Kamuoyu yoklamalarına göre halkın % 70 i seçim istemediğini ve seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini söylemesine rağmen Biden’ın Türkiye’deki iktidarı seçimle değiştirecekleri (15 Temmuz dersinden sonra darbe demekten çekiniyorlar) yolundaki vaadinden cesaret alan muhalefetin özellikle de CHP’nin erken seçim ısrarı devam ediyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne göre ya bizzat Cumhurbaşkanı veya Meclis 5’te 3’lük bir çoğunlukla seçim kararı alabilir.
Seçime zamanında gidileceği hem Cumhurbaşkanı ve hem de Cumhur İttifakı ortağı lideri Devlet Bahçeli tarafından defalarca vurgulanmasına ve Meclisin şu andaki aritmetiği itibariyle seçim kararı için muhalefete gerekli 5 te 3 lük bir çoğunluk mümkün olmamasına rağmen son zamanda değişik örneklerini gördüğümüz; provokasyon, tahrik ve zorlamalarla sosyal rasyonalitesi bulunmayan erken seçim ısrarı nafile bir çabadan ibarettir.
Çok özledikleri parlamenter sistem olsaydı milletvekili transfer edebilir, otel motel pazarlıkları ile hükümeti düşürebilirlerdi.
Zorlamalarla seçim yapılamayacağını bilmelerine rağmen; bir yandan düzmece anketler için milyonlarca lira akıtılarak yalanlarla beslenen ve tıpış tıpış oy kullanmaya şartlanan şizofren sosyolojinin sadakatı pekiştirilirken, diğer yandan zamanında yapılacak bir seçimde başarılı olamamaları halinde “oylarımız çalındı” provokasyonunun da alt yapısı hazırlanmış olmaktadır.
Muhalefetin seçim konusundaki halkta karşılığı olmayan ısrarının bir başka nedeni de Pandemi şartlarında ülkemizin de nasibini aldığı küresel ekonomik durgunluktan kaynaklanan memnuniyetsizliği oya çevirme hesabıdır.
Esas itibariyle bu süreçten siyasi tercihleri değiştirecek kadar çok daha büyük yıkım ve memnuniyetsizlik bekleyen muhalefet umduğunu bulamasa da kısıtlama, kapanma ve sınırlı sosyal hayatın sona ermesiyle gelecek olan normalleşmenin işlerini daha da zorlaştıracağı düşüncesiyle kuyruğu dik tutarak sanki seçimi kazanmışlar gibi dostlarına(!) bakanlık dağıtmaya başladılar.
Büyüklerimiz boşuna söylememişler; aç tavuk kendisini buğday ambarında zannedermiş...
Hatırlarsanız bir TV programına katılan (eski asker ve eski CHP Milletvekili) Dursun Çiçek Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması halinde HDP’li iki isme bakanlık verilerek desteklerinin alınabileceğini söylemişti.
Bunun rastgele söylenmiş bir söz olmayıp planlanmış bir çalışmanın ürünü olduğu; iktidara gelmeleri halinde bazı gazetelere el koyacaklarını açıklayarak basın özgürlüğüne(!) ne kadar önem(!) verdiklerini gösteren CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in, Meclis idaresinde bir HDP’li vekilin görev yaptığı, bu nedenle bakanlık verilmesinde de sakınca olmadığı yolundaki sözleriyle açığa çıktı.
Geçmişteki davranışlarından Gürsel Tekin’i anlayabiliyoruz ama bu ülkenin emekli bir askerinin, bölücü örgüt PKK’nın siyasal uzantısı olan bir siyasi partiye bakanlık verilmesini önerebilecek kadar gözünü karartması, kanlı örgütün katlettiği binlerce masumun ruhunu, yakınlarının ve aziz milletimizin de vicdanını sızlatmıştır.
Ümit Özdağ’ın ifadesiyle; "Bu bir siyasal zaaf, tükenmişlik ve teslimiyettir. HDP ve PKK'ya teslimiyettir.”
Bırakın terör örgütünün siyasi uzantısı olmasını, Türkiye’yi Ermeni’lere soykırım yapmakla suçlayan ve her platformda Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapan bir siyasi partiye oy desteği karşılığında bakanlık teklif etmek gerçekten de teslimiyettir.
Eski Türkiye’yi özleyen üst aklın himayesinde ve derin mahfillerde bu konu görüşülüp mutabakata varılmış olmalı ki şimdi sıra seçmenlerinin alıştırılmasına gelmiş.
Bu ülkede nasıl olsa talimatla “tıpış tıpış oy veren” şartlanmış/zehirlenmiş bir sosyoloji var.
Muhtemelen en çok ta o sosyolojiye, kifayetsiz muhterislere, kindar ve ikiyüzlü siyasetçilere, siyasi atıklara ve de çıkarları için her şeyi yapabilecek fırıldaklara güveniyorlar.
Demek ki gizli gizli yürütülen Anayasa taslağı çalışmaları, kahvaltı davetleri, eşlerle birlikte tiyatro izlemeler, birlikte ağaç dikmeler boşuna değilmiş.
Ajans; seçmeni ürkütmeden alıştırmak için bunları sırayla gündeme getirmiş.
En azından kendilerine oy verenlerin yavaş yavaş alıştırılmaya çalışıldığı bu büyük plan kapsamında HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın muhalefet partilerine yönelik “yeniden bir araya gelelim” şeklindeki “ittifakın itirafı niteliğindeki” çağrısının ardından, HDP’li eski Eşbaşkan Ertuğrul Kürkçü’den de benzer bir açıklama geldi.
PKK ve HDP yanlısı yayın yapan Yeni Yaşam’daki yazısında Millet İttifakı’na; “Biz olmadan iktidar olamazsınız” mesajı veren Kürkçü, “Muhalefetin vereceği yanıt yaşamsaldır. Muhalefet, mücadeleye başlamalıdır. Kulaklara küpe olsun: HDP’yi veren, iktidarı verir” diyerek aba altında sopa gösterdi.
Pervin Buldan sosyal medyada katıldığı bir programda, “Türkiye’nin geleceği açısından bizim bir araya gelmemiz artık kaçınılmaz bir mesele haline geldi. Yani muhalefet partileri eğer Türkiye’nin geleceğini düşünüyorsa, Türkiye’nin demokratik geleceğini düşünüyorsa (..) yeniden bir araya gelmenin yol ve yöntemlerini mutlaka arayıp bulmalı ve önüne koymalıdır” demişti.
Ortalama zekâsı olan herkes Buldan’ın konuşmasında sarf ettiği “yeniden” sözünün, önceki seçimlerde CHP, İYİ Parti’ ve Saadet Partisinin HDP ile ittifak yaptığı gerçeğinin itirafı olduğunu anlar.
Kimse aksini inkar edip aklımızla dalga geçmesin.
Sonuçlarına katlanmak kaydıyla bir siyasi partiyle işbirliği ve ittifak yapmakta bir sakınca yoktur, bu işbirliği hukuka da aykırı değildir, neticede bunu onaylayıp onaylamamak seçmenin iradesine kalmıştır.
Ancak ortaklaşa Anayasa taslağı hazırlayacak kadar derinden işbirliği yaptıkları halde bunu saklamak, işbirliği/ittifakı inkar etmek milleti aptal yerine koymaktır.
Grup toplantılarındaki laf cambazlıklarıyla gerçeğin örtüldüğünü sananlar yanılıyorlar.
Mesela; Genel Merkezde görüştüğü HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile ortak basın toplantısı yapamayacak kadar kaçak güreşmek dürüst bir tavır değildir.
Görüştüğü kişiyle ortak açıklama yapmaktan bile çekinmesine rağmen gizli ilişkilerini sürdüren siyasetçilerin ülkeyi yönetebileceklerine inanıyor musunuz?..
Ertuğrul Kürkçü’nün “kulaklara küpe olsun, HDP’yi veren iktidarı verir sözleri” gizli ilişkinin artık resmi nikahla sonlandırılması uyarısıdır ve kendileri açısından doğrudur.
Sakla sakla nereye kadar?..
Gerek Dursun Çiçek ve gerekse Gürsel Tekin’in bakanlık ikramları ise bu nikahın kına gecesi hediyeleri dir.
Ne kadar aksini iddia ederseler etsinler İYİ milliyetçiler ve Saadet içindeki Müslümanların bu nikaha itirazları olmaz.
Çünkü bu nikahın şahitleri onlardır.
Ve bu nikah artık ilişkilerini gizlemek zorunda kalmayacaklarından onları da rahatlatacaktır.
Onlar özel bir hediye vermeseler de “kiralık milletvekili verecek kadar kendilerine yardımcı olan” büyük ortaklarının bakanlık ikramından rahatsız olmamaları bile büyük bir hediye sayılır.
Bu arada, bir yandan seçmeni HDP’li bakana alıştırma süreci işlerken diğer yandan sabıkasında “yok yok” bulunmayan ve BAE’nin şefkatli kollarında PKK ve Fetö ağzıyla etrafa çamur atan bir suç örgütü elebaşının manidar desteği gözlerden kaçmıyor.
Cumhuriyet tarihinin tartışmasız en başarılı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhuriyet Hükümetlerinin en başarı bakanı ve son Başbakan Binali Yıldırım ve ailesine; Türkiye aleyhine her türlü ahlaksız ve alçak faaliyetin rahatlıkla yürütüldüğü Birleşik Arap Emirlikleri'nde veliaht Muhammed Bir Zayed’in özel himayesine alınan ve hakkında Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yakalama kararı çıkartılan bir suç örgütü elebaşı tarafından yöneltilen zaman ayarlı mesnetsiz suçlamaların üst aklın koordinesinde planlanmış bir çalışmanın ürünü olduğu anlaşılıyor.
Destekleri karşılığı HDP için iki bakanlık uygun görüldüğüne göre kendilerine destek olan mafya babalarına da bir iki bakanlık verilebileceğini açıklarsalar şaşırır mıyız?..
2021 yılı bütçe görüşmeleri esnasında TBMM’de “yılın ikinci yarısı bütçeyi biz devralacağız, idareli harcama yapın diyen” İyi Parti Milletvekili Ahmet Kamil EROZAN’ın partideki yardımcısı Ergun Mengi’nin; 104 emekli amiralin gece yarısı bildirisine ilk sırada imza atacak kadar rahat davranması, CHP İstanbul İl Başkanı’nın bütçenin kabulünden sonra; “TBMM’den geçecek olan bir sonraki bütçe halkın bütçesi olacak” paylaşımında bulunması, Biden’ın vaadinin bu yılın ilk yarısı içinde gerçekleşeceğinden ne kadar emin olduklarını gösteriyordu.
2021 yılının ikinci yarısına yaklaşılmasına rağmen çok güvendikleri Biden’den beklenen destek gelmeyince (belki de bir bunağa güvenmekle hayatlarının en büyük kazığını yiyecekler) tedirgin olan cephe her yolu denemekte kararlı görünse de artık çok güvendikleri NATO’nun AB’nin ve ABD’nin emir ve talimatlarına boyun eğecek bir Türkiye yok.
Halep oradaysa arşın burada..
Hiçbir dış güç iktidarı bedelsiz vermez, o bedelin karşılığı kayıtsız şartsız uşaklıktır.
İçimizde uşaklar bulunsa da bu milletin uşaklığı asla kabul etmeyeceğini “Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim”, diyen Atatürk yıllar önce ne güzel ifade etmiş..
Atatürk’ün öğretemediği uşaklığı ABD, AB ve NATO’daki dostlarından, PKK’dan, Fetö’den ve mafyadan öğrenenler; “eşekliğe razı olana semer kapayanın çok olacağını” da yaşayarak öğrendiklerinde duyacakları pişmanlığın hiç.bir yararı olmayacaktır..
Hani Taksim’e cami değil AVM yapılacaktı?
İbadete açılamaz dedikleri, hatta “hadi açın da görelim” diyerek dalga geçtikleri Ayasofya Camii Kebir’den sonra Taksim Camii de geçen Cuma günü çok kalabalık bir cemaatle kılınan cuma namazıyla ibadete açıldı.
Önce şunu vurgulayalım. Taksim Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait bir alandır ve bu alanda hukukun çizdiği çerçeve içinde her türlü tasarrufu yapmak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik hakkıdır. Hariçten kimsenin gazel okumaya hakkı yoktur.
Türkiye kimin nereye kilise ya da sinagog yaptığını sorguluyor mu?..
Hal böyle olmasına rağmen 150 yıldır sanki yabancıların tapulu toprağı imiş gibi Taksim’e cami yapılmaması için içeriden ve dışarıdan olağanüstü bir mücadele verildi, çıkartılmadık engel bırakılmadı.
O dönem Hürriyet Gazetesi yazarı Tufan Türenç: "'Taksim'e cami de topçu kışlası da yaparım, parkı da kaldırırım, AKM'yi de yıkarım' diyemezler. Halkın istemediği hiçbir şeyi yapamazlar" (3 Haziran 2013) diyerek meydan okumuştu.
Aslında istemeyen halk değil kendileriydi. Çünkü iplerini tutan efendileri öyle istiyordu.
Yıkılamaz dediklerdi köhne AKM yıkıldı yerine inşa edilen modern kültür merkezi tamamlanmak üzere.
Yapmak gibi bir dertleri olmayanlar köhne yapıların yıkılmasını önlemeyi marifet sanıyor.
Taksim’deki Cami de Kültür Merkezi de Anıt ta bizim.
Birinin varlığı diğerinin varlığına engel değil.
Hiçbiri diğerinin alternatifi değil, hepsi ayrı güzel.
Kültür Merkezi de Cami de bir ihtiyacı karşılamaktadır.
Kim hangisini isterse oraya gider, kimseyi de ilgilendirmez.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener: "Mücahitken Taksim'e cami yapmak istemişlerdi, şimdi müteahhit oldular Taksim'e AVM yapacaklar"(1 Haziran 2013)
İYİ Parti Grup Başkan Vekili ve Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan: "Taksim'e cami diye yola çıktılar, Taksim'e AVM diye yola devam diyorlar"(29 Mayıs 2013) diyerek gözümüzün içine baka baka yalan söylemişlerdi.
Tıpkı Ayasofya’nın ibadete açılamayacağı zannettikleri gibi, Taksim’e cami yapılacağına da inanamıyorlardı.
Ne oldu?..Hani AVM yapılacaktı?
Yalanla dolanla bir yere kadar.
İşte zamanı gelince gerçekler yalancıların suratlarına böyle çarpılır.
Yabancı basında yer alan haberlere baktığınızda Taksime cami inşaatının laiklik karşıtlığı ve gezi kalkışmasının başlatıldığı alana yapılması üzerinden değerlendirildiği dikkati çekiyor.
Neden onları bu kadar ilgilendiriyor?
Çünkü bu ülkedeki siyasi irade onlara sormadan kendi mülkiyetinde olan topraklar üzerinde bir cami inşa edemeyecek, bir camiyi ibadete açamayacak kadar acizdi.
Artık kendilerinden icazet almayan bir Türkiye’nin varlığı çok rahatsız ediyor.
Kendileri ve içerideki kuklaları için kabulü zor da olsa gerçek bu...
O kadarcık kusur kadı kızında da bulunur..
2 yıllık ön lisans halkla ilişkiler bölümünden mezun olan kızınızı bir Belediye Başkanı özel kalem müdürü yapsa, bundan iyisi Şam’da kayısı diyerek şükranlarınızı sunarsınız.
Size mutluluk yaşatan bu belediye Başkanı; “yav senin kız özel kalem müdürlüğünde harcanıyor hayvanları da çok seviyor onu veteriner işleri müdürü yapalım” dese..
“Nur’un ala nur” diyerek ömür boyu minnettar kalırsınız.
Peki kızınız bir de Hukuk İşleri Müdürü yapılırsa?..
“Yok artık” dediğinizi duyar gibiyim...
Siz de bu şans olmayabilir ama güzel ülkemde böyle şanslı insanlar var.
Belediye Başkanlığı görevini yürütürken solunum rahatsızlığı nedeniyle vefat eden ve belediye başkanı seçilir seçilmez oğlunu 7 bin lira maaşla belediye şirketine genel müdür yardımcısı olarak atayan ve gelen tepkiler üzerine geri adım atmak zorunda kalan Torbalı Belediye Başkanı Ramazan İsmail Uygur’un kendisine adaylığı konusunda destek veren CHP Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız'ın kızı Ezgi Yıldız'ı özel kalem müdürü yaparak devlet memuru olmasını sağlamış ardından da Veteriner İşleri Müdürü olarak atamıştı.
İsmail Uygur Veteriner olmadığı halde veterinerlik hizmetlerini yürüten hanım kızımızı ölmeden önce de Belediyenin Hukuk İşleri Müdürü olarak atamış. (26/05 Yeni Şafak)
Oysa CHP Belediye Başkanları Çalıştay’ında konuşan Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu şunları söylüyordu?
“Belediyede yapacağınız her atama liyakatlı olacak verdiğiniz her görevi yapacak ve gelip size talimat verecek. Verdiğiniz talimatı yapmıyorsa rahatlıkla görevden alabilirsiniz. Partinin Genel Başkanı olarak söylüyorum 'falan milletvekili aradı onun akrabasıymış' hiç dinlemeyeceksiniz. 'Genel Başkanın akrabası' hiç dinlemeyeceksiniz kapının önüne koyacaksınız." (Sözcü 26/07/2019)
Tamam Sayın Genel Başkan talimat vermiş ama İlçesinde belediyeye atayacak veteriner, hukuk müdürü bulamayan bir belediye başkanı Ezgi hanımı sırf milletvekilinin kızı olduğu için kapının önüne koysaydı güzel Torbalı’nın güzel insanlarına haksızlık olmaz mıydı?..
Ne diyordu Sayın Genel başkan; “Her atama liyakatlı olacak, verdiğiniz her görevi yapacak ve gelip size talimat verecek”.
Ezgi hanımın liyakatlı olduğu ve verilen her görevi yaptığı; veteriner olmadığı halde veteriner işlerine, hukukçu olmadığı halde hukuk işlerine bakmasından anlaşılıyor.
Eğitimini almadığı mesleği yapmak her yiğidin harcı değil.
Yani ortada sayın Genel Başkanın uyarısına aykırı bir durum yok.
Sadece Milletvekili kızı olması gibi küçücük bir kusuru var ama o kadarcık kusur kadı kızında da bulunur.