Ermenistan'ın ; Yaklaşık 30 yıl önce işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çıkmayı bırakın yeni topraklar kazanmak için başlattığı saldırı püskürtülerek işgal edilen toprakların geri alınmaya başlaması Türkiye’deki kadim (!) dostlarını (!) da çok rahatsız etti.
Yıllardır süren işgale ve başta Hocalı olmak üzere yapılan vahşi katliamlara sesini çıkartmayanların, Azerbaycan’ın topraklarını savunması ve kendisine karşı başlatılan saldırıya cevap vermesi işgalci Ermenistan’ın içerideki ve dışarıdaki destekçilerinin yıllardır unuttukları “barışı” hatırlamalarına vesile oldu.
Ne diyordu Sarkisyan; “Azeriler bizim sivil öldüremeyeceğimizi düşünüyordu. Hocalı’yı onun için yaptık”
Yani sivilleri öldürdüklerini açık açık ilan ettikleri halde anlı şanlı küresel örgülerin hiçbir yaptırımına muhatap olmamışlardı.
Karabağ’ın işgal edildiğini kabul eden BM çözüm önermemiş, oturup aranızda müzakere edin diyerek için içinden çıkıvermişti.
Malı gasp edilen birisinin oturup gaspçıyla anlaşmasını istemek gibi bir şeydi bu.
Türkiye’nin PKK ve PYD’ye karşı gerçekleştirdiği harekâtlarda tek bir sivilin bile burnu kanamaması için olağanüstü özen gösterildiği halde başka ülke ve olaylarla ilgili görselleri kullanarak “siviller katlediliyor” diye kıçlarını yırtanların Ermenistan’ın sivil yerleşim bölgelerine saldırılarına ses çıkartmamaları tam bir ikiyüzlülük örneğidir.
Batının iki şımarık çocuğundan biri olan Ermenistan; akıl hocalarının üç yandan çevreleyerek elini kolunu bağladıklarını zannettikleri Türkiye’nin, Boraltan Köprüsü infazlarını seyreder gibi seyretmek zorunda kalacağını düşünerek kendilerince en uygun zamanı belirlediler.
Bırakıldıkları yerde otladıkları için devranın hep bildikleri gibi devam edeceğini zannediyorlardı.
Ancak; karşılarında 30 yıl öncesinin imkan ve kabiliyetleri sınırlı Azerbaycan’ı olmadığından Ermenistan bu defa çok ağır bir karşılık gördü ve görmeye devam ediyor.
Geçen 30 yılda Azerbaycan’ın imkan ve kabiliyetlerini güçlendirdiğini, Savunma sanayii ürünleri, özellikle İHA ve SİHA’lar ile küresel ligde oyun kurucu olan Türkiye ile işbirliğini arttırarak eksikliklerini giderdiğini ne Ermenistan ne de akıl hocaları göremedi.
İlginç olan şu ki Suriye ve Libya’da savunma sistemlerinin yediği ağır darbeye rağmen Rusya, savaş gemisinin elektronik donanımı felç edilen Fransa ve hemen yanı başımızdaki İran da göremedi.
Karayolu ile silah gönderdiğine ilişkin medyada yer alan görseller, 25 milyon Azeri Türk’ün yaşadığı İran’ın bu ihanetinin çok pahalıya patlayacağının da sinyallerini vermektedir.
Ermenistan’ın evdeki hesabı çarşıya uymadı ve bu kez yanlış hesap Bağdat’tan değil, Karabağ’dan döndü.
Şimdi cephede bozguna uğrayıp kaçan askerleri için vur emri veriyorlar.
Dün Ermenistan’ın açık işgaline ses çıkartmayan hatta içten içe “ohh be” diyenlerin bugün işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesi veren Azerbaycan’a diplomasi vaazı veriyorlar.
Ancak artık vaazlarını dinleyecek uslu ve cici çocuklar yok.
Tek millet iki devlet olmanın kaçınılmaz sonucu olarak Türkiye’nin; “nasıl isterse ne şekilde isterse Azerbaycan’ın yanındayız mesajı vermesi” birilerini çok şaşırtmışa benziyor.
Suriye’de Irak’ta Libya’da Lübnan’da Somali’de leş peşinde koşanlar, teröristlere uçaklar ve TIR’lar dolusu silah verenler, kimyasal silah kullanımına göz yumanlar ve adlarını değiştirdikleri örgülere sınırsız silah, mühimmat ve teçhizat ve hatta Türkiye’ye parası ile vermedikleri hava savunma sistemlerini bedava vermekte sakınca görmeyenler Türkiye’nin kardeşi Azerbaycan’a verdiği destekten rahatsız olmuşlar.
İyi rahatsız olmalar.
Allah rahatsızlarını daha da arttırsın.
Herkes silah satarken meşru da Türkiye satarken neden gayrı meşru ?
İHA satmışız, SİHA satmışız, mühimmat satmışız kimi ilgilendirir?..
Hatta satmayıp ABD’nin Fransa’nın PKK’ya ve PYD’ye yaptığı gibi hibe de edebiliriz kime ne?..
“Türkiye müdahil olmasın”mış..
“Silah vermesin”miş..
Ve bu savaştan “uzak dursun”muş?
Bu Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir mesele imiş.
Size mi danışacaktık?..
Monşerlere verilen talimatlarınızın harfiyen yerine getirildiği günler mazide kaldı.
Türkiye kardeşine yapılan saldırıyı öküzün trene baktığı gibi seyredecek miydi?..
Lafla kardeşlik olmaz.
Kardeşliğin gereği fiilen yerine getiriliyor, bu kadar basit..
Ayrıca Azerbaycan kendi hesabını kendi görecek güç ve kabiliyete de sahiptir.
Bu gerçeği görmek istemeyenlerin Türk F 16’ları ve SİHA’larının saldırdıkları iddiası Sayın Aliyev’in ifadesiyle fanteziden ibarettir.
Çünkü Türkiye bu işe fiilen girseydi operasyon 24 saate kalmadan sonuçlanır sağ kurtulan askerler de korkudan ölürlerdi.
Meraklısı Suriye, Irak ve Libya’da Doğu Akdeniz’de yaşananlara ve yaşatılanlara bakabilir.
Kardeşlik nutuk çekmekle olmaz.
İhtiyaç duyduğunda kardeşinin yanında olmakla olur.
1944 yılında Rus zulmünden kaçan 147 Azeri kardeşimizi teslim edip Boraltan Köprüsü üzerinde infaz edilmelerine seyirci kalan aciz/korkak bir yönetim ve aciz/korkak bir devlet yok artık.
''1945'te, 146 Azerbaycanlı aydın Stalin zulmünden kaçıyor. Aras Nehri üzerinden Boraltan Köprüsü'nü geçiyorlar ve Türkiye'ye sığınıyorlar. Stalin, Türkiye'den bu Azeriler'in derhal iade edilmesini istiyor. İsmet İnönü mültecilerin iade işleminin derhal gerçekleştirilmesi talimatını veriyor. Karakol komutanı gözlerine inanamıyor, emri defalarca teyit ettiriyor. Ancak Ankara'dan, kesin ve net emir geliyor, 'Azerileri teslim edin'. Durumu anlayan Azeriler, Türk askerlerinin boynuna sarılıp yalvarıyorlar, 'Ne olur bizi teslim etmeyin. Bizi burada siz kurşuna dizin, kendi toprağımızda, kendi öz gardaşımızın, kendi bayrağımızın altında bizi öldürün' diyorlar. Ancak Ankara'dan gelen emir net... Boraltan Köprüsü'nü geçen Azeriler, köprünün hemen karşısında Türk askerlerinin, Türk subaylarının gözleri önünde elleri bağlanmış olarak infaz ediliyor. Karakol komutanının bu elim manzara sonrasında intihar ederek canına kıydığı söyleniyor. (08.09.2020 Sabah)
Geçmişte yaşanan bu acı olay hafızalardaki yerini korurken bu defa da CHP Genel Başkan Başdanışmanı İstanbul Milletvekili Ünal ÇEVİKÖZ katıldığı bir televizyon programında; “maalesef gelen haberlerde Azerbaycan’a Türkiye’den silah yardımı ve bazı söylemlere göre milis ya da cihatçı grupların aktarıldığı şeklinde bilgiler var” diyerek kendisine yakışan Boraltan zihniyetini bir kez daha açık ederek Türkiye’yi suçladı ve Ermenistan ağzıyla konuştu.
“Maalesef”miş.
Niye maalesef ?..
Silah yardımı yapmak ya da satmak ne zamandan beri suç oldu?..
Ermenistan kaynaklı söylemlere itibar edip inanıyorsun da gerçekleri neden görmüyorsun?..
Üç yıl Azerbaycan’da büyükelçilik yapmış birisinin Ermenistan’ın Rusya büyükelçisi tarafından üfürülen bu yalana bir de “maalesef” diyerek sarılıp Boraltan ruhunu hortlatması kendisini parti meclisine seçmeyen delegelerin tercihlerinin ne kadar isabetli olduğunu göstermekle kalmıyor bu kafanın tam bir “müstemleke” kafası olduğunu da gösteriyor.
Delegenin haklı tepkisine rağmen, Genel Başkan tarafından Egede Yunan, Akdeniz’de Rum Kafkasya’da Ermeni, Suriye’de PYD ağzıyla konuşan bu şahsın dış politikadan sorumlu başdanışmanlığa getirilmesi., rahmetli Ahmet KAYA şarkısındaki sözlerle “ne yaman bir çelişkidir”
Oysa Ak Parti, CHP, MHP ve İyi Partinin TBMM de grubu bulunan siyasi partiler olarak imza attıkları metinde; “Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin 28 Eylül’de Yukarı Karabağ ateşkesi ve uluslararası hukuku ihlal ederek ağır silahlarla Azerbaycan sivil yerleşim yerlerini ve askerlerini hedef alan saldırılarını en güçlü şekilde kınıyoruz” diyerek gazi Meclise yakışan ve kardeşliğin doğal sonucu olan çok haklı bir tepki göstermişlerdi.
Partisinin bu net tavrına rağmen Genel Başkan Başdanışmanının, Ermenistan’ın yanında olduğu için (şaşırmıyoruz) bu açıklamaya imza koymayan PKK uzantısı parti ile aynı çizgide buluşması ibretliktir ama ilginçtir ibret alması gerekenler hamamda şarkı söylüyorlar.
Çeviköz geçmişte, Türkiye'yi Akdeniz'de saf dışı bırakmaya çalışan planların çökmesine neden olan Libya ile gerçekleştirdiği mutabakat konusunda "Bu mutabakat zaptı çizgiyi aşmak oldu" diyerek Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki milli çıkarları yerine egemen güçlerin yanında yer almıştı.
Türkiye'nin Yunanistan'a karşı Ege Denizi'nde verdiği mücadele ve egemenlik haklarına rağmen CHP milletvekillerine mektup göndererek "Ege adalarıyla ilgili konuya 'işgal' demeyin, adaların silahsızlandırılması' bağlamında ele alın" diyerek Yunanistan’ın yanında yer almış Türkiye'nin S-400'leri almasına karşı karalama kampanyasının başını çekmişti.
Oysa söylenti ya da iddia değil, bütün dünya kamuoyunun gözü önünde gerçekleştiği üzere; Suriye ve Irak’taki 300 PKK teröristleri Ermenistan’a yardıma gitti.
Suriye’den Erivan’a gelen PKK’lıların görüntüleri yazılı ve görsel medyada yayımlandı.
Irak’ın Süleymaniye kentinden Erivan’a PKK’lı taşıyan kargo uçaklarının rota haritaları tespit edildi.
İran’dan silah dolu TIR’lar yola çıktı.
O PKK’lılar, Ermenistan safında, Azerbaycan’a karşı savaşıyorlar.
Suriye ve Irak’tan PKK’lıları alıp, Ermenistan’a, oradan da işgal altındaki Azerbaycan toprağı Karabağ’a götürmek tartışmasız bir savaş suçudur.
Hiçbir saldırıya karışmasalar bile, Karabağ topraklarındaki varlıkları, uluslararası hukuka göre demografik yapıyı değiştirmek adına savaş suçudur.
PKK bünyesinde Mayıs ayında kurulan Ermeni taburu adlı terör örgütüyle birlikte yüzlerce PKK’lı, Suriye ve Irak üzerinden sistematik bir şekilde Karabağ’a yerleştirildi.
İşte bu durumun ortaya çıkması üzerine etekleri tutuşan Ermeni lobisi harekete geçti ve Ermenistan saldırısından bir gün önce Cumartesi günü Jerusalem Post gazetesinde, “Türkiye Suriye’den Azerbaycan’a savaşçı getiriyor” yalanı dolaşıma sokuldu.
Kalleşliğini ve ihanetini defalarca test edip onayladığımız İran medyası bu dolaşıma destek verirken, Reuters Ajansı ve Guardian gazetesi de yalanın küresel yayılımına öncülük ettiler. Ne hazindir ki ülkemizde bu yalanı, malum partiden bile önce CHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz sahiplendi.
Ülkesini zerre kadar seven hiçbir kimse dezenformasyon amaçlı bir yalana sahip çıkmaz.
Bu milli bir meseledir ve muhaliflikle ilgisi yoktur.
Cephede perişan olmuş Ermenistan Çeviköz’ün sözlerini delil gösterip, “bakın işte her şey ortada, Türkiye Suriye’den Azerbaycan’a cihatçı getiriyor” diyerek anırmaya başladı.
Ermenistan ve yandaşlarının anırmaları mesele değil anırmak eşekliğin şanındandır ancak onlara bir Türk siyasetçinin malzeme vermesi utanç vericidir.
Gelen tepkiler üzerine yanlış anlaşıldığı iddiası ise “çevir kazı yanmasın” dan başka bir şey değildir.
Ayrıca geçmişte sarf ettiği Türkiye aleyhtarı sözleri hatırladığımızda asla inandırıcı değildir.
Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bazı kafalardaki Boraltan zihniyetinin değişmediği görülmektedir.
Söylem ve zihniyetin Türkiye düşmanlarının söylem ve zihniyetiyle benzerlik göstermesi ise tesadüf değil aralarındaki organik bağın teville izah edilemeyecek kadar açık bir kanıtıdır.