah’ın ayetlerini inkâr eden, haksız yere nebileri öldüren ve insanlar arasından adaleti emredenleri öldüren kimseler var ya! Onları can yakıcı bir azapla müjdele! (Âl-i İmran 21)
"Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır. " (Nahl 104).
ABD’nin yaptığı modern korsanlıkmış(mış)..
AA'nın aktardığı habere göre; Berlin İçişleri Senatörü Andreas Geisel, eyalet yönetiminin satın aldığı, Korona virüs ve enfeksiyona karşı koruma sağlayabilen "FFP-2" maskelere Tayland'ın başkenti Bangkok'ta ABD'nin el koyduğunu söyledi.
Geisel, ABD'yi sert dille eleştirerek, 'ABD'nin yaptığı modern korsanlık eylemidir.' dedi.
Federal hükümetten ABD'yi uluslararası kurallara uymaya çağırmasını isteyen Geisel, 'Transatlantik ortaklara böyle davranamazsınız. Küresel kriz zamanlarında bile vahşi Batı yöntemleri uygulanmamalıdır.' diye konuştu.
Alman medyası, maskelerin Berlin eyaletince, ABD'li firmadan satın alındığını ancak Çin'de üretildiklerini yazdı.
Oysa ABD, kriz olmayan zamanlarda da vahşi batı yöntemlerini uyguluyordu ama o zaman muhatapları Almanlar değildi.
İğne kendilerine batırılınca gözleri açıldı.
Artık birbirlerinin parası ödenmiş mallarını çalmaya başladılar.
Ürettikleri uçaklarla, bilgisayarlarla, cep telefonlarıyla ve diğer teknoloji ürünleriyle caka satanlar meğer basit bir maskeyi/solunum cihazını üretmekten bile acizlermiş.
İhtiyaçlarını artık çalarak karşılayabiliyorlar.
Dün garibanların mallarını çalıyorlardı, bugün birlerinin mallarını çalıyorlar.
Yıllardır ülkesini kötüleyen, aşağılayan bu ahlaksızlara biat etmeyi hüner/ medenilik/çağdaşlık sanan içimizdeki ezikler, mandacılar..
Gördünüz mü paçalarına yapıştığınız abilerinizin gerçek yüzünü.
Abilerinizin paçalarından akanın ne olduğunu kokusundan anlayabilirsiniz.
Devlet canını dişine takıp mücadele ederken
Ahlaksızlar yolda dansöz oynatıyor.
Devletimiz; Korona virüs salgını (pandemi) nedeniyle sürekli güncellenen sağlık, sosyal ve ekonomik tedbirler alarak bu sorunu en az zararla atlatabilmek için üretim tüketim dengesini de bozmadan olağanüstü çaba gösterirken; sorumluluk taşımayan ahlaksızlar adeta devletle ve kurallara uyan sorumlu insanlarla dalga geçercesine, inadına partiler düzenleyerek ve utanmadan bir de bunu sosyal medyada yayımlayarak hem kamu düzenini bozuyorlar ve hem de virüsün yaygınlaşmasına zemin hazırlıyorlar.
İstanbul’un Büyükçekmece ilçesinde bir grup eğlence partisi düzenlerken ikinci parti vak’ası ise İzmir'de yaşandı. Alsancak semtindeki bir otelde toplanan gençler bir yandan alkol alıp bir yanda da müzik eşliğinde dans etti ve bu anların görüntülerini de sosyal medya hesaplarından paylaşarak 'Eğlence istenirse otel de kapatılır', 'Biz varsak eğlence bitmez' demişler.
Parti veren gençlere kabahatler kanununun 32. maddesine göre 280'er lira para cezası kesilmiş.
Yani virüsü yaymanın, yani ölüme sebebiyet vermenin cezası sadece 280 TL.
Antalya’da kızlı erkekli 51 kişi doğum günü kutlaması yaparak kulakları sağır eden müzik
eşliğinde bir de dansöz oynattılar, pasta kestiler..
Bu da yetmedi yolu kapatıp drift yaptılar..
Bunların hepsi baba parası yiyen okumuş(!) çocuklar.
Eğitimli/paralı cahiller bunlar..
Kuralları çiğnemekte, başkalarının hakkını gasp etmekte hiçbir sakınca görmüyorlar.
Sebep?..
Bir sebep; cehalet.
Bir başka sebep; terbiyesizlik/ahlaksızlık/sorumsuzluk.
Fakat esas sebep etkili ve caydırıcı ve canlarına okunacak bir ceza olmaması.
Kesilen idari para cezası bunlar ya da aileleri için devede kulak olmaz.
Zaten o parayı da babaları/anneleri veriyor.
İçinden geçtiğimiz bu süreç bir kaz daha gösterdi ki hiçbir özgürlük sonsuz ve sınırsız değil.
Alınan tedbirleri hiçe sayarak devletle dalga geçerek virüsün yayılmasını kolaylaştırarak ölüme sebebiyet vermenin çok ağır bir bedeli olmalı.
İtalya ve İspanya bunlar gibi sorumsuz ve ahlaksızlar yüzünden perişan durumda.
Bu nedenle; afet, salgın, terörle mücadele ve benzeri durumlarda zaafiyete neden olabilecek ve kamu düzenini bozacak söz ve davranışlarda bulunanlar, yalan haber yayan, sahte belge düzenleyip paylaşan, provokasyon yaparak korku/panik yaratmaya çalışanlar hakkında çok ama çok ağır yaptırımların uygulanacağı bir yasanın çıkartılması zorunludur.
Bu kadar ciddi ve ölümcül bir salgın varken, parti düzenlemek yolda dansöz oynatmak sadece ahlaksızlık/sorumsuzluk değil açık bir provokasyondur.
Bunun hak ve özgürlüklerle hiçbir alakası yoktur.
Devlete karşı silahlı eylem yapan terör örgütlerinin ylaptıkları ile bunların yaptıkları arasında sonuç olarak hiçbir fark yoktur.
Ceza 280 lira değil 28 bin lira olur 58 bin lira olur.
Ertelemesi, indirimi olmayan hapis cezası verilir.
Ayrıca bu ahlaksızlara, hastanelerin yoğun bakım servisinde hizmet verme zorunluluğu konulur.
Eğer isterseler tuvaletlerde parti verme hakkı gibi bir özgürlük de tanınabilir.
Görelim bakalım bundan sonra yolda bu kadar kolay dansöz oynatabilecekler mi?..
Sağlık çalışanlarına böyle mi saygı göstereceğiz?..
İzmir'in Bayraklı ilçesinde bir kadın, aile sağlığı merkezini bastı. Hemşireye saldıran öfkeli kadın, binanın camlarını kırdı. Hemşirenin boynunda morluklar oluşurken, saldırgan polis tarafından gözaltına alındı. Ancak ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.
D.Y.'nin serbest bırakılmasına tepki gösteren Dr. Özgür Akkoç da birçok kez saldırı atlattıklarını belirterek, "En sonunda dünkü olayı gerçekleştirdi. Bu şahıs karakola girdikten yarım saat sonra dışarı çıkabildi. Bize tekme atan ve saldıran biri serbest bırakıldı. Sağlıkta şiddetle ilgili cezaların arttırılmasını istiyoruz. Biri hemşirenin boğazına sarılacak kadar dibimize girebiliyor. Biz izolasyondan bahsederken, bu kişi sağlıkçılara saldırıyor. Acil önlem istiyoruz" diye konuştu.
Sağlık personelinin canları bahasına görev yaptığı ve her türlü takdiri hak ettikleri özellikle bu günlerde dahi saldırıya uğramaları ne kadar utanç verici ise saldırganların adeta ödüllendirilircesine bu kadar kolay salıverilmeleri de o kadar yanlıştır.
Bırakın saygıyı, güvende olmalarını sağlayamaz isek onlardan nasıl hizmet/fedakarlık bekleyeceğiz?..
Bu kadar sıkı tedbirler uygulanırken bile sağlık çalışanına saldıran terbiyesiz bu cesareti nereden almaktadır?..
Madem salıverdiniz bari bir de “üstün cesaret”(!) belgesi verseydiniz..
Koç Üniversitesine göre ABD’de yaşayanlar çok şanslı
Çünkü işsiz bile kalsalar devlet tedavilerini parasız yapıyor(muş)(!)…
ABD'de yaşayan Türk Profesör Mehmet Çilingiroğlu, Türkiye'nin sağlık altyapısının gücüne dikkat çekerek, "Sizler çok şanslısınız. İşsiz bile kalsanız 50 TL SGK ödemesi ile ilaç alıp, tedavi olabiliyorsunuz. Allah devletimizden razı olsun. Hükümetimizden razı olsun" demişti.
CNN Türk'te katıldığı canlı yayında konuşan Çilingiroğlu, kendisine yayın arasında üniversiteden e-posta gönderildiğini belirterek, "Ben isim yapmak için televizyonda değilim tam arada Koç Üniversitesi'nden istifa mektubumu göndermişler.
Demişler ki buradaki ilişkiniz bitmiştir. Fakülteden atıldınız. Benim Allah'tan başka hiç kimseye ihtiyacım yok. Koç Üniversitesi'nde çok emeğim geçti. Beni atsan ne olur atmasan ne olur. Gerekçe olarak da çıktığım programlar gösterilmiş.
Şaşırdık mı ?..
Elbette hayır.
Koç Üniversitesinin gezi kalkışmasındaki öncü rolünü unutmadık.
Tıpkı binlerce ağaç kesilerek ormanlık arazinin ortasına inşa edilmesine rağmen hiçbir çevrecinin sesinin çıkmadığını unutmadığımız gibi.
Korona virüs nedeniyle ülkemizin sağlık alanındaki yatırımları ve uygulamaları WHO tarafından bile takdir edilirken, ABD’de yaşanan ve ekranlarda her gün bir yenisini izlediğimiz utanç verici olaylar karşısında, Türkiye’deki sağlık sisteminin güçlü olduğunu ifade eden bir bilim adamının sadece ve sadece olumlu şeyler söylediği için Koç Üniversitesinden ilişkisinin kesilmesi; bilime(!) ne kadar önem verdiklerini, ne kadar milli(!) olduklarını ve bilim adamlarına ne kadar saygılı(!) olduklarını ortaya koymuştur.
Sayın ÇİLİNGİROĞLU ABD’nin sağlık sistemini övüp Türk Sağlık Sistemini yerin dibine batırsaydı muhtemelen ilişkisi kesilmeyecekti.
Şimdi Koç Üniversitesinden WHO (Dünya Sağlık Örgütü)’nü tanımadığını ve her türlü ilişkilerini kestiği haberini bekliyoruz.
Malum onlar da Türkiye için güzel sözler söylüyorlar.
İlla edep illa edep..
İsmi lazım değil, bir eski milletvekili Korona virüs ile ilgili bir programa evinden katılıyor.
Tıp mensubu değil sadece eski bir milletvekili..
Korona virüsle ilgili uygulama ve önlemler konusunda söyleyecekleri sizin, benim söyleyeceklerim kadar.
Konuyla doğrudan ilgisi olsun olmasın o kanalın hemen her tartışma programına çağırılıyor.
TV kanalı herhalde istediği nitelikte bir uzman(!) bulamadı
Ve TV kanalıyla iyi ilişkileri bağlamında çeşit olsun diye de programa katıldı.
Peki program esnasında sigara yakacak kadar ciddiyetsiz olmasına ve onun bu sorumsuz haliyle ekrana taşınmasına ne demeli?..
Hem de sigara içenlerde Korona virüsün ölümcüllük oranının çok yüksek olduğu söylenmişken.
Yunus Emre ne güzel demiş;
“Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep,
Dediler ilim geride, illa edep illa edep”