Yazılı ve görsel medyada yer alan bilgilere göre; İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G.; babasının kendisini 6 yaşındayken imam nikâhıyla 29 yaşındaki müridiyle ‘evlendirdiğini’, çocukluğu boyunca her gün cinsel istismara uğradığını anlatarak 30 Kasım 2020’de savcılığa başvurdu ve elindeki ses kaydı ve fotoğrafları delil olarak sundu.
H.K.G.’nin ifadesine göre, babasının talebesi olan 29 yaşındaki Kadir İstekli ile 6 yaşında “dini nikâhla” evlendirildi ve nikâhı da babası kıydı.
H.K.G. ifadesinde; imam nikâhı kıyıldıktan bir gün sonra yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Kadir, vücudumu okşadı, ayaklarıma sürtünüp daha sonra ayaklarıma boşaldı. Ben ağladım. Kadir evlendiğimizi söyledi. Annem, babam nasıl evliyse bizim de evli olduğumuzu anlattı. ‘Sen benim karımsın, ben senin kocanım’ dedi. ‘Evliler böyle oyunlar oynar ama bu oyun kimseye söylenmez. Bak annenle baban kimseye söylemiyor’ dedi. Annem ile babam Kadir’e ‘Damadım’ diyorlardı.”
Bir yıl sonra H.K.G. anne ve babasıyla memleketleri Sakarya Sapanca’ya gitti. Kadir de yanlarındaydı. Sapanca’daki evlerinin ikinci katında Kadir, H.K.G.’ye tecavüz etti. O önceleri anne ve babasının yaşadıklarından haberlerinin olmadığını düşünüyordu ancak Kadir ona babasının onayını aldığını söylemişti.
Çengelköy’deki evlerine döndüklerinde de tecavüz devam etti. Annesi önce karşı çıkmıştı. Fakat babası, annesinin evde olmadığı günlerde H.K.G.’yi karşı dairedeki Kadir İstekli’ye teslim ediyordu. 2011’de babasının Sancaktepe’de kurduğu külliyeye yerleştiler.
H.K.G.ye 13 yaşındayken nişan, 14 yaşına geldiğinde ise düğün yapıldı. Düğünden sonra Kadir ile aynı evde yaşamaya başladılar.
Düğünden 4 ay sonra adetlerinde düzensizlik olduğu için 17 Ağustos 2012 tarihinde annesi tarafından götürüldüğü hastanede doktorun istismarı anlaması üzerine konu polise bildirildi ve sonrasında Savcılık soruşturma başlattı. Ancak H.K.G. ifadesinde; tembihlendiği üzere 17 yaşında olduğunu, kendi isteğiyle evlendiğini söyledi.
Soruşturmada doğum raporu istenmesi gerekmesine rağmen Savcılık bunu talep etmeyerek H.K.G.’yi kemik yaşının tespiti için Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne sevk etti. Ancak ailesi tedbirini almıştı, H.K.G.’nin yerine kemik testine 21 yaşındaki bir kadını soktular.
4 ay sonra çıkan kemik yaşı raporunda 17 yaşında olduğunu beyan eden H.K.G.’nin yaşı 21 görünüyordu. Bu açık çelişkiye rağmen Savcılıkça “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildi. Oysa davaya esas olan İddianameye eklenen rapora göre H.K.G. 8 Mart 1998’de özel bir hastanede doğmuş ve Sapanca nüfusuna kaydettirilmişti. Kabul edilen İddianameyi hazırlayan Savcının Sapanca Kaymakamlığı’ndan aldığı nüfus kayıtlarına dair MERNİS tutanağıyla 2012’de kemik testi için H.K.G.’nin yerine başkasının sokulduğu da doğrulanmış oldu.
2012’de “kovuşturmaya yer olmadığına” karar veren savcının doğum raporu almak yerine H.K.G. için kemik testi talep etmesi nedeniyle Adalet Bakanlığı tarafından hakkında inceleme izni verildi ve HSK müfettiş görevlendirdi.
Savcılık ayrıca H.K.G.nin kemik yaşı tespiti için yerine bir başkasının sokulmasıyla sahteciliği ile ilgili olarak suç duyurusunda bulundu.
H.K.G. ifadesinde bu olaydan sonra evden kaçmaya karar verse de babası tarafından engellendiğinden içine kapanarak itaat etmeye çalıştığını, ailesinin sözünden çıkmadığını, 17 yaşında hamile kaldığını, çocuk doğduktan sonra huzur bulduğunu ancak çocuğunu kendisinden aldıklarını belirtiyor.
H.K.G. 18 yaşına geldiğinde resmi nikâh kıyıldı. İstanbul Pendik’te gittiği kadın Doktor “Bu adam sana tecavüz etmiş, 6 yaşından itibaren her gün tecavüz etmiş” dediğinde içinde bulunduğu bu sarmaldan çıkış için gizlice sosyal medya kullanmaya başladı. Orada tanıştığı bir kadının “Kadir ile konuşurken telefonuyla ses kaydı almasını” önerisine uyarak aldığı 4 saat 42 dakikalık ses kaydı bilirkişi tarafından çözümlenerek dosyaya girdi.
İddianamede bir kısmı yer alan ses kayıtları; H.K.G.’nin haklılığını doğrulayan ifadeler içeriyor.
Ses kayıtları yanı sıra Savcı, H.K.G.’nin annesine Kadir İstekli’yi H.K.G.’ye sarılmış vaziyette gösteren bir fotoğrafı sorduğunda annesi bu fotoğraftakinin kızı olduğunu, ona sarılan kişinin Kadir İstekli olduğunu kabul ederek, fotoğrafın Sapanca’daki evlerinde çekildiğini ve kızının 7-8 yaşlarında olduğunu kabul ediyor ama 7-8 yaşlarındaki kızıyla, Kadir İstekli’nin böyle samimi bir fotoğrafı nasıl çektirdiğini ya da çekilmesine nasıl izin verdiklerini açıklayamıyor.
Yani konu ailesinin soyut inkârlarıyla geçiştirilemeyecek kadar ciddi.
Bakın o ses kayıtlarında neler var.
H.K.G: “Pendik’te gittiğim bir doktor vardı ya, o açık açık konuşmuştu benimle. Belki de haklıydı. ‘Bu adam sana 6 yaşında tecavüz etmiş, 6 yaşından 14 yaşına kadar her gün tecavüz etmiş…”
Kadir İstekli: Tecavüzle ne ilgisi var… Nereye getiriyorsun lafı. Karının konuştuğu da saçmalık.”
…
Kadir İstekli: “Her doktora gitmeyeceğin işte. Anan da öyle demişti. Yani bu yolda olmayan doktorlar iyi karşılamaz, uygun karşılamaz diye söylemişti zaten.”
H.K.G.: “Onun ilk başta yönlendirdiği doktor vardı. Ben ona söyledim işte böyle böyle.”
Kadir İstekli: “Allah Allah… onların ağzı ile konuşuyorsun. Ya ne tecavüzü ne alakası var.”
…
H.K.G: Keşke 6 yaşında ilişkiye girmeseydik, kesin mutlu olurduk biz ya değil mi?”
Kadir İstekli: “Yani orası öyle dediğin gibi de…”
H.K.G.: “6 yaşında nikahımız kıyılmayaydı. Keşke babam ilişkiye izin vermeseydi… Yani bu sıkıntıların hiçbiri olmazdı.”
Kadir İstekli: “Var mı yapacak bir şey onu söyle. Dönebiliyoz mu.?”
H.K.G.: Ama telafi de olmuyo.
Kadir İstekli: “Yani tam bir hatadır. Gerçekten düşüncesiz, psikoloji. Bilmeden yapılmış olan bir hareket. Yanlış bir şey… Ha şu an ben kendi kız çocuğum olsa 6 yaşında evlendirir miyim. Evlendiririm. Ama o şekil bir şeye müsaade eder miyim. Etmem.”
H.K.G.: “Babam nasıl düşünmedi.”
Kadir İstekli: “Hocaefendi her şeyi dört dörtlük mü düşünüyo? Bırak sende Allah Allah.”
H.K.G: “Yani kızım daha küçük, 6 yaşında. İlişkiyi kaldırabilir mi, kaldıramaz mı, insan bunu bilmez mi… Hadi bir defa, iki defa, sonra gözetlersin. Nasıl desem, kızının durumunu gözetlersin… Yıllarca böyle devam etti. Yani bir değil, iki değil. Her gün sıkıntı yani. Gerçekten çok büyük sıkıntı hocam.”
Kadir İstekli: “Geriye dönülmüyo, dönülmüyo işte.”
H.K.G: “İşte, çünkü küçücüğüm. Anlam veremiyorum nasıl desem. Gerçekten zor, benim için zor yani. Benim açımdan da düşünmelisiniz. Babam da benim açımdan düşünmeli biraz.”
Kadir İstekli: “Daha düne kadar, sen konuşana kadar biz böyle bir sıkıntının olduğunu bilmiyorduk ki ya Allah Allah…”
H.K.G.: “Ama insan nasıl bilmez.”
Kadir İstekli: “Bilmiyo insan işte. Niye psikoloji mi okumuşum ben, okumamışım ki…”
H.K.G.: “Ama psikoloji bilmeye gerek yok ki bunu bilmek için… Küçücüksün daha. Mesela diyelim 6 yaşındayım. İşte nikâhımız kıyılıyo. Sonra işte babam diyo ‘Bu damadım işte benim, falan.’ Yani çok normal bir şekilde herkes hayatına devam ediyo. Nasıl desem. Evde sürekli onun konusu var. Yani yetişkin bir kız gibi muamele ediliyo bana.”
H.K.G.’nin çilesi kaydettiği bu konuşmalardan sonra da devam ettiği için, 30 Kasım 2020’de vücudunda morluklarla İstanbul Anadolu Savcılığı’na giderek şikâyetçi oldu.
Kadir İstekli, baba Yusuf Ziya Gümüşel ve anne Fatma Gümüşel, ifadelerinde H.K.G.’nin 16 yaşında nişanlandığını ve 17 yaşında evlendiğini, 6 yaşında evlendirilmediğini ve tecavüze uğramadığını öne sürdüler.
Kadir İstekli konuşma kaydı için; “sık sık 6 yaşında evlendiğimizi ve tecavüze uğradığını söylüyordu. Kavga büyümesin diye onu onaylıyordum” dedi. H.K.G.’nin şikâyetçi olduğu sırada vücudunda olan morlukların düşmesi nedeniyle olduğunu iddia etti.
30 Ekim 2022’de İstanbul Anadolu Başsavcılığı İddianameyi tamamladı. H.K.G.’nin anne ve babasının tecavüze göz yumduğunu, Kadir İstekli, tarikat lideri baba Yusuf Ziya Gümüşel ile anne Fatma Gümüşel’in zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediklerini belirterek, Kadir İstekli’nin 67 yıl 10 ay 15 gün, baba Yusuf Ziya Gümüşel ve anne Fatıma Gümüşel’in de 22 yıl 6’şar ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarını talep etti.
İddianameyi hazırlayan savcı iki kez tutuklama talep ettiği halde ne mahkeme tutuklama istemini kabul etmedi.
Neden acaba?
Bununla da kalmadı, toplum vicdanını kanatan bu ağır bir suçun yargılaması bir an önce yapılarak suçluların hak ettikleri cezaya çarptırılmaları gerekirken 30 Ekim 2022'de açılan davanın ilk duruşma tarihi 8 ay sonraya yani Mayıs 2023'e verildi.
Ancak gelen son dakika haberi ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının başvurusu üzerine yargılama tarihi öne alınarak 30 Ocak 2023 tarihine çekilerek toplumun hassasiyetine kulak verilmiş oldu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamaya göre; H.K.G. Bakanlığa ait bir kuruluşta kalıyor, okuma yazması yok. İlkokul diploması alması için çalışılıyor, bu arada aşçılık eğitimi alıyor, İngilizce öğreniyor ve hayatını idame ettirecek şekilde yetişmesi sağlanıyor. Bakanlık 2 Aralık 2022’de davaya müdahil oluyor. Yani devlet İddianame hazırlanmadan çok önce gereğini yapıyor.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere ortada çok vahim bir istismar iddiası var.
Eğer iddialar mahkeme tarafından da doğrulanırsa daha altı yaşında iken bir çocuğun hayatını çalanlar, kim olduklarına bakılmaksızın en ağır cezaya çarptırılmalıdırlar.
Ancak bu olay bahane edilerek inançlı insanlara ve inançlara saldırmak ta en az bu istismar kadar aşağılık ve utanç verici bir davranıştır.
2018'deki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesinde Mardin'de bir kadına tecavüz etmekten yargılanan milletvekili, kendisinden iş isteyen bir kadına defalarca tecavüz etmekten yargılanan bir belediye başkanı, bir kadını kaçırarak tecavüz etmekten yargılanan belediye meclisi üyesi ve kendisinden 33 yaş küçük bir kadınla gayr-i meşru ilişki yaşayan İl Başkanı nedeniyle nasıl ki partililerin tümü tecavüzcülükle suçlanamayacaksa, bu istismar öne sürülerek inançlı insanların toptan suçlanması da asla kabul edilemez.
Suçlar şahsidir ve yanlışı kim yaparsa yapsın yanlıştır.
Bakın geçen pazartesi günü Çatalca bir Sağlık Ocağı’na giden 12 yaşındaki bir kız çocuğunun doktorun kendisini taciz ettiğini söylemesi üzerine Karakola şikâyet için giden aile, başka çocukların da cinsel istismara uğradığı iddiasıyla şikâyetçi olduklarını öğrendi. Polis ekiplerinin yaptığı araştırmalar sonucunda, 12 ile 16 yaş arasında toplam üç kız çocuğunun Sağlık Ocağı’nda görevli Dr. E.B. tarafından taciz edildiği ortaya çıktı. Polis tarafından gözaltına alınan doktor, tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Şimdi bu olay nedeniyle bütün doktorları tecavüzcülükle mi suçlayacağız.
İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı adına Avukat Esat Gökdemir tarafından yapılan açıklamada; küçük yaşta bir kız çocuğunun evlendirilmesinin dinî ve vicdani olmadığı belirtilerek “İspatlanması durumunda tüyleri ürperten bu zulmü işleyen kim olursa olsun, her Müslüman ve vicdan sahibi gibi reddediyor, tel’in ediyoruz. Bahusus İsmailağa’ya mensubiyet iddiasında olan bir kimsenin, bu camianın en temel esasları arasında yer alan, ‘Resmî nikâh olmadan dinî nikâh yapılmaz’ düsturuna muhalefeti ise bizlerle asla ilişkilendirilemez. Bu usulümüzü de hocasından talebesine, gencinden yaşlısına camiamızı tanıyan herkes bilmektedir. Yıllardır hizmet etmekte olan camiamızın daha önce hiçbir şekilde böyle bir iddiaya konu olmaması da bunun ispatıdır. Buna rağmen, cemaatimizin böyle bir iddiayla ilişkilendirilmeye çalışılması art niyetli ve maksatlıdır.” Denilmek suretiyle gerekli duyarlık gösterilmesine rağmen, cemaat/inanç mensuplarını suçlamak iyi niyetle açıklanabilecek bir tutum değildir.
Hem Uluslararası Sözleşmeler ve hem de yasalarımıza göre 18 yaşının altındaki herkes çocuktur. Dolayısıyla 18 yaşını doldurmayan bir kimsenin evlenmesi hukuken mümkün değildir. ‘Resmî nikâh olmadan dinî nikâh yapılmasının dini, hukuki, ahlaki ve sosyal dayanağı yoktur.
Ama buna rağmen adına “imam nikâhı” denilen bir yolla çocuklar evlendirilmekte ve bu hukuksuz evlilikler “imam nikâhı” kılıfıyla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
İslam’a göre nikâh; evlenme ehliyetine sahip ve aralarında evlenmelerine dini açıdan bir engel bulunmayan kadın ile erkeğin (veya vekillerinin) şahitler huzurunda “seni nikâhladım, seninle nikâhlandım, seni eş olarak kabul ettim, seninle evlendim.” gibi yoruma ve inkâra imkân vermeyecek sözlerle, birbirleriyle evlenmeleri konusunda karşılıklı rızalarını ifade etmelerinden (icap ve kabul) ibarettir. (İbn Nüceym, el-Bahr, 3/82-83)
Bütün şartların yerine getirilmesi neticesinde icra edilen bu şekildeki bir resmi nikâh dinen de muteberdir.
“Evlenecek kişiler resmi nikâhtan sonra, isterlerse evlerinde veya münasip bir yerde istedikleri kişilere Kuran-ı Kerim’den bir bölüm okutup dua ettirip nikâh kıydırabilirler. Kurulan yuvanın mutluluklar getirmesi, Salih ve sağlıklı nesillere vesile olması için dua edilmesi elbette iyidir. Bu aynı zamanda örfümüze de uygundur.
Ancak günümüzde resmi nikâh olmadan dini nikâh yapılması kadının ve çocukların haklarının korunması açısından uygun değildir. Nitekim Osmanlı Aile Hukuku kararnamesinde de şehrin kadısına kayıt yaptırılması şart koşulmuş ve nikâhın tescili üzerinde ısrarla durulmuştur.” (sorularlaislamiyet.com/dini-nikahin-sartlari- 22.07.2006 - 20:55)
Sonuç; ister 6 ister 10 isterse 14 yaşında olsun çocuklara nikâh kıyılması sapıklıktır.
18 yaş altındaki her insan çocuktur ve hiçbir çocuğun hayatı, “imam nikahıyla” meşrulaştırılmaya çalışılan bir sapıklığa feda edilecek kadar ucuz değildir..
Sayelerinde teknoloji de milleti görmüş müdür?
Gördüyse gülmekten ölmüş müdür?
Karar TV canlı yayınında, Taha Akyol ve Elif Çakır; CHP'nin İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısına Jeremy Rifkin'in neden Zoom bağlantısıyla katıldığını sordukları Kemal Kılıçdaroğlu, şu cevabı verdi;
"Bizim milletimiz teknolojiyi de görsün. Allah aşkına teknolojiyi bir görsün millet. Oturduğum yerden Amerika'yı izliyorum. Bilinçli bir tercihti.
Teknolojinin bize sağladığı imkânların herkes farkına varmalı. Teknolojinin ne olduğunu ve insanlara hangi olanakları sağladığını insanların bilmesi lazım."
Kreş çocuklarının bile haberdar oldukları, hemen her evde bulunan cep telefonları ile görüntülü konuşmalar ve sosyal medya hesaplarından canlı yayınlar yapılmasına, pandemi döneminde çok yaygın bir şekilde Zoom ve benzeri bağlantılarla görüşmeler gerçekleştirilmesine esas olan bir teknoloji 20 yıldır kullanılmasına rağmen Sayın Başdanışmanı Rifkin’in CHP’nin İkinci Yüzyıl Toplantısına ABD’den Zoom bağlantısıyla katılmasını “millet teknoloji görsün” diyerek savunması Sayın Kılıçdaroğlu’nun yönetmek istediği toplumun gerçeklerinden ne kadar habersiz olduğunu göstermektedir.
Oysa Millet teknolojiyi; TOGG’dan, İHA, SİHA, TİHA’dan, Kızılelma’dan, Tayfun’dan, İDA’dan, Yusufeli Barajından, Avrasya Tünelinden, Marmaray’dan, Osmangazi ve 1915 Çanakkale Köprülerinden, TÜRKOVAC aşısından, Gökbey’lerden, Hürkuş’lardan, MMU’dan, Türk Telekom’un, Vodafon’un ve Türkcell’in artık mahalle bakkalı tarafından bile kullanılan uygulamalarından biliyor.
CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in; “Rifkin’in toplantıya mazereti nedeniyle katılamadığı, ancak bu mazereti kendisinin söylemesinin doğru olmadığı” açıklaması dikkate alınırsa alındığında ortada bir de yalancı var.
Teknoloji, bilinç ve tercih kavramlarını yeniden gözden geçirmesinin yarar sağlayacağını umduğumuz sayın genel başkana VizonTele Filminin o meşhur; “Zeki Müren de bizi görecek mi?” repliğinden mülhem küçük bir sorumuz var.
Sayelerinde teknoloji de milleti görmüş müdür?
Gördüyse gülmekten ölmüş müdür?