Afganistan’ı Rus işgalinden kurtarmak iddiasıyla gelerek 20 yıldır kurtarıyormuş gibi yapıp, sonunda sudan ucuza satarak giden ABD’den geriye; uçak tekerleklerine, kanatlarına yapışıp kaçmayı umarken yere çakılıp ölen, uçağa binmek için birbirini ezen, havaalanına gitmek için yollarda perişan olan ve 150 kapasiteli uçağa Kuveyt’e götüreceğiz denilerek doldurulan 650 işbirlikçinin Uganda’ya bırakmalarının hazin hikâyeleri kaldı.
Çalıştığı yerel insanların tahliyesi için liste hazırlayan ABD mail yoluyla kendileriyle çalıştıklarına dair belge göndererek belirtilen tarihte havalimanında olmalarını istedi.
Maillerde tahliye edileceklerin çokluğu nedeniyle bir rezervasyon olmadığı, uçaklara ilk gelen yolcu esasına göre yolcu alınacağı belirtildi. Bu belgeleri alan Afganlılar tahliye edilecekleri tarih gelmeden havaalanına giderken, ABD ile çalıştıkları halde mail gelmeyenlerin de havaalanına akın etmeleri sonucunda oluşan izdiham nedeniyle 40 yakın ölü ve yaralı olduğu belirtildi.
Hizmet ettikleri ABD’nin kendilerini kurtarması(!) için binlerce Afganlı havalimanında aç, susuz ve perişan bir halde bekleyişlerini sürdürüyor.
Kendi askerleri ile birlikte köpekleri bile uçakta koltuklarda oturarak Afganistan’dan ayrılan ABD yine de insaflı(!) davranarak bazı adamlarını kurtarırken, Bild Gazetesinin haberine göre Almanlar, Askeri Üssü’nün bulunduğu Mezar-ı Şerif Bölgesinde 65 bin kutu bira 340 şişe şarap dahil olmak üzere 22.500 litre alkollü içkiyi ekstra taşıma kapasiteli kargo uçağı ile Almanya’ya taşıdı.
İçkilerin başına bir iş(!) gelmemesi için büyük özen gösteren Almanya; “onları bizimle çalışmaya zorlamadık” küstahlığıyla yerel çalışanlarından hiç kimseyi tahliye etmezken, alkollü içkilerin sevkiyatının tamamlanmasından sonra Kabil’e gönderdiği A400 tipi Kargo uçağı sadece yedi kişi ile birlikte Almanya’ya döndü.
Almanya bırakın yerel çalışanlarını Havalimanına gelemedikleri için Afganistan’daki kendi vatandaşlarını bile umursamamıştı.
Peki şaşırdık mı?..
Elbette ki hayır.
Onlar kimseyi kendileriyle çalışmayla zorlamazlar.
Kullanışlı ezikleri bulur, fonlar, besler ve işleri bitince de böyle yüzüstü bırakıp giderler.
Hâlâ bu Almanya’dan medet uman eziklerin/beslemelerin kulakları çınlasın.
Alman Savunma Bakanı Annegret Kramp Karrenbauer; uçağın sadece 7 kişiyle havalanmasına yönelik eleştirilere; “Kaotik bir durum yaşanıyordu. Sadece uygun olan 7 kişi vardı. Diğer Alman vatandaşları havalimanına ulaşacak güvenliğe sahip değildi” diyerek utanç verici bir sorumsuzluğa imza atarken, Eylül ayında Başbakanlığı sona erecek olan Merkel bir filmin galasına katılmayı daha öncelikli buluyordu.
Rahmetli Mehmet Akif’in tek dişi kalmış canavar olarak tanımladığı, kendi vatandaşlarına bile hayrı olmayan bu ikiyüzlüler bize yıllarca medeniyetin temsilcisi olarak yutturulmaya çalışıldı.
Biz yutmadık ama yutanlara geçmiş olsun.
Hollanda; elçilikte çalışan 37 Afgan ve ailelerini yüzüstü bırakıp personelini kaçırırken, İsveç Büyükelçiliği çalışanları mesai saatleri içinde apar topar binadan ayrılarak kendilerini bekleyen uçakla ülkelerine döndüler, giderken de Afganlı çalışanlarına verdikleri resmi e-posta hesaplarını bloke etmeyi unutmadılar.
İşbirliği yaptığı Afganlılar için kılını kıpırdatmayan İngiltere’nin Dışişleri Bakanları Ben Wallace; “batılı güçlerin tek bir koltuğun boş gitmemesi için çalıştığını söylerken”(yalana bak) Kabil’de yaşayan İngiliz göçmen Paul Farthing’in Afganistan’daki kaos sırasında ayrı düştüğü eşi Kaisa’yı tek yolcu olarak alarak İngiltere’ye getiren devasa uçaktaki boş koltukların görüntüleri, geride kalan işbirlikçilerinin zerre kadar umurlarında olmadığının ve utanmadan yalan söylediklerinin verici belgesi olarak kayıtlara geçti.
Bu çok medeni(!) ülkeleri gibi Fransa da Fransız ordusu için çalışan 80 Afgan’ı yüzüstü bırakarak Afganistan’dan tüydü.
Türkiye ve dünyanın diğer ülkelerindeki işbirlikçilerini fonlarla besleyen, kullanan ve işleri bitince de yüzüstü bırakıp kaçan emperyalizm işte böylesine acımasızdır.
Bırakın diğerlerini, sadece Afganistan meselesiyle ilgili olarak dünyanın gözü önünde yaşanan olaylar bile emperyalizmin ve ona uşaklık edenlerin ibretlik sonunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Daha resmi sonuçlar bile açıklanmadan Biden’i tebrik kuyruğuna girerek ondan “demokratik katkı bekleyen”ler böyle yüzüstü bırakılmaktan ibret almalıdırlar.
Keza Suriye’nin Kuzeyinde üç beş ABD’li askerin yanlarına gelmelerine güvenerek havlayan köpeklerle, ABD’nin kucağında güvende olduklarını zanneden Fetö ve sürüsü de (kullanım tarihleri dolduğunda) aynı akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.
ABD ve batılı işbirlikçileri hiç kimseyi hayrına desteklemez, beslemez.
Destekledikleri ve beslediklerini de işleri bitince buruşturup atarlar.
Onlar için bir kutu bira, bir görev köpeği bin işbirlikçiden daha değerlidir.
Çünkü biranın/köpeğin bir maliyeti/değeri vardır ama işbirlikçiler sudan ucuzdur.
Biri gider bini gelir.
Ama haklarını yemeyelim hizmetlerinin karşılığı olarak müreffeh(!) bir hayat sürsünler diyerek nadiren de olsa 150 kişilik uçağa 650 kişiyi koltuksuz kargo uçağına doldurup Uganda’ya bırakmak gibi bir büyük ikramiyeyi de esirgemezler.
Bu madalyonun bir yüzü.
Gelelim diğer yüzüne.
İçerideki fondaşların/beslemelerin yazmaya kalemleri, günübirlik siyasetin ucuz figüranlarının söylemeye dilleri varmasa da Türkiye Afganistan’dan tahliye operasyonunu başarıyla yönetmeye devam ediyor.
Hem kendi vatandaşlarını ve hem de talepte bulunan diğer ülke vatandaşlarını adları büyüğe çıkmış sözde medeni ülkelere örnek olacak ciddiyette ve güvende tahliye ederken insanlık dersi vermeyi de ihmal etmiyor.
Uçaklarının tekerleklerine ve kanatlarına masum insanların kanını bulaştırmadan, vatandaşlarını havalimanında aç susuz bırakmadan, kendi imkânlarıyla gelemeyen vatandaşlarını ve can güvenliği riski bulunan önemli görevlerdeki Afganlıları da tek tek toplayarak Türkiye’ye getiriyor.
ABD Afganistan’dan tahliye ettiği kendi vatandaşlarından 2000 Dolar alarak böylesine insani bir uygulamayı bile kazanç kapısı yaparken Türkiye Cumhuriyeti Devleti bunu büyüklüğüne yakışır bir şekilde hiçbir ücret almadan gerçekleştiriyor.
Yalan edebiyatının(!) her gün yeni bir örneğini piyasaya sürerek ancak yalanlarla var olmaya çalışan, esnaf ziyaretlerinde itinayla(!) vatandaş dövülen, işine gelmeyen soru soranlara ahirette sorgu hesabı açan, üçüncü sınıf kullanışlı soytarılara “aç esnaf” tiyatrosu oynatanlar olup bitenin farkında olmasalar da Türkiye Afganistan’da bir büyük devletin yapması gereken ne ise onu yapıyor.
Onlar hayali rakamlar ve milyonluk Afgan göçü yalanlarıyla korku siyaseti izlerken, “artık çıkarları kalmadığı” gerekçesiyle Afganistan’ı yüzüstü bırakıp Taliban’a teslim eden ABD’ye söyleyemedikleri sözleri kendi ülkelerinin Cumhurbaşkanına söylüyorlar.
Hem kendilerine demokratik katkı vermesini bekleyecek kadar güvendikleri ABD ve hem de Türkiye tarafından doğru olmadığı ifade edildiği halde ABD ile ilgili “gizli” bir Afganistan anlaşması yapıldığı yalanını tekrarlamaktan utanmıyorlar.
Kanıtınız ne? diye soruyorsunuz, biz öyle düşünüyoruz(!) diyorlar.
Hadi dünyanın en doğru işini bile yapsa iktidara inanmıyorsunuz?
Peki iktidar gelmenizi can-ı gönülden isteyen ve bunun için çaba göstereceğini söyleyen Biden’e neden inanmıyorsunuz?...
Maskeli kişilerin kimseye görünmeden parti binasına girip genel başkana belge verdikleri yalanına inanmamızı isteyenler bu ucuz yalanlara da inanmamızı istiyorlar.
Gizli gizli Anayasa taslağı çalışması yapanlar, gizli gizli ittifak yapanlar, kapalı kapılar ardında bakanlık dağıtanlar başkalarını da kendileri gibi gizli kapaklı işler çeviriyor zannediyorlar.
Yalanınız batsın.
Ne diyordu masalcı amca?..
“Beni “O”nunla karıştırmayın”.
Zaten “O” kendisiyle karıştırılmadığı için Türkiye böylesine başarılı oluyor.
Demokratik katkısına muhtaç oldukları abileri kimin kiminle karıştırılıp karıştırılmayacağını çok iyi bilirler.
Eğer bugün Türkiye’de Biden’in demokratik katkısına muhtaç bir zihniyet iktidarda olsa idi karga tulumba nakliye uçaklarına doldurulan işbirlikçi Afganlılar Kuveyt’e, Uganda’ya değil Türkiye’ye getirilirdi.
Ve o yönetimin” gık”ı çıkmazdı.
Aldıkları demokratik(!) katkının(!) karşılığında gelenleri tıpış tıpış kabul etmekle kalmaz, bu insani(!) operasyondaki yardımları nedeniyle ABD’ne şükranlarını sunarlar, besleme/fondaşları medyaları da bunu “Taliban cehenneminden kaçış” başlığı ve büyük insani operasyon masalıyla zehirlenmiş sosyolojiye afiyetle yedirirlerdi.
****
Los Angeles Times Gazetesinde 15.02.1989 tarihinde yayımlanan bir makalede; ”Sovyetler Afganistan’ı terk etti. Bu durum Kabil’deki kuşatılmış kukla rejimin çöküşünü an meselesi haline getirdi” denilerek Sovyet işgalinin kukla rejim eliyle varlığını sürdürdüğü iddia ediliyordu.
Bu makalenin yazarı John Hopkins Üniversitesi Antropoloji kürsüsünde görevli Akademisyen Muhammed Eşref Gani Ahmedzay ya da gelecekteki kısa adıyla 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Eşref Gani idi.
Eşref Gani ABD ve müttefiklerinin Afganistan’ı işgal etmesi üzerine 2001 yılında Afganistan’a dönerek 2004 yılına kadar Maliyle Bakanlığı 2008 yılına kadar da Kabil Üniversitesi rektörlüğü yaptı.
2008 yılında piyasaya çıkan “Çökmüş Devletleri Onarmak-Yeniden inşa için bir Taslak” kitabı onun batılı güçler nezdinde çökmüş devletler Uzmanı olarak görülmesini sağlasa da çökmüş devleti onaramadan, kuklalık yaptığı ABD/Batı’nın onu satması sonucunda ülkesini terk ederek sürgüne gitmek zorunda kaldı.
1989 yılında Rus yanlısı Kabil’deki merkezi hükümeti kukla olarak tanımlayan Eşref Gani bu kez ABD yanlısı kukla bir rejimin mensubu olarak tarihe geçti.
Pakistan ve ABD’nin desteğiyle oluşturulan Taliban, kendisine direnemeyen Rusya’yı ülkeden gönderirken 1996-2001 yılları arasında ülkeyi yönetmiş ancak istediği katkıyı(!) vermediği için ikiz kulelere yapılan saldırının sorumluluğunu El Kaide’ye yükleyen ABD Afganistan’ı işgal etmişti.
Bu fiili işgal tam 20 yıl sürdükten sonra yenilgiyi kabul etmek zorunda kalan ABD’nin çekilmesiyle sona erdi.
Daily Telegraph “ABD ordusunun Afganistan’dan çekilmesinin Amerikan İmparatorluğunun çöküşünün yeni bir kanıtı olduğunu” yazdı.
Hatırlıyormusunuz? ABD’nin Ankara Büyükelçisi Frances Ricciardone; “İran’a uyguladığımız ambargoyu Halk Bankası ile kaldırdılar. Bunu engellemek için harekete geçtik. Bugünden sonra imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” diyerek açık açık Türkiye Cumhuriyetini tehdit etmişti, içerideki işbirlikçileri de ellerini ovuşturarak bu çöküşü beklemişti.
Kastettiği çöküş gerçekleşmedi ama o çöküşü kendilerinin yaşadığını Daily Telegraf söylüyor.
The Economist’in kapak başlığıyla bu “kaotik çekilme”den geriye uçak tekerleklerine yapışıp ölenlerin, Hamit Karzai Havaalanındaki çaresiz mahşeri kalabalığın ve kötü polis rolü verdikleri Taliban’ın infaz/şiddet görüntüleri kaldı.
ABD merkezli e-ticaret sitesi ETSY; uçaktan düşerek ölenlerin görüntülerini bastırdığı tişörtleri “Kabil Atlama Kulübü” ifadeleriyle satışa çıkartarak her olaya çıkar/kar hesabıyla bakan emperyalizmin/kapitalizmin vahşi bir kez daha gözler önüne serdi.
****
Dünyanın en büyük esrar üreticisi olan ve bu nedenle bölgede savaş ağaları ve uyuşturucu kaçakçılarının gözdeleri Afganistan; 5 trilyon metreküp doğal gaz rezervi, Bolivya’dan sonra dünyanın ikinci lityum rezervi, Uranyum madeni rezervi, Avrasya’daki en zengin bakır yatağı, 500 milyon tonluk demir cevheri, kurşun, çinko ve Berilyum rezervleriyle gerçekten büyük bir zenginliğe sahip olmasına rağmen sefaletin kol gezdiği bir Müslüman coğrafya olması ne yaman bir çelişkidir.
Emperyalizme bir kez teslim olmaya görün.
Kurdukları ve 20 yıldır eğittiklerini iddia ettikleri ordu iki günde dağıldı.
Kabil yıl sonundan önce düşmez diyorlardı 10 günde düştü.
ABD’nin eğittiği sözde ordu tek bir kurşun sıkmadan ve ABD’nin bıraktığı silahların (83 milyar dolar olduğu söyleniyor) hiç birisini kullan(a)madan Afganistan’ı ve silahları Taliban’a teslim etti.
Taliban şimdi o gösterişli silahlarla gövde gösterisi yapıyor.
Çünkü ABD ve ortakları; ülkelerini koruyacak değil, kendilerine hizmet edecek (buna uşaklık yapmak da diyebiliriz) bir ordu kurmuşlardı.
Kurumlara değil kişilere yatırım yapmışlardı.
O coğrafyada kişi dedikleri, savaş ağaları ve uyuşturucu tüccarları..
Bu ağalar ve tüccarlar için devletin ve milletin hatta dinin bile hiçbir önemi yoktur.
Para kazandıkları müddetçe anlaşamayacakları kimse de yoktur.
Önce Ruslarla anlaştılar, onlar gidince ABD ve Batı ile anlaştılar şimdi de muhtemelen Taliban ile anlaşırlar.
Taliban’ın da bir zamanlar ülkeden kovduğu Rusya ile anlaşmak istemesi gibi.
Çünkü onlar için kazandıkları(!) müddetçe anlaştıklarının kim olduğu önemli değildir.
Tıpkı kazandıkları müddetçe ülkelerinin ne kaybettiğinin önemli olmadığı gibi.
Bakmayın siz Taliban’ın bugünlerde yaptığı şirinlik numaralarına.
Üretmeyen, birlik olmayan bir toplumun sadece silah zoru ile bir arada tutulması mümkün değildir.
Yarın öbürgün bir başka emperyalistin uşaklığına razı olursalar hiç şaşırmayız.
Peki Afganistan meselesinden çıkan sonuç nedir?..
Millet; ülkesine ve devletine sahip çıkmaz ise emperyalizme av olur.
Kendi içinde birlik olmayan hiç bir ülke bir başkasının desteği ile ayakta kalamaz.
Emperyalist güçler kendilerine kayıtsız şartsız biat ve hizmet etmeyen hiçbir kişiye/yapıya destek olmaz.
Emperyalistlerden demokratik katkı beklemek ile kendi idam fermanını imzalamak arasında hiç bir fark yoktur.
Emperyalizme uşaklığın büyük ödülü Uganda’da müreffeh(!) bir hayat yaşamaktır.
Bu arada Uganda diye burun kıvırmayın, Gürsel Tekin Covid 19 mücadelesinde Uganda’yı Türkiye’ye örnek göstermişti.
Demek ki bir bildiği(!) varmış.
Eğer Türkiye MİT TIR’ları operasyonunda, 17/25 Aralık kumpasında ve 15 Temmuz darbe girişiminde direnç göstermeseydi bugünkü halimiz Afganistan’dan farklı olmayacaktı.
Rand Corporation raporunda bunun satır satır izlerini ve öfkeyi görmek mümkün.
Amaçlarına ulaşamadıkları için, maşa olarak kullandıkları, işbirlikçi, beslemeleri aracılığı ile 15 Temmuz’a kontrollü darbe ve tiyatro diyerek itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Sözde fikir özgürlüğü kılıfı ile beslemelerini fonlara bağlıyorlar.
Amaçları yeni Eşref Gani’ler bulmak..
Elbette bu ülkede ABD/batının bir yağlı kemiği uğruna Eşraf Gani olmayı, Uganda’da müreffeh bir hayat kabul edecek beslemeler vardır.
Ama bu ülkenin istiklali ve istikbali için gözünü kırpmadan ölüme gidecek ve tarihi değiştirecek kadar yiğit Ömer Halisdemir’leri de vardır.
Denemek isteyenler elbette sonuçlarına da katlanacaklardır.
Sınır namustur ama namussuzların sınırı yoktur (şehit kızı Gazeteci/Gülay DEMİR)
Birilerinin aklına yeni gelse de Evet sınır namustur..
O namus; Devletin gücü, siyasi iradenin kararlılığı sayesinde Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytindalı operasyonları ile Mehmetçik tarafından özenle korunmaktadır.
Sınırlarımızın güvenliği için bu operasyonlar yapılırken bugün sınırın namus olduğunu hatırlayanlar eleştiriyor, sınırlarımıza göz koyanların siyasi uzantıları ise masum siviller öldürülüyor yalanları ile operasyonlara engel olmaya çalışıyordu.
O zaman sınır namus değil miydi?..
Peki; sınır ötesinden attığı roketlerle masum insanlarımızı katleden YPG için o günlerde;“Terör örgütü değildir. Vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur”; “Madem kardeşiz, sınırımızda PYD olsun bizce hiçbir sakıncası yok” diyerek YPG/PYD’ye sahip çıkanların yaptıkları sizce nedir?....
Bu sorunun cevabını; PYD/YPG’nin Suriye’den Mardin Nusaybin ilçesindeki sivillere attığı havan mermileri ile şehit olan 50 yaşındaki Mehmet Şirin Demir’in Gazeteci kızı Gülay Demir veriyor.
“Suriye sınırından babamın bedeni havan mermisi saplanırken, siz sırtını babamın katillerine yaşayanlarla seçim hazırlığı yapıyordunuz. Sınır namustur ama namussuzların sınırı yoktur.”