Son zamanlarda bazı ünlülerin(!) kadına yönelik şiddet haberlerini sık duymaya başladık.
Canımı yakan kadın cinayetlerini önlemek için henüz çözüm bulunamamış iken topluma örnek olması gereken kişilerin utanç verici şiddet uygulamaları umudumuzu kırıyor.
Şiddet sadece cahil ve eğitimsiz insanlar tarafından gerçekleştirilmiyor; eğitimli, ünvanlı, popüler kişiler tarafından da pervasızca uygulanıyor.
İlginçtir, bu durumda olanlar genellikle ait oldukları mahallenin koruması altına alınarak şiddet görmezden geliniyor.
Aciz, korkak ve zavallı insanlar kadına şiddet uygulayarak güç gösterisinde bulunuyorlar.
Böylesine aşağılık ve rezil bir güç gösterisini en vahşi hayvanlar bile yapmıyor.
Ankara Dikmen'de oturan HDP Muş Milletvekili Mensur Işık, önceki gün 2 çocuğunun annesi lise öğretmeni eşi Ebru Işık ile tartıştı. Mensur Işık, tartışma sırasında eşine yumruk atıp, şiddet uyguladı.
Mensur Işık, hastaneye gitmesine izin vermediği eşinin, yardım istememesi için cep telefonuna da el koydu. Mensur Işık, ağrıları artması üzerine eşini yaklaşık 11 saat sonra, 20 kilometre uzaklıktaki özel hastaneye götürdü. Ebru Işık, burada kendisini muayene eden doktordan yardım isteyince durum polise bildirildi.
Polis ekibi tarafından Çankaya Polis Merkezi'ne götürülen Ebru Işık, ifadesinde eşinin kendisini başka bir kadınla aldattığını bu nedenle tartıştıklarını ileri sürerek, "15 Temmuz gece saat 03.00 sıralarında konuşmak için onun odasına gittim. Kendisine 'Boşanma davası açtın mı? Ben bu şekilde evlilik sürdüremem' dedim. Bana küfür etti 'bu evde kalamazsın' dedi. Odama geçtim, ardından odama geldi. Ben eşyalarımı hazırlarken 'Ben gitmiyorum, sen git bu evden' dedim. Üzerime geldi, kendimi korumak için elimi kendisine doğru uzattım. Bunun üzerine sol gözüme yumruk attı. O an gözümü hissedemedim. Hastaneye gitmek istedim. Evden çıkmama izin vermedi. Evin kapısını kilitledi. Hastaneye gitmek için ısrarım artınca, 'Tamam, ben seni hastaneye götüreceğim' dedi. Doktora yaşadığım durumu anlattım. Bunun üzerine hastane 155’e bilgi vererek, polis çağırdı. Beni darp eden, bana tehdit ve hakaretlerde bulunan Mensur Işık’tan davacı ve şikâyetçiyim" dedi.
Işık'ın ifadesinin ardından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Mensur Işık hakkında 'eşe karşı kasten yaralama' suçundan soruşturma başlatıldı. Ankara 1’inci Aile Mahkemesi de Işık için 6 ay uzaklaştırma kararı verdi.
Olaydan bir gün sonra Ebru Işık (ne tür bir tehdit ve baskı ile karşı karşıya kaldığını tahmin edebiliyoruz) ifadesini anlık bir öfkeyle yanlış verdiğini, eşine kendisini hastaneye götürmediği için kızdığını, dolaba çarpma sonucunda gözünde morarma olduğunu söyleyerek şikayetini geri çekti.
Ebru Işık'a, Etimesgut ilçesinde götürüldüğü hastanede verilen darp raporuna göre göz dış tarafında açılma ve yırtılma, sol gözaltı kemik üstünde 2 santimetre morluk, sağ ön kolunda hafif morluk ve sıyrık olduğu yer aldı.
Bu durumda şikayetini geri çekse de eğer yaralar ayrıntılı tespit edilmiş ise dayakçı koca paçayı kurtaramaz.
Kaldı ki kadına karşı şiddet takibi şikayete bağlı değil.
Ebru Işık’ın akşam söylediğinden sabah vazgeçmesi/vazgeçmek zorunda bırakılması bile, şiddetin bir başka formatta devam ettiğini göstermektedir.
Ayrıca neden şikayetçi olmadığını/olamadığını da iyi kötü anlayabiliyoruz.
HDP'li Ebru Günay, konuyla ilgili yaptığı açıklamada ''Erkek şiddetine karşı hiçbir şekilde affımız yoktur. Kadına şiddet konusunda tavrımız açık ve nettir; bizim için erkek şiddetinin fakatı, aması, lakini yoktur. Kadın Meclisimizin talebiyle, Mensur Işık kesin ihraç için Merkez Disiplin Kurulumuza sevk edilmiştir.'' ifadelerini kullandı.
Partiden yapılan açıklamadaki “Kadına şiddet konusunda tavrımız açık ve nettir; bizim için erkek şiddetinin fakatı, aması, lakini yoktur. Kadın Meclisimizin talebiyle, Mensur Işık kesin ihraç için Merkez Disiplin Kurulumuza sevk edilmiştir.” İfadeleri umut verici olmakla birlikte yine de sonucu görmeden bir şey söyleyemiyoruz.
Bu kadar utanç verici bir fiili gerçekleştiren insanın mecliste yeri yoktur, olmamalıdır.
Bir başka HDP (Mardin) Milletvekili Tuma Çelik'in bir kadına tecavüz ettiği iddiasıyla Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı, Çelik'in dokunulmazlığının kaldırılmasını öngören dosyayı hazırlayıp TBMM'ye gönderdi.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianameye göre; Tuma Çelik, 24 Haziran 2018'deki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesinde Mardin'de seçim çalışmaları kapsamında bir dernek toplantısının yapıldığı binada bir kadına tecavüz etti.
Çelik tehdit, şantaj ve her yolu deneyerek kadının kendisini şikayet etmemesi için baskı yaptı. Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı kadının şikayeti üzerine Çelik'in dokunulmazlığının kaldırılmasını öngören fezlekeyi düzenledi ve Meclis'e gönderdi.
Bu haberin basında yer almasının ardından Tuma ÇELİK’in partisinden istifa ettiği haberi geldi.
Partiden istifa etmesi yetmez.
Dokunulmazlığı kaldırılarak yargılanmalı masumsa aklanmalı değilse cezasını çekmeli ve bu gibi insanlar TBMM de yer almamalıdır.
Diğer yandan Ozan GÜVEN’in kendisine şiddet uyguladığını açıklayan ve darp raporu alan Deniz Bulutsuz’un avukatı aracılığı ile İstanbul C: Başsavcılığı’na şikayeti üzerine açılan soruşturmada İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Ozan Güven hakkında 3 yıl 8 aydan 13.5 yıla kadar hapis cezası ile dava açılmasını istedi.
Savcılık iddianamesinde, Güven’in “hakaret”, “tehdit”, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” ve “kasten yaralama” ile suçları işlediği vurgulandı. Güven’in 3 yıl 9 aydan 13 yıl 6 aya kadar hapsinin istendiği iddianame İstanbul 58. Asliye Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.
Kadının vücudunda sağlam yer bırakmayan bu sözde sanatçı yüzündeki ve kolundaki basit tırnak izlerini göstererek hiç utanmadan sıkılmadan kendisinin şiddete uğradığını iddia etmiş.
İnsanda biraz utanma olur.
Bu adamların filmlerine gidilmese, böyle yüzsüz davranamazlar.
Ama şimdi yapıldığı gibi bu zorbalıkları sırf aidiyetleri nedeniyle görmezden gelinirse onlar yüzsüzlüklerine devam eder biz de yeni şiddet kurbanlarını izlemeye devam ederiz.
102 senaristin Ozan GÜVEN ile çalışmayacaklarını açıklamaları son derece isabetli olmuştur.
Böyle dayakçılara senaryo yazmak, bildiğini okumaya devam et demektir.
Bu arada Rubato grubunun solisti Özer Arkun da dayakçı çıktı.
B.Y. evlilik hazırlığı yaptığı Özer Arkun tarafından darp ve tehdit edildiğini öne sürerek şikayetçi oldu. Şiddet gördüğünü söyleyerek suç duyurusunda bulunan B.Y. Özer Arkun'a karşı 4 ay süreyle koruma kararı aldırdı.
İfadesinde B.Y.'nin aşırı kıskanç olduğunu, bu nedenle birçok kez tartışma yaşadıklarını söyleyen Arkun, olay günü de bu nedenle tartıştıklarını belirterek, "Çocuklarıma ve bana hakaretlerde bulunarak üzerime saldırdı. Tartışmanın uzamaması için bende evden çıkmak istedim. Gitmeme engel olup hakaretlerde bulundu. Kollarından ve bileklerinden tutmaya çalışırken bir anda elim kontrol dışı suratına, burun kısmına çarptı. Dengesini kaybederek yere düştü. Burnunu tutarak kendisini yatağın üstüne attı. Bende hemen kendisini kaldırdım. Burnundan kan damlamaya başlamıştı. Kesinlikle kasıtlı olarak kendisine vurmadım" dedi.
B.Y.'nin göz altları ve göz kapaklarında morarma gördüğünü söyleyen Arkun, "Kontrol ve tedavi amaçlı hastaneye gittik. Doktora merdivenden düştüğünü söylemiş. Bana, polise ifade verip uğraşmamak için böyle söylediğini söyledi. Ben kendisine şikayet etmezsen seni hastaneye götürürüm demedim. Tehdit etmedim. Kolunu kıvırarak suratına defalarca yumruk attığım iddiası tamamen uydurmadır. Kolundaki ağrının sebebi elinin üzerine düşmesi. Kendisine kesinlikle şiddet uygulamadım" dedi.
He he biz de yedik..
Siz neyin kafasındasınız birader?..
Kadına şiddeti uygulayan bu zavallı yaratıklar; yok kolum çarptı, yok istemeden elim değdi, yok merdivenden yuvarlandı yalanlarına/zırvalarına inanacağımızı zannederek aklımızla dalga geçmeye kalkıyorlar.
Bu olayın ardından grubun konserleri birer birer iptal olmaya başlamış.
Çok iyi olmuş....
Dayakçı zorbaların konserinde ne işiniz var kardeşim?..
Bakmayın bu adamların yüzüne.
Bırakın piyasadan silinip gitsinler.
FOX TV haber sunucusu İsmail Küçükkaya ile eski eşi Eda Demirci’nin boşanma davası kapsamında tanık olarak ifade veren kayınvalide Ayla Demirci, kızının Küçükkaya’dan gördüğü şiddeti anlattı. Anne Demirci, “İsmail’le telefonda konuşurken kızım ‘Anne beni dövüyor, dayanamıyorum artık, kurtar’ diye bağırıyordu. İsmail, 45 gün içinde Eda’ya üç kez şiddet uyguladı. Hatta şiddet düğün günü başladı” dedi.
Demirci'nin annesi Ayla Demirci'nin çiftin boşanma davaları kapsamında tanık olarak verdiği ifadesinde ( Sabah / Sema ALİM DALGIÇ ) bakın neler anlatmış...
Kızım Mart 2018'de İsmail Küçükkaya'dan şiddet gördü. İsmail beni aradı, "Kızın benim evimde bana bağırıyor" dedi. Bu sırada da Eda, "Anne beni dövüyor. Beni kurtar" diye arkadan bağırıyordu. Olay da şöyle gelişmiş: İsmail'in telefonuna 'Arayayım mı?' diye bir mesaj geliyor, bunun üzerine Eda da telefonunu İsmail'e uzatıyor. İsmail de bir panik halinde telefonu alıp bir şeyler siliyor ve taraflar arasında bu şekilde kavga ortaya çıkıyor. Yaşanan şiddet olayından sonra İsmail bana telefonda Eda'nın ağzını kapattığını ve dışarıdan gözükmesin diye kütüphaneye doğru sürüklediğini anlattı.
Aynı ay içerisinde yine kızımı aradım. Sesi çok kötü geliyordu. Kızım konuşamayacağını söyleyince bu kez İsmail'i aradım. İsmail'le görüşürken arkadan Eda, "Anne gelin beni kurtarın. Dayanamıyorum" diyordu. Eda, İsmail'in kendisini sıkarak ve hırpalayarak götürdüğünü, tırnaklarının koluna geçtiğini söyledi.
İsmail, kızıma Mersin'de de şiddet uyguladı. Burada, Eda'nın yüzüne yumruk atmış ve Eda da kendi yüzüne soğuk kola şişesi koymuş. İsmail, "Ben ünlü olmasam yüzünü gözünü patlatırdım" demiş. Eda bana 45 gün içerisinde üç kez şiddete maruz kaldığını söyledi.
Eda, bir gün İsmail'e "Senin kadınlarla görüştüğün gibi ben de erkeklerle görüşsem ne yaparsın?" diye sormuş, İsmail ona "Aynısını yaparsan öldürürüm seni" demiş. İsmail, evliliğin verdiği sorumlulukları kaldıramadı.
Bir gün İsmail beni aradı. Eda'nın sosyal medyadaki 'Ya siyah ol, ya beyaz ol, gri olma' paylaşımını üzerine alınmış. "Eda'ya öyle bir iftira atarım ki 40 yıl Samsun'da gezemez hale gelir" diye tehditte bulundu.
Adam ünlü (!) olunca ait olduğu mahalle bu şiddeti ısrarla görmedi/görmezden geldi.
Yerel seçimler arifesinde moderatörü olduğu programın konuklardan birisi ile aynı otelde buluştuğu görüntülenerek soru verdiği iddia edilmişti.
Muhtemelen bu hizmetinin(!) karşılığında eşine uyguladığı şiddet görmezden gelindi ve gelinmeye devam ediyor.
Her mahalle çıkarları uğruna kendi zorbasına sahip çıkarsa şiddeti nasıl önleyeceğiz?..
Onu sayma, bunu sayma, şunu sayma, peki neyi sayacağız?..
Şiddet; sadece sıradan insanlar tarafından yapılınca mı kötü?..
Hangi görüş, inanç ve düşüncede olursak olalım ''erkek şiddetine karşı hiçbir şekilde affımız yoktur. Kadına şiddet konusunda tavrımız açık ve nettir; bizim için erkek şiddetinin fakatı, aması, lakini yoktur.” diyemiyor isek kadına yönelik şiddetin bitmesini boşuna beklemeyelim.
Uygulayanın kimliği, aidiyeti, hizmetleri, statüsü ve mahallesi şiddeti meşrulaştıramaz.
Şiddet kim tarafından yapılırsa yapılsın utanç verici ve ahlaksız bir eylemdir.
Bu konuyla ilgili bir de önerim var.
Bilindiği üzere 6284 sayılı Yasaya göre şiddete uğrayan kadınlar adresleri gizli tutulan Kadın Sığınma Evlerine alınıyorlar.
Şiddete uğrayan kadın evden ayrılmak zorunda kalıyor da şiddet uygulayan erkek neden evde kalarak ödüllendiriliyor?...
Kadın evinde kalmaya devam etmeli ancak şiddet uygulayan erkek, gizli kapaklı değil tabelası asılmış herkesin bildiği Konuk Evlerine alınarak burada kendilerine rehabilitasyon programları uygulanmalıdır.
Buradaki çalışmalarla şiddetten vazgeçerseler mesele yok.
Olmuyorsa, kademe kademe getirilecek kısıtlama ve yaptırımlarla bir daha şiddet uygulamalarına fırsat verilmeden analarından emdikleri süt burunlarından fitil fitil getirilir.
Ayrıca; kadına karşı şiddet, “yüz kızartıcı suçlar” arasına alınsın da bakalım utanç verici suç işlemiş damgasıyla yaşamak (ve sonuçlarına katlanmak) zorunda kalacak ünlüsü ünsüzü bu kadar kolay dayak atabiliyorlar mı?...