178 milyar dolarlık kişisel serveti ile dünyanın en zengin adamlarından biri olan ABD’li Elon Musk’ın geçtiğimiz Ekim ayında Twitter’ı satın almasıyla birlikte dijital dünyada başlayan büyük sarsıntı artçıları ile birlikte devam ediyor.
Bilindiği üzere Musk bir ara vazgeçer gibi olsa da sancılı bir süreçten sonra Twitter’ı 44 milyar dolar ödeyerek satın almıştı. Selefi Jake Dorsey’den patron koltuğunu devir aldıktan sonra ilk yaptığı açıklama ise Twitter’daki yasakları kaldıracağı ve burayı daha özgür bir platform haline getirmek istediği şeklinde olmuştu.
Musk’ınTwitter’in sahibi olduğu ilk gün elinde lavabo ile şirket merkezine giriş yapması “temizlik yapacağı”nın işareti olarak algılanırken, Kasım sonu itibariyle verdiği mesajlarda da yakın zamanda bombaları patlatacağına yönelik ipuçları vermişti.
Nitekim öyle de oldu.
2 Aralık 2022 tarihinde, Matt Taibbi isimli bir gazetecinin hesabından paylaşılan birinci dalga belgelerde; Başkanı Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın dizüstü bilgisayarında bulunan belgelerin sansürlenmesiyle ilgili dâhili karar süreçleri gözler önüne serildi.
Sonrasında, Bari Weiss ve Michael Shellenberger isimli gazeteciler devreye girerek farklı belgeleri paylaştılar.
Bu belgelerde, bazı hesapların görünürlüklerinin nasıl azaltıldığı veya arttırıldığına yönelik süreçler yani sansür işlemleri, Trump’ın 6 Ocak 2021 kongre baskını sonrası hesabının önce askıya alınıp ardından da süresiz olarak kapatılmasına yönelik karar süreçleri ve bu süreçle ile detay bilgiler yer almaktaydı.
Bari Weiss adlı hesaptan yapılan twit dizisinde eski yönetimin altında Twitter çalışanlarından oluşan ekiplerin kara listeler oluşturduğu, söz konusu listelerle beğenilmeyen tweetlerin trend olmasının engellendiği, listeye dahil tüm hesapların ve hatta trend olan konuların görünürlüğünün aktif olarak sınırlandığı kaydedildi.
Weiss’in iddialarına göre Twitter moderatörleri, belirli bir tweet’in kapsamını veya tüm hesabın keşfedilebilirliğini sınırlamak için kullanıcıyı “Trendler Kara Listesi”, “Kara Listede Ara” ve “Yükseltmeyin” gibi kategorilere ekleme yetkisine sahip. Kaynaklara atıfta bulunan gazeteci, Twitter yöneticilerinin ve personelinin bu işleme “Görünürlük Filtreleme” veya “VF” adını verdiğini söyledi. Bu şekilde Twitter yönetiminin, gündeme getirmek istemedikleri konunun üzerini örttüğü, sesini duyurmak istemedikleri kişileri susturduğu ve popülerleşmesini engellediğini belirtti.
Gazeteci Matt Taibi tarafından açıklanan Twitter'ın eski yönetimine dair ifşaların 9'uncu dosyasında; Twitter ile "hükümet teşkilatları" arasındaki ilişkilerin ayrıntılarına yer verilerek, Sosyal medya şirketinin, FBI, CIA ve Savunma Bakanlığı gibi kurumlardan gelen sayısız talepleri karşılamaya çalıştığı aktarıldı. Bunun için özel olarak kurulan ekipten, özellikle ülke içindeki hesapların yurt dışıyla bağlantılarının araştırılması istendi.
Gazeteci Matt Taibbi hesabından, Twitter'ın FBI, Dışişleri Bakanlığı, CIA ve Pentagon dahil çeşitli devlet kurumlarıyla işbirliği içinde gözetim ve sansür uyguladığını paylaştı.
FBI'ın, Twitter üzerinden diğer devlet kurumlarını kapsayan geniş bir sosyal medya gözetimi ve sansür uygulamasına aracılık ettiğini öne süren Taibbi, söz konusu uygulamanın FBI'ın siber tehditlerle ilgilenen birimi Yabancı Etki Görev Gücünün (FITF) yanı sıra yerel polisler, medya ve farklı devlet kurumlarını da içerdiğini belirtti.
Taibbi'nin paylaşımlarına göre FTIF üzerinden Twitter'a o kadar çok talep geliyordu ki, Twitter çalışanları bu talepleri öncelik sırasına koyan bir sistem dahi geliştirmek zorunda kaldı. Taibbi eski Twitter yöneticilerinden birinin eski CIA ajanı olduğunun anlaşıldığını yazdı.
FBI'ın Twitter kurallarını ihlal ettiği iddia edilen içeriklerin araştırılması için bir görevli dahi atadığını açıklayan Taibbi, buna eski bir FBI avukatı olan Jim Baker'ın bile şaşırdığını söylediği maili paylaştı.
Musk, yaklaşık 3 haftadır "Twitter Dosyaları" adıyla sürdürdüğü ifşaatların 10.'sunu Free Press haber sitesi muhabiri David Zweig aracılığıyla yaptı.
Twitter’ın eski yönetiminin Covid-19 salgınına yönelik içeriklere dair iç yazışmalarını paylaşan Zweig, ABD yönetimlerinin sadece Twitter’a değil aynı zamanda Facebook, Google ve Microsoft’a da Covid-19 salgınına ilişkin tartışmalar konusunda baskı uyguladığını yazdı.
David Zweig, Biden yönetiminin Twitter ile yaptığı ilk toplantının konusunun Covid-19 olduğunu ve toplantının ana gündeminin aşı karşıtı hesaplara müdahale olduğunu kaydetti.
Eski New York Times muhabiri ve aşı karşıtlığı ile bilinen Twitter fenomeni Alex Berenson’ın hesabının askıya alınmasının da bu süreçte olduğunu belirten Zweig, Biden’ın sosyal medyadaki Covid-19 salgınına ilişkin içeriklerin insanları öldürdüğü ifadesinin ardından Berenson’un hesabının askıya alındığını yazdı.
Twitter’daki ifşalar başladıktan sonra Musk, Twitter dosyaları ve Hunter Biden ile ilgili bilgilerin paylaşılmasına mani olmaya çalıştığı iddia edilen ve Biden yönetiminin sosyal medya üzerinden uyguladığı manipülasyonları kurum içinde yapılandırdığı söylenen eski FBI danışmanı avukat Jim Baker’ı kovduğunu açıkladı.
Kısa süre içinde çok sayıda çalışan istifa ederken birçoğu da Musk tarafından kovuldular.
Bu seri ifşaatlar sonucunda 2020 ABD seçimlerinde Donald Trump’ın tweetlerinin hemen hemen yarısının sansürlendiği ve Cumhuriyetçilerin aleyhine olacak şekilde hesap kapatma ve içerik kısıtlamaları yapıldığı iddialarının gerçek olduğu ortaya çıktı.
Bütün bu olan bitenler bir kez daha gösterdi ki Twitter bir özgürlük platformu değil, özgürlüğün sınırlarının ya da özgürlüğün ne olduğunun; şirket sahipleri (siz bunu FBI/CIA olarak anlayın) tarafından belirlendiği bir platformdur.
Hal böyle olunca kullanıcılar ancak onların istediği kadar özgür(!) olabilirler.
Mesela Twitter Filistinliler için asla bir özgürlük platformu değildir.
Twitter’in özgürlük(!) anlayışı gereğince İsrail’in Filistinlilere yaptığı insanlık dışı saldırılar, katliamlar ve işgaller hiçbir zaman bu platformda paylaşılamaz.
Myanmar’daki Müslümanlar için de özgürlükten bahsedilemez.
Onlara yapılan soykırım en acımasız görüntüleriyle paylaşılabilir ama onların haklarını savunan paylaşımlar karartılır, engellenir.
Twitter’da asla “Ermeni Soykırımı yoktur” denilemez ama Türklerin Ermeni’lere soykırım yaptığı yalanlarını desteklemek için yüzlerce sahte fotoğraf paylaşılabilir.
PKK, FETÖ ve DAEŞ başta olmak üzere bütün Türkiye düşmanları her türlü yalan iftira, küfür ve hakareti, özgürlük kılıfı altında rahatlıkla paylaşabilirler, Türk Ordusunun kimyasal silah kullandığı yalanları gerçek dışı ve başka olaylara ait fotoğraflarla paylaşılabilir ama devletin gerçekleri açıklaması onların özgürlük anlayışlarına aykırı olduğundan karartılır, sansüre uğrar.
Gerçek şudur ki Twitter ve benzeri platformlar; ellerinde bulundurdukları bu karartma, sansür ve yönlendirme gücüyle diledikleri gündemi dayatan bir manipülasyon aracı olarak faaliyet göstermektedirler.
ABD’nin eski başkanı olan Trump’ı bile sansürleyerek göz göre göre seçimi kaybetmesini sağlayan bir sosyal ağ kimi/kimleri sansürleyemez?
Ordumuzun yaptığı sınır ötesi operasyonları itibarsızlaştırmak için bot hesaplardan gerçek dışı görsellerle yapılan paylaşımlar engellenmedi ama devletin gerçekleri açıkladığı paylaşımlar kısıtlanıp karartılmadı mı?
Azerbaycan-Ermeni savaşında Azeri kardeşlerimizin paylaşımlarına kısıtlama, karartma getirilmedi mi?
Yangın, deprem, sel gibi afetlerden sonra devlet anında müdahale ettiği halde halkta korku panik endişe uyandırıp, hükümete karşı tavır almasını hedefleyen provokatif paylaşımlara sınırsız tolerans gösterilmedi mi?
Kobani olayları bahane edilerek başlatılan çukur hendek eylemlerinde devleti suçlayan yalan ve gerçek dışı paylaşımlar bot hesaplarla desteklenirken, gerçeği ifade eden paylaşımlara kısıtlama ve karartma getirilmedi mi?
Gerçeği açıklayan hesaplar askıya alınmadı mı?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 7 Aralık’ta Antalya’da katıldığı bir toplantıda açıkladı:
“Geçen hafta sadece Twitter’da Türkiye’den ve Türkçe tweet atan hesap sayısı 3 milyon 656 bin 941...
Bu hesapların isimli hesap sayısı 2 milyon 803 bin 411...
Bot hesap sayısı 853 bin 530... Tespit edilen Türkçe tweet atan üç hesaptan biri bot ve PKK ile FETÖ terör örgütlerinin destekçisi”.
Türkiye’deki Twitter kullanıcı sayısının 16 milyonun üzerinde olduğu, gerçek kullanıcı sayısının 5-6 milyon civarında bulunduğu ve geri kalanların ise bot hesaplar (Yazılım ve programlar tarafında oluşan ve gerçek kullanıcı içermeyen hesaplara bot hesaplar, gerçek hesapları takip eden programlar tarafından yapılan takiplere ise bot takip adı verilmektedir. Aktif olarak kullanılmayan hesaplar da, bot hesap olabilmektedir).olduğu tahmin ediliyor.
Musk birbuçuk milyar hesabın yakında isim alanını boşaltacaklarını açıkladığına göre en az bir buçuk milyar bot hesap var demektir.
Türkçe paylaşımda bulunan bot hesaplardaki Fetö ve PKK izi dikkate alındığında Twitter’in Türkiye’de kimlerin özgürlüklerinin(!) temsilcisi olduğu daha iyi anlaşılır.
Başta Gezi Kalkışması olmak üzere ülkemizde yaşanan tüm toplumsal olaylar ve en özellikle 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sonrasındaki manipülasyonu dikkate alındığında Twitter’in kimlerin borazanlığını yaptığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Değerli Gazeteci Melih Altınok’un da yazdığı gibi; “Twitter bizim buralarda da epeydir şirketinde Elon Musk’ın kuyruğunu yakaladığı CIA'nın aparatların hâkimiyetinde.
Herkesin yakındığı bu sistematik karartmanın başka bir izahı yok.
Adıyla sanıyla yazan gazetecilerin hesapları, paylaşımlarının görüntülenmesi sınırlanırken, sayıları yüzbinleri bulan sahte hesaplarla gündem belirleniyor.
Şiddeti, kaosu teşvik eden manipülatif paylaşımların yayılmasına müsaade ediliyor. Buna karşın yalanı deşifre eden twitler, örgütlü trollerin spam saldırılarıyla kaldırılıyor.” (Sabah/26.12.2022)
Musk şimdilik Twitter’in ABD’deki kirli çamaşırlarını ortaya döküyor ama biz Twitter’in Türkiye dosyasının da açılmasını bekliyoruz. Çünkü o dosyalardan çok “pis kokular” geliyor.
5 zincir marketin, fiyat indirimine giden veya fiyatların arttığı dönemde fiyat artışı yapmayan perakendecilerin fiyatlarına tedarikçiler aracılığıyla müdahale edildiği saptandı.
Rekabet Kurulunca, hızlı tüketim malları sektöründe faaliyet gösteren 5'i zincir market, 20 teşebbüs hakkında, 4054 sayılı 'Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'u ihlal ettikleri yönündeki iddialar üzerine başlattığı soruşturma sonucunda; Üretici, tedarikçi niteliğindeki 15 teşebbüsün zincir marketlerdeki fiyatlama davranışlarına ilişkin inceleme ve değerlendirmeler sonucunda bazı tedarikçilerin 5 zincir Market arasında fiyat artışlarına yönelik koordinasyonu sağlayarak, marketlerin raf fiyatlarını belirlemeye yönelik kartel oluşturdukları tespit edildi.
Rekabet Kurulu Başkanı Birol Küle, "Yapılan yerinde inceleme ve analizler bizleri maalesef hem alt pazar olan organize perakende ve bilhassa büyük ulusal süpermarket zincirlerin hem de üst pazarda önemli markaları kontrol eden ekonomik birimlerin dâhil olduğu birbirine paralel kartel yapılanmalarına götürdü." diye konuştu.
Ayrıca kartelin yanı sıra bazı teşebbüslerin marketlerdeki raf fiyatlarını doğrudan belirlemek suretiyle de Rekabet Kanunu'nu ihlal ettikleri sonucuna ulaşıldı. Bu kapsamda 13 teşebbüs hakkında, dolaylı olarak marketlerdeki raf fiyatlarının artmasına sebep olabilecek rekabet ihlali türlerinden olan kartel veya yeniden satış fiyatının tespiti sebebiyle toplamda 878 milyon TL idari para cezası verildi.
Soruşturmada yer alan 5 zincir markete yönelik incelemede; ortak tedarikçiler aracılığıyla fiyat artışlarının koordinasyonunun sağlandığı, geleceğe yönelik fiyatlar, fiyat artış tarihleri, dönemsel aktiviteler ve kampanyalar gibi bilgilerin paylaşıldığı, fiyat indirimine giden veya fiyatların arttığı dönemde fiyat artışı yapmayan perakendecilerin fiyatlarına tedarikçiler aracılığıyla müdahale edildiği saptandı. Söz konusu 5 zincir markete aynı suçtan daha önce toplam 2,7 milyar TL Ceza uygulandığı, 'mükerrer cezalandırma yasağı' nedeniyle yeni bir idari para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verildi.
Rezalete bakar mısınız?
5 Zincir Market daha önce 2,7 milyar ceza aldıkları fiilleri aynen yapmaya devam ediyorlar ama aynı suçtan iki kez ceza verilemeyeceği için yeni bir ceza verilemiyor?
Ama onlar vatandaşı aynı şekilde soymaya devam ediyorlar.
Madem suçta ısrar ediyorlar o zaman devletin demir yumruğu neden tepelerine inmiyor?
Devlet bu çete karşısında aciz mi?
Birol Küle AA muhabirine, soruşturma sonucuna ilişkin yaptığı değerlendirmelerde 5 zincir marketin nasıl bir vurgun ve soygun düzeni oluşturduklarını şu dehşet verici ifadelerle açıklıyor.
"Bununla birlikte, ikinci dosyamızla maalesef sektördeki bazı önemli gerçekleri bir kez daha ve güçlü bir şekilde görmüş olduk. Yüksek paya sahip tedarikçiler ile yine yüksek paya sahip perakende şirketlerinin mevcut ticari ilişkilerini kullanarak refah dağılımını nasıl bozdukları, suni fiyat artışları ile moral da dâhil toplumsal adaleti nasıl tahrip ettikleri, yoğunlaşmanın olduğu piyasalarda rekabet ihlallerinin kolaylaştığı, kritik dönemlerde özellikle alt pazardaki darboğazın tüketiciler üzerindeki baskısını artırdığı görüldü. Hükümetin her türlü teşvik ve iktisadi desteklerine rağmen kar feragati ve sürdürülebilir yatırım yerine aşırı karlılık odaklı çalıştıkları, Fransa örneğindeki gibi belli dönemlerde fiyatları dondurabilecekken bu tür dayanışma ruhundan uzak kaldıkları, kısa, orta ve uzun vadede tüketicinin hep dezavantajlı olduğu ortaya çıktı."
Küle’nin açıklamalarına göre pazar payları % 85 olan 5 zincir market, asimetrik fiyatlama (değer zincirinde değer-fiyat ilişkisinin zincirlerin avantajına olması) ve değer zincirindeki asimetrik risk paylaşımı sayesinde neredeyse sıfır riskle karını maksimize ederken özellikle küçük ölçekli tedarikçilerin çok düşük marjla çalışmak zorunda kalıyorlar ve bunun sonucu olarak ekonomilerdeki şokların etkisi tamamen çiftçiler ve küçük ölçekli oyuncular üzerinde kalıyor.
Meselenin bir başka boyutu da büyük zincirlerin üst pazardaki tedarikçilerden daha elverişli koşullarda alım yapabilmesi karşısında tedarikçilerin bu kaybı dengelemek amacıyla geriye kalan marketlere/esnafa daha yüksek fiyatlardan satmak, daha kısa vadeli satmak durumunda kalması. Bu tablo ayrıca büyük zincirlerin rakiplerinin maliyetlerini de artırıyor ve risk hep küçüklerde ya da tüketicide kalmış oluyor.
Her satırı çok önemli ve 5 zincir marketin nasıl bir soygun/vurgun düzeni oluşturduklarını açıkça ortaya konan bu rapor ne yazık ki kamuoyunda “Saraçhane çak Show”, “altılı masanın hiçbir sonuç çıkmayan toplantıları” kadar ilgi görmedi.
Ablasıyla kardeşinin, babasıyla oğlunun teatral görüntüleri üzerine açık oturum programı düzenleyerek saatlerce kafa ütüleyen TV kanalları, halkın cebine göz diksen zincir marketlerin kurduğu vurgun/soygun düzenini deşifre eden ve nasıl pervasız hareket ettiklerini gösteren rapora “Fransız kalmayı” tercih ettiler.
Muhtemelen reklam gelirlerinden olmak istemediler.
PKK, FETÖ ve DEAŞ ile yürütülen kararlı, etkili ve sıfır toleranslı mücadele bu çete ile yürütülmedikçe haksız kazançtan ve vatandaşı soymaktan vazgeçmeleri mümkün değildir.
Asgari ücretin açıklandığı akşam etiketleri değiştirerek vahşi zamlar yapmaktan çekinmeyen bu ahlaksızlara, devletle ve vatandaşla dalga geçmenin ne anlama geldiği ömürleri boyunca unutamayacakları bir dersle bildirilmelidir.
Acırsak acınacak hale geleceğimiz unutulmamalıdır.