Fransa’da haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’nun merkezini basan maskeli üç saldırgan 12 kişiyi öldürdü, 4 kişiyi de yaralı.
Müslümanlara karşı alenen nefret suçu işleyen Charlie Hebdo, 2012 yılında Peygamberimize (SAV) alenen hakaret içeren karikatürler yayımlamıştı.
Son dönemlerde yayınlarının büyük bir bölümünü İŞİD’e ayıran dergi saldırının yaşandığı saatlerde İŞİD lideri olduğu iddia edilen Bağdadi ile ilgili bir twit atmıştı.
Geçtiğimiz yıl Şubat ayında Fransa’da yaşayan Müslümanlar, nefreti körükleyen mizah dergisi ile ilgili olarak “dine küfretme” konusunda Fransa’da dava açılabilecek tek yer olan Alsace-Moselle Mahkemesine olayı taşımak istemesine rağmen yasanın sadece Katolikler, Protestanlar ve Yahudileri kapsadığı belirtilerek dava açmaları engellendi.
Müslümanları hedef alan her girişime “ifade özgürlüğü” kılıfı ile göz yuman Paris Yargısı, Yahudi ya da Hristiyanların hedef alınmaları halinde nedense ifade özgürlüğü tanımının sınırlarını birden bire daraltıvermişti.
Yani bir Müslümanın dinine küfredilmesi Fransız hukukuna göre suç değildi.
Siz bir başkasının dinine küfredilmesini suç görmez ve hatta bu küfrü özgürlükle açıklamaya kalkarsanız, bir başkası da küfrü suç, cezasını da ölüm olarak gösterebilir.
Çifte standardın geleceği yer budur.
Gelelim sadede…
Hiçbir terör olayı tesadüfi ve anlık tepkilerle değil mutlaka –birilerinin beklenti ve çıkarlarına- hizmet amacıyla korkutmak, sindirmek ve yıldırmak için yapılır.
Bu nedenle Fransa’nın 11 Eylül’ü olarak nitelenebilecek bu cinayetlerden de mutlaka birilerinin çıkarı vardır ve bu çıkarlara engel görülenlerin korkutulması hedeflenmiştir.
Hiçbir aklı başında Müslüman (aklı başında olmayanların neleri onayladıklarını dehşetlegördük!) böyle bir cinayeti onaylamaz.
Burada kanımca esasamaç “İslam düşmanlığı algısına”hizmettir.
Peygamber Efendimize hakaret edilmesi hiçbir şekilde basın özgürlüğü ile açıklanamayacak bir küstahlıktır ancak, böyle bir hakaret gerekçe gösterilerek katliam yapmak ta en az bunun kadar küstahlık ve caniliktir.
Avrupa’da peşpeşe camilerin ve yabancıların oturdukları evlerin kundaklandığı, bir yıl öncesine kadar yüz kişiyi toplayamayan İslam karşıtı örgüt Pegida’nın 20 bin kişilik mitingler yaptığı, yabancı düşmanlığının körüklenerek ırkçılığın hortladığı bir dönemde dergi basarak cinayet işlemek, mutlaka bir üst aklınsenaryosu olsa gerektir.
Böylece İslamafobia’nın değirmenine su taşınarak, cinayeti Müslümanların işlediği vurgulanacak, dünyanın her tarafından Müslümanlara yönelik baskı ve kısıtlamalar arttırılacak ve belki de Müslümanlar sokağa çıkamaz hale getirilecektir.
Moda deyimle zamanlama ne kadar manidar değil mi?..
Amerika’da 11 Eylül’ün neleri beraberinde getirdiği dikkate alındığında 8 Ocak’ın da başta Avrupa olmak üzere geniş bir coğrafyada Müslümanların başlarına nelerin geleceğini göreceğiz.
Bu açıdan bakıldığında dergi cinayeti,gerçek bir Müslüman tarafından işlenmiş olamaz.
Cemil Ertem’in 8Ocak 2014 tarihli Akşam Gazetesi’ndeki Kimin çıkarına başlıklı makalesinde de vurguladığı gibi “İslam’ı bir terör dini ilan etmek amaçlı “karanlık” bir terör eylemidir ve şüphesiz batı kaynaklıdır. Tıpkı Almanya merkezli Pegida, tıpkı neocon-siyonist merkezli İŞİD gibi”.
Terörden medet umulmamalı teröre destek verilmemelidir. Kabul.
Kimden ve nereden gelirse gelsin terör terördür ve lanetlenmesi gerekir. Amenna.
İyi de…Bu konuda perde önündeki davranışlarla perde gerisindeki davranışlar aynı mı?
Hayır…
Görünürde herkes teröre karşı.
Herkes karşı ise niye önlenemiyor?
Kimse teröre karşı filan değil, herkes işine gelmeyen teröre karşı, işine gelen teröre destek veriyor. Kimse, kimseyi kandırmasın, her şey hepimizin gözü önünde oluyor.
Kaldı ki karikatürlerin yayınlandığı iki sene önce gösterilmeyen tepkinin iki sene sonra gösterilmesi ve İŞİD’in lideri olduğu iddia edilen- esir kampındayken Amerikalı askerlerin çok sevdiğini önce yazımızda belirttiğimiz- Bağdadi ile ilgili olarak dergi tarafından atılan bir twitten sonra cinayetlerin işlenmesi, sebebin pek te Peygamber Efendimize yapılan hakaretlerle ilgili olmadığını göstermektedir.
İster İŞİD, ister El Kaide, İster Boko Haram.
İslam’ın temel değerleri ile uzaktan yakından alakaları olmayan bu örgütlerin eylemlerinin temel amacı insanları İslamiyet’ten soğutmaktır.
Çünkü bu örgütler batının destek ve katkılarıyla can bulmuşlardır.
Filistin’de yaşlı, kadın, engelli ve çocuk denilmeden binlerce kişi öldürülmüş, evleri başlarına yıkılmıştır ama İslam adına mücadele! veren bu örgütlerden hiçbir ses çıkmamıştır.
Mazlum ve mağdur Filistinlilere ne El kaide, ne İŞİD ne de bir başka İslamcı örgüt destek vermemiştir.
Boko-haramcılar ufak! işleri bırakıp militanlarına kız ayarlamayı İslam’a hizmet diye pazarlamaya çalışıyorlar.
Esed, halkı üzerinde kimyasal silahlar da dahil denemedik silah bırakmadı. Ama Müslüman İran için Esed eşi ve emsali bulunmayan bir lider durumundadır. Onun derdi Müslümanlar değil, mezhebinin iktidarıdır.
Mısır’da silahsız masum insanlar, batının o pek önemsediği gösteri ve protesto hakkını kullanırlarken öldürüldüler. İdam kararları yüzer yüzer ilan edildi kimsenin umurunda olmamıştır.
Yetmedi… İngiltere gibi demokrasinin beşiği olarak (ne beşikmiş ama, manda yatsa devrilmez) olarak tanımlanan bir ülkenin eski Başbakanı TonyBlairdarbeci Abdul Fettah El Sisi’ye iş fırsatları ve ekonomik konularda danışmanlık yapmayı kabul etti.
Sanırsınız ki;Sisi işe girecek te TonyBlair ona danışmanlık yapacak
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ise -dünyadaki fakir Müslümanlara dağıtılması halinde bir tek aç kişinin kalmayacağı kadar büyük paraları-darbeci Sisi’ye hediye ettiler.
Irak’ta İran’ın kankasımezhepçi Maliki taş üstünde taş bırakmadı. Sonuç ta ölen de öldüren de Müslüman olduğu için herkes ellerini ovuşturarak cinayetleri izledi.
Pakistan’da Yemen’de öldürülenlerin sayısı artık üç haneli rakamlarla ifade edilir oldu. Haberlere bile konu olmuyor..
Türkiye de terörden az çekmedi. Ama buna en büyük desteği şimdi ağlayan batı verdi ve halen de vermeye devam ediyor. Demokratik talepler, gösteri hakkı, basın özgürlüğü gibi uydurma gerekçelerle teröre destek verenlerin günün birinde bedelini ödeyecekleri belli idi.
Bırakın uzun geçmişi şu son iki yıldır olup bitenleri gözünüzün önüne getirin.
Ülkede bir iç savaş çıksın, birbirlerini yesinler diye az gayret gösterilmedi.
Güneydoğuda ortalığı karıştırmak içinyabancı misyon şefleri az provokatörlük yapmadılar.
Yabancı medya gezi kalkışmasında İstanbul’a karargah kurdu.Bir yıllık yalanı birkaç günde tüketti.
Bir sürü yerli işbirlikçi de bu en aşağılık ve adi yalanları şehvetle izledi ve gerçek olsun diye bekledi.
Hatay/Reyhanlı’daki bombalamadan haberleri vardı ki; on gün önce CNN Reyhanlı’da canlı yayın aracı bulundurmaya başladı.
Günümüzde basın özgürlüğünden bahseden bir gazeteci keşke birkaç kişi ölse birkaç belediye otobüsü yakılsa ne güzel olur diye utanmadan yazabildi.
Çünkü devrim kansız olmazdı…
Şimdi Paris katliamını kınayan-kınalılar- hükümetten kurtulmak için ölümlere bel bağlamışlardı.
Kendi istekleri için ölümü ve öldürmeyi meşru görenlerin demokrat, aydın ve dindar geçindikleri bir ülkede yaşıyoruz.
Sebebekatkı verenler sonucuna katlanacaklar.
Kulun hesabı, tuzağı vardır ama Allah’ın da er ya da geç tecelli eden adaleti vardır.
Evet, Fransa’daki cinayet asla onaylanamaz, kabul edilemez.İslam’ın böyle pis işlerle uğraşan kişilerle ilgisi yoktur. Çünkü İslam barış dinidir.
Ama sahte şeyhlere, sahte peygamberlere, sahte imamlara, sahte halifelere kucak açıp destek verenlerin, besleyip, semirtip ülkelerinde ağırlayanların er ya da geç böyle bir sonla karşılaşmaları kaçınılmazdır.
O zaman ne yapmak lazım?
Fırtına biçmek istemiyorsan rüzgar ekmeyeceksin.
Ya da Bağdat’ta yediğin hurmalar…