Kifayetsiz muhteris siyasetçiler ve tuvalet terliğine bile oy verecek kadar ezik toksik sosyoloji kabul etmemek için kırk takla atsa da Türkiye, asrın felaketi olarak nitelendirilebilecek çok büyük ve ağır bir afeti yaşadı.
Ülke coğrafyasının % 13’ünü kapsayan geniş bir alana yayılan büyük yıkıma asrın felaketi denilmesinin abartı olduğunu söyleyecek kadar gaflet içinde olanların siyaset yaptıkları bir ülkede yaşıyoruz.
İzmir'de 6 Şubat 2021 tarihinde gerçekleşen sel için "Tam bir afet, bir yılda yağması gereken yağmur, 24 saatte yağınca İzmir'in her tarafı göl oldu" diyerek Belediyenin beceriksizliği örtmeye çalışan zihniyet; 44 bin vatandaşımızın öldüğü, 139 bin binadaki 458 bin bağımsız bölümün yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı olduğu, dağların ikiye ayrıldığı anakaranın yerinden 7,4 metre kaydığı, 100 km’yi aşan uzunlukta ve 20 metreyi aşan derinlikte yarıkların oluştuğu, rayların (S) gibi kıvrıldığı, yolların 2-3 metre yerinden oynadığı, dere yataklarının, bağların bahçelerin yer değiştirdiği ve tüm bilim adamlarının son ikiyüzyılda böylesini görmediklerini söyledikleri bir felaketi küçümseyerek kara mizah örneği sergiliyor.
Görmek istemeyene göz neylesin, vicdanı olmayana söz neylesin...
Bir yandan felaketi hafife alıp diğer yandan; “kendilerinin yaptıkları yardımların engellendiği, Hatay Havalimanının Ankara Büyükşehir belediyesi tarafından onarıldığı” gibi yalanlarla “hadi gelin tutuklayın” diyerek ajitasyon yapmak en az bu deprem kadar yıkıcıdır.
Gün siyasi çıkar hesabı yapılacak, oy derdine düşülecek gün değildir. Depremin maddi kayıpları bir şekilde telafi edilebilir ama daha depremin ilk saatlerinden itibaren sergilenen bu kin ve nefret dilinin açtığı yaraların telafisi mümkün değildir.
Siyaset cephesindeki tablo böylesine oportünist bir görüntü sergilerken, depremle birlikte sosyal medya denilen kanalizasyon hattının kazurat akışında da iğrenç bir yoğunluk yaşandı.
Millet ve devlet tüm kurum, imkân ve kabiliyetleri ile birlikte ilk andan itibaren enkaz altındaki insanlarımızı canlı çıkartma gayreti içindeyken, oturdukları sıcak koltuklarından kıçlarını kaldırmayan klavye fahişeleri akla hayale gelmeyen yalanlarla hem vatandaşı kışkırtmaya ve hem de çalışmaları aksatarak devleti aciz göstermeye çalıştılar, hala da aynı alçaklığı yapmaya devam ediyorlar.
Bu Dezenformasyonun merkez üssü durumunda olan Ekşi Sözlük depremin gerçekleştiği 6 Şubat tarihinden itibaren yaydığı yalan ve iftiralarla açık açık iç savaş çığırtkanlığı yaptı. Amaçları doğru bilgiyi paylaşmak değil, devleti aciz göstererek uşaklığını yaptıkları güçlere müdahale için zemin hazırlamaktı.
Seçilmiş liderlere ağır küfürlerin edildiği, İslam’a, Peygamber Efendimize ve Kur’an-ı Kerim’e en aşağılık ithamların yöneltildiği, uyuşturucuyu özendirici başlık ve yorumların yer aldığı; sahte ihbarlar, yalan haberler, ölüm tehditleri, terör örgütlerine övgüler gibi binlerce skandal içerik ve yazının yer aldığı “eksisozluk.com” sitesinin bırakın geçmişteki ihanetlerini sırf deprem sürecindeki dezenformasyon çabaları bile kapatılması yeterlidir. Bu nedenle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu kararıyla 21 Şubat 2023 tarihi itibariyle erişim engeli getirilmesi doğru ancak son derece geç kalmış bir karar olsa da pratikte geçerliği yoktur. Çünkü neredeyse Bedavaya kurulabilecek çok basit bir VPN programı ile bu ihanet üssüne ulaşmak mümkün.
Nitekim önceden olduğu gibi küfür ve hakaret kusmaya devam ediyorlar. Sosyal medya yasası çıktığında umutlanmıştık. Ancak; “Mevcut kanunlara göre Ekşi Lağım’ın, sahiplerinin, yöneticilerinin hiçbir cezai sorumluluğu yok! Yasadaki “yer sağlayıcı” kavramı en çirkin işlere alet olan bu gibi siteler için koruma kalkanı oluyor. Ekşi Lağım’daki en iğrenç iftiralar için Lağım’ın kendisine veya yöneticilerine dava bile açamıyorsunuz” (Gaffar Yakınca/Aydınlık 27/02/2023)
Kendilerini suç işleme konusunda imtiyazlı Ekşiciler, milletin anayasal haklarını ayaklar altına alarak küfür ettiler, hakaret ettiler, itibar suikastları düzenlediler. Anayasa’nın 32. Maddesi’nde yer alan, “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir” hükmü bunlar için işlemedi.
Ne Anayasayı taktılar, ne yasaları ne de yargıyı. Hedeflerini koydukları herkesi linç ettiler. yaptıklarının yanlarına kar kalması cesaretlerini arttırdı ve sonuçta platform tam bir lağım çukuruna döndü.
Hatırlanacağı üzere Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Hatay Samandağ’da 4 oğlunu, eşini, anne-babasını ve 9 akrabasını kaybeden vatandaşın “Kaderimiz bu. Sağ olsun hükümetimiz destekliyor bizi. Reis babamıza inanıyorum.” şeklindeki ifadeleri üzerine Ekşisözlük’te nefret kampanyasının fitili ateşlendi.
Ekşisözlük moderatörlerinden “bluewind” tarafından yapılan yorumda, “Proteo’nun (arama kurtarma köpeği) ölümü bu adamın kaybından daha derinden üzmüştür beni” ifadeleri yer aldı. Bir diğer kullanıcı, depremzedeye küfrederek, “Size üzülen z.a.i.nin vicdanini s….. diyorum. İşte öyle bir şey.” diye yazdı.
Bunun hemen ardından Ekşi Sözlük yazarları sistematik bir yalan, iftira ve tahrik süreci başlatarak Başkan Erdoğan’ın depreme müdahaleyi engellediği yalanına yer verdiler.
Deprem haberinin duyulmasının hemen ardından binlerce Mehmetçik bölgeye sevk edilmesine rağmen Ekşi Sözlük; askerlerin 3 gün boyunca kışlada bekletildiği yalanını kasten gündemde tuttular.
Ekşi Sözlük yazarları açtıkları başlıkta 'Deprem kolilerini çalan askerler' iftirasını atacak kadar alçaldılar. Türk ordusu kimyasal silah kullanıyor diyenler ne kadar alçak iseler depremde canını hiçe sayacak kadar özveri ile görev yapan şerefli Türk askerine “deprem kolisi çalıyorlar” iftirası atanlar da o kadar alçaktır. Sadece bu alçakça iftira bile bu ihanet şebekesinin bir daha açılmamak üzere kapatılması için yeterlidir.
Sırf yalakalık uğruna askerimize atılan iftiralara sahip çıkanlara yazıklar olsun….
İspanya'dan gelen arama kurtarma ekiplerinin günler süren çalışmaları sonrası ülkelerine dönüşlerini çarpıtan Ekşi, bu ekiplerin hükümet tarafından kovulduğu yalanını ortaya attı. Ancak İspanyol ekipleri ülkelerine dönerken Türkiye'den duydukları memnuniyeti dile getirerek "Halk en zor döneminde bize çok cömert ve misafirperver davrandı" dedi.
Ekipler günlerdir yemeden içmeden en ufak sesi bile değerlendirerek çalışmasına rağmen, Ekşi Sözlük yazarları canlı insan bulunan enkazda moloz temizlemesi yapıldığı yalanını ortaya attılar.
Deprem bölgesinde vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak için bulunan güvenlik güçlerimize iftira atılarak kolluk kuvvetlerinin vatandaşlara işkence etmek için bölgeye gönderildiğini yazdılar.
İç savaş ve Suriyelilerle çatışma yalanları gündemi meşgul ederken 11 Şubat 2023’de Hatay'da baraj patlaması yalan haberini soktular.
“Depremin ardından baraj patlaması” , “Suriyeliler KYK yurdunu yağmaladı” ve “iç savaş” başlıklı kaos amaçlı yalan içeriklerle algı oluşturulduktan sonra paylaşımların %70’in 15 Şubat’ta silinerek delil karartılmak istendi.
Önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere Abese İrca isimli Twitter kullanıcısı depremin ardından bu ülkenin sosyal medyasında yürütülen provokasyonun merkez üssü olan Ekşi Sözlük'te nasıl bir ihanete kalkışıldığını tek tek belgeleyerek ifşa etmişti. (https://m.star.com.tr/guncel/depremin-ilk-gunleri-algi-operasyonu-baslatip-ardindan-delilleri-yok-ettiler-haber-1768952/son Güncelleme: 19 Şubat 2023; 05:49)
Evet; Ekşi Sözlük’e erişim engeli getirilmiştir ama bu yeterli değildir. Tümüyle kapatılmalı ve yaptıkları ihanetin bedeli ibretlik bir ceza ile ödetilmeli, aynı ihaneti yapmayı düşünenlere de asla fırsat verilmemelidir.
Utanmazlık, ikiyüzlülük ve pişkinlik..
Deprem yokken popülizm uğruna mitingler düzenleyerek kentsel dönüşümü engelleyen, “bağırdık, çağırdık, durdurduk” diyerek övünen siyasi bezirgânların asrın felaketinin ardından “neden depreme dayanaksız evler yenilenmedi?” suçlaması yapmaları tam bir utanmazlık, ikiyüzlülük ve pişkinlik örneğidir.
Dün pişmiş kelle gibi sırıtarak “kentsel dönüşüme karşıyız” diye popülizm yapanlar bugün hiç yüzleri kızarmadan; “neden önlem almadınız?” diye soruyorlar.
Depremde yıkılan evlerin % 98 inin 1999 yılı öncesi yapıldıkları gerçeğinden hareketle, siyasal çıkar hesabıyla kentsel dönüşümü engelleyenlerin bugün ağızlarını açmaya hakları yoktur.
İskenderun’daki 5 mahallede enkaz altında kalarak ölen 778 insanımız ne yazık ki bu ikiyüzlülüğün kurbanı olmuşlardır. Kentsel dönüşüm kararın yargıya taşıyarak iptal ettirmekle övünen muhtar şimdi sıkılmadan “ama fazla kaybımız oluyordu” diyor.
Peki, yirmi metrekare daha fazla alan almak için yapılan aptalca direnişe değdi mi?
İskenderun'da kentsel dönüşüme engel olarak binlerce canın yitip gitmesine neden olan zihniyet başta İstanbul’ olmak üzere başka illerde de aynı ihaneti sergilemeye devam ediyor.
Bakanlar Kurulu tarafından ilan edilen 279 riskli alan kararının 81'i, 21 yenileme alanının 4'ü, 181 Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje alanından da 34'ü açılan davalarla engellendi.
2015-2023 yılları arasında Danıştay’da tam 7.206 dava açıldı.
Esenler Belediyesi'nin yürüttüğü 60 bin konutu kapsayan Türkiye'nin en büyük kentsel dönüşüm projesini engellemek için bizzat İBB yoğun çaba gösteriyor. 9'unu İBB'nin açtığı 11 davadan 5'i reddedildi, 6'sı ise devam ediyor.
İBB'nin, CHP'li meclis üyelerinin ve TMMOB Şehir Plancıları Odası'nın peşpeşe açtıkları davalarla süreç uzatılıyor böylece muhtemel bir depremde hayatlarını kaybedecek olanların sayısı artıyor. Açılan davalardan bir tanesinde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu bizzat "Davacı" sıfatıyla yer alıyor.
İmamoğlu; FOX TV’de katıldığı Çalar Saat Programında İlker Karagöz’ün; “İstanbul depremi, bizi ne bekliyor? Hazırlıklarımız ne aşamada? Sorusunu “ııı tabii birçok konuyu burada sıralayabilirim. Elbette bunları konuşacağımız anlar var” diyerek hiçbir şey yapmadığını üstelik yandaşı bir kanalda itiraf ediyor.
2018 yılında İBB’nin kentsel dönüşüme ayırdığı pay bütçenin % 5,5 u iken, 2023 bütçesinde bu oran %1,59 (1.800.000.000 TL). Daha da vahimi beş yılda 100.000 konutu dönüştüreceğini söyleyen İmamoğlu, bugüne kadar tek bir konutu dönüştürmediği gibi belediyenin reklam için ayırdığı bütçe (1.822.098.520 TL) kentsel dönüşüm için ayırdığı bütçeden daha fazla. Bunu da mı hükümet engelliyor?
Kirazlıtepe’deki dönüşümü engellemek için bizzat Kılıçdaroğlu 2019’da; “Üsküdar’da bir yer var. Gecekondularla oluşmuş bir yer. Diyorlar ki kentsel dönüşüm yapacağız. Peki bize..Size burada yer yok diyorlar. Siz başka yere gideceksiniz. Niye? Çünkü buralar boğaz manzaralı” diyerek vatandaşı kışkırtmıştı.
Bu yalan ve kışkırtmaya rağmen birinci etapta 1900 konut ve 200 dükkân tamamlanarak hak sahiplerine teslim edildi. Ama yalancılar utanmadılar. Çünkü utanmak erdemli insanların işidir.
İstanbul gibi deprem riski yüksek bir ilde, yüzbin konutu dönüştürme sözü veren Büyükşehir belediye başkanının bırakın kentsel dönüşüm yapmayı, dava açarak engel olması, depremle ilgili doğru dürüst bir hazırlığının olmaması beklenen İstanbul depremindeki muhtemel can kayıplarının artmasına neden olacak kadar büyük bir sorumsuzluktur.
Yaşanan son depremler göstermiştir ki artık kentsel dönüşüm ucuz siyasal hesaplara ne de kişisel çıkarlara feda edilmeyecek kadar gereklidir.
Bu nedenle dönüşüme itiraz çok sınırlı ve zorunlu şartlara bağlanarak, yargının da itirazlarla ilgili mümkün olan en kısa sürede karar vermesi için yasal düzenleme yapılmalıdır.
İskenderun’daki 5 mahallede 778 vatandaşımızın siyasilerin de teşvik ve tahrikiyle kentsel dönüşüme direnmeleri sonucu sağlıksız binaların enkazı altında kalarak can verdikleri asla unutulmamalı ve asla unutturulmamalıdır.
Asıl gafiller kimlerdir?
“Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavramazlar; gözleri vardır ama onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır” (A'râf Suresi - 179 . Ayet)