HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar Cumhuriyet Gazetesi’ndeki röportajında; “Semra Güzel’in fotoğrafları ve dokunulmazlığının kaldırılmasının istenmesini nasıl yorumlarsınız?” sorusuna şu cevabı veriyor.
“Son olayda da ortada bir manipülasyon ve kumpas olduğunu söylüyoruz. Orada, HDP’nin kabul etmeyeceği görüntüler var. HDP, milletvekili olsun olmasın, herhangi bir mensubunun silahla aynı karede yer almasını doğru bulmaz, kabul etmez. HDP, demokratik siyaset yürüten bir partidir ve demokratik siyaset, var oluşunun gerekçesidir. HDP’nin demokratik siyaset dışı hiçbir yöntem ve araçla bir araya gelmesi düşünülemez. Şiddet, silah ve diğer bütün demokrasi dışı yöntemler, HDP’ye yabancıdır, HDP bunlara kapalıdır.
Bu görüntülerin ne zamandan beri mevcut olduğunu da soruşturma dosyasından görüyoruz. Neden şimdi servis ediliyor? Fotoğrafların, "çözüm süreci''' devam ederken çekilmiş olmasını tekrar anlatmamıza gerek yok. Devletin bilgisi, hatta gözetimi dâhilinde on binlerce insan PKK mensubu yakınlarıyla buluştu. Bu mesele, bu ülkenin meselesidir. PKK’ye katılanlar da bu ülkenin topraklarından gitmiştir. Kaybettiğimiz bütün canlar, bu topraklara aittir. Bu insani gerçeği ve altında yatak derin yaraları iyileştirmek zorundayız. Kaşıyarak kanatmak bu ülkeye yapılacak büyük haksızlık olur.” (02 Şubat 2022)
Ne kadar masum (!) bir hikaye değil mi?..
“HDP, demokratik siyaset yürüten bir partidir ve demokratik siyaset, var oluşunun gerekçesidir. “Şiddet, silah ve diğer bütün demokrasi dışı yöntemler, HDP’ye yabancıdır, HDP bunlara kapalıdır” ifadelerinin gerçekle zerre kadar alakası olmadığını yaşadığımız binlerce örnekten bildiğimiz için biz yemedik ama belki gözü kapalı yiyenlere güvenerek konuşmaya devam ediyorlar.
Kandil’in romantik(!) kızı gözlerimizi yaşartan hikâyesinde bakın neler anlatıyor.
"Volkan Bora ile üniversite yıllarımda tanıştım ve bir süre arkadaş olarak görüştüm. Kendisi ile yaşadığımız duygusal yakınlık sonucunda, aileler arasında yaptığımız bir tören sonrasında sözlendik. Volkan Bora gazetecilik yaparken, 2009 sonlarında maruz kaldığı soruşturma ve davalar neticesinde yurtdışına gitmek zorunda kaldı. Ulaşmaya çalışmama rağmen, 2014 yılına kadar kendisiyle hiçbir şekilde görüşemedik. "2013-2015 yılları arasında başlatılan çözüm ve barış sürecinin olumlu havası içerisinde çocuklarını, annelerini, babalarını ve sevdiklerini görmeye çalışan birçok kişi gibi ben de Volkan Bora'ya ulaşmaya çalıştım. Bahsi geçen bölgeye gittiğimde iki kadın tarafından karşılandım. Bana güvenlik koşulları nedeniyle kendi kıyafetlerinden giymem gerektiği söylendi. Bir süre bekledikten sonra orada olduğunu öğrendim ve görüştük. İşte basına servis edilen fotoğraflar bu görüşmeye ait fotoğraflardır.
Sadece benim değil milyonlarca insanın geleceğe dair umutlandığı ve barışı arzuladığı bir süreçte, bizatihi hükümetin karşı tarafla görüşmeler yaptığı göz önüne alınırsa, bu fotoğrafların bugün hakkımda yürütülen karamalara, kumpas girişimlerine ve suçlamalara dayanak yapılmaya çalışılması kabul edilemez”.(Haberler.com-Güncel 01.2022 22:15)
Vay vay vay!.. manipülasyondan, kumpastan söz edenlere bakın siz..
“Bütün duygularımızı ağır yaralayan” bu aşk hikâyesinin kahramanını savunan HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu; "Semra Güzel’in, Volkan Bora isimli kişinin sözlüsü olduğu, aralarında duygusal bir yakınlık olduğu, fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere çok açık. Yani Semra Güzel bu görüşmeyi duygusal bir bağ nedeniyle yapıyor." dedi. Kamuoyunu rahatsız edebilir, bunu anlamak mümkün ancak döneme bakmamız lazım ne zaman oldu bu? Bu ülkede on binlerce genç çatışmalarda yaşamını yitirdi ve sorun şu ki bu görüşme çözüm sürecinde gerçekleşmiş bir görüşme. Semra Güzel’in açıklaması da bu ve bize bunun aksini düşündürecek hiçbir bilgi yok. O dönemde neler yaşandığını ise hepimiz biliyoruz”. İfadeleriyle aklımızla dalga geçmeye kalktı.
İşin masum bir aşk hikâyesinden ibaret olmadığını özellikle saklamaya çalıştıkları iki gerçekten biliyoruz.
Nedir onlar?
Bir; Görüşmeler ve fotoğrafların çekilmesi çözüm sürecinde yapılmamıştır. Çünkü çözüm süreci 2013 Ocak yılında başlamış 2015 Şubat yılında sona ermiş, fotoğraflar ise 2016/2017 yıllarında çekilmiştir.
İki; Aradaki ilişki bir gönül bağı değil inkârı mümkün olmayan bir örgüt bağıdır.
Hiçbir masum aşkta, âşıklar ölüm silahı olan Keleş’in önünde poz vermezler.
Kaldı ki buluşma yeri Kandil’se zaten hiçbir buluşma masum değildir.
Çünkü Kandil, oradakilerle gönül(!) bağı olmayan hiç kimsenin elini kolunu sallaya sallaya gidebileceği bir âşıklar tepesi değildir.
Güzel abiler, güzel abiler daha fazla zorlamayın.
Bu görüntülerden bir aşk hikâyesi çıkmaz.
Çıksa çıksa dokunulmazlığın kaldırılması çıkar.
Onun da eli kulağında..
****
Geçen hafta; Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK hedeflerine yönelik “Kış Kartalı” hava harekâtında; Derik, Sincar ve Karacak bölgelerinde teröristlere ait barınak, sığınak, mağara, tünel, mühimmat depoları ve sözde karargâh ve eğitim kamplarının yerle bir edildiği 80'e yakın hedef vurulmuştu.
Terör örgütünde ağır bir zayiata neden olan bu operasyon (beklendiği gibi) siyasi uzantısını o kadar rahatsız etti ki HDP vekili Feleknas Uca; Türkiye'yi "Avrupa ne için var? NATO ne için var? Uluslararası güçler neye yarıyor? Dünya devletleri ne için var? Ezidi soykırımını izlemek için mi varlar? Açıkça söylememiz gerekir. Avrupa’nın sessizliği soykırımı onaylamak anlamına gelir" sözleriyle kanlı terör örgütüne destek için dış güçlerin müdahalesini talep etti.
Varlıklarını ve geleceklerini uluslararası güçlere bağlayanların bir türlü görmek istemedikleri gerçek şudur.
Uluslararası güçler kendilerine hizmet etmeye gönüllü olanları parmaklarında oynatmak ve işe yarama kabiliyetleri sona erince fırlatıp atmak için vardır.
Kendi çıkarları için kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını, ABD’nin Afganistan’dan çekilirken uçaklarına almadığı uşaklarının tutunmaya çalıştıkları uçakların tekerlerinden yerlere çakılmalarından biliyoruz.
****
Regaip gecesinde TBMM kürsüsünden Müslümanları gerici olmakla itham eden HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy; "Size neden gerici diyoruz biliyor musunuz? Çünkü sizler beş yüz yıl geride kalmış Osmanlı'yı, bin 500 yıl geride kalmış din esaslı toplum düzenini yeniden hortlatmaya çalışıyorsunuz da ondan. "Biz kadınlar, özgür olabileceğimizi öğrendik. Ne beş yüz yıl ne bin 500 yıl öncesine gitmeye hiç niyetimiz yok. Götüremezsiniz." Diyerek içindeki kin ve nefreti kustu.
Regaip kandilinde yapılan bu rezalete 28 Şubat başörtüsü zulmüne maruz kalan ve üç kızıyla hapse atılan, dindar(!) kimliği ile bilinen Milletvekili Huda Kaya’nın sessiz kalması dikkat çekerken, HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş; "Bir kere din, inanç hiç kimsenin tekelinde değil. Bu iktidar grubunun tekelinde de değil. Sizin inanç dediğiniz bizim de inançlarımızdır. Böyle bir şey olmaz. Vekilimizin anlatmaya çalıştığı fikirler, politikalar ve bu konudaki toplum düzenine dair düşüncelerdir." Diyerek zırvayı tevil etmeye çalıştı.
Oysa biliyoruz ki “Zırva tevil götürmez”.
Boşuna zahmet etmesinler, bizim inancımızın onların inançları olmadığını; yaşlı, kadın, çocuk, işçi, memur, hemşire, öğretmen, asker ve polis demeden binlerce masum insanımızı katleden, evlerini barklarını, camileri, mabetleri yakan yıkan talan eden, masum çocukları dağa kaçırıp bir hiç uğruna ölüme gönderen PKK’ya verdikleri destekten biliyoruz.
Bizim inancımızın onların inancı olmadığını Diyarbakır Annelerinin şanlı direnişlerinden biliyoruz.
21.01.22 tarihinde Burdur Ulu Camide, bir kadının Cuma Hutbesi okunurken, erkeklerin olduğu bölüme girerek, "Hepimiz açız" diye bağırması olayı ile ilgili olarak Valilikten yapılan açıklamada; Z.D. nin olay anında alkollü (2.32 promil) olduğu tespit edilerek tedavi ve ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli çalışmaların başlatıldığı belirtilmesine rağmen HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, "Burdur Valiliği, 'alkollü' deyip kurtulmaya çalışmış! Camide açlığını haykıran kadın doğruyu söyledi, İmam, Allah'ın ayetini okuyarak onu susturmaya çalıştı! Benim inandığım din, bu değil! Hz. Ömer camide kendisini eleştiren kadını haklı bulmuş, ondan özür dilemişti. Ya şimdi?” Diyerek onların inandıkları dinin bizim inandığımız din olmadığını göstermiş oldu.
İslam’ın ikinci halifesinin adaletini bir sarhoşun camide nara atmasını meşrulaştırmak için örnek olarak gösterenlerin binlerce masumun katili PKK’yı bir kez dahi olsun eleştirememeleri utanç verici bir ikiyüzlülüktür.
Bizim inandığımız dinde içki haramdır.
İçkiye para bulan birinin “açım” demesi kuyruklu yalandır.
İmam Allah’ın ayetini okumayıp ta ne yapacaktı?
Cemaatten rakı parası mı toplayacaktı?..
Samsun’daki Atatürk düşmanı müptezellerin sponsoru kim?..
Bu ülkede aklı başında olan hiç kimse Atatürk’e ve onun hatırasına saygısızlık yapmaz, çünkü Atatürk bu milletin ortak değeridir.
Dahası; aklı başında olan hiç kimse Atatürk’e yapılan bir saygısızlıktan medet ummaz.
Ancak bildiğimiz bir gerçek vardır ki bu ülkede en büyük provokasyonlar aşağılık ve kullanışlı beslemelerin Atatürk’e saldırmaları suretiyle yapılır.
3 Şubat Salı günü sabaha karşı Samsun’da iki müptezel Atatürk Anıtına halat bağlayıp araçlarıyla çekmeye çalıştılar ve aynı gün gözaltına alındılar.
Ertesi sabah sabıka kayıtları ortaya çıkan iki zanlının alkol ve uyuşturucu bağımlısı olduklarını, adam yaralamadan hapis yattıklarını ve toplam 38 suçtan kayıtlarının bulunduğunu Cuma günü itibariyle bütün Türkiye öğrendi.
Faillerle ilgili bilgiler bu kadar net olmasına rağmen Samsun Atakum Belediyesi en az bu müptezellerin yaptığı kadar rezil bir provokasyona imza atarak yayınladığı karikatürde iki sarhoşun ayaklarına takunya giydirip boyunlarına urgan geçirerek mütedeyyin insanların Atatürk düşmanı olduklarını ima eden bir son derece kötü niyetli bir algı çalışmasına imza attı.
Sabıkaları bilinen iki ayyaşı takunyalı olarak resmederek mütedeyyin insanları aşağılayanların o iki müptezelden zerre kadar farkları yoktur.
Bir taraftan kutuplaştırılmaktan yakınıp diğer taraftan gerçek bilinmesine rağmen toplumun bir kesimini aşağılamaya kalkmak tam bir hainliktir.
Bu zihniyet barışa hizmet etmez olsa olsa Atatürk düşmanı böyle ayyaş ve aşağılık müptezellere cesaret verir.
Faillerin alkol ve uyuşturucu bağımlısı oldukları anlaşıldığına göre Atakum Belediyesi neden karikatürdeki adamın bir eline rakı şişesi diğer eline kadeh verip boynuna da urgan geçirmedi?
Atatürk’e saldıranlar mütedeyyin insanlar mıdır?
Bu nasıl utanç verici bir önyargıdır.
Onlara göre içki içmek çağdaşlığın(!) simgesi değil mi?..
Eee.. adamlarda içkinin dibine vurmuşlar...
Neyi, kimden ve neden saklıyorlar?..
Yoksa bu müptezellerin sponsoru onlar mı?