Sakarya’nın Akyazı ilçesi Kuzuluk mahallesinde bulunan dergâhta yaşanan cinsel istismar nedeniyle dergahı basan jandarma tarafından göz altına alınan Fatih Nurullah adını kullanan ve kendisini şeyh olarak ilan eden Eyüp Fatih Şağban mahkemece 'cinsel saldırı' suçundan tutuklandı. Fatih Nurullah, ses kayıtlarıyla aynı doğrultuda ifade vererek, “Bir yanlış yaptık ama büyütülecek bir şey yok. İleri gitmedi. Pişmanım” demiş.
Yanlış yapmış ama büyütülecek bir şey değilmiş..
Fazla ileri de gitmemiş zaten.
Biraz daha zorlasa, Şener ŞEN’in Banker Bilo filmindeki o meşhur repliğindeki gibi “evet yaptım ama bir sor bakalım niye yaptım?. Ne yaptıysam senin iyiliğin için yaptım” diyerek işin içinden sıyrılacak.
Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca Eyüp Fatih Şağban hakkında hazırlanan ve 1. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen İddianamede, "zincirleme şekilde çocukların cinsel istismarı" suçundan 15 yıldan 40 yıl 1 ay 15 güne kadar, "çocuğa karşı kişiyi cinsel amaçlı hürriyetinden yoksun kılma" suçundan ise 3 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası talep edildi. Sanığın yargılanmasına önümüzdeki günlerde başlanacak.
Eyüp Fatih Şağban'ın istismarı itiraf ettiği ses kayıtlarında istismara uğrayan kızın babası F.A.'nın 'kızıma ne yaptın?' sorusu üzerine; küçük kızın iç çamaşırlarını çıkardığını, vücuduna dokunduğunu, “Hafif bir ağlama oldu. Ben bıraktım. O kadar yani" diyor. Üçüncü ses kaydında ise istismar ettiği kızın babası F.A.'ya "Benim Ebu Bekir’im olmak istemez misin?” "Sen bir Ebu Bekir olamaz mısın oğlum? Ebu Bekir gibi olamaz mısın yani? Ah seni ah, ah seni ah" diyerek bol keseden halifelik teklif ediyor.
Hz. Ebu Bekir'in kızı Hz. Ayşe, Peygamberimiz ile evlenmişti, yani Hz Ebubekir Peygamberimizin kayınpederidir.
Bu rezil/ahlaksız adam bırakın yaptıklarından utanmayı, bu sözüyle haşa kendisini Peygamberimiz ile mevkide gördüğünü beyan edecek kadar gözünün döndüğünü gösteriyor.
Kendisine emanet edilen çocuğu istismar etmiş sonra da yüzü kızarmadan tacize uğrayan çocuğun babasına halifelik teklif ediyor.
Oysa münafıklığın üç alametinden birisi “emanete hıyanettir.”
Geldiğimiz noktaya bakın, münafık uçkuruna sahip olamamanın bedelini sanki babasının malıymış gibi halifelik dağıtarak ödemeye çalışıyor.
Vay bu münafığın arkasından giden cemaat denilen sürünün haline..
Bu alçaklığa tepki gösteremeyen, haşa kendisini Peygamberimiz ile aynı mevkide göstermeye çalışan şeyh denilen bu ahlaksızın ardındakiler !..
Neden sesiniz çıkmıyor?
Sizin eşinize, kızına ya da kız kardeşinize bu davranışın bir benzeri yapılsaydı yine susacak mıydınız?
Sizce de bu büyütülecek bir durum değil midir?..
Allah’ın dininin böyle ahlaksızların tebliğine/aracılığına ihtiyacı yoktur.
Bakın şeyh dediğiniz adam acılı babaya, "Bir hesap IBAN ver de bana bir şeyler atayım sana, oldu mu canım? 70 değil, sana milyar feda olsun. Para, para... Benim neyim varsa senin, kafanı yorma, gönlünü ferah tut oğlum ya. Biz ırz, namus düşmanı mıyız? Biz 21 sene burada irşad yapmışız yani. Olmamış da bu anda mı olmuş yani? Belki de senin kızına piyango konmuş oğlum. Dur aklını başına topla. Dur bakalım, Allah kerim. Olacak bir şey yok. Dur, yaşı ufak daha. Biliyorsun, biz de büyüyelim. Hizmetlerimizi yapalım. Sırt sırta verelim oğlum. Ne var yani?" diyerek rüşvet teklif ettiği yetmezmiş gibi “belki de senin kızına piyango konmuş oğlum” ifadeleriyle masum kızın kendisinin tacizine maruz kalmakla büyük ikramiye kazandığını söyleyerek alçaklıkta zirve yapıyor.
"Bizde bir hata olabilir ama yani Ehlullah'ın hatasında bile hayır vardır belki senin için yani. Tamam mı güzelim?" diyerek yaptığı şerefsizlikten hayır doğacağını söyleyen bu şeyh kılıklı soytarının ardındaki sürü “vardır bunda da bir hikmet” susuyorlar.
Adam iyi yere dükkan açmış..
Nasıl olsa sürü ne verirsen yiyor..
Vay bu gafil Müslümanların haline..
Bu ahlaksızla ilgili başka ilginç notlar da var.
Sabah Gazetesinden Kenan KIRAN’ın haberine göre; (Takvim 05/09) 2016 yılında Soner Yalçın'ın imtiyaz sahibi olduğu Oda TV haberinde çocuk istismarcısı Fatih Şağban’ın; "Bu hükümeti maneviyatta Ahmet Davutoğlu'na teslim ettik. Tayyip Bey'in misyonu tamamlanmıştır. Vazifesini yapmıştır. Tayyip bey bir şekilde desteklemek, onları ilerletmek gibi duygularla hareket ediyor ama, burada çok çamlar da devriliyor yani." Açıklamalarına yer veriliyor.
Oda TV'nin; 27 Nisan 2016 tarihli haberinde Fatih Sağban hakkında; "Tarikat lideri", "Fatih Nurullah Efendi" , "Uşşaki lideri…" ve "Uşşaki tarikatı lideri…" ifadeleri kullanılmış.
Haberde; Bir süre önce Atatürk Havalimanı'ndaki 'el öptürme izdihamı' görüntüleriyle gündeme gelen "Uşşaki Tarikatı Lideri 'Fatih Nurullah Efendi", Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın artık misyonunu tamamladığı belirterek "Başkanlık sistemi falan diye de hiç zorlamasın Tayyip Bey" ifadeleri yer almış..
Adam yeminli muhaliflere de yatırım yapmış.
Muhalif olunca nasıl alındığı meçhul şeyhliği otomatikman tasdik oluyor ve de muhalif cephenin hoşuna giden her laf manşete çıkıyor.
Baksanıza Başkanlık sisteminin gereksizliğine bile kara vermiş.
Hoca kılıklı soytarının biri “elhamdülillah, inşallah, maşallah” diyerek yarı çıplak kızları oynattı.
Dergah dediği yerde harem kurdu.
Ardına takılan sürü; “bu nasıl dergah lan.. burası umumhane mi?” diyemedi.
Ki umumhaneler bile devletin kontrolü altındadır..
Bir diğeri, beyinlerini yıkadığı katil nesil aracılığı ile ülkede darbe yapmaya kalkarak 251 vatandaşımızın şehit edilmesine neden oldu.
Bu ülkenin Meclisini bombalayacak kadar gözü dönen alçakları motive eden hoca kılıklı hain Kuran’ı tahrif ederek, kendisine göre hüküm uydurdu, dünyevi makamlar için Allah’ın kesin emirlerini çiğnemekte hiçbir sakınca görmedi.
Amaca ulaşmak için içkiyi, zinayı meşru gördü.
Masum kızları “hizmet adına” pazarladı.
Peygamberimizi tribünlerde, kamyonet kasalarında gezdirdi.
“Ardındakilerin cehenneme girmesi ne kelime üzerinden geçerken cehennemin alevlerini söndürecek nurlara sahip olduklarını, felekler burcuna çıktığını, melekten merhaba gördüğünü, kendisine haktan nida geldiğini, gel ey aşık ki mahremsin bura mahrem makamıdır, seni ehli vefa gördüm diye karşılanacak kadar Allah’a yakın olduğunu, alnını uzatıp Resul-ü Ekrem’e öptürdüğünü, kendisiyle sürekli görüşme halinde bulunduğunu” söyleyecek kadar hak yoldan uzaklaşmasını keramet kabul edip “ne mübarek adammış be” salaklığı ile izlediler..
Oysa ortalama bir Müslüman bile söylenenlerin yapılanların dinle imanla İslam’la ilgisi olmadığını anlayabilirdi.
Hak dinin dünyevi ve siyasal çıkarlar için tepe tepe kullanılmasına Diyanet İşleri Başkanlığı ne yazık ki gereken müdahaleyi zamanında yapmadı/yapamadı.
Onun bıraktığı boşluğu din baronları doldurdu.
İçindeki aklı kullanmayan beyin kelledeki sakatattır ve dolayısıyla bir ineğin, bir koyunun, beyninden farkı yoktur.
Ve bunlar din tüccarları için bulunmaz Hint kumaşıdırlar.
Ne verirsen yerler..
Kafasına sarık, sırtına cüppe geçiren herkes ben tarikat kurdum dediğinde araştırmadan soruşturmadan sorgulamadan peşlerine takılanlar, din tüccarlarının değirmenine su taşıyorlar.
Ey Müslüman; aklını kullan aklını..
Aklının kabul etmediğini sor ve sorgula.
Arkasından gittiğin şeyh denilen soytarıları Allah’ın “özel yetkili temsilcileri” olarak görme.
Yanlışlarını eleştir.
Doğru yol sadece Kur’an’da belirlenen yoldur.
Kur’an-ı Kerim’de sınırları çizilen hak yolda yürümezsen şeyh kılıklı akbabalara, sırtlanlara, çakallara yem olursun.
Hem bu dünyanı kaybedersin hem de öbür dünyanı.
Cennete gireceğim derken cehennem odununu kendi ellerinde hazırlarsın.
Her kafasına sarık, sırtına cüppe geçiren cennete adam taşısaydı dine gerek kalmazdı.
Cennete girmek bu kadar kolay ve ucuz mu?..
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi "Kur'an Araştırmaları Merkezi" tarafından 2019 yılında yayımlanan "İslam'ı Doğru Anlıyor muyuz?" başlıklı eserde bakın bu durum ne güzel açıklanmış.
Kendine güvenen bir medeniyet, özeleştiri kültürünü geliştirir. Ama Müslümanlarda ciddi bir özgüven kaybı oldu.
Ulemayı ve şeyhleri eleştirilebilir ve yanılabilir kişiler olarak değil de "Allah'tan özel yetkiler almış ayrıcalıklı kimseler zannettiler!" Oysa yanılmaz olan Kur'an ve Sünnetin bilgisidir!
"Gerçek İslam" deniliyor. Kim belirleyecek gerçek İslam'ı? "Ulema" deniliyor. İyi ama zaten sorunların arkasında ulemanın zihin yapısı yok mu? Yapılacak şey belli: Şablonlar ortaya koymak yerine, bireyi Kur'an ve İslam'la zihinsel temas kuracak bir donanıma sahip kılmak. Böylece İslam'ı anlama ve yaşama tercihini ona bırakmak.
Günümüzde tarikatlar ve cemaatler, topluma maneviyat ile güzel ahlak vermek yerine, "dünya nimetlerinden olabildiğince pay alma yarışına" girmiş durumda.
Bugün Türkiye'de, "dini cemaatler ve tarikatlar, dünyevi, seküler oluşumlardır." Her biri ekonomik sektördür.
Boğazlarına kadar dünyevileşme girdabında "Allah" diyerek döne duruyorlar. Dinden kazandıklarını dünyaya yatırıyorlar.
Dini görünen cemaatlerin kolayca siyasi manevralara ve işbirliklerine girmesi, adeta kendi borsasını oluşturması da dünyevi karakterleri sebebiyledir”.
Ne kadar doğru tespitler değil mi?..
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, “Çocuk istismarıyla, masum yavrularımıza uzanan şeref yoksunu, hain ve zalim ellerle mücadele etmek hepimizin vazgeçilmez görevidir” denildi.
Sadece çocuk istismarcılarıyla değil, artık şu cemaat denilen yapılanmaların da bir elden geçirilme zamanı gelmiştir, sapla saman ayrılmalıdır.
Bir bakkal açmanın bile prosedürü varken kafasına sarık, sırtına cüppe geçiren Şeyhliğini ilan edip tarikatını kuruyor.
Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin yayınladığı eserde ifade edildiği üzere; Tarikatlar bir holding gibi çalışıyor.
Elbette dünyevileşmeyen, ekonomik sektör oluşturmayan hak yolda görev yapan tarikat ve cemaatlere sözümüz yok.
Tasavvuf tarihinde bırakın eğri insanları eğri odunlar bile dergah kapısından giremezken günümüzde kimileri, eğrisine-doğrusuna bakmadan topladığı müritlerle tarikat A.Ş. kurup şeyhliklerini ilan ediyorlar.
Kerametleri kendilerinden menkul tipler dijital platformlarda siparişe göre fetvalar veriyorlar.
Bunlardan bazıları cinsel konulara pek meraklılar.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu rezilliği bir an önce durdurarak dini yetkinliği olmayanların ahkam kesmelerine izin verilmemelidir.
Din; herkesin kafasına göre yorumladığı bir yapılanma değildir.
Hiçbir cemaat ve tarikat, mensuplarına cennet garantisi veremez.
İslamiyet “Tarikat A.Ş.” lerin dünyalık edinme aracı değildir, olmamalıdır.
"İslam'ı Doğru Anlıyor muyuz?" başlıklı eserde vurgulandığı üzere; Günümüzde tarikatlar ve cemaatlerin çoğunluğu, topluma maneviyat ile güzel ahlak vermek yerine, "dünya nimetlerinden olabildiğince pay alma yarışına" girmiş durumdadırlar.”
Tarikat ve cemaat sektörünün din aracılığı ile kolay kazanç elde etme saltanatı sonlandırılmadıkça farklı isimlerin yer aldığı benzeri haberleri okumaya devam ederiz.
Mücadele sivrisinekler öldürülerek değil bataklık kurutularak kazanılır.
Bataklık kurutmanın yolu da dünyevileşen/holdingleşen/siyasileşen yani Kur’an yolundan sapan tarikat ve cemaatlerle kararlılıkla mücadele etmekten geçer.
Müslüman görünümlü yerli Macron’lar neye “Deva” olacaklar?..
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Lübnan'ın başkenti Beyrut'a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Hizbullah'ın Meclisteki grubunun lideri Muhammed Raad ile yaptığı görüşmeye ilişkin haber yazan Le Figaro Gazetesi muhabirini azarladı.
Macron, kalabalığın içerisinde Malbrunot'a sesini yükselterek, "Konunun hassasiyeti açısından, yaptığınız sorumsuzca. Fransa ve buradaki ilgililer açısından da sorumsuzluk ve gazetecilik etiğine aykırı. Gazetecileri savunduğumu biliyorsunuz, her zaman savunacağım. Size açık konuşuyorum. Yaptığınız hatalı ve profesyonel değil ve miskinlik." dedi...
Aynı Macron; Peygamberimizin alay edildiği karikatürleri yeniden yayımlayan Charlie Hebdo dergisine ifade özgürlüğü gerekçesiyle müdahale edilemeyeceğini söyledi.
Kendisinin yaptığı bir görüşmeyi haberleştirmek gazetecilik etiğine aykırı ama Peygamberimize yapılan hakaret ifade özgürlüğü.
Tam bir ikiyüzlülük ve ahlaksızlık örneği.
Daha utanç verici olan ise Deva Partisi Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Karakullukçu’nun, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimize yönelik hakaretlere ve rezil benzetmelere sahip çıkmasıdır..
Fransız Charlie Hebdo’nun skandal karikatürlerini “ifade özgürlüğü” olarak niteleyen Deniz Karakullukçu, “İfade özgürlüğü eğilemez, bükülemez, sınırlandırılamaz” diyerek ahlaksızlığa destek verdi..
Özgürlük dedikleri peygamberimize hakaret ise eğilir, bükülür, sınırlandırılır.
Türk ve Müslüman düşmanlığı ciğerine işlemiş, kuyruk acısı olan yerden bitme soytarı Emanuel MACRON kendisine yakışanı yapıyor.
Peki, içimizdeki Müslüman görünümlü yerli Macron’ların Peygamberimize saygısızlığı ifade özgürlüğü olarak kabul etmelerine ne demeli?..
Bu kafa ve sıfır virgül küsurluk oy oranları ile neye “Deva” olacaklar?..