'Sabiha Gökçen Havaalanı.. Uçak iniyor mu? Hayır. Kaç milyon dolara mal oldu? Peki uçağın inmediği yere havalimanı yapan başka ülke gördünüz mü siz? Bu neye benzer arkadaşlar biliyor musunuz? Tuz Golü'ne alabalık tesisi yapmaya benzer."(2001 Kemal Kılıçdaroğlu)
Peki, Tuz Gölü’ne(!) yapılan alabalık(!) tesisi(!) bugün ne durumda?
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğünün internet sitesinden derlenen bilgilere göre; Sabiha Gökçen Havalimanı'nda 2022'nin Ocak-Mart döneminde iç hatlarda 3 milyon 236 bin 915, dış hatlarda ise 3 milyon 125 bin 648 yolcu seyahat etti. Havalimanından, söz konusu dönemde toplam 6 milyon 362 bin 563 yolcu uçtu.
Bu yılın ilk çeyreğinde yolcu sayısı, 2021'in aynı dönemine göre iç hatlarda 219 bin 468, dış hatlar da 1 milyon 932 bin 600 arttı. İç hatlar yolcusunun yüzde 7, dış hatlar yolcusunun ise yüzde 162 arttığı hesaplandı.
Görüldüğü üzere Tuz Gölüne alabalık tesisi yapılmamış, yıllar öncesinden bugünler görülerek ihtiyaca cevap verecek bir havalimanı inşa edilmiş.
İyi ki de inşa edilmiş..
***
"Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi bizim projemizdi, her şeyimiz hazırdı. Bizim telefonlarımızı dinledikleri için, projemizi çaldılar." .
Hande Fırat araya girip, "Telefonlarınızı kim dinliyor?" diye sormuş, Kılıçdaroğlu da, bu soruya, "Oranın planlarını bile yaptık. Düşünülen projelerde nerede neyin yapılacağı bile belli. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayımız bunları yakın zamanda açıklayacak." şeklinde karşılık vermişti.
Hande Fırat, AK Parti'nin telefon dinleyerek proje çalmasını tuhaf karşıladığından bir kez daha sormuştu.
Aynı proje mi?
Kılıçdaroğlu: Bizim projemiz hazır. Ama onların projesini henüz görmediğimiz için bilemiyorum.
Hande Fırat: Yer aynı mı?
Kılıçdaroğlu: Evet, yer aynı. (2018/CNN’de Hande Fırat’ın programındaki açıklamaları)
Partisinin grup toplantısında (Mayıs 2022) konuşan Kılıçdaroğlu video ile sabit sözlerini, "Dün akşam bir tweet attım. Atatürk Havalimanı'yla ilgili. Neymiş, ben havalimanın park yapılmasını, pistlerin kırılmasını önermişim." ifadeleri ile reddederek, ardından da “o müteahhide sesleniyorum, o makineleri çek, pistlere dokunma. Kanal İstanbul gibi. Oraya birisi girerse göreceğiniz var. Asla buna izin vermeyeceğiz.” tehdidinde bulundu.
Kılıçdaroğlu’nun daha önce projenin kendilerine ait olduğunu söyleyip şimdi inkâr etmesine ve “oraya girilirse göreceğiniz var” tehdidine rağmen son durum nedir?
İstanbul’un fethinin 569 uncu yıldönümünde yapılan törenle Millet Bahçesi’ne dönüştürülecek Atatürk Havalimanında 5 milyon 61 bin metrekarelik alanda fethi temsilen içinde 40-50 yaşında olanlarında da bulunduğu 145 bin 300 ağaç dikilecek.
Proje kapsamında yeşil alan içerisinde yayadan daha hızlı bir ulaşım aracı olmayacak. Böylece pusetli anneler, çocuklar, yaşlılar ve engelli vatandaşlar güvenli bir alanda, bahçenin keyfini sürüp yürüyüş yapabilecek.
2 bin kişilik seyir kapasiteli spor alanı yapılacak
Türk bahçe kültüründe olduğu gibi, pınar başı ile başlayarak tüm bahçeyi boylu boyunca geçen bir derenin de yer alacağı projede, dere boyuna inen basamaklar ziyaretçilerin suyla temas etmelerine, çocukların su ile oynamalarına imkân sağlanacak.
İbreli ve yapraklı ağaçların birlikte kullanılmasıyla millet bahçesi dört mevsim yeşil kalacak. Etkinlik çayırı ise 28 bin kişi kapasitesiyle büyük etkinliklere ev sahipliği yapabilecek, dev ekran etkinliklere renk katacak.
Millet bahçesine yapılacak 2 bin kişilik seyirci kapasitesine sahip spor alanında aynı anda 300 kişi spor yapabilecek.
Tüm binalar kalacak ve restore edilecek
10 bin metrekarelik alanda 7 konseptte düzenlenecek çocuk oyun alanlarında, çocukların duyularını kullanarak keşifler yapabilecekleri, kendi oyunlarını kurabilecekleri alanlar oluşturulacak.
Ulusal ve uluslararası fuarların düzenleneceği bu binalarda yapılacak bilim merkezlerinde gençler deneyler yapıp robotik çalışacak ve yazılım üretecek.
Buradaki tüm peronlar, hangarlar ve binalar kalacak, restore edilecek. Bu binalarda ulusal ve uluslararası fuarlar düzenlenecek.
Millet bahçesinde bulunacak müzelerde sanatçılar eserlerini sergileyebilecek.
Dünyanın en büyük 5'inci şehir parkı olacak.
Muslukçuların, heykelcilerin ve açtıkları fırında ekmek üretmeyi bile beceremeyenlerin palavracıların morallerini bozmamak için fazlasını yazmayalım.
***
Sayın Kılıçdaroğlu 2019 yılında STK temsilcileri ve muhtarlar ile buluşma toplantısında TOGG ile ilgili yaptığı açıklama açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı:
“Otomobil üreteceğiz diyorlar. Nerede kaldı bu? Hani oturdular, büyük gösteriler yaptılar, iş adamları bir araya geldi. Bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları bir araya geldi. Otomobil üretiyoruz dediler. Nerede? Milleti kandırmak için, Türkiye otomobil üretir. Otomobil üretmek artık sıradan bir olay. Mesele nedir? Ürettiğin otomobili kime satacaksın?”
Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan Genel Başkanına destek vererek; "TOGG milli falan değil. Beni sahiplenmeyeni ben de sahiplenmem. CHP'yi İYİ Parti'yi sahiplenmeyen TOGG’u ben sahiplenmem. TOGG’un resmini yapacakmışız, AK Parti’nin projesi o, milli falan değil” (Nisan/2022) diyerek bu gurur projesini sahiplenmeyeceğini söylemişti.
“Yapamayız” zihniyetinin geçmişteki temsilcilerinden Çetin Emeç de 61 yıl önce benzer şeyleri söylüyordu. “ İlk söylediğimizden caymıyoruz. Otomobil tamammış, adresi Eskişehir'in Devlet Demir Yolları Cer atölyesi imiş, bilmem hangi gazetede resmi yayınlanmışmış. Biz hep aynı fikirde ısrar ediyoruz: Türkiye'de otomobil yapılamaz. Yapılsa bile o nesneye otomobil denemez.” (Son Posta, 1961)
Ve tarih 29 Ekim 2022, Cumhuriyetimizin 99. Şeref yılı.
Yerli otomobil TOGG’un seri üretiminin yapılacağı Gemlik Kampüsü ülkesini ve milletini seven herkesi gururlandıran bir törenle açıldı.
TOGG’un ilk akıllı cihazı C-SUV, seri üretim bandından indi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seri üretim bandından inen kırmızı renkteki C-SUV ile tören alanına geldi.
(Yapılsa da o nesneye araba denmez diyenlerin hakkını(! teslim edelim. Gerçekten TOGG araba değil biz araba yapamayız diyenlerden daha akıllı bir cihaz)
Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu (TOGG) tarafından üretilen elektrikli araçlar, 2023 yılı Nisan ayında trafiğe çıkacak. Nisan ayına kadar yurt içi pazar içinde sınırlı sayıda araç üretilecek ve fabrikada üretim kademeli olarak artacak.
18 Temmuz 2020 tarihinde temelleri atılan fabrika, 27 ayda tamamlandı. Başlangıçta yıllık 100 bin araçlık üretim kapasitesi olacak fabrikanın üretim kapasitesinin 2030 yılına kadar 1 milyon adede yükseltilmesi planlanıyor.
TOGG’un 300 kilometre ve 500 kilometre menzilli C-SUV ve sedan modellerinin trafiğe çıkacağı tarihe kadar Türkiye genelinde 2 bin adet elektrik şarj istasyonlarının kurulması hedefleniyor.
Seneye de inşallah başta Avrupa olmak üzere ihracat için gerekli çalışmalara şimdiden başlandı.
Fikri ve Sınai Mülkiyet hakları Türkiye’ye ait olan yerli otomobil siyasi iradenin desteği, Türk girişimcilerin azmi, Türk Mühendis/teknik eleman ve işçilerinin emek ve gayretleriyle seri üretime geçerken, başarıları musluk ve heykel açılışları ve mezarlıkta yeşil ibrik dağıtmaktan ibaret olanların “biz yapamayız, yaptırmazlar” mottosu da yerle bir oldu.
İlk yerli araç olan “Devrim” otomobilini “benzin bitti” diyerek çalıştırmayan ve “60 yıldır otomobil yapmak bizim neyimize” diyen zihniyet bütün dünyanın dikkatle izlediği Türkiye’nin otomobilini gördüklerinde milleti kandırmaya çalışanların kendileri olduğunu anladılar mı?
Sanmam ama millet kendisini kandırmak isteyenlerin kimler olduğunu gördü..
TOGG’a; “milli filan değil, AK Partinin projesi ben sahiplenmem” diyen Gemlik belediye Başkanı açılış töreninde yer aldığına göre TOGG’un Milli bir proje olduğunu kabul ederek sahiplendi ise kutlamak gerek.Gecikmeli de olsa hatadan dönmek erdemdir.
Genel Başkanı; “Oturdular, büyük gösteriler yaptılar, iş adamları bir araya geldi. Bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları bir araya geldi. Otomobil üretiyoruz dediler. Nerede?” diye yüksek perdeden konuşmuştu.
İşte otomobiller bütün ihtişamı ile orada, Gemlik’te…
Peki siz neredesiniz?..
Küçümsedikleri çabaların büyük zaferle taçlandığını gördüklerinde haksız ve saldırgan üsluplarından hiç utandılar mı?
Sanmıyorum.
Çünkü utanmak erdemli insanların işidir.
Utansalardı Cumhuriyetimizin 99. Yılını taçlandıran bu gururu yaşamak için orada olurlardı.
Bu kadar karalama, küçümseme ve aşağılamadan sonra; “Hangi yüzle? diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Aslında; “Dünyanın en iyi işini yapsalar da alkışlamayız” denilen zihniyetten kimsenin takdir beklediği yok.
Milletin hizmetine sunulan bütün büyük eserler onların ölümüne engellemelerine rağmen gerçekleştiriliyor.
“İztemezük/yapamayız” zihniyetinin ezik, mandacı ve jakoben tayfası gölge etmesin başka ihsan istemeyiz.
****
Sayın Kılıçdaroğlu Sivas’ta katıldığı bir TV yayınında henüz adaylığı açıklanmamasına rağmen; "Bir de şu Kılıçdaroğlu'nu deneyelim, nasıl bir adam bir görelim. Verdiği sözün arkasında durur mu durmaz mı bir görelim. Gerçeği görmesi lazım, verilen sözün ne anlama geldiğini görmesi lazım." diyerek kendisine oy verilmesini istemişti.
Yukarıda üç örnekte somutlaştırılan tutarsızlık, öngörüsüzlük, inkârcı ve eser/hizmet karşıtlığı zihniyeti neden deneyelim?
Her biri ayrı telden çalan ve uydurulmuş bir parlamenter sistem palavrasından başka hiçbir projeleri olmayan yedi ortaklı bir koalisyonda hangi hizmeti nasıl üretecekler?
İstemedikleri kararı verdiği için mahkeme basacak kadar gözünü karartan bir zihniyet bu topluma ne verecek?
Kendi ülkesinin Jandarmasını, polisini “cari açığı azaltmak için uyuşturucu ticareti yapmakla” suçlamak gibi vicdanların asla kabul etmeyeceği yalan ve iftiralarla bu milletin güzide kurumlarını zan altında bırakmaya çalışan, PKK/Fetö/uyuşturucu baronları ile aynı zehirli dili kullanan bir zihniyeti denemenin sonucu gözyaşı ve telafisi mümkün olmayan pişmanlıktır.
Bir numaralı gelir kaynağı uyuşturucu olan ve her türlü aşağılık yöntemlerle masum insanlarımızı katleden PKK’ya söyleyemediği sözleri ülkesinin ordusuna, polisine, Jandarmasına söyleyenlerin kendi ifadeleriyle nasıl bir adam olduklarını görmek için denemeye gerek yok ki
Her şey ortada değil mi?
Bu ülke hamburgercide alınan siparişlerle yönetilecek kadar sıradan bir ülke değildir.
Hepsi bir yana kazandıkları belediyelerden hiçbir işçinin çıkartılmayacağına dair namus sözü vermesine rağmen binlerce işçinin işlerinden çıkartılmasına seyirci kalarak namus sözünün dahi gereğini yerine getirmeyen bir siyasiyi yeniden denemeye gerek var mı?
Bunca tutarsızlık, çelişki, inkârın üstüne PKK’nın siyasi uzantısına iki bakanlık verilecek (Jandarma ve polis teşkilatına böylesine pervasız iftiralar attıklarına göre İçişleri Bakanlığı’nı HDP’ne vermeyi düşünüyorlardır), 251 masumu şehit eden hain Fetö’cülere af vaadinde bulunacak kadar aleni, samimi ve derin işbirliğini de (buna ihanet denmez de ne denir?) eklediğinizde, yerli ve milli olanlar için denemenin doğuracağı sonuç şimdiden bellidir.
Adaylık için ABD ve AB’den icazet istemek (ve onlardan sufle almak) bile bu denemenin ülke hayrına olmayacağının en açık bir göstergesidir.
Çünkü ABD ve AB’nin verdiği/vereceği icazetin bedeli anahtarların teslimidir.
Anahtar sizde değilse yapılacak görevin adı sömürge valiliğidir.
Rita Mae Brown’un dediği gibi ( Bu sözün Albert Einstein’e ait olduğu iddiası doğru değildir. Rita Mae Brown'ın 1983 tarihli "Sudden Death" kitabındaki hayali bir karakter olan Jane Fulton tarafından söylenmektedir.)
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemek, delilik belirtisidir.”
Şehit bacısına küfreden kafa ne anlar TOGG’dan…
Şehit bacısına ettiği utanç verici küfürden tanıdığımız İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfi Türkkan, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda; "Kirasını ödeyemeyen karnı togg olmayan adam neylesin TOGG'u?" diyerek bu muhteşem başarıyı kendince küçümsedi.
Oysa TOGG’un açılış törenine partisi adına katılan Yavuz Ağıralioğlu; “Dünyanın devlet başkanları, siyasetçileri, yöneticileri bizim ürettiğimiz arabalara binsinler. Desinler ki, bu işi Türkler başardı. ‘Türklerin yapabildiği ve üretebildiğini biz tercih ediyoruz’ dedirte bilmek önemlidir. Bu önemli adımın devamını getirmek lazımdır. Memleketimize milletimize hayırlı uğurlu olsun. Parti olarak memleket hayrına olacak her işte, millete faydası dokunacak her işte, dua etmesini de emek edenlere teşekkür etmesini bileceklerini belirten Ağıralioğlu, "Bu işlerde doğru yapılan her işe, teşekkür edip can suyu vermeliyiz ki, serpilsin ve büyüsün. Her gayreti teşekkür ve dua ile taçlandırmalıyız ki, memleket doğru adımlarla kuvvet bulsun. Toplumsal ve milli beraberlik sağlansın” ifadeleriyle takdir ve tebriki hak eden bir milli duruş sergiledi.
Aynı partideki iki milletvekili arasında bu kadar büyük bir görüş farkı olur mu?
“Adamlar yapıyor abi”, “biz yapamayız, istesek te yaptırtmazlar, yapsak ta satamayız” ezikliğini sona erdiren böylesine büyük bir başarıyı dahi küçümseyerek itibarsızlaştırmaya çalışanlar bu milletin vekili olabilirler mi?
“Olur” diyorsanız icraat olarak küfrü yeterli buluyorsunuz demektir.
Küfür duymak için milletvekili seçip dünya kadar maaş ödemeye ne gerek var?
Sosyal medyada bir sürü trol bu işi parasız yapmak için can atıyor.
Devletin parasıyla devlet düşmanlarını ödüllendirmek nasıl bir gaflettir?
Boğaziçi Film Festivali'nde ödül alan yönetmen Özcan Alper konuşmasında, "Şebnem Korur Fincancı, sadece barış dediği için maalesef linç kampanyasına maruz kaldı, umarım son olur, umarım cezaevinden çıkar, bu ödülü ona ithaf ediyorum." Diyerek terör örgütüne olan desteğini açıkça gösterdi.
Oysa Fincancı sadece barış dediği için değil PKK ağzıyla Mehmetçiğe kimyasal silah kullandığı iftirası attığı için yani TCK’da belirtilen bir suçu işlediği için cezaevine gönderildi.
Salondaki konuklar bu pervasız yalanı bir koyun uysallığı ile dinlerken Burak Haktanır isimli vatansever sanatçı ayağa kalkarak "O kadın TSK'ya iftira attı. Kaç gündür bütün PKK sayfaları onu destekliyor." diye bağırdı.
Sahnede bulunan diğer bir oyuncu Selcen Ergün, Burak Haktanır'ın bu eleştirisine, "Çok eril bir dil kullanıyorsunuz." diye çıkışırken “zıpçıktı” sunucu da Haktanır’a tepki gösterdi.
Daha sonra açıklamada bulunan Burak Haktanır, "Belki bu yaptığım kariyerime mal olacak ancak umurumda değil. Mehmetçiğe sahip çıkmak hepimizin görevi." Diyerek takdir edilecek bir dik duruş sergiledi.
PKK sevici Yönetmen Özcan Alper’e, ne olduğunu dahi anlamadan “eril dil kullanıyorsunuz” diyerek Haktanır’ı suçlayan sözde sanatçıya, zıpçıktı sunucuya ve salonda bulunup ta rezilliği kuzu kuzu izleyerek seslerini çıkartamayan ruhsuzlara hiçbir lafım yok.
Hepsi kendilerine yakışanı yapmışlar.
Benim tepkim ve isyanım ihanet gösterilerinin sergilendiği bu organizasyonlara sponsor olarak bir de maddi destek veren Kültür ve Turizm Bakanlığı, festivalin kurumsal iş ortağı TRT, ana sponsorlar arasında yer alan Vakıfbank, THY ve Beyoğlu Belediyesine.
Bu rezillere ve rezilliklere destek olmak sizi hiç rahatsız etmedi mi?
Hiç mi vicdanınız sızlamadı?
Niye delikanlı gibi çıkıp; “bundan sonra Din, devlet, Millet ve Mehmetçik düşmanlarının hiçbir organizasyonuna destek vermeyeceğiz” diyemiyorsunuz?
Devlet parasıyla devlet düşmanlığı yapılmasına zemin hazırlamak nasıl bir gaflettir?
Bunu da mı Cumhurbaşkanı düşünecek?
Yazık gerçekten çok yazık.