Milli Savunma Bakanı Hulusi AKAR’ın açıklamalarına göre; PKK/KCK ve diğer terörist unsurları etkisiz hâle getirmek, sınır güvenliğimizi sağlamak ve daha önce güvenlik nedeniyle açıklanmayan, teröristler tarafından kaçırılan vatandaşlarımız ile ilgili istihbaratı teyit etmek ve gerekli müdahalede bulunmak maksadıyla; uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa haklarımız doğrultusunda, Irak kuzeyi Gara bölgesinde 10 Şubat 2021'de başlatılan ‘Pençe Kartal-2 Harekâtı’ kapsamında teröristlere ait barınak, sığınak ve mühimmat depoları ile sözde karargâh yerlerinden oluşan 50'den fazla hedef başlangıçta hava harekâtı ile başarılı bir şekilde tahrip edildi.
Kara operasyonunun başlangıcında 3 askerimiz şehit olurken, 3 askerimiz de yaralandı.
Harekât boyunca 3'ü sözde üst düzey yönetici olmak üzere 48 terörist ölü, 2 terörist ise sağ olarak ele geçirilirken paramotorla kaçmaya çalışan 3 teröristin de SİHA’lar tarafından vurulmasıyla 53 terörist etkisiz hale getirilmiş oldu.
Yoğun çatışmalar sonrası kontrol altına alınan mağarada yapılan aramalarda alıkonulan 13 masum vatandaşımızın naaşlarına ulaşıldı.
Söz konusunu operasyonun icra edildiği mağara 3 giriş, 9 oda ve 7 demir kapıdan oluşuyor. Zikzakların olduğu belirlenen mağarada bazı noktaların 1 metre 20 santimetre olduğu ve ancak sürünerek ilerlenebilmesi mağaranın yapımına stratejik(!) müttefiklerimizin dışarıdan mühendislik katkısı verdiklerini gösteriyor.
Yapılan ilk incelemede masum ve silahsız vatandaşlarımızdan birinin omuzundan, diğer 12 vatandaşımızın başlarından vurularak şehit edildikleri tespit edildi.
Sağ olarak ele geçirilen iki teröristin verdiği ilk bilgilerde vatandaşlarımız mağaraya yönelik harekâtın başlangıcında sözde mağara sorumlusu 'Sorej' kod adlı Kamuran Ataman adlı alçak tarafından şehit edilmişler.
Malatya’da yapılan otopsi sonucu düzenlenen raporlardaki tespitlerle, cenazeleri görmelerine izin verilen şehitlerimizin yakınlarının açıklamaları, vatandaşlarımızın çatışmada değil, PKK tarafından şehit edildiklerini doğrulamaktadır.
Nitekim; 13 şehitten birisi olan Vedat KAYA’nın babası Şeyhmus Kaya; “Oğlum 6 yıldır terör örgütünün elindeydi. Alçaklar benim çocuğumu şehit ettiler. Belçika'dan, Almanya'dan, diğer ismini sayamadığım birçok ülkeden beni arayıp, 'Senin oğlunu devlet öldürmüş. Devlet, jetlerle senin oğlunu bombardımana tutmuş. Öldürmüş' dediler. Ben bu alçakların sözüne kanmıyorum. Bunlar şehitlerimizin kanında boğulacak. Ben Malatya'da, oğlumun cenazesini yıkadım. Kafasından vurulmuş. Bombalanmış olsaydı 10 parçaya ayrılırdı. Bu yalanlardan artık utanmalılar. Bunlar Kürt falan değil. Bunlar kimseyi temsil etmiyor. Herkesin bunu öğrenmesi lazım” diyerek yurt dışından gelen telefonlarla devlet suçlanarak cinayetleri işleyen PKK’nın kurtarılmaya çalışıldığını ifade etti.
Şehit Vedat Kaya’nın annesi Emine Kaya da; “Kılıçdaroğlu 2 sefer bizi aradı. Ama biz konuşmadık. Çünkü hangi yüzle bizi aradığını soruyoruz. Kılıçdaroğlu’na 2 defa mecliste oğlumun gelmesini istediğimi söyledim. Sessiz kaldı” diyerek evladının kurtarılması için çaba göstermedikleri halde başkalarını suçlayanların maskesini indiriverdi.
Şehit annesi Emine KAYA; “hangi yüzle arıyorlar?” derken haksız mı?..
Gara’da şehit edilen 13 kişiden biri olan Eskişehirli Jandarma Uzman Çavuş Mevlüt Kahveci’nin annesi Ayşe GÜLER de CHP ve İYİ Parti'ye gittiğini ve yardım istediğini belirterek; "Benim oğlumu PKK kaçırdı. O zamandan beri Cumhurbaşkanı olsun, Süleyman Soylu olsun, İçişleri Bakanı Yardımcısı Mehmet Ersoy hep bana destek oldular. Ben kaçırıldığından beri Kılıçdaroğlu'nun kapısına gittim, CHP, İYİ Parti hepsinin kapısına gidip yalvardım. Biri de neden basına çıkarmadı. Benim çocuğumu Cumhurbaşkanı değil, devlet değil PKK öldürdü. Özgür Özel var, Kılıçdaroğlu var, kaç defa randevu aldım neden biri de bana cevap vermedi? Neden biri de halimi sormadı? Şimdi çıktılar benim hakkımda prim yapıyor diyorlar. Hepsi yalan. Bu CHP'nin işi, gücü yalan. Hele ki bu Özgür Özel'in hepsi yalan, benim kızım kaç defa kapısına gitti, ağladı, yalvardı." ifadeleriyle, gerçek suçluyu gizleyerek devleti suçlayanların gerçek yüzünü göstermiş oldu.
Hakkında soruşturma açılan HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun; "PKK elindeki esir askerlerin yakınları 2,5 sene önce bana başvurmuştu. Sağ salim dönüşleri için yardım istemişlerdi” itirafı, devleti suçlama yarışına girerek PKK’yı arkalamaya çalışanların 13 canı kurtarmak için hiçbir şey yapmadıkları gibi bundan terör örgütü adına rant devşirmeye çalıştıklarını, HDP Milletvekili Pervin Buldan’ın; “biraz misafir edilip bırakılacaklar” sözleri de PKK’nın kirli/kanlı oyununa damardan ortak olduklarını göstermektedir.
Hande FIRAT Hürriyet Gazetesindeki (19/02/21) yazısında bu gerçeği şöyle dile getiriyor.
“Hayatını kaybeden 13 vatandaş, 2015 yılından beri terör örgütünün elindeydi. Vatandaşlara ulaşmak, geri getirilebilmeleri için zaman zaman HDP ile zaman zaman İHD ile temas kurulduğunu belirten kaynaklarım, “Terör örgütü vatandaşlarımızı rehin olarak tuttu. Bu süreç boyunca da terör örgütü, HDP, İHD kendi rollerini oynadı. Devleti oyaladı” yorumunu yaptı.
Yani kaynaklarıma göre parti(yani HDP) ve İHD hiçbir şey yapmadı...
Kaynaklarıma göre terör örgütünün ve uzantılarının amacı, ellerinde tutukları vatandaşlarla devleti karşı karşıya getirecek bir zemin oluşturmaktı”.
Bu gerçeğe rağmen rağmen “devlet ne yaptı?” diyerek suçlamada bulunanların; birlikte Anayasa taslağı hazırlayacak kadar içli dışlı oldukları ancak ortaklıklarını gizledikleri HDP’ye; “bu insanları neden kaçırdınız? altı yıldır neden tutuyorsunuz? Neden serbest bırakmıyorsunuz? diye soracak cesaretlerinin bulunmaması sadece siyasi çıkar hesabıyla açıklanabilir mi?...
PKK tarafından gerçekleştirilen bu katliam sonrasında kimlerin ne söylediklerine baktığımızda benzer eylemler sonrasında olduğu gibi yine hiç şaşırmadık.
AB ülkeleri sözde kınama açıklaması yaptılar ama besleyip büyüttükleri ve her türlü desteği vererek azmettirdikleri PKK’nın adını anmadılar.
Batı medyasının durumu da bundan farklı değil.
Israrla gerçek özneyi gizleyerek katliamı sanki uzaylılar yapmış gibi yayın yaparak PKK’yı arkalamaya çalıştılar.
İşte bu yüzden PKK’nın sponsoru olan batıya seslenen Sayın Cumhurbaşkanı;” birkaç cılız ses Türkiye’nin yanında kimseyi göremedik, ey batı neden sesiniz çıkmıyor, neden susuyorsunuz” diyerek kınamalarını ciddiye almadığımızı ifade etti.
İçeride ise bu alçakça katliamın PKK tarafından yapıldığını söyleyemeden, kimi kınadıkları belirsiz “mıy mıy” edenler, hala “nereden gelirse gelsin kınıyoruz” diyerek içi boş klişe sözleri kullananlar ve her fırsatta devleti suçlayan bildirilere imza koyarken böylesine aşağılık ve kalleş bir katliama sessiz kalan ve ne yazık ki bu topraklarda birlikte yaşamak zorunda olduğumuz insan kılıklı soytarıların da dışarıdakilerden bir farkları yok.
“Dostum Trump' diyordun papazı verirken, neden 'Yahu bizim şu vatandaşlarımızı da alalım bir şekilde' diyemedin?” diye eleştiride bulunanlar, bilgileri olduğu ve kedilerine ulaşıldığı halde, dostlarına ittifak ortaklığı için neden 13 vatandaşımızın serbest bırakılmasını şart koşmadılar?...
Bunu becerebilselerdi göğüslerini gere gere hükümeti eleştirebilirlerdi.
Belli ki üç belediye fazla başkanlığı fazla kazanmak 13 candan daha değerli.
Hiç boşuna çenenizi yormayın.
PKK’nın siyasi uzantıları ile gizli ya da açık işbirliği yapan herkesin dökülen kanda sorumlulukları vardır.
Terör örgütlerinin başrolde yer aldıkları Boğaziçi protestolarında sözde öğrencilere destek veren, Cuma Hutbesinde gençliğe verilen öğütlerden duyduğu rahatsızlığı açıklarken duyar kasan bir belediye başkanı tıpkı genel başkanı gibi PKK’nın adını anmadan “nereden gelirse gelsin her türlü teröre karşı oldukları”nı söyledi..
10 santim kar yağdığında felç olan ulaşımla ilgili önlem alamayan bir başka belediye başkanı üzerine vazife olmadığı halde Rektör Melih BULU’ya istifa et mektubu yayınlayarak şirinlik gösterisi sergilerken 13 kardeşimizin öldürüldüğü alçakça katliama karşısında dut yemiş bülbüle döndü.
Bölücü örgüt uzantılarına sevdası dillere destan olan bir diğer belediye başkanı suya sabuna dokunmadan ortaya karışık bir kınamayla zevahiri kurtardı.
Devleti suçlamaya, hükümeti suçlamaya gelince ağızlarından köpükler saçanlar, iş PKK’ya gelince ya sessiz kalıyor ya da içi boş laflarla “mış gibi yaparak” vaziyeti idare ediyorlar.
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman SOYLU’nun açıklamasına göre; 1984'ten bugüne kadar terör örgütü 6021 sivil katliam gerçekleştirdi.
Sözde İnsan haklarını savunanlardan doğru dürüst bir tepki geldi mi?..
Hayır..
Neden?..
Çünkü siyasi uzantıları ile işbirliği içindeler.
Adını koyarak PKK denilen katil örgütü kınıyoruz diyebilirler mi?..
Sıkar!..
Neden?..
Ne demişti ortakları; “bizim oylarımızla seçildiğinizi unutmayacaksınız”.
Bu gerçek ortada iken ve bu ilişki kapalı kapılar ardında kahvaltı davetleri, eşlerin tiyatro buluşmaları ile dayanışma gösterilerine dönüştürülerek yuvarlak laflarla yapılan kınamaların timsahın gözyaşlarından bir farkı yoktur, değeri de yoktur.
Katillerin siyasi uzantıları ile her evden bir oy feda edecek kadar açık/gizli işbirliği/ittifak/dayanışma içinde olan herkesin elinde 13 vatandaşımızın kanları vardır.
Hal böyleyken bir de dalga geçer gibi ulusal yas teklifinde bulundular.
Katile katil diyemeyen ve katliamı yapan PKK’nın adını anmaktan korkanlar yas tutsa ne olur? tutmasa ne olur?..
Acıyı yüreğinde hisseden yası tutuyor zaten.
Kapalı kapılar ardında Anayasa taslakları hazırlayarak mı yas tutacaksınız?..
Terörün sorumlularını masumlaştırarak, terör örgütünün siyasi uzantıları ile işbirliğini sürdürmeye devam edecekseniz, yasınız ne işe yarayacak?...
Efendim; “PKK’ya terör örgütü dememeleri örgütün psikolojik propagandasını yapmamak içinmiş. PKK’nın adını anarsalar bu; örgütün değirmenine su taşımak olurmuş”.
Su taşımanıza gerek yok ki siyasi uzantısıyla yaptığınız gizli(!) ittifakla değirmene boru hattı döşediniz zaten.
****
PKK’nın yaptığı katliamı örtbas etmek için devleti suçlayan provokatif paylaşımlar bulunulması üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma başlattı.
Başsavcılıktan yapılan açıklamada, hakkında soruşturma başlatılanlar arasında HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ile HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun da bulunduğunu bildirdi.
Bu iki milletvekili Boğaziçi Üniversitesi rektör atanması bahanesiyle başlatılan protestolarda kışkırtıcı olarak ön saflarda yer almışlardı.
Boğaziçi Üniversitesinde meselenin rektör ataması olmadığı; Terör örgütü PKK'nın sözde üst düzey yöneticisi Duran Kalkan’ın PKK'ya müzahir yayın organına, Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine ilişkin olarak "Olay bir üniversitedeki gençlik hareketi olmayı aştı, bir kayyum meselesini aştı." ifadesini kullanarak, eylemlerin hükümetin devrilmesi için yapıldığını açıklamıştı.
Boğaziçi eylemlerinin büyümesi için daha fazla destek verilmesi çağrısında bulunan Kalkan’ın açıklamalarının ardından terör yandaşlarının, Boğaziçi eylemlerine destek vererek eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması, terörist başı Abdullah Öcalan'ın ceza infaz koşullarının sonlandırılması, bölücü örgütle temasa geçilmesi gibi talepleri dillendirmeye başladıkları görüldü.
Nerede terör, nerede fitne, nerede bölücülük, nerede şiddet var, bunlar orada..
Yani kış kışlığını yapmaya devam ediyor.
Tıpkı ABD’nin, Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığını, terör destekçiliğini, devam ettirdiği gibi.
PKK/PYD’nin hamisi olan ve Biden’in seçilmesinden sonra daha TIR’larca silahı PKK/PYD’ye veren ABD; sanki bilmiyormuş gibi Irak'ın Gara bölgesinde terör örgütü PKK tarafından şehit edilen 13 Türk vatandaşı için sözde bir başsağlığı dilerken de düşmanca tavrını bir kez daha gözler önüne serdi.
Açıklamada, "ABD, Türk vatandaşlarının Irak'ın Kürdistan Bölgesi'nde öldürülmesinden üzüntü duyuyor. NATO müttefikimiz Türkiye'nin yanındayız ve son çatışmada hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyoruz. Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK'nın elinde öldüğü haberleri doğruysa, bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz." ifadeleri büyük tepki topladı.
Amerikalı Büyükelçi David Satterfield, Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak Türkiye'nin tepkisi "en kuvvetli şekilde" iletilmesi ve belgeler gözüne sokulması üzerine, ABD Dışişleri Bakanı katliamı PKK’nın yaptığını açıklamak zorunda kaldı.
Zorunda kaldı diyoruz çünkü PKK/PYD kendi beslemeleri.
Ömer ÇELİK’in ifade ettiği üzere; “PKK'ya silah verirken adresini bilenler, PKK katliam yaptığı zaman adresini kaybediyorlar. PKK'nın her hareketini avuçlarının içi gibi bilenler, PKK vatandaşlarımızı öldürdüğü zaman katilin adını koymamak için gayret sarfediyorlar”.
Ancak geç gelen bu açıklama ABD’nin; PKK’nın hamisi ve destekçisi, Türkiye’nin de en büyük düşmanı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Çünkü ABD, Gara operasyonu devam ederken dahi PKK/PYD’ye TIR’lar dolusu silah, mühimmat ve teçhizat taşımaya devam ediyordu.
Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanının ifadesiyle “bal gibi de PKK’nın YPG’nin ve PYD’nin yanında ve arkasında olan ABD” bu katliamdan ve bundan sonra olacaklardan da bal gibi sorumludur.
ABD’nin kınayıp kınamaması onu sorumluluktan kurtarmaz.
Kınamak yerine malum yerlerine kına yaksalardı daha çok yakışırdı.