CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu; Sultanahmet Camii'nde de müze olması gerektiğini söylemiş.
Kaboğlu; Meclis'te yaptığı konuşmada; "Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da müze olarak korunmalı, Ayasofya da müze olarak korunmalı hatta Sultanahmet de müze olmalı çünkü bunlar artık bizim kendi şeyimiz değil, kendimize özgü değil, insanlığın ortak mirasıdır bunlar" ifadelerini kullanmış.
Sayın vekilin insanlığın ortak mirasına ve müze merakı göz yaşartacak cinsten.
Yalnız “Bunlar bizim kendi şeyimiz değil” ifadesini anlayamadık.
“Şey” den kastettiği “ney” ?..
Araştırma Şirketi Areda Survey’in anketine göre halkın % 73 ü Ayasofya’nın cami statüsüne dönüştürülüp ibadete açılmasını istiyor.
Yani halk Ayasofya’nın “bizim şeyimiz” olduğunun bilincinde.
Halkımızın dörtte üçü Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılacağı günlerin heyecanını yaşarken sayın vekilin Sultanahmet Camii’nin de müze olmasını istemesi Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktan öte bir anlam taşıyor.
Bu bir lapsustur.
Yani beynin saklamaya çalıştığı bir düşüncenin ağızdan kaçmış ifadesidir.
Partisinin bile onaylamadığı bu sözlerin yer aldığı Meclis Tutanağı ibreti alem için çerçeveletilerek Türkiye’nin en büyük müzesinde sergilenmelidir.
Böylece sayın vekilimizin müze tutkusuna duyulan saygı da somut bir şekilde ifade edilmiş olur.
Son olarak Tapusu Türkiye Cumhuriyetine ait olan bir yapının hangi amaçla kullanılacağına yine Türkiye Cumhuriyeti karar verir.
Bu egemen bir devlet olmanın gereğidir.
Yunanistan’da üç köpek havladı diye Türkiye’nin korkup vazgeçecek mi zannediyorsunuz?..
Hadi Yunanistan’ın karın ağrısını anlıyoruz da içimizdekilere ne oluyor?..
Yıllarca dinsiz yaşa sonra git dini ritüellere boğul.
“Sokaktan kaldırsınlar cenazelerimizi be Ahmet!
(bu da benim vasiyetim)”
Bu sözler bir partinin İstanbul il başkanına ait.
Şunu peşinen vurgulayalım.
Kimin neye inandığı ya da inanmadığı bizi ilgilendirmiyor.
Herkes inancında serbest.
Ancak inanmadığı halde inanıyor gibi görünmek, şehit cenazelerinde, iftar sofralarında dua görüntüleri vermek kelimenin tam anlamıyla takıyye’dir...
Tıpkı her gün Cuma kılmak, her akşam 50-60 iftara katılmak gibi..
İnanmıyorsanız inanıyor gibi davranmayacaksınız.
Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun.
Madem inanmıyorsunuz ve madem dinsiz yaşadığınızı paylaşıyorsunuz neden iftar sofrasında dua görüntüsü veriyorsunuz.?..
Muhtemelen siyasi götürüsü olacağı endişesiyle sonradan bu paylaşımınızı siliyorsunuz.
Neden?..
Kimse sizin neden inanmadığınızı sorgulamıyor ki.
İnansanız da inanmasanız da ilkeli/tutarlı olmalısınız.
Zehirlenmiş sosyoloji bu ucuz numaraları yutabilir.
Ama herkesi saf zannediyorsanız yanılıyorsunuz.
İlkeli siyasetçiye düşen görev yukarıdaki vasiyeti silmek değil imzalayıp Noter’e teslim etmektir.
Zamanı gelince hem siz dini ritüellere boğulmamış olursunuz hem de din görevlileri boş yere dini ritüel uygulamak zorunda kalmazlar..
Dürüst olmakla dürüstü oynamak aynı şey değildir.
Terör Örgütü PKK tarafından şehit edilen Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk’ün (tesadüfe bakın ki ben bu yazıyı yazarken Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Muhammet Fatih Safitürk'ü şehit eden katil Şerif Mesutoğlu'na verilen 2 kez ağırlaştırılmış müebbet ile 28 yıl hapis cezasını onadığı haberi geldi) babası Asım Safitürk’ün TBMM ziyaretini sosyal medya hesabında “Meclis’te bütçe görüşmeleri sırasında ziyaretçi yasağı olur. Az evvel ziyaretçi sıralarında yer alan bu sarıklı cübbeli arkadaş kimdir acaba” ifadeleriyle paylaşmıştı.
Yani şehit babasını tanımadığı gibi sarıklı ve cüppeli olmasına kafayı takarak aklı sıra hesap sormuştu.
Aynı zamanda grup başkanvekili de olan bu milletvekilinin Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Yağ fabrikası ve Çiftliği’nin orman ve TOKİ arazileri üzerinde olduğu ortaya çıktı.
Gebze Orman İşletme Müdürlüğü ekiplerinin yaptığı incelemenin ardından kaçak yapılar tespit edildi. Çiftliğin toplam 28 dönüm büyüklüğünde 6 parsel üzerine kurulduğu 6 parselden 3’ünün TOKİ parseli olduğu belirlendi.
Çiftlikle ilgili yapı ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi, yapı kayıt belgesi gibi resmi belgeler ibraz edilemediğinden kaçak yapılar mühürlenerek, 662 bin TL ceza kesildi.
İl Tarım Müdürlüğü ekiplerinin çiftlikte yaptığı incelemede de 6 parselde 28 bin 278 metrekarelik alanda bozulan alanın 11 bin 983 metrekare olduğu belirlendi. Çiftlikle 806 metrekarelik alan için izin alındığı, izin verilen yapılar dışında yapılar bulunduğu, araziye toprak dolgu yapılması nedeniyle tarımsal vasfının bozulduğu tespit edildi.
1 ay içerisinde gerekli işlemlerin yerine getirilmemesi durumunda yapıların yıkımı için çalışma başlatılacak.
Elbette yıkım yapılacak ama yıllardır bu arazileri kullandığından ecrimisil de ödettirilmelidir.
Şu son zamanlarda gündeme gelen kaçak yapıların ardından çıkan isimler şaşırtmaya devam ediyor.
Millete dürüstlük vaazı veren ünlü gazetecilerin ardından bir siyasi partinin grup başkanvekili olan bir milletvekili devlete ait araziyi yıllarca işgal ettiği halde başta ilgili ve yetkili birimler olmak üzere kimsenin kılını kıpırdatmaması ne kadar ilginç ise sayın vekilin ortaya çıkan bu rezalet karşısında ölü taklidi yapması da o kadar ilginçtir.
İnsanın aklına iktidarda değil iken devlet arazisini işgal edenler acaba iktidar olduklarında neler yaparlar? sorusu geliyor.
Bagajınızda işkembe taşıyorsanız yokmuş gibi davranarak kokusunu gideremezsiniz.
Fazla bir şey istemiyoruz, yaptığınızın yanlış olduğunu kabul edip özür dileyin, devletin arazilerinden çıkın, kesilen cezanızı ve ecrimisil’i de ödeyerek helalleşin.
Dürüstlük bunu gerektirir.
Unutmayın; dürüst olmakla dürüstü oynamak aynı şey değildir.
Seri Katil Sisi’nin Fetva Kurumu tükürdüğünü yaladı…
İstanbul'un fethinin yıldönümü, Türkiye'de ve hatta bazı İslam ülkelerinde de kutlanırken, darbe ile başa geçen seri katil Abdulfettah El Sisi'nin yönetimindeki Mısır’ın Fetva Kurumu Facebook'ta, İstanbul'un fethini Osmanlı işgali olarak tanımlayarak "Ayasofya 537 yılında Bizans döneminde bir kilise olarak inşa edildi ve Osmanlılar 1453'te İstanbul'u işgal edinceye ve onu camiye çevirinceye kadar 916 yıl kilise olarak kaldı." ifadesini kullanmıştı.
Kurumun bu çirkin açıklamasına sayısız tepki geldi.
Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Karadaği, Facebook sayfasından konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Hazreti Muhammed'in "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur." hadisiyle bu fethe işaret ettiğini aktardı.
"İstanbul'un fethinin, Osmanlı işgali olarak tanımlanması husumette sınırları aşmak, tehlikeli bir yozlaşma ve Mısır Fetva Kurumu için bir utanç lekesidir." ifadesini kullanan Karadaği, bu tür açıklamaların, Mısır'daki dini kurumların politize oluşunun delili olduğunu vurguladı.
Sert ve haklı tepkilerin ardından Kurum geri adım atarak “Fethin Hz. Muhammed tarafından önceden müjdelendiğini ve Osmanlı’nın büyük Sufi sultanı Fatih Mehmet tarafından gerçekleştirildiğini” belirtmek zorunda kaldı.
Binlerce masum insan darbeci alçaklar tarafından sokak ortalarında hunharca öldürülürken Mısır’da halkın oyu ile seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed MURSİ’nin adlarına hakim denilen cüppeli soytarıların gözü önünde ve adına mahkeme dedikleri mezbahada yarım saat can çekişerek ölürken sesini çıkartamayan, hakkın ve adaletin ırzına geçilirken gözlerini kapatan Mısır Fetva Kurumu fetva vermeyi bıraksın da kendi ülkesinde Müslümanlara yönelik katliam ve zulmün hesabını versin.
Yorumsuz…
Salgın sürecinde Huzurevlerinde ölen yaşlıları mercek altına alan London School of Economics’in hazırladığı rapora göre; Koronavirüs kaynaklı ölümlerin Norveç’te yüzde 64, Kanada’da yüzde 57, Fransa’da yüzde 49, İspanya’da yüzde 52, İtalya, Avustralya, Belçika ve İrlanda gibi ülkelerde ise yüzde 55’inin huzurevlerinde kalmakta olan yaşlılar olduğu tespit edilmiş.
Rahmetli Mehmet Akif’ yıllar öncesinden “tek dişi kalmış canavar” benzetmesi yaparken herhalde yaşlılarına karşı herhalde bu kadar zalim olabileceklerini düşünmemiştir.