Partisinin grup toplantısında konuşan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Akdeniz’de herkes gaz arıyor, bir tek biz arayamıyoruz. Çünkü dış politikadaki politikasızlık, enerjide de bizi vuruyor" diyerek “uyan da balığa gidelim” dedirtecek akıl almaz bir yalana imza attı.
Kendisinin de yer aldığı yuvarlak masanın; cumhurbaşkanı adayı olmak için çırpınan demokrat amcası, stratejik derinlik ustası, görünmeden göbeğinde yer alan finans dehası, fiilen yer almasa da varlığını masadaki herkese kabul ettiren yedinci ortakları, geç keşfedilmiş bilgesi ve kaybedecek hiçbir şeyi olmadığından en rahat üyesi ile modası geçmiş ( 90 yıllık Cumhuriyet döneminde yaklaşık 65-70 hükümet kurulmuş ve her birinin ortalama 1.5 sene ömrü olmuş. Bu kadar kısa ömürlü hükümetlerin bırakın memlekete faydalı işler yapmasını, neyin faydalı olduğunu düşünmesine bile ihtimal olmayan) Parlamenter sistemi allama pullama çabalarına kendisini kaptırıp, ihtimalini bile çok sevdiği başbakanlık hayalleri kurmaktan gerçeği öğrenmeye vakti kalmadığından bir iyilik yapıp kısaca biz hatırlatalım.
****
Türkiye, ilk deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmasını 2011'de KKTC ile imzaladı. Gerekli hazırlıkları tamamlamasının ardından Libya ile 27 Kasım 2019'da imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası ile Doğu Akdeniz'deki dengeleri önemli ölçüde değiştirerek mavi vatanın sınırlarını çizmekle kalmadı, bu işlemin BM nezdinde kabul görmesiyle eli daha da güçlendi.
Böylece izlediği proaktif politikayla bölgede kendisini izole etmeye ve Akdeniz kıyılarına hapsetmeye çalışan taraflara da en uygun cevabı verdi.
Elbette bu cevaptan ABD’nin ninnileriyle mışıl mışıl uyuyan 6+1=7 uyurlar da paylarını aldılar.
2011'de başlayan sismik araştırmalar sonuç verince TPAO envanterindeki sismik araştırma ve sondaj gemileriyle Akdeniz'de son üç yıldır üçü KKTC'nin TPAO'ya ruhsat verdiği sahalarda, diğerleri Türkiye'nin kendi kıta sahanlığında olmak üzere sekiz derin deniz sondajı yapıldı.
ABD ve Batı bu sondajlar nedeniyle hop oturup hop kalkarken, 8 derin sondajdan haberleri olmayan uyurgezerler rüyalarında kelebek kovalıyorlardı.
Balık hafızalılar belki hatırlamazlar; Doğu Akdeniz'den çıkarılacak gazın Kıbrıs üzerinden Yunanistan'a, oradan da İtalya'ya ulaştırılmasını hedefleyen "EastMed" projesine ilişkin anlaşmanın Atina'da Ocak 2020'de düzenlenen bir törenle Yunanistan, İsrail ve GKRY arasında imzalanmasından hükümeti sorumlu tutmuşlardı.
Ama sonuçta ne oldu?..
ABD, projenin ekonomik açıdan sürdürülebilir olmaması, çevresel hassasiyetlere uzak olması yanı sıra Türkiye ile bölgede gerginliğe neden olduğuna da dikkat çekerek projeden çekildiğini ifade etti. Bu geri çekilmede Türkiye’nin haklılığını hem sahada ve hem de masada ısrarla savunmasının büyük rolü vardı.
Türkiye karşıtı politikaları ile dikkat çeken İsrail, BAE ve Mısır’ın; ABD’nin "EastMed" projesinden çekildiğini açıklaması ile şaşırtıcı bir hızla Türkiye’ye yakınlaşmaları ve işbirliği yapmak istediklerini belirtmeleri izlenen rasyonel politikanın somut bir kanıtıdır.
Birileri saklandıkları ABD ve AB’nin ardından baktıklarında belki balıkçı teknesi olarak görüyor olabilirler (S- 400’leri de sarayı korumak için alınmış bir sistem zannediyorlardı) ama bu ülkenin Fatih (2017’de envantere katıldı, kendi sınıfındaki 16 gemi arasından en yüksek teknolojiye sahip dünyanın ilk 5 gemisinde biri) Yavuz (2018’de envantere katıldı, dünya genelinde bu konseptteki 16 gemiden biri ) ve Kanuni (2020’de envantere katıldı altıncı nesil ultra deniz sondaj gemisi olarak da biliniyor) isimli üç büyük sondaj; Barbaros Hayrettin Paşa (2012’nin sonunda TPAO envanterine katıldı, buzullarda çalışma özelliğine de sahip, en çevreci gemiler arasında) ve Oruç Reis (2017 yılında envantere katıldı Deniz tabanından itibaren 15 bin metre derinlikteki jeolojik yapıları görüntüleyebiliyor) isimli iki sismik araştırma gemisi bulunuyor.
ABD’den çok Amerikancı, AB’den çok AB’ci aptallar için zorunlu bir açıklama; bu gemiler Rusya’dan, Katar’dan alınmadı ve denizlerdeki balık türlerinin tespiti için kullanılmıyor.
Eğer Türkiye Libya’nın BM tarafından da tanınan meşru hükümetine askeri/siyasi/lojistik destek vererek mutabakat muhtırasını imzalamasaydı Antalya Körfezi’ne hapsedilecek, değil doğalgaz aramak izinsiz balıkçı gemisi bile yüzdüremeyecekti.
AB ve Yunanistan ağzıyla BM tarafından da tanınan meşru hükümetle işbirliği yaptığı için o dönem hükümeti eleştirenler, hiç utanmadan ve ülkenin geleceğini düşünmeden Libya’da ne işimiz var diye soruyor, batının gayrimeşru beslemesi Hafter’e (laik olduğu gerekçesiyle) methiyeler düzüyorlardı.
Gördünüz mü şimdi Libya’da ne işimiz varmış?..
Yunanistan’ın büyük umutlarla imzaladığı ve Doğu Akdeniz’deki haklarımıza çökme girişimi Libya’daki varlığımız ile gerçekleşmiştir.
Oturdukları yerden ahkâm keserek ABD/AB’ye yalakalıkta sınır tanımayanlara kalsaydık vay halimize!..
Libya’ya gitme, Azerbaycan’a gitme, Suriye’ye, Irak’a gitme, Somali’ye gitme, Bosna’ya gitme, Arnavutluk’a gitme, kendini ABD’nin ve AB’nin ve hatta NATO’nun şefkatli(!) kollarına bırak sonra dış politikada politikasızlık ve milliyetçilik masalları oku.
Böyle siyaset yapmak için lider olmaya gerek yok ki!..
Liderlik bu kadar kolay olsaydı benim rahmetli babaannem de yapardı.
Liderlik geleceği ve gerçeği görüp gücünün farkında olmakla, milletine güvenmekle, milli hak ve çıkarlarımızı her ne bahasına olursa olsun korumakla olur bu nedenle ancak Milletin verdiği iktidarlar meşrudur.
Millet dışında hiçbir güç bedelini peşin almadan kimseyi iktidara getirmez.
Peşin aldıkları o bedel egemenlikten vazgeçmek yani kayıtsız şartsız biattır.
Kayıtsız şartsız biat edenlere verilecek de iktidar değil en fazla sömürge valiliğidir.
Yazılanlara rağmen Akdeniz’de bir tek Türkiye’nin doğal gaz aramadığından ısrar edenler için görüşmek için kapılarında bekledikleri yabancıların yayın organı olan Euronews’ten ( Son güncelleme: 11/11/2021) aynen aldığımız şu haberi aktaralım da Türkiye’nin hem de göstere göstere Akdeniz’de nasıl doğal gaz aradığını bir de patronlarının ağzından duysunlar.
“Avrupa Birliği Konseyi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğal gaz arama çalışmaları nedeniyle aldığı yaptırım kararını bir yıl daha uzattı.
Konseyden yapılan açıklamada hâlihazırda uygulanan önlemlerin 12 Kasım 2022'ye kadar devam etmesine karar verdiği belirtildi.
Konseyin bu kararı ile Avrupa Birliği'nin, Doğu Akdeniz'de izinsiz hidrokarbon arama çalışmalarında yer alan kişi ve kuruluşlara karşı kısıtlayıcı önlemler alabileceği vurgulandı. Kısıtlayıcı önlemler arasında kara listeye alınan kişi ve kuruluşların varlıklarının dondurulması, AB'ye giriş yasağı bulunuyor. Buna ek olarak AB vatandaşları ve AB merkezli şirketler listedeki kişi ve kuruluşlarla iş yapmaktan men ediliyor.
Avrupa Birliği'nin yaptırım listesinde şu an Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ferruh Akalın ile TPAO Arama Daire Başkanlığı Müdür Yardımcısı Ali Coşkun Namoğlu bulunuyor.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki arama çalışmaları nedeniyle yaptırım uygulanması kararı ilk olarak 17-18 Ekim 2019'daki Avrupa Birliği Konseyi zirvesinde birliğin Kıbrıs'a tam destek verdiğini göstermek için alınmıştı. Söz konusu yaptırımların iki kişi üzerinde uygulanacağı ise 27 Şubat 2020 tarihinde açıklanmıştı”.
Evet, patronlarının da açık açık ifade ettikleri üzere Akdeniz’de doğal gaz arıyoruz. Bu konudaki kararlılığımız nedeniyle AB Konseyi Türkiye’ye vazgeçmesi için yaptırım uyguluyor ve son yapılan açıklama ile de yaptırımların süresinin 12 Kasım 2022 yılına kadar uzatıldığı belirtiliyor.
Seçimi kazanmaları halinde AB ve AİHM karar ve ilkelerini aynen uygulayacaklarını beyan edenler bu durumda Akdeniz’de doğal gaz arama çalışmalarından vazgeçeceklerini de taahhüt etmiş olmuyorlar mı?.
Hadi sıkıyorsa; Biz iktidara geldiğimizde AB’nin bu yaptırımlarını tanımıyoruz desinler.
ABD’den AB’den AİHM’den izinsiz tuvalete bile gidemezler, bu post modern mandacılar için vatanseverlik ve milliyetçilik teferruattan ibarettir.
Mandacılar için Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk bakın neler söylemiş;
"Ecnebilere karşı dalkavukluk ve riyakârlık hiçbir fayda vermez. Bilakis bunlar aleyhimize gelişir.”
"Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bütün bir vatanı tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklâlini feda ediyorlar"
(Kaynak; Ankara Üniversitesi Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 24, Kasım 1999-2003 s. 475-486 Milli Mücadele'de Manda Sorunu ve Mustafa Kemal'in Yaklaşımı Doç. Dr. Oğuz Aytepe)
Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler.
TELE1'in sahibi Merdan Yanardağ, Emre Kongar ile birlikte sunduğu programda SİHA'lar hakkında cehaletin paçalarından aktığı ifadeler kullanarak: “Selçuk Bayraktar, Sayın AKP Genel Başkanının damadı. Onun Türkiye'deki SİHA ve İHA üreten bunlar planör. Oyuncak uçak gibi düşünün yani bir uçak teknolojisi filan değil böyle ileri teknoloji filan deniliyor ama yüzde 70’i zaten dışardan gelmiş montajla sağlanıyor her neyse sonuçta bir sanayi evet. Ama öyle yerli ve milli filan değil, montaj sanayi. Neyse burada üretilen İHA'lar ve SİHA'lar Ukrayna’ya satılıyordu...” dedi.
Bir insanın muhalif olmasını anlarsınız.
Hatta kıskanç olmasını da bir yere kadar anlarsınız.
Ama cehaletle yoğrulmuş hainliğin izahı da yoktur tedavisi de yoktur.
İnternetten basit arama yaptığınızda ortaya çıkan yüzlerce övgü dolu açıklamadan seçtiğimiz aşağıdaki satırlar gafil ve cahillerin maskesini bakın nasıl düşürüyor.
The Intercept adlı haber sitesinde geçen yıl yayımlanan, "İkinci İHA çağı: Türkiye nasıl ABD'ye kafa tutarak öldürücü bir İHA gücüne dönüştü" adlı makalede, 'Türkiye'nin dünya çapında İHA'ları öldürücü bir şekilde kullanması açısından ABD ve İngiltere ile rekabet ettiği' belirtildi. Haber sitesine konuşan İngiltere merkezli Airwars adlı sivil toplum kuruluşunun kurucusu Chris Woods, "Bir SİHA'ya teslim olamazsınız. Bir SİHA tarafından tutuklanamazsınız. Silahlar devreye girdiğinde tek bir sonuç ortaya çıkar, o da ölümcüldür. Bu da özellikle ülke içinde kullanılıyorsa endişe verici bir gelişme" uyarısında bulunuyor.
Almanya'nın etkili dergilerinden Der Spiegel’in; Türk savunma sanayisi ve Baykar tarafından geliştirilen Bayraktar TB2 SİHA'larının başarısını anlatan haberden sonra, Almanya'nın etkili gazetelerinden Die Welt yazarlarından Boris Kalnoky imzalı makalede Türkiye'nin Bayraktar TB2 SİHA'larıyla devrim gerçekleştirdiği değerlendirmesi yapıldı.
Makalede Türk SİHA'ları şöyle anlatıldı: “Türk SiHA'sı Bayraktar TB2 ucuz ve etkili. Ankara, geliştirdiği teknolojiyle askeri güç kazanıyor, diğer ülkelerin ilgisini uyandırıyor. Bayraktar TB2 SİHA, MQ-9 Reaper adlı Amerikan İHA'sına benziyor. İkisi de insansız taktik hava araçları. Bu tür SİHA'lar genellikle bireysel hedeflere karşı seçici olarak kullanılıyor. Ancak Bayraktar TB2, 'MQ-9 Reaper'dan çok daha etkili. MQ-9 Reaper gibi Türk Bayraktar TB2'de 24 saatten fazla uçabilir, gözlem yapabilir, hedefleri imha edebilir. Ama Türkiye'nin insansız hava aracı stratejisi tamamen farklı. Türk ordusu savaş alanında Bayraktar TB2'yi Amerikalılardan çok daha etkili bir şekilde kullanıyor. TB2'nin rakiplerine göre çeşitli avantajları var; hassas, ucuz ve etkili. Tam otomatik kontrol edilen Bayraktar TB2 tankları imha edebilen akıllı MAM-L füzeleri ile donatılmış. Düşük maliyetli olmaları nedeniyle, bu tür SİHA'lar daha az varlıklı ülkelerin büyük askeri güçleri ele almasına da olanak sağlıyor.”
Alman ‘heisse.de’ isimli haber portalı İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace'ın, “Türk SİHA'ları çığır açan silah” dediğini yazdı. Dağlık Karabağ'da kullanılan Bayraktar'ın, artık savaşların seyrini de değiştirdiğine değinildi ve küçüklüğü, kolay kullanımı, az masraflı oluşu nedeniyle tercih edildiği belirtildi.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyinde yayınlanan "Türkiye'nin Drone Diplomasisi Avrupa İçin Ders Niteliğinde" başlıklı bir yazıda şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye, insansız hava araçlarının nasıl güçlü bir dış politika varlığı olabileceğini gösterdi. Türk İHA'larının askeri yeteneklerine rağmen en önemli etkileri Türkiye'ye sağladıkları ekonomik fırsatlar ve siyasi kaldıraç olabilir. Etkinliği ve satın alınabilirliği sayesinde, Türk insansız hava araçları, tamamen askeri bir varlıktan ziyade Ankara'nın dış politika stratejisinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Avrupalılar bu stratejiye uyum sağlayacaklarsa, Türkiye'nin insansız hava araçlarından nasıl askeri ve diplomatik faydalar sağladığını anlamaları gerekiyor”.
"Türk İHA'ları hem ucuz hem de etkili. Bir TB2'nin maliyeti yaklaşık 5 milyon dolar. Amerikan yapımı bir MQ-9 Reaper ise 20 milyon dolar ve daha gelişmiş bir ABD yapımı Protector RG Mk 1 ya da Çin'in Wing Loong'u gibi diğer düşük maliyetli modellerin aksine, Türk İHA'ları Batılıların tüm yeteneklerini fiyatın çok altında sağlıyor. Dolayısıyla, şaşırtıcı olmayan bir şekilde Türkiye, daha önce ABD, İsrail ve Çin'in hâkim olduğu bir sektörde önemli bir rol kazanıyor.
“Avrupa Birliği'nin İHA'lara karşı önlem alması gerekiyor. Türk İHA diplomasisinin büyümesi, Avrupa için askeri ve diplomatik dersler içeriyor. Avrupa Birliği ve üye devletlerin, insansız hava araçlarının jeopolitik ve ekonomik sonuçlarını belirlemesi gerekiyor. Avrupa devletleri bu teknolojiye daha fazla kaynak yatırmalı ve rakiplerinin sektöre hâkim olmaya devam etmesine izin vermemeli."
Büyüklerimizin ifade ettikleri gibi lafın tamamı aptala söylendiğinden burada keserek A’raf Suresi 179. Ayet’e kulak verelim...
“Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir.”
Yorumsuz…
Zelenskiy; "NATO istihbaratı düşmanın planlarını çok iyi biliyor. Ayrıca Rusya'nın taarruza devam etmek istediğini de doğruladılar. Bu nasıl mümkün olabilir? 9 gündür şiddetli bir savaş görüyoruz, kentlerimiz yok ediliyor, insanlarımız, çocuklarımız, mahallelerimiz, kiliselerimiz, okullarımız bombalanıyor. Normal bir yaşamı, insan yaşamını sağlayan her şeyi yok ediyorlar ve bunu sürdürüyorlar. Yeni saldırıların ve kayıpların kaçınılmaz olduğunu bilen NATO, bilinçli bir kararla Ukrayna'nın hava sahasını kapatmama kararı aldı. Bu günden itibaren ölenlerin hepsi sizin yüzünüzden ölecek! Zayıflık yüzünden ayrımcılık yüzünden. İttifakın bugün yapabileceği tek şey, Ukrayna'ya 50 ton dizel yakıtı tedarik etmek! Muhtemelen Budapeşte Memorandumu'nu yakalım ki daha iyi yansın diye".
Kemal Kılıçdaroğlu; “Biz NATO ittifakının bir parçasıyız. NATO'yu sadece savunma gücü olarak görmemek lazım. Biz NATO'nun bir parçası olarak NATO'nun öngördüğü şekilde çalışmak zorundayız. NATO'ya karşı çıkmanın bir anlamı yok.”