Gazeteci Yılmaz Özdil 28 Eylül 2019 tarihinde "Pay Hattı" isimli bir makalesinde şunları yazıyordu:
"Deprem ülkesinde imar affı mı olur birader? Fay hattı sorun değildir Türkiye'de. Pay hattı sorundur, pay hattı!"
Aynı günlerde hakikatin yılmaz savunucusu (!) Fatih PORTAKAL; Twitter hesabından şunları yazıyordu:
"Deprem gerçekliği yaşayan bu ülkede, hem oy uğruna hem devletin boşalan kasasına para girsin diye imar barışı çıkardılar. Tüm kaçak ve çürük yapıları sözde yasal hale getirdiler. Çıkarlar şimdi buna da yalan derler."
Ama görüldü ki her gün biri ekranda diğeri gazetede dürüstlük vaazı veren bu cici muhalifler yerden yere vurdukları imar affından faydalanarak kendi kaçak yapılarını yasal hale getirmişler.
Yani pay hattından kendileri de geçmişlerdir.
Kaçtığı ve kucaklarına oturduğu Almanya’dan her fırsatta Türkiye düşmanlığı yapan firari hain Can Dündar’ın (eşi üzerine kayıtlı) Bodrum'un Kumbahçe semtinde 1184 ada ve 4. paftada bulunan deniz manzaralı villanın, havuz bölümünün de olduğu kısımları 27 metre orman alanı işgal edilerek ve ruhsata aykırı olarak yapıldığı ve villanın 188 metre karelik alanının hazine arazisi içinde kaldığı tespit edilmiş.
Soner YALÇIN; kanunlara göre, izinsiz bir çivi dahi çakılması yasak olan 10 bin 440 metrekare SİT alanındaki araziye yapılan kaçak köşk yapmış ve Çeşme Belediyesi de bu kanunsuzluğa göz yummuş.
Eleştirdikleri İmar Barışı çıkınca SİT alanına diktiği lüks köşkünü korumaya almış.
Bütün bu kaçak yapılaşmalar Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Sayın Fahrettin ALTUN’un ihale ile kiralayıp temizlediği evine bitişik arazi parçası üzerinde yaptığı çardağın, törenle ve yedi cihana ilan edilerek yıkılmasının ardından ortaya çıktı.
Macun tüpten çıktı ve millete hak hukuk adalet vaazı veren kaçakçılar tam anlamıyla suçüstü yakalandılar.
O meşhur replikte olduğu gibi; “doktor bu ne?..”
Sayın ALTUN ve ailesi üzüldü ama onlara yapılan haksızlık, ikiyüzlülerin kimler olduğunu ortaya çıkarttı.
Devlet arazisini işgal var, arsa kaydırma var, sahile indirme var, ekleme var, katlama var, SİT alanına inşaat var.
Var oğlu var.
Bir bakıma ilahi adalet tecelli etti.
Köşelerinde ve ekranlarda dürüstlük vaazı veren cici muhaliflerin menfaatleri söz konusu olunca nasıl kanun manun takmadıkları görüldü.
Ziya Paşa’nın o çok ünlü beytinde söylediği gibi;
“Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde”
Muhtemelen bu kaçak işler, isimleri geçenlerle sınırlı değildir.
Diğer ünlü veya ünsüzlerin de kimler olduğu açıklanmalıdır.
Açıklansın ki millet kimin/kimlerin ne mal olduğunu görsün.
Ama burada asıl sorgulanması gereken bu kaçak yapılaşmanın belediyelerin destek, yardım ve göz yumması (herhalde hayırlarına yapmamışlardır) olmadan yapılamayacağı gerçeğidir.
İlgili belediyelerden kimler bu işlerden ne çarpmışlardır?...
Sayın yazarın da söylediği gibi kimlere bu “pay hattından” ne düşmüştür.?
Kendi ifadeleriyle kaçak ve çürük yapılar hangi payların karşılığında yasal hale getirilmiştir?..
Kimlerin cebine bol sıfırlı bahşişler konulmuştur?..
Garibanın briketlerini dozerle yerle bir edenlerin, cici muhaliflerin kaçak villalarına gösterdikleri göz yaşartan şefkat ve anlayışın sebepleri mutlaka araştırılmalıdır, kimse ele talkın verip kendisi salkımı yutmasın.
Bu da ihanet değilse?..
“14 Mayıs 2020 günü pandemi tedbirleri kapsamında karantinaya alınan Özalp ilçesi Eğribelen Mahallesi’ne yardım götüren Vefa Sosyal Destek Ekibi, yardım dağıtıp ilçe merkezine dönerken Mehmetalan Mahallesi yakınlarında saat 12.00 sıralarında arkalarından yaklaşan bir araç içerisinde bulunan kişi veya kişiler tarafından uzun namlulu silahlarla saldırıya uğradı. Bu menfur saldırıda belediye çalışanı dokuz çocuk babası Yıldırım Demir ile yolda araca binen Kinyaz Karalıoğlu isimli vatandaşımız şehit olurken Taner TEMİZEL isimli vatandaşımız saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.
Yıldırım Demir’in, 3 ay önce terör örgütü tarafından tehdit edildiği ve evinin duvarına “PKK” yazarak çarpı koyduğu öğrenildi.
Demir'in, belediyedeki görevinde de ağır kış koşullarında yolu kardan kapanan mahallelerde fedakarca çalışarak vatandaşlara hizmet götürdüğü, Vefa Sosyal Destek Grubunda da gönüllü yer aldığı ortaya çıktı.
Saldırının hemen ardından İlçe merkezi ve çevre mahallelerde birçok adrese baskın düzenleyen güvenlik güçleri, olayla ilgisi olduğu değerlendiren 38 kişiyi gözaltına aldı. Mübarek Ramazan ayında muhtaç insanlara yardım götüren kardeşlerimize saldıracak kadar insanlıktan çıkmış alçak ve namussuzların Kürt kardeşlerimizi temsil etmediklerini biliyoruz.
Ama artık kanımıza dokunuyor.
Bu alçak cinayete seslerini çıkartmadan ölü taklidi yapan siyasi uzantıları daha ne kadar bizim vergilerimizden maaş alacaklar?.
Bunlarla ortaklıklarını gizleme çabaları daha ne kadar devam edecek?..
“Mış” gibi yaparak, esip gürleyerek, ağız dalaşına girerek kimseyi kandıramazsınız.
Bu cinayeti PKK işledi diyemeyecek korkak ve sıradan bir kınama ile geçiştirenlerin, siyasi çıkar hesaplarıyla terör işbirlikçileriyle gizli ortaklık yaptıkları halde halkı aptal yerine koyup yokmuş gibi davranmaları; bu katliamlara tepki gösteremeyen ikiyüzlü/korkak/ezik sözüm ona siyasetçi, akademisyen ve sanatçıların ölümcül sessizliği utanç vericidir.
Ramazan ayında yardım dağıtan masum kardeşlerimize kurşun sıkacak kadar gözü dönmüş hainlerden medet umanlar ve gizli/açık işbirlikçileri, dökülen kanlardan sorumludurlar.
Hiçbir siyasal çıkar masumların canından daha değerli değildir.
Ege Denizindeki 18 ada Yunanistan’ın işgali altında değil mi?
Değerli Gazeteci Mahmut ÖVÜR’den (15/05 Sabah Gazetesi) öğrendiğimize göre; bir partinin İstanbul Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi; Ege adaları konusunda partisinin milletvekillerine gönderdiği bilgi notunda şunlar yazıyor.
"Ege'de sayıları tartışmalı ada-adacık kaya parçaları üzerindeki aidiyet tartışmalarının Yunanistan ile değil de ülke içinde ve siyasi partiler arasında üstelik de basın aracılığıyla yürütülmekte olması hoş değildir. Bu konuda soru önergesi vermemiz iktidarı sıkıştırmaktan çok, bizi zor durumda bırakabilecek bir durum oluşturmaktadır".
Yunanistan’a karşı bu kadar anlayışlı ve şefkatli bir yaklaşım sergileyen hatta soru önergesi verilmesinin “kendilerini” zor durumda bırakabileceğini söyleyen sayın vekil elini bir tık daha yükseltiyor ve ağzındaki baklayı çıkartıyor.
“Ege adalarıyla ilgili olarak işgal yerine gerekli görülüyorsa adaların silahsızlandırılması yaklaşımı gösterilmeli”..
Kendi ülkesinin güvenliği için sınır ötesinde yapılan harekatlara göstermediği anlayış ve hassasiyeti Yunanistan için gösteren sayın milletvekili Yunanistan’a işgalci denmesinden rahatsızlığını açıkça ortaya koyuyor ama partisindeki bazı arkadaşları Türkiye Suriye’de işgalci derken sesi çıkmıyor.
S-400’ler içinde ABD ağzıyla konuşarak, alınmaması gerektiğini söylemişti.
Hatırlatalım, Yunanistan’ı kırmamak(!) için bu kadar hassas davranan bu sayın vekil Türkiye Cumhuriyeti Devletinden maaş alıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Yunanistan ziyareti esnasında; "Neden Yunan işgali altındaki 18 adayla ilgili soru sormuyorsun?" diyen,
9 Ocak 2020'de katıldığı televizyon programında;
"Bize ait olan adalar işgal altında, nerede bu milli kahraman, nerede bu dünya lideri?" diyerek eleştiren Sayın Genel Başkanı ise hiçbir tepki vermiyor.
O zaman biz soralım.
Sayın Genel Başkan; sizin ifadenizle18 ada işgal altında ise neden parti meclisi üyeniz “işgal” demeyelim diyor ve bu cesareti nereden alıyor?..
Siz bu sayın vekile hesap soracak mısınız? yoksa hesap sorması için bir milli kahraman ve dünya liderini mi bekliyorsunuz?..
Yerelin sesi/soluğu/rengi olan yerel medya desteği hak etmektedir.
MHP Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir (Çankırı’nın efsane Sosyal Hizmetler Müdürü, arkadaşım, dostum, kardeşim, fakir fukaranın koruyucusu, dürüst, çalışkan, mert, Huzurevine adı verilerek vefa gösterilen rahmetli baba İsmail ÖZDEMİR’le adaş) “Kovid-19 ile ilgili olarak hükümet tarafından açıklanan tedbirler içerisinde; yerel medya kuruluşlarına yönelik bir düzenlemenin bulunmadığını, zor durumda olan ve sektör çapında binlerce kişiye istihdam yaratılmasına vesile olan, görsel yahut yazılı olarak faaliyet gösteren yerel medyaya acilen destek verilmesi ve bu kuruluşların en azından nefes almalarının sağlanması gerektiğini” belirterek Yerel medya sektöründeki firma ve şirketlerin KOBİ kapsamına alınarak Kredi Garanti Fonu veya KOSGEB kredi ve desteklerinden yararlandırılması için bazı tekliflerde bulunduğu Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak’a şu soruları yöneltmiş:
“Yerel medyadaki şirketlerin, reklam ve basın-ilan faturalarından alınan KDV oranının ve kesinti yapılan Basın İlan Kurumu payının düşürülmesi sağlanabilir mi?”
“Yerel medya kuruluşlarından, telif bedelleri başta olmak üzere RTÜK payı ile frekans bedellerinin bir süreliğine alınmaması mümkün müdür?”
Sayın Özdemir, “Gazete basımında kullanılan kâğıt, kalıp ve mürekkep gibi ithal malzeme maliyetlerinin kur artışlarından etkilenmemesi için geçici süreliğine gümrük vergilerinin kaldırılmasını, belediye meclisi ve encümeni ile il genel meclisi ve hizmet birliklerinin karar ve duyurularının resmî ilan olarak her şehirdeki yerel gazetelerde yayımlanmasının zorunlu hale getirilmesini, basın çalışanlarına ve işsiz kalanlara Basın İlan Kurumu vasıtasıyla maaş desteği verilmesi ve tüm medya çalışanlarına bir yıllık maaşlarının yarısı kadar, isteğe bağlı olarak, uzun vadeli faizsiz kredi desteği verilmesini” de önermiş.
Yerel medyanın zor şarlar altında ayakta kalmaya çalıştığını biliyoruz.
Ama bu zor şartlara daha ne kadar dayanabileceklerini bilmiyoruz.
Gelirlerdeki beklenmeyen düşüşün yanında giderlerdeki beklenmeyen artış artık kişisel fedakarlıklarla katlanamayacak noktaya geldi.
İçinde bulunulan zorlu süreç nedeniyle yerelin sesi/soluğu/rengi olan yerel medyanın desteklenmesi zorunludur.
Bizce de Sayın ÖZDEMİR’in önerileri yerinde ve haklı öneriler.
Pandemi sürecinde aldığı tedbirlerle sektörlere destek olan Sayın Berat ALBAYRAK’ın yerel medya kuruluşlarına bekledikleri desteği vereceğini umuyor ve bekliyoruz.
Bir öneri..
Bazı partilere grup kurdurulması (neden acaba?) için kiralık milletvekili verilmesi gibi utanç verici bir uygulamayı demokrasinin gereği gibi pazarlamaya çalışan siyaset mühendislerinden küçük bir ricamız var.
Madem demokrasinin gereği, o zaman milletvekili adaylığı kesinleşenlerden “kiralanmayı kabul edenlerin” yazılı beyanları alınarak millete ilan edilsin.
Böylece seçmen kimlerin kiralık olduklarını bilerek oy kullanır.
Seçilirseler siz de gönül rahatlığı ile kiralayabilirsiniz.
Millet seçtiği için “sahibinden kiralık” olacaklarından kimsenin söz söylemeye hakkı olmaz.