Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Türkiye’yi Akdeniz’de 41 bin metrekareye hapsetme planları, 27 Kasım 2019’ da "Güvenlik ve Askeri İşbirliği" ile "Deniz Yetki Alanlarının sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat” Muhtıraları" denizden komşumuz olan Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle (UMH) imzalanan anlaşmalarla bertaraf edildi.
Mutabakatlarda, Doğu Akdeniz'de iki ülkenin uluslararası hukuktan doğan hakları ve deniz yetki alanları ile kıta sahanlığının ve ekonomik bölge sınırlarının tek tek koordinatları belirlendi.
Bu anlaşma ile çizilen Akdeniz'de yeni kıta sahanlığı-münhasır ekonomik bölge sınırları 189 bin kilometrekarelik bir alandan oluşuyor.
Türkiye’nin bu kararlı, meşru ve uluslararası hukuka uygun adımı, Yunanistan ve GKRY’nin planlarını ve Akdeniz’deki kirli oyunlarını bozdu.
Sadece Yunanistan ve GKRY’nin değil, onları mayın eşeği olarak kullanan başta leşçil Fransa ve siyasi dansöz Almanya olmak üzere sömürgeci batı, terörist ABD ve çoban köpeği İsrail, nerede Türkiye aleyhine bir faaliyet varsa orada yer alan ABD’nin sadık metresleri ve kiralık katilleri Abdulfettah SİSİ, Muhammed Bin Selman, Muhammed Bin Zayed’in planlarını da yerle bir etti.
Bu ülkede günü birlik ucuz siyaset ve gazozuna muhabbet yapan çapsızların anlamakta zorlandıkları, esasen anlamak istemedikleri bu anlaşmaların sadece hakkımız olan enerji kaynakları bulunarak ekonomik çıkarlarımızın değil, istiklal ve istikbalimizin korunması için de ne kadar büyük bir önem taşıdığı planları bozulanların, dozu her gün atan azgınlıklarından daha iyi anlaşılmaktadır.
Gözümüzün önünde yaşanan bütün bu gelişmeleri görmezden gelerek, Akdeniz’de ne işimiz var? Libya’da ne işimiz var? diyecek kadar gerçeklerden habersiz, vizyonsuz ve kifayetsiz muhterislerin kayıtsızlıklarının üst aklın beklentileriyle paralellik göstermesi tesadüfle açıklanabilir mi?.
Siyasi iradenin destek ve kararlılığı ile 15 Temmuz sonrası pisliklerinden arındırılarak asıl görevi olan vatan savunması ve ülke çıkarlarının korunmasına dönen kahraman ordumuzun himayesinde Akdeniz’de sondaj faaliyetlerini sürdüren Oruç Reis gemisine yönelik tehdit, taciz, şantaj ve provokasyonlara yönelik olarak ağızlarını açıp tek laf edemeyenlerin hali ibretliktir.
Yunanistan’ın bazı bilim adamları bile televizyonlarda ülkelerinin haklı olmadığını söyleyecek cesarete sahip iken sadece siyasi figürlerin değil, sanatçı, akademisyen ve sivil toplum örgütlerinin bu konudaki ölümcül sessizliği utanç/ibret vericidir.
Korkaklığı bir yere kadar anlamak mümkündür.
Ama ezikliğin ve ihanetin mazereti olamaz.
Ülke hak ve çıkarlarını savunmasından korkanların aramızda yeri olmamalıdır.
Akıllarınca Türkiye’ye gözdağı vermek için İskeçe’nin Mustaçova Belediyesi’ne bağlı Gökçepınar Köyü içine asker sokarak evlerin arasında sözde bir tatbikat yaptılar.
Köyün orta yerinde, evlerin bahçelerinde, çoluk çocuğun içinde askeri tatbikat yapan, öncesinde de Türklere ait mezarları tahrip eden Yunanistan’a “soydaşlarımızın ne ölüsüne ne de dirisine dokumazsınız onlar bizim emanetimizdir” diyerek tepki göstermek sadece hükümetin ve ittifak ortağının mı görevidir?..
Bu ülkede siyaset yapan diğerleri bu kadar mı duyarsız/korkak oldular?..
Bu korkak tavrı siyasal karşıtlıkla açıklamak mümkün değildir.
İstikbal ve istiklal mücadelesinde ülkesinin yanında yer alamayan eziklerin/korkakların; “Türkiye’nin saman ithal edecek hale geldiği, ortalama verilerle yılda 50 bin ton peynir ihraç eden ve yıllık ortalama 160 milyon dolar döviz girdisi sağlanan ülkemizde Venezuela’dan ithal edilen 1500 ton peynirin peynir üreticilerini mahvettiği(!), eşek sayısının azalmasının tarımdaki gerilemenin göstergesi olduğu, pandemi nedeniyle şehir dışındaki üniversitelere gidemeyen muhafazakar ailelerin kızlarının özgürlüklerini yaşayamadıkları” gibi sun’i gündem konularında engin(!) görüşler ileri sürüp derin(!) analizler yapanların, Akdeniz’de yetki alanlarımızın bulunduğu bölgede onurlu bir görev ifa eden Oruç Reis Sondaj ve Araştırma gemisine yönelik tehdit ve provokasyonlarla ilgili tek söz söyleyememeleri açıktan olmasa da zımnen Türkiye karşıtı cephenin yanında yer aldıklarını göstermektedir.
Soykırımcı/sömürgeci Fransa’nın boyundan büyük laf eden soytarı kılıklı başkanı Macron’a, uluslararası hukuku çiğneyen ve meşru haklarımızın kullanılmasını engellemeye çalışan Avrupa’nın gayrı meşru çocuğu Yunanistan’a, Türkiye’ye göz dağı vermeye kalkan AB’ne, açık açık Türkiye aleyhtarlığı yapan İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’ne siz kim oluyorsunuz? Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarını kimseye yedirtmeyiz diyemeyenlerin egemenlikten bahsetmeye hakları yoktur.
Seçimine daha 3 yıl olan Cumhurbaşkanlığı için şimdiden adaylık açıklayanların, görüş beyan edenlerin, karşı karşıya kaldığımız ve doğrudan egemenliğimize yönelik tehdit karşısındaki suskunlukları Joe BİDEN’in ülkemizdeki iktidar değişikliği için birilerine yönelik tercih ve güvenindeki haklılığını ortaya koyuyor.
Doğru olanı gördükleri halde yapmamak cesaretsizlik, ülkelerinin haklı olduğunu bildikleri halde susmak ise ihanettir.
Yavuz Sultan Selimin söylediği gibi cesaretle yaşamayanlar esaretle ölürler.
Areda Survey’in 3 bin 717 kişinin katılımıyla yaptığı araştırma, halkın doğalgaz arayışlarına desteğini ortaya koydu. 22-24 Ağustos’ta yapılan ankete katılanların yüzde 94’ü, “Akdeniz ve Karadeniz’de doğalgaz aramaya devam edilsin” dedi. Aramaların durdurulmasını isteyenlerin oranı %6’da kaldı. Katılımcıların %60,4’ü keşfi hükümetin başarısı olarak niteledi.
Bu araştırma sonuçlara göre milletimizin kahir ekseriyeti hem Doğu Akdeniz ve hem de Karadeniz’deki arama ve sondaj faaliyetleri destek verirken, bu faaliyetlere engel olmak isteyenlere karşı mücadele verilmesini de desteklediğini ortaya koymaktadır.
Bazıları ellerini ovuşturarak acaba buradan bize ekmek çıkar mı diye beklese de Millet olan bitenin farkındadır.
Ot ve peynir ithalatı, eşek sayısının azalması gibi konuların hangi amaçla gündeme getirildiğini biliyor.
Bu ucuz ve bayat numaralarla gerçeği gizlemek mümkün değildir.
Bu kafayla giderseler daha çoook kahır mektubu okurlar.
Atalarımızın söylediği gibi; “At yedi günde it yediği günde belli olur.”
Keşke bu ülke sadece ot ithal etmek zorunda kalsa.
Bir İHA satarsınız on yıllık ot ihtiyacını karşılarsınız.
Keşke bu ülkede azalan sadece eşekler olsa..
Bir traktör üretirsiniz yüz eşeğin işini yaparsınız.
Sonuçta gücüne ihtiyaç yoksa eşeğe de ihtiyaç olmaz.
Eşekler azalıyor diye üzülen varsa kursun bir çiftlik beslesin.
İHA’yı samanla, traktörü eşekle kıyaslayacak kadar basiret yoksunlarının, bu ülkeye bir balya ot kadar, bir eşek kadar faydaları olmadığı halde ahkam kesmelerine milletin suskunluğu Mevlana’nın; “Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek cevabım var. Lakin, bir lafa bakarım laf mı diye, Bir de söyleyene bakarım adam mı diye!” belirttiği düşünceden olsa gerek.
Asil azmaz bal kokmaz, kokarsa yağ kokar onun da aslı ayrandır.
Bu aziz millette bu basiret olduğu müddetçe, egemenliğine dikilen gözler oyulur, egemenliğine uzanan eller kırılır, egemenliğine söz eden diller kesilir.
Şanlı tarihimizde zaferlerle dolu sadece Ağustos ayı bile bunun sayısız örnekleri ile doludur.
Türk milletinin muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda, besleme eziklerin muhtaç oldukları kudret ise bağırsaklarındaki karbonhidrat gazında mevcuttur.
Tarihin en büyük doğalgaz keşfiyle dalga geçmeleri de bağırsaklarındaki bu gaza güvenmelerindendir.
Her ne kadar biraz kokusu olsa da o kadar kusur kadı kızında da bulunur.
Sizce kim yalan söylüyor?..
HDP Merkez Yürütme Kurulu 24.04b2020 tarihinde yaptığı açıklamada;
“Türkiye, Ermeni Soykırımı ile 105 yıldır yüzleşmedi. Tam tersine soykırımın baş failleri Talat ve Enver Paşaların isimlerini binlerce kamusal alana verildi. Büyük suç cezasız kaldı ve tekrarlandı.
Ayrımcılık ve nefret söylemi bir kural oldu. Türkiye, 105 yıldır nefret söylemi ve nefret suçlarının kol gezdiği bir ülke haline geldi.
Ermeni Soykırımı dünyada onlarca parlamento tarafından kabul edildi. Ancak büyük felaketin yaşandığı ülkemizin meclisi bu konuyu 105 yıldır konuşmadı. Büyük yıkım, başka ülkelerin meclislerinde değil, yaşandığı toprağın meclisinde, TBMM’de görüşülmelidir.
Türkiye’de geçmişte işlenen suçlarla yüzleşilmesi, tanınması ve kınanması toplumsal barışa büyük katkı sunacaktır. HDP olarak bu yüzleşmenin sağlanması için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Anadolu’nun kadim halklarının torunları olarak, Ermeni Soykırımı utancıyla yüzleşiyoruz. Ermeni ve Süryani halklarının acısını paylaşıyoruz. Yaşanmış olan insanlık trajedisini yüreğimizin derinliklerinde hissediyor, o süreçte katledilen tüm insanları saygıyla anıyoruz.” Diyerek soykırım yalanına destek vermişti.
Tennessee Tech Üniversitesinden Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Profesörü Michael Gunter, Ermenilerin öldürülmesinin Osmanlı Devleti'nin resmi politikası olduğunu kanıtlayan hiçbir gerçek belge olmadığını belirterek, "Örneğin, kasıtlı katliamları kanıtladığı iddia edilerek sunulan meşhur Andonian Belgeleri uydurmadır" dedi.
1915 olayları hakkında araştırmalar yapan Amerikalı Profesör Gunter, Hristiyan Ermenilerin, Hristiyan Batı'da daha fazla sempati kazanması nedeniyle Ermeni iddialarının daha çok tartışıldığını dile getirdi.
Gunter, "Ayrıca Müslüman Türkler, Batı'nın tarihi düşmanlarıydı. Ermeniler Batı dillerini de Türklerden daha iyi konuştukları için mesajlarını Batı'ya daha iyi ulaştırabildiler, Ermenilerin öldürülmesinin Osmanlı Devleti'nin resmi politikası olduğunu kanıtlayan hiçbir gerçek belge yoktur. Örneğin, kasıtlı katliamları kanıtladığı iddia edilerek sunulan meşhur Andonian Belgeleri uydurmadır." ifadesini kullandı.
Osmanlı Devleti'nin batı kesimlerindeki pek çok Ermeni'nin sınır dışı bile edilmediğine değinen Gunter; Dahası, bazı şiddet yanlısı Ermeniler de masum Müslümanları öldürdüler ve gerçekte de bunu onlarca yıldır aralıksız yapıyorlardı. Soykırımın uluslararası hukukta yasal olarak var olabilmesi için önceden tasarlama kanıtlanmalıdır ve bu meselede bu kanıtlanamamıştır.” sözleriyle karşı karşıya kalabileceği tehditlere rağmen yabancı bir bilim adamı olarak cesaretle Ermenilere yönelik bir soykırım yapılmadığını vurguladı.
Sizce kim yalan söylüyor ya da kim yalandan medet umuyor?
30 Ağustos’ta neyi kutladılar?..
Ermeni Devrimci Federasyonu Partisi Gençlik Ofisi, Türk topraklarını bölmeyi hedefleyen Sevr Antlaşması’nın imzalanmasının 100’üncü yıldönümü nedeniyle, bu anlaşmaya imza atan ülkelerin sosyalist gençlik kollarıyla birlikte yaptıkları açıklamada Türklerin, “Ermenilere soykırım uyguladığı” iddia edildi. HDP Gençlik Meclisi’nin imzasının yer aldığı açıklamada; “Sevr Antlaşması, Ermeni Soykırımı nedeniyle adil bir tazminatın ödemesini sağlayan tek uluslararası hukuki belge niteliğindedir” denildi.
Hem Türkiye’nin idam fermanı olan Sevr’i ve hem de sözde Ermeni soykırımını imza atacak kadar alenen savunanlara sözüm yok.
Onlar “biz buyuz” diyorlar da..
Bu zihniyetle gizli kapaklı işbirliği ve örtülü ittifak yapanlar 30 Ağustos’ta neyi kutladılar ?..