Hani beynimize kazınan İki ayrı sedyede yaralı olarak hastaneye getirilen iki Mehmetçiğin, birbirlerinin ellerini sımsıkı kavrayarak çekilmiş fotoğrafı vardı ya.
Bu fotoğrafı MHP Osmaniye Milletvekili Doç. Dr. Ruhi Ersoy sosyal medyada “Dün gece Afrin’de havan düşmesi sonucu yaralanan iki askerimiz kaymakamımızca karşılandı. Canları çok yanıyordu, yaraları fazla idi ama vatan sağ olsun diye sayıklıyor, birbirlerinin ellerini bırakmıyorlardı. İşte bu eller milli birlik ve kenetlenmenin adeta sembolü olmuştur” notuyla paylaşmıştı.
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mehmet ACET’in 09.02.2018 tarihli yazısından öğreniyoruz ki Askerlerden birinin adı Ali, diğerininki Olcay.
“Afrin cephesinde savaşırlarken PKK/YPG terör örgütünün havan saldırısında Mehmetçiğin koruma kalkanı var, ama diğerinin üzerinde o sırada kask dahil herhangi bir koruyucu materyal bulunmuyor.
Saldırı sırasında üzerinde koruyucu teçhizat bulunan Mehmetçik hiç tereddüt etmeden arkadaşının üzerine atlayarak arkadaşını korumaya alıyor.
Sağlık görevlileri iki Mehmetçiği ateş hattından aldıktan sonra ayrı ayrı hastanelere götürmeye çalışırken Ali, “Olcay nasıl” diye soruyor, Olcay da“ Ali nasıl” diye.
Hassa Devlet Hastanesi’nde bu anı yaşayanlar iki yiğit askerin durumuyla ilgili tanıklıklarını şöyle anlatıyor.
"İkisi de yan yana sedyelerde yatıyordu. Birbirlerine 'Bak buradayız, yan yanayız yine' diye güç veriyorlardı. Biri diğerine 'Kanka hala çok yakışıklısın' dedi. Sonra ellerini birleştirdiler. O an çok duygusaldı. Çoğu insan gözyaşlarını tutamadı."
Bu görüntüdeki derinliği, ruhu, sevgiyi, bağlılığı, vefayı, delikanlılığı, papyon takarak çıktıkları TV programlarında fakirlerin düşündüğü tek şev “Şehitlik”tir diyerek fakirleri ve şehitleri aşağılayan konfor düşkünü aydın müsveddeleri,
Bir yandan bu ülkede siyaset yapmaya soyunup diğer yandan; “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sözlerinden nefret edenler,
Artık o ezanlar üzerimizde inlemesin diyerek rahatsızlıklarını ortaya koyanlar,
Paylaşabileceği görüntü yediği domuz porsiyonundan kalan kemik parçaları olanlar,
Bu ülkenin ekmeğini aşını yiyip, Suriye ile savaşırsak Suriye’nin, İran’la savaşırsak İran’ın yanında yer alacaklarını söyleyecek kadar bu ülkesine ve milletine düşmanlık besleyenler,
Sınırlarımızı yani namusumuzu korumak için var gücüyle mücadele veren ordumuzu ve birlikte görev yaptıkları ÖSO’ya, üniformalı ve sivil tüm kardeşlerimize şükrün duymak gerekirken, onların kahramanlıklarını ABD ağzıyla küçümseyen, işbirlikçi, aşağılık, ödlek ve mandacı hainler,
Kilis’e Reyhanlı’ya Hassa’ya 100’ün üzerinde roket atıp onlarca vatandaşımızı şehit eden alçak PYD ve eklentilerine, yeterli istihbari bilgiye sahip olmadıkları gerekçesiyle (ABD’den böyle bir istihbarat gelmedi demek istiyorlar) terör örgütü diyemeyenler, ama hiçbir kanıt olmadığı halde kendi ülkelerini seri katil diye suçlamaktan utanmayanlar,
Ali ile Olcay’ın kenetlenmiş ellerinden çıkan derin manayı anlayamazlar.
Tıpkı Askerimiz için sınıra gidip kurban kesen yörük teyzeyi, kendi imkanları ölçüsünde askerimiz için bir şeyler yapan asil milletimizi anlayamadıkları gibi.
Neyse ki halkımızın % 85’ i bu şanlı mücadeleye destek veriyor.
Geriye kalan % 15’ te ihanetin konforunu sürmeye devam ediyor.
İyi günde kötü günde bir olmadığımız/olamadığımız, hiç bir haklı mücadelede yanımızda göremediğimiz sözde barış havarileri, düşmanlarımıza gösterdikleri anlayış ve hoşgörünün binde birini kendi devletine ve milletine göstermemektedirler.
Artık yeter.
Aslan gibi evlatları şehit olan anne babalar dimdik ayakta durup vatan için canımız feda derken hainlerin hariçten barış gazelleri okumaları kabul edilemez.
Gitsinler gazellerini ABD’de, Almanya’da okusunlar.
Halkın % 85 inin desteklediği şanlı bir mücadeleyi hafife alarak, ABD’yi küstürmekten ödü patlayanların ödleri er geç patlayacaktır.
10 bin km öteden gelip Suriye’de cirit atan ABD’ye senin burada ne işin demeye yürekleri yetmeyenlerin, bizim Afrin’de ne işimiz var diyerek ahkam kesmelerinin halk gözünde hiçbir değeri yoktur.
Ordumuzun orada ne işi olduğunu en iyi bilen ve anlayan sınırda terör tehdidi altında yaşayan insanlarımızdır.
Sırça köşklerin loş mekanlarında “iyi kafayla” atılan barış nutukları tecavüzcüye verilen bahşiş gibidir.
Stockholm Sendromlular için bu bahşiş sorun olmayabilir ama şerefli milletler için sınırlarına göz dikenlerin gözlerini oymak var olma sebebidir.
Ötesi de teferruattır.