Covit-19 Pandemisi küresel ekonomide oldukça derin ve olumsuz izler bırakırken kuşkusuz ülkemiz ekonomisi de bundan etkilendi.
Tüm dünyada etkisini gösteren maliyet artışları, gelişmiş ülke ekonomilerinde bile yıllardır görülmeyen seviyelere çıktı.
Pandeminin başlarında talep ertelemesi ve tüketimin azalması nedeniyle ekonomik kriz fark edilmese de süreç uzayıp ertelenen ihtiyaçların devreye girmesi ve talep patlamasına bağlı olarak yeterli üretim/tedarik gerçekleştirilemediğinden fiyatlarda hissedilir artışlar görüldü.
ABD, Almaya, Japonya, Fransa, İngiltere gibi güçlü ekonomilerin dahi alışık olmadıkları olumsuz ekonomik göstergelerle karşı karşıya kalmaları sorunun büyüklüğünü göstermesi açısından önemlidir.
Japonya ekonomisi, 2019'da kaydettiği yüzde 0,3'lük büyümenin ardından, 2020'nin ilk çeyreğinde yüzde 0,5 ve ikinci çeyreğinde yüzde 8,3 daralarak resesyona girdi. Ülke ekonomisinin ikinci çeyrekte kaydettiği küçülme, karşılaştırılabilir gayrisafi yurt içi hâsıla veri setinin başladığı 1980'den bu yana en sert daralma olarak kabul edildi.
Almanya Federal İstatistik Dairesi (DESTATİS) tarafından açıklanan son verilere göre, Almanya'daki yıllık enflasyon oranı bir önceki yıla oranla kasım ayında son 29 yılın en yüksek oranı olan yüzde 5,2‘ye çıktı. Enflasyonun yükselmesinin nedeni olarak enerji fiyatlarının hızlı yükselişi gösterildi.
Raporda, enerji ve yakıt fiyatlarındaki artışın yüzde 22,1 olduğu kaydedilirken, tüketim mallarının ortalama yüzde 8,7, gıda fiyatlarının yüzde 4,5, hizmet kaleminde ise 2,8'lik bir artışın olduğu bildirildi. Ayrıca zamların en yüksek oranda yapıldığı kalorifer yakıt fiyatının bir yıl içinde yüzde 101,1 arttığı görülürken, benzin ve dizel fiyatları yüzde 35 civarında artış gösterdi.
Tarımsal ürünlerde yüzde 13,3 artış yaşanırken, koyun, keçi ve sığır eti yüzde 20 oranında yükseldi.
Almanya'nın yanı sıra tüm diğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde de enflasyon verileri beklentileri üzerinde gerçekleşti. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından yayınlanan verilerde, Kasım 2021’de Euro bölgesinde yıllık enflasyonun yüzde 4,9 olacağı tahmin ediliyor.
Bazı Avrupa ülkelerinde aşırı fiyat artışları nedeniyle doğalgaz tedarikinde ciddi sorunlar yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor.
İngiltere’de akaryakıt satışlarında önemli aksamalar oldu, bazı istasyonlar akaryakıt satışını durdururken kısıtlı satış yapan akaryakıt istasyonları önünde yoğun kuyruklar oluştu, üretim yetersizliği ve tedarik zinciri aksadığından marketlerin raflarında satacak ürün kalmadı.
Ekonomilerdeki küresel kaynaklı durgunluk ve üretim yetersizliği nedeniyle ortaya çıkan fiyat artışları makul görülmekle birlikte ülkemizde son zamanlarda küresel bağlamda değerlendirilemeyecek, ekonomik göstergelerle uyumlu olmayan ve objektif gerekçelere dayanmayan keyfi fiyat artışlarına tanık oluyoruz.
Üretiminde Dolar’ın doğrudan etkisi olmayan mal ve ürünlerin fiyatlarındaki artış dar gelirliler için artık can yakıcı olmaya başladı.
Başta Ayçiçek yağı olmak üzere, süt, peynir, şeker, zeytinyağı, pirinç, yumurta un/unlu mamuller ve temizlik malzemelerinde etiketler artık günlük olarak değiştirilmeye başlandı.
Bu ürünlerin hiç birisinin üretiminde doğrudan Dolar’a endeksli bir maliyet söz konusu değilken olağanüstü fiyat artışlarının ekonomik izahı yoktur.
Üstelik Dolar kurundaki artış, sonrasındaki üretim için gerekçe olabilecekken depodaki ürünlerin fiyatının arttırılmasının kur artışı ile bir ilgisi yoktur ama vurgunculuk, stokçuluk ve azgın kar hırsıyla doğrudan ilişkilidir.
Kaldı ki bu ülkede fiyatlar dolar düştükten sonra düşmezken, Dolar sadece arttığında fiyatlara yansımakta, düştüğünde ise kimse oralı olmamaktadır.
Bunun adı serbest piyasa değil serbest vurgundur.
Aynı ürünün farklı marketlerde çok farklı fiyatlarda satılması, herkesin kafasına göre fiyat vermesi fırsatçılık ve ahlaksızlıktır.
Böyle puslu günlerde bir yandan daha da pahalanacak algısı ile tüketim körüklenirken, diğer yandan arz kısıtlanmakta ve böylece talep şişirilerek istedikleri fiyattan satış yapabilmeleri için gerekli ortamı oluşturulmaktadırlar.
Piyasayı dengelemesi ve fahiş artışları önlemesi beklenen zincir marketler, bırakın dengelemeyi yangına körükle gitmektedirler. Sürekli reklam ve ilan vererek ucuz satış yaptıkları algısı oluşturmaya kalksalar da gerçek hiç te iddia ettikleri gibi değildir.
Günümüzde zincir marketlerin şube sayısı kırk binin üzerindedir, makul kar ve halk yararına bir satış politikası izlemiş olsalardı bu sayı piyasayı kontrol altında tutarak haksız kazanç elde etmek isteyenleri frenlemek için yeterli olmasına rağmen onlar fırsat bu fırsattır düşüncesiyle kolay kazanç peşine düştüler.
Nitekim: Rekabet Kurumu tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 5 market zincirine anlaşarak fiyat belirledikleri ve rekabeti ortadan kaldırdıkları için toplam 2 milyar 671 milyon lira idari para cezası verildi.
Yani zincir marketler sabıkalıdırlar.
Mesela; ucuzun da ucuzu olduğunu söyleyen bu zincir marketlerin birinde un, yumurta, Ayçiçek yağının mütevazı mahalle marketimde satılan fiyatlardan daha pahalı olduğunu bizzat gördüm.
Sadece temel gıda ve temizlik maddelerinde değil otomotiv/emlak satışlarında ve ev kiralarında da aynı ahlaksız tavır görülmektedir.
Bir sürü ev sahibi kiracılarını ya fahiş artışlara zorluyor ya daha fazla kira almak için evden çıkartıyor ya da çıkartmak için taciz ediyor.
Anlaştıkları bayilerden otomobilleri toplayan galericiler bu arabaları, büyük sitelerin garajlarına, otoparklara hatta tarlalara stoklayıp, talepte bulunanlara araba yok diyerek geri çevirirken, ama şu fiyata razı olursanız yardımcı olabiliriz diyerek fahiş karlarla araç sattıklarını medyadan öğreniyoruz.
Şu anda online satış sitelerinde çok sayıda sıfır aracın ikinci elde satıldığına ilişkin ilanlar yer alıyor. Satılmayan aracın fiyatına ertesi gün zam yapılıyor.
Ticaret Bakanlığı, Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu, İzmir'de stokçuluk yaptığı tespit edilen Honda bayisine ceza üst sınırı olan 545 bin 550 lira idari para cezası verdi.
Yetmez, çünkü bu ceza bir araba parası bile değil.
Bu ceza onlara dokunmaz, çok daha ağırlarını vermek lazım.
Bu nedenle Meclise getirileceği ifade edilen cezaların arttırılması teklifinin hiç vakit kaybedilmeden kanunlaşması ve bu ahlaksızların ibreti âlem için en ağır cezalara çarptırılmaları gerekmektedir.
Stokçuların, vurguncuların Fetö’cü ve PKK’lı teröristlerden hiçbir farkları yoktur.
Onların silahla yaptıklarını stokçular/vurguncular vatandaşın cebine, milletin huzuruna göz dikerek yapmaktadırlar.
Bu haksız ve fahiş kazanç hırsı toplumdaki sosyal barışı bozacak noktaya gelmeden hiç birinin gözünün yaşına bakılmadan en sert tedbirlerin alınması şarttır.
Stokçuların stokladıkları otomobil dâhil, bütün mallarına el konulmalı, bayilik izinleri ve ticari faaliyette bulunma ruhsatları iptal edilmeli, isimleri kamu spotu olarak TV ekranlarından ilan edilerek sokağa çıkamaz hale getirilmelidirler.
Stokçuluk yüz kızartıcı suç olarak kabul edilmeli, indirim uygulanmayan ağır hapis cezaları verilmeli, erteleme ve hükmün açıklanmasının geciktirilmesi uygulanmamalı, verilen cezanın tamamı infaz edilmelidir.
Belki bu yazdıklarımı ağır bulanlar olabilir.
Ancak; stokçuların fahiş zam yaparak haksız kazanç sağlayanların bu ülkeyi bölmek ve kardeşi kardeşe düşürmek için her türlü kötülüğü yapan Fetö ve PKK’dan hiçbir farkları yoktur.
Cebimize göz dikmek ile namusumuza göz dikmek arasında hiçbir fark yoktur.
Ha ırz düşmanı, ha stokçu ikisi de aynı kapıya çıkar.
Serbest piyasa demek, başıbozukluk, dilediği gibi fiyat vermek ve vurgunculuk değildir.
Hiçbir ekonomik düzende sınırsız kar ve stokçuluk meşru değildir.
Bu ülkede patates, soğan, patlıcan fiyatlarıyla seçimin kaderinin nasıl değiştirildiğini unutmayalım.
Bayilerin araç satışları tek tek incelenmeli, satmayıp gizledikleri araçlara el konulmalı, soyguncuların ve aracılık edenlerin burunlarından fitil fitil getirilmelidir.
Aynı şekilde misal vergi değeri ikiyüz binlira olan evlerini dört yüzbinliraya satan, bin lira veren kiracısını çıkartıp üç binliraya kiraya verenlerden de değer artışından kaynaklanan vergiler kuruşuna kadar alınmalıdır.
Kira sözleşmelerinin bir örneği Mal Müdürlüklerine verilmeli, Mal Müdürlüğüne verilmeyen sözleşmeler hukuken geçerli sayılmamalı, hiçbir şekilde elden kira kabul edilmemeli, gayrimenkul satışlarında vergi değerinin üzerinde bir satış yapılmış ise değer artışının vergisi alınmalı, özellikle kira gelirleri ile ilgili denetlemeler yapılarak gerçek kira ücretini gizleyenlere ağır cezalar verilmeli ve kira gelirlerine muafiyet uygulanmadan vergi alınmalıdır.
Bu arada daha çok kazandırdığı için iç piyasaya vermek yerine ihraç edilen; bitkisel yağlar, un, şeker, tavuk/tavuk ürünleri, yumurta, peynir gibi temel gıda maddeleri ile temel temizlik malzemelerinin ihracatı piyasa dengeleninceye kadar yasaklanmalıdır.
Madem küresel kaynaklı ekonomik bir sorun yaşanıyor o zaman yük adil bir şekilde paylaşılmalı, akbabalara, çakallara ve vampirlere fırsat verilmemelidir.
Otomobil ve gayrimenkul satışlarında yapılan vergi ve faiz indirimleri ne yazık ki alıcılara yansımamış devletin indirdiğinin iki katı satanların cebine gitmiş, hem vatandaş hem de devlet kaybetmiştir.
Bu iki sektörde bundan böyle vergi/faiz indirimi yerine tüketiciye doğrudan yarar sağlayan kolaylıklar sağlanmalıdır.
Bu ülke bir avuç mutlu azınlığın soygun/vurgun yapma yeri değildir, olmamalıdır.
Devlet hiç vakit kaybetmeden güçlü yumruğunu hem masaya, hem de bu vurguncu/stokçu çakalların kafasına vurmalı, dünyanın kaç bucak olduğunu göstermelidir.
Aksi takdirde bunun sadece ekonomik değil ağır bir siyasi maliyeti de olacağı akıldan çıkartılmamalıdır.
Çok minimal hareketler mi bunlar?...
TBMM Genel Kurulu'nda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın bütçeleri görüşülürken, HDP Grubu adına söz alan Şanlıurfa Milletvekili Nusrettin Maçin, konuşmasının sonunda; "Kürdistan'a özgürlük şiarıyla iktidar olacağız" dedi. Verilen arada TBMM Başkanvekili Süreyya Şadi Bilgiç Anayasa ve TBMM İçtüzük ‘ün ilgili maddelerini hatırlatarak, Maçin'e 3 birleşim çıkarma cezası verildiğini duyurdu.
Açık açık bölücülük yapan Maçin’e 3 birleşim çıkarma cezasına ne CHP ne de İyi Parti 'evet' oyu veremediler!
Bakanları eleştirirken en ağır ifadeleri kullanan, tarihin gelmiş geçmiş en başarılı İçişleri Bakanı olan ve terörün belinin kırılmasını sağlayan Sayın Süleyman Soylu ’ya alenen hakaret eden siyasiler HDP’yi küstürmek korkusuyla bir bölücünün birleşimden çıkarma cezasına bile evet diyemezken İçişleri Bakanına hakaret edip saldırarak HDP’ye şirin görünmeye çalışıyorlar.
Sayın Devlet Bahçeli bu kirli işbirliğini aşağıda yer alan ifadeleriyle çok net bir şekilde ortaya koydu.
"TBMM'de yaşanan karmaşa ve siyasi kundakçıların tacizleri asla tesadüfi değildir. Bölücü terör örgütü darbe üstüne darbe yedikçe Meclis'e yuvalanmış ittifak ve ikbal ortaklarının ateşi yükselmekte, sinir sistemleri, otokontrol mekanizmaları altüst olmaktadır. Artık CHP'yi HDP'den, Kılçdaroğlu'nu terörist Demirtaş veya terörist Karayılan'dan ayırt etmek, ayrı değerlendirmek neredeyse imkansızdır. Eline ve diline hâkim olamayan, şuur ve ruhunu çaldıran Kılıçdaroğlu istikameti kaybolan, iradesine terörizmin ambargo koyduğu bir şahıstır. Bir HDP'li vekilin 'Kürdistan'a özgürlük şiarıyla iktidara geleceğiz' açıklamasına sessiz kalıp bu bölücünün Genel Kurul çalışmalarına 3 birleşim katılmama cezasına itiraz eden Kandil'in yeni CHP'sidir. İçişleri Bakanımıza çakal demek de soysuzluk ve terör seviciliktir."
Açık açık bölücülük yapan milletvekiline ceza verilmesine dahi evet diyemeyerek, Diyarbakır ziyaretinden vazgeçerek dostluklarını(!) gizlemeye gerek görmüyorlar.
Nitekim bütçe görüşmeleri esnasında söz alan Engin Altay; “AK Parti’ye de bir tavsiyem olsun. HDP ile didişmeyi bırakın. Hükümetinize söyleyin adam gibi terörle doğru dürüst terörle mücadele etsin. Burada insan gibi mücadele etsin. HDP’yi terörize ederek falan Türkiye terörle mücadele etmiş olmaz.” Derken HDP’yi küstürmemek için yapamayacak hiçbir fedakârlıkları olmadığını göstermiş oldu.
Meselenin artık iki bakanlık verme jestini aştığı, ABD ile bir ayda dört kere yapılan görüşmelerde verilen ev ödevlerinin harfiyen yerine getirildiği ve dostluğun artık nikâh kıyılacak kıvama geldiği anlaşılıyor.
Nikâh tarihini ve şahitlerin kim/kimler olduğunu yakında öğreniriz.
***
Şırnak'ın Cizre ilçesinde geçtiğimiz günlerde Meman Aşireti lideri Tahir Güven silahlı bir saldırıda hayatını kaybetmiş, cinayeti PKK üstlenmişti. Olayın faillerinden PKK/KCK terör örgütü mensubu Emin Kalkan ifadesinde eylemi Mehmet Miraç Dinç isimli terörist ile birlikte gerçekleştirdiklerini itiraf etti. Dinç'in saldırıdan sonra HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın ailesinin evinde ikamet ettiği tespit edildi.
Emniyet, bahse konu örgüt mensubu ve bu şahsı güvenlik kuvvetlerinden araçla kaçırmak isteyen HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz’ın kardeşi Abdullah Kaçmaz’ı ikamet çıkışında kıskıvrak yakaladı.
Abdullah Kaçmaz emniyetteki işlemlerinin ardından sevk edildiği mahkemece tutuklandı.
Bir siyasi cinayet işlendi ama “siyasi cinayetler işleneceği duyumunu aldık” diyerek ortaya dökülenlerden hiçbir tepki gelmedi, neden acaba?..
Duyum aldıkları siyasi cinayet bu muydu?..
Engin Altay, "HDP'nin PKK ile ilişkisi varsa minimalize etmesini ben de isterim. İddialar var, gördüğüm bir ilişki ben bilmiyorum, HDP’yi terörize ederek falan Türkiye terörle mücadele etmiş olmaz.” Diyordu.
Hadi işlerinin yoğunluğu nedeniyle kapatma dava dosyasını okumadı, PKK tarafından işlenen bu alçakça cinayeti, cinayetin failinin HDP milletvekilinin aile ikametinde saklanmasını ve HDP milletvekilinin kardeşi tarafından kaçırılmaya çalışılmasını, HDP İstanbul İl Örgütü tarafından Küçükçekmece'de bulunan Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezi'nde gerçekleştirilen ve Savcılık tarafından soruşturma başlatılan 4. Olağan Kongrede terörist başı Abdullah Öcalan lehine atılan sloganları PKK marşı okuyup ant içmelerini de mi görmedi, duymadı?..
Yoksa; minimalize edilmesini istedikleri hareketler bunlar mıdır?..